• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4: SOSYAL HİZMET, SOSYAL YARDIMLAŞMA VE REFAH

4.4. Sosyal Risklerin Azaltılmasını Sağlayan Sosyal Refah Kurumları

4.4.2. Dini Kurumlar

Doğal çevreden kaynaklanan tehlikelerin verdiği zararlar ve toplumsal yaĢam sürecinde ortaya çıkan sosyal risklere karĢı, aile gibi dini kurumlar da sosyal refahın sağlanmasında büyük rol oynamaktadır. Modern sosyal güvenlik kurumlarının kurulmasından önce de var olan dini kurumlar, ilk insandan günümüze sosyal refaha katkısı, insanoğlu yeryüzünde var olduğu sürece devam edecektir. Hatta risk toplumu sürecinde özellikle ilahi dinlerin sosyal refahın sağlanmasındaki önemi gün geçtikte artmaktadır.

Dinin en önemli yönü ise sosyal politikanın temellerinin din kaynaklı olmasıdır. ModernleĢme sürecinde sosyal yardımların sağlanmasında dinin etkisi azalmıĢsa da hayırseverlik-yardımseverlik duygusu, iyilik, yoksullara yardım, sosyal adaletin sağlanması ve insan sevgisini en fazla açığa çıkaran din duygusudur. Özellikle ilahi dinlerin bu duygulara fazla vurgu yapmasının temelinde insana yapılan yardımın yaratıcı katında çok değerli olduğunun bildirilmesidir (Ersöz, 2003: 134).

170

Dini kurumlar, genellikler aile kurumundan sonra sosyal refahın sağlanması noktasında gelir transferi sağlayan ikinci kurumdur. Dini kurumlar, insanların sosyal refahına etkide bulunan aile kurumunu ve toplumun diğer unsurlarını da önemli ölçüde biçimlendirmektedir. Dinin toplumsal yapıyı biçimlendirmesi, sosyal hizmetlerin sağlanmasını bazen gönüllü bazen de zorunlu olması ve ibadet ekseninde değerlendirmesi önemli bir iĢleve sahiptir. Bu bağlamda din hem insanlara yardımlaĢma, dayanıĢma, iyilik, merhamet, fedakarlık, diğergamlık vb. duyguları aĢılamaya çalıĢmıĢ hem de emir ve tavsiyeleriyle insan sevgisi ekseninde toplumsal düzenin kurulması ve sürekliliğinin sağlanması için zemin hazırlamıĢtır.

Bütün dinlerde temel amaç, ahlaklı bireylerden oluĢan toplulukların var olmasıdır. Hatta dinlerin ortaya çıkmasındaki nedenlerden biri de karĢılıklı yardımlaĢma ilkesinin zayıflamasıdır. Dinlerin ortaya çıktığı ilk dönemlerde ilk destekçilerini karĢılıklı yardımlaĢmanın günlük yaĢamın vazgeçilmez temeli olduğu, toplumun alçakgönüllü, en alt ve ezilmiĢ tabakada bulmuĢlardır. Kısaca karĢılıklı yardımlaĢmanın etik anlayıĢımızın gerçek temeli olduğu yeterince açıktır (Kropotkin, 2001 :263).

Sosyal yardımı bütün dinler emretmiĢtir. Burada üç büyük ilahi dine göre örnekler vereceğiz. Yahudilik inancında Tevrat‟ta olan bazı ayetler Ģu Ģekildedir:

“Yeryüzünden fakirlik eksik olmayacağına göre fakir kardeĢlerinize yardım eli uzatın. UyuĢukluk fakirliği, gayret ise ihtiyaçtan kurtulmayı netice verir. Fakirlik isyana ve Rab tanımamaya götürür. Fakire, yoksula ve çaresize yardım etmek zorunludur. Fakir azarlanmaz, yoksula hakaret edilmez. Fakire yardım eden aslında Rabb‟a borç vermiĢ demektir, karĢılığını da ondan alacaktır. Fakirlere bağıĢta bulunanlar nimet ve sevapla övülür, kötülük edenler lanet ve azapla korkutulur. Yetimler, dullar, kimsesizler özel itina görürler” (BeĢer, 2004: 65-66).

Bunun dıĢında Yahudilik inancına göre herkesin sahip olduğu servetin onda birini vermesi zorunluluğu bulunmaktadır.Yahudilikte bu yardım inancı Tsedaka kavramı ile ifade edilir. Ġbranicede "adalet ve doğruluk" anlamındaki bu kavram Ġslam inancındaki hayırseverlik kavramına yakındır.Tsedaka kavramı Yahudilik inancında fakirlere yardım bir hayırseverlik duygusundan ziyade adil bir davranıĢ, fakire hak ettiğini verme görevi olarak kabul edilmektedir. Yahudilik inancında fakire yardım yapmak bir zorunluluktur. “ Bazı bilgeler Tsedaka'nın en büyük, hatta bütün emirlerin toplamından

171

da daha büyük emir olduğunu, Tsedaka vermeyen kiĢinin putpereste eĢdeğer olduğunu söylemiĢlerdir. Bu da Tsedaka'nın Yahudilikteki önemini gösterir” http://www.projetaladin.org.

Hıristiyanlık inancında ise, fakirlere, zayıf olanlara yardım yapılması, israfın önlenmesi, her türlü bağıĢın teĢvik edilmesi, riya bile olsa sadaka verilmesi, servet biriktirmenin olumsuz sonuçları vb. hükümler sosyal yardımlaĢmayı ve dayanıĢmayı teĢvik etmiĢtir (BeĢer, 2004:66). Ġncil‟de Tanrı, insanlara birinci mahsulü aldıktan sonra, ikinci kez mahsül almak amacıyla tarlalarına, zeytinliklere, üzüm bağlarına girmekten sakınmalarını ve bu ikinci ürünün yabancı, dul ve yetimlere ait olduğu ifade edilmektedir. Tanrı bu emirlere uyanları kutsayacağını söylemektedir (Ersöz, 2003: 134).

Ġncil‟de yer alan sosyal yardım ve dayanıĢmayı hedef alan bu ve benzeri hükümler, kilise sandıkları Ģeklinde müesseseleĢmiĢ ve kilise çevresinde oturanların ödedikleri aidatlarla 15. Yüzyıla kadar iĢlevini sürdürmüĢtür (BeĢer, 2004: 67). Günümüzde de kilisenin sosyal refah hizmetlerine katılım düzeyleri oldukça yüksektir. Özellikle ABD‟de Mormon Kilisesi‟nin yoksullar için oluĢturduğu büyük projeler, kiliyse ait alıĢ-veriĢ merkezlerinden elde edilen gelirlerin sosyal refaha yönelik kullanılması ve çocuk refahı, çocuk geliĢimi ve adaptasyonu, özürlü bireylerin iĢ istihdamı vb. konulardaki çalıĢmaları dikkat çekmektedir. Kiliselerin, ülkedeki sosyal harcamaların düĢürülmesi, çeĢitli sosyal konularda din görevlilerinin danıĢmanlık hizmetleri ve kiliselerin aile papazlığı, aile yaĢam eğitimi programları vasıtasıyla geniĢ toplumsal zeminde bireylerin sorunlarının çözümünde aktif rol almaya baĢlaması sosyal refahın sağlanmasında kiliselerin önemi üzerinde durulmaktadır (Ersöz, 2003: 134-135).

Ġslam Müslümanları, servetin eĢit olarak dağıtıldığı, devletin yardımı ve karĢılıklı yardımlaĢma sayesinde her bireyin asli ihtiyaçlarını karĢılayabildiği bir toplum yapısına ulaĢtırmak için güçlü bir sosyal güvenlik sistemi kurmuĢtur (Chapra,1991:114)Ġslam inancında sosyal yardımı anlamak için öncelikle bilinmesi gereken, insanların sahip olduğu bütün malların Allah‟ın “emanet”i olduğu ve kiĢilerin mallarında yoksul ve yoksun olanlar için belirli haklar bulunmasıdır (BeĢer, 2004: 26-27).

172

Ġslam inancında birçok ayet ve hadislerde insanları hayra ve yardıma teĢvik etmektedir. Yazgan Hoca‟ya göre 88 ayet yoksulluğu gidermek amacıyla ayni ve nakdi gelir transferleriyle ilgilidir. (Ersöz, 2003 :134) Ġslam inancında yer alan sosyal refah sağlayıcı müesseseler Ģunlardır. KurumsallaĢmıĢ müesseseler: KardeĢlik ilkesi, aile müessesi, devlet (Beytül-mâl), akile, kasâme, zekat, sadaka, vakıf müessesi, sandıklar (Avarız, esnaf, vb.) , KurumsallaĢmayan müesseseler : Karz-ı hasen( ihtiyaç sahibine faizsiz güzel borç), fidye ve kefaretler, hibe, adak vs.uygulamaları sosyal yardımlaĢma ve dayanıĢmayı güçlendirmektedir (Sağlam,2009: 6-24).

Ġslam inancında sosyal yardım prensiplerinden bir kaçından bahsetmek gerekir. Öncelikle sosyal yardım iĢlerinin cebrilik yerine gönüllülük esasına dayanmasıdır. Sosyal yardımlaĢmanın ibadet çerçevesinde, gizlilik esasına dayanan, bütün inananların kardeĢ kabul edilmesi suretiyle geniĢ kapsayıcı bir özellik arz etmektedir. Hadiste kardeĢlik konusunda ifade edilen “ Kim kardeĢinin ihtiyacıyla meĢgul olursa, Allah da onun ihtiyacıyla meĢgul olur” sözü konunun önemini ortaya koymaktadır. (BeĢer, 2004: 181).Ayrıca “komĢusu aç gezerken tok yatan bizden değildir”, “Bir kimse kendisi için istediği Ģeyi mümin kardeĢi için istemedikçe iman etmiĢ olamaz” vb. birçok hadis mevcuttur. (Sağlam,2009:4). Ġslam‟da kardeĢlik prensibinin tezahürünün en ileri noktasında isâr duygusu yer almaktadır. Ġsâr prensibi, bir kimsenin kendisi ihtiyaç içinde olmasına rağmen sahip olduğu imkânları baĢkalarının ihtiyaçlarını karĢılamak için kullanmasıdır. Medine‟ye hicret sonrasında ensar ile muhacirler arasında pek çok örneği mevcuttur.

Ġslam‟ın kardeĢlik prensibinin tamamlayıcısı olan cemaat prensibi sosyal yardımlaĢmayı ve dayanıĢmayı sürekli beslemektedir. Cemaat, içindeki bireylerin “bir vücudun azaları” gibi birbirine bağlı olmaları, muhtaç durumdaki ve yoksunluk içindeki bireylerin cemaat tarafından birliktelik içerisinde ihtiyaçlarının karĢılanması ve sosyal dıĢlanmanın önüne geçildiğinin bir göstergesidir.

Ġslam‟da sosyal yardımlaĢma ve dayanıĢma konusunda uygulama alanı olarak en önemli yöntem ve ilk akla gelen zekattır. Zekat sosyal bir özellik taĢıması, iktisadi boyutu, kiĢilerin kendilerinin ve malların temizlenmesi ve bereketlenmesi olarak zorunlu kılınması(Tevbe suresi/ 103/104), devlet kurumu içerisinde yer alması, ibadet yönüyle beraber sosyal yardımlaĢma konusunda baĢlı baĢına bir konudur.

173

Zekat, belirli bir ekonomik seviyenin üzerine çıkan her müslümanın malının 1/40 „ini ihtiyaç sahiplerine karĢılıksız olarak vermesidir (Akyüz, 2008: 78). Zekat kazançtan değil de doğrudan doğruya kiĢinin zekata tabi olan mal varlığından alınır (BeĢer, 2004: 104). Böylelikle toplumun zengin kesiminden yoksul kesimine doğrudan gelir transferi sağlanması; insanı zenginlik hırsından kurtarması, zengin ile fakiri yan yana getirerek birbirlerini anlaması, servetin belirli ellerde toplanmasının önlenmesi ile zekat bir sosyal yardım ve sosyal adalet kurumu haline gelir (Akyüz, 2008: 78).

Zekat, ibadet olmasıyla beraber, bunun “fakirin zengin bireylerin malındaki hakkı” olması nedeniyle düzenli bir Ģekilde toplanmasının ancak devlet tarafından sağlanabileceği görüĢü yaygınlık kazanmıĢtır. Zekatın ibadet olmasının anlamlarından biri de fakirlerin talebi olmaksızın zengin kimseler tarafından bir sorumluluk olarak yerine getirilmesi muhtaç olanların yardım için dolaĢmalarından ziyade zengin olanların yardıma muhtaç olanları tespit etmesidir. Böylelikle zekat, malı (parayı) zenginin fakirlere karĢı bir lütfu olmaktan çıkarıp, fakirin zengin üzerindeki bir hakkı haline getirmektedir (Akyüz,2008 : 79-81).

Ayrıca zekatın kimlere verileceği konusu ayrı bir önem taĢımaktadır. Tevbe Suresi‟nin 60. Ayet‟inde “Zekatlar, Allah‟ın bir farzı olarak ancak yoksulların, düĢkünlerin, zekat toplama memurlarının, kalpleri Ġslam‟a ısındırılmak istenenlerin, kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalmıĢların hakkıdır” denmektedir. Buradaki sınıflamalardan anlaĢılacağı üzere zekat, bütün toplumsal zemine yayılan, gerçek anlamda doğal ve sosyal risklere maruz kalmıĢ, fakirlik ve muhtaçlık içinde olan bireylerin hakkıdır.Ülkemizde sosyal refah hizmetlerinin ortaya çıkıĢında ve belirli seviyeye gelmesinde din önemli bir etkendir.

Fakat “Ülkemizde dini kurumların sosyal hizmetlere katılım imkanlarını artıran yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde çok ciddi zekat potansiyeli bulunmaktadır. Bu potansiyel dağınık bir Ģekilde bireylerin tercihleri doğrultusunda kullanıldığından düzenli bir dağıtım gerçekleĢtirilmemekte, bazı ihtiyaç sahipleri gereğinden fazla yararlanır iken, bazıları ise daha az veya hiç yararlanamamaktadır” (Ersöz, 2003: 135).

174