• Sonuç bulunamadı

III. KUR’AN’DA İNSANIN VARLIK ÂLEMİNDEKİ YERİ ve BİLGİ İMKÂNI

I.III. Ma’rifet

Arapça’da, “<<A-Re-Fe>> fiilinden gelen bir masdardır. ‘İrfan’ diye de gelir.”696 “izinden, eserinden, özelliğinden tanımak anlamındadır.”697 Lügatte, “tanıma, bilgi, bilme/ biliş, vasıta/aracı, anlayış, tecrübe ve zekadan ileri gelen zihni kemal”698 olarak geçen ‘ma’rifet/irfan’, ıstılahta: “Herhangi bir şeyi görünümüne ve özelliklerine bakarak duyularla kavramak, eserine bakarak tefekkür ve akıl yorarak bir şeyi idrak etmek”699 anlamını taşır.

692YAZIR, M. H., a.g.e., ll, 925 ; MAHLUF, H. M., a.g.e., s. 250 ; ATEŞ, S., Kur’an-i Kerim ve ..., s. 44. 693 YAZIR, M. H., a.g.e., s. 914.

694 YAZIR, M. H., a.g.e., ll, 924.

695 BULAÇ, Ali,<<İslam Dünyasında Hikmeti Yeniden Diriltmek>>, Bilgi ve Hikmet, Kış, 1993/1, s. 7. 696 bkz. MUTÇALI, S., a.g.e., s. 563.

697 ÜNAL, A., a.g.e., s. 316.

698 bkz. MUTÇALI, S., a.g.e., s. 563 ; YAZIR, M. H., a.g.e., X, 632 ; YEĞİN, A., a.g.e., s. 283. 699 ÜNAL, A., a.g.e., s. 313.

Kur’an’da, ‘marifet’ veya ‘irfan’şeklinde, masdar olarak değil de, fiil biçiminde ve daha çok yukarıda verdiğimiz fiil anlamıyla gelen bu bilişsel sözcük, Kur’an’daki kullanımı çerçevesinde, “esrar-ı ilahiyeye iman ve Kur’an hakikatlarına vukufiyet”700 olarak tanımlanabilir.

“İlim, ma’rifettir”701 deyip, ilim ile ma’rifet arasında fark görmeyip, ikisini bir olarak kabul edenlerin varlıkları yanında, “ilim ile irfan ve ma’rifet kavramları arasında fark oldugunu”702 dile getirenler de vardır. İkincilere göre, ma’rifet, daha özel bir anlama sahiptir. Bu farklı anlamı, kimisi, “marifetin zıddı inkar, yani tanımamadır. İlmin zıddı ise bilmemektir”703 diye ele alırken, kimisi, “ilim, vech-i külli ile, yani, her vechesiyle bilmektir. İrfan ve ma’rifet ise; vech-i cüz-i ile bilmektir”704 biçiminde dile getirir. Bu ikinci yaklaşımda, ilmin ma’rifetten daha kapsamlı görünüşü söz konusudur. Buna karşılık, irfan veya ma’rifet kavramının içerdiği bilgilenmeyi, ilim kavramından daha kapsamlı görenler de vardır. Bizce, ‘ma’rifet’ kavramının, bilgisel kapsamca tamamen zıt bir açıdan farklı mütalaasının nedeni, bu kavrama bakış tarzından, ona biçilen rolden kaynaklanmaktadır; kapsamı, sadece sözlük anlamından hareketle çizilen ma’rifet, tasavvufi tecrübeyle zenginleştirilmiş içeriğin gerisinde kalacaktır. Zira, ma’rifet, tasavvuf literatüründe mühim role sahip bir kavramdır.

İlim ve ma’rifet(/irfan) kavramları arasındaki farkın, ‘Allah’ın ilmi’nin konu edinilmesi ve ‘Allah’ın ilme konu edinilmesi’ açılarından da temellendirilmeğe çalışıldığını görürüz; Mesela, kimisine göre, ma’rifet, “bir şeyi cüz-i vecihle bilmek”705

olduğundan, kimisine göre ise, “ilm-i Mutlak ifade etmediğinden, sonradan olma hadis ilmini ifade ettiğinden,”706 ve kimine göre de, “tefekkür yoluyla, bir gayret sonucu elde edilen ilim türü olduğundan,”707 Allah’a “irfan ve ma’rifet isnadolunamamaktadır.”708 Yani, “ ‘Alim’ olarak vasıflanan Allah, ‘Arif’ olarak vasıflanamamaktadır.”709 Çünkü, O’nun “ilmi ‘ma’rifet ‘ olarak nitelenememektedir.”710

700 YEĞİN A., a.g.e., s. 283. 701 KUTUP, S., a.g.e., Xll, 433.

702 HUCVİRİ, a.g.e., s. 533 ; YEĞİN A., a.g.e., s. 283. 703 bkz. HUCVİRİ, a.g.e., s. 397.

704 YEĞİN A., a.g.e., s. 283 ; HUCVİRİ, a.g.e., s. 397. 705 YEĞİN A., a.g.e., s. 283, 384.

706 KESKİN, H., a.g.e., s. 33.

707 YEĞİN A., a.g.e., s. 283 ; BİLGİZ, M., a.g.e., s. 74 708 YEĞİN A., a.g.e., s. a.y.

709 HUCVİRİ, a.g.e., s. 533. 710 YAZIR, M. H. a.g.e., ll, 918.

Allah’ın idrake konu olmasından hareketle de, ilim ve ma’rifet arasındaki farka işaret edilmiştir. Nitekim, “falan Allah’ı biliyor denmez, fakat falan Allah’ı tanıyor denilir. Yani, Allah-ü Teala ‘ma’lum’ değildir. İlmin muhatabı değildir, fakat ma’rifetin muhatabıdır”711 biçiminde dile getirilmeğe çalışılmıştır. Yalnız, bu yaklaşım daha çok tasavvufi bakış açısında söz konusudur. T. İzutsu, bu konuda şu tespitte bulunur: “Kur’an’da olduğu gibi bütün tasavvuf dışı sistemlerde Allah, epistemolojik (bilgi nazariyesi) yönünden yalnız ilmin bir objesi kabul edilir. Yani Allah, insan tarafından yalnız endirek yoldan bilinebilir...”712 Halbuki “İslam mutasavvıfları, bu bilgiden başka bilgiye sahibolduklarını iddia ederler: Marifet (gnostic). Ma’rifet, direk temas yoliyle doğrudan doğruya Allah’tan alınan bilgidir.”713 Bu tür bir bilgiyle kişi Allah’ı bilebilmektedir. Burada, şunu da hatırlatmak lazımdır: Allah’ın idrake konu olması, ister ‘ilim’ce ister ‘ma’rifet’çe yorumlansın, söz konusu olan Allah olduğundan, <<inanç>> boyutu da olacaktır. Çünkü, zıddı ‘inkar/tanımamak’ olan ma’rifeti, müspet anlamıyla aldığımızda, ‘inanmak/tanımak’ anlamında kullanmış olacağız.

Yukarıda da geçtiği gibi, tefekkür, fikri cehd (kesb) neticesi erişilir bilgi olduğunun kabulü yanında, “ma’rifetin ilahi kaynaklı (vehbi) olduğunu”714 öne süren yaklaşımlar da söz konusudur. Ancak, ‘hikmet’te olduğu gibi, hem ilahi vergiyi, hem de kişinin bilişsel cehdini mündemiç olduğunu benimseyenler de vardır. Bu açıdan bakıldığında ma’rifet: “Masnu’at-i İlahiyeyi ve Kur’ani hakikatleri, tefekkür ve tahsil ile veya lütf-ı ilahi ile kalbi inkişaf ve basirete sahip olmak”715 şeklinde belirir. Aslında, “Kur’an açısından bakılınca,

alemde her şeyin Allah’ın olması açısından yegane kaynak Allah’tır. Bu manada insanın duyuları, aklı ve kalbiyle elde ettiği bilgilerin kaynağı da Allah’tır.”716 İster ilim, ister hikmet, ister ma’rifet vb. bir şekilde adlandırılmış bilgi türlerinden birisi olsun farketmez.

Allah’ın, insan idrakine konu olması açısından ma’rifet, İslam düşüncesinde -ağırlıklı olarak İslam tasavvufunda-, kavramsal açıdan; “Ma’rifet’un-Nefs: Kendini bilme, tanıma”717 ve “Ma’rifetüllah: Allah’ı tanıma, bilme”718 şeklinde, idrakin istikameti

711 ÜNAL, A., a.g.e., s. 313 ; UYANIK, M., a.g.e., s. 96. 712 İZUTSU, T., Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 62. 713 İZUTSU, T., Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 63. 714 FERSAHOĞLU, Y., a.g.e., s. 161.

715 YEĞİN A., a.g.e., s. 384.

716 ALBAYRAK, Halis, Kur’an’da İnsan-Gayb İlişkisi, Şule Yay., İstanbul, 1993, s. 218. 717 YAZIR, M. H., a.g.e., X, 632.

açısından ise; “Nefsini bilen Rabb’ini bilir”719 ve “Rabb’ini bilen nefsini bilir”720 şeklinde

belirmiştir. Bu konularla ilgili farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Fakat bu konularda tafsilatlı durmanın yerinin burası olmadığını düşünüyoruz.

İnsanlar fizik bakımından olduğu gibi, anlayış ve kapasite bakımından da farklıdırlar. Allah’ın nimetini en çok verdiği insanların ‘ma’rifet’iyle, anlayışları ve kapasiteleri belli düzeyde olan insanların ‘ma’rifet’i bir olamaz. İnsanların, farklı mertebelerde taşıdığı ‘ma’rifet’in, onu anlamlı kılacak hedefi içeren, asıl ve özel biçimiyle; ‘ma’rifetullah’ sözcüğüyle, “her işte Allah rızasına uygun hareket tarzını bilip amel etmek”721 gibi, pratik (/ameli) bir nitelik de taşıdığını da söyleyebiliriz. Çünkü, bilmek, tanımak anlamıyla dile getirilen ma’rifetin, inanmayı da içerdiğinde anlam ifade ettiğini biliyoruz. Ma’rifet (/ma’rifetullah) bunu gerektirir ve “bu iman da, insan davranış ve seciyyesinin muharrik ruhudur; insanın manevi ve ameli yapısını değiştiren bir güce sahiptir.”722 Bu iki önemli noktaya da işaret ettikten sonra, “tasavvuf ilminin dışındaki İslami ilimlerde bir bilgi yolu olarak kabul edilmemiş, ancak İslam düşüncesinin geniş ufuklar ve boyutlar kazanmasında”723 rolü olan bu bilgi türüne dair sözlerimizi bağlayabiliriz.

Allah’ın, “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Kur’an-ı Kerim, 51/56) buyruğundaki, <<ibadet etsinler>> ibaresini, “bazıları, <<tanısınlar>> diye bir tefsirle nakletmişlerdir.”724 Bu ayeti, böyle bir yorumla, “doğrusu

insan kendi nefsini görür” (Kur’an-ı Kerim, 75/14) ayeti vb. eşliğinde ve Kur’an’ın bütünü

çerçevesinde düşündüğümüzde, “bilinmeyenin ilk defa keşfedilmesi olmayıp, yeniden bilince varma, kısaca bilginin bilince yükselişi”725 anlamıyla marifetin, insandaki bilgisel

konumunun farkına varırız. Yaratıcı’sının, Bezm-i Elest’te, “Ben sizin Rabb’iniz değil

miyim?” (Kur’an-ı Kerim, 7/172) ilahi hitabına muhatap olunmakla, bir tür yaratılışının

(manevi) başlangıcında, kendisine yöneltilen hitabı ‘anlama’, ‘tanıma’ ve ‘bilme’ kudretine sahip olduğu ortaya çıkan insan, o sahnede, <<Evet!>> cevabıyla, ‘Yaratıcı’sını bilmiş, tanımış’ olmaktadır. “Kıyamet günü <<Biz bundan habersizdik>> dememesi ise,” (Kur’an-

ı Kerim, 7/172) bu hadiseyi, bu dünya yaşamında yeniden bilmesini, muhatap olduğu

719 bkz. AÇIKEL, Yusuf, << “Nefsini Bilen Rabb’ini Bilir” Hadis mi?, Kelam-ı Kibar mı?>>, Süleyman

Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Isparta, l998, Sayı: V, s. 173.

720 bkz. AÇIKEL, Y., a.g.m., s. 198. 721 YEĞİN A., a.g.e., s. 384.

722 MEVDUDİ, Ebu’l A’la, a.g.e., ll, 293. 723 AÇIKEL, Y., a.g.m., s. 186.

724 YAZIR, M. H., a.g.e., Vl, 4546. 725 BİLGİZ, M., a.g.e., s. 74.

sorunun ve verdiği cevabının bilincine yeniden erişini gerektirir. Çünkü, bu yeryüzü yaşamındaki mükellefiyeti, bu kavli akdin ifa yeri ve zamanıdır.