• Sonuç bulunamadı

Bedensel Varlığı ile İnsan ve Bilgi İmkanı

II. KUR’AN’DA, İNSANIN VARLIK-YAPISI VE BİLGİ İMKÂNI

II.I. Bedensel Varlığı ile İnsan ve Bilgi İmkanı

Kur’an, insanın maddi varlığı ile ruhi varlığını aynı paralelde yani aynı anda var olarak kabul etmemiştir. O, önce insanın maddi varlığının nasıl devreden devreye tekamül

492 CARREL, A., a.g.e., s. 55. 493 CARREL, A., a.g.e., a.y.

ettirilerek yaratıldığını, ardından, bu maddi tekamül devresi son buldukça, onun, maddi tekamülün devamı olmayan, bambaşka bir yaratmaya tabi tutulduğunu, yani ona değişik bir yaratışla bambaşka bir unsur katıldığını belirtmiştir. Bu gerçeği aşağıdaki ayette açıkça görürüz.

“Andolsun ki, biz insanı çamurdan bir, süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe

(sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka (embriyo)ya çevirdik, alakayı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir!”(Kur’an-ı Kerim,23/12-14)

Başlangıçta insan (ilk insan)ın menşeinin toprak olduğunu, topraktan süzülerek ve biçim verilerek insan haline getirildiğini belirten bu ayet, türünün ise, çağdaş anatomi ilminin doğruladığı bir yaratılış safhası ile, üreme yoluyla devam ettiğini belirtmektedir. İnsan, henüz topraktan oluşumu aşamasında ‘maddi’ bir yapı arz ettiği gibi, organlarının oluşumu aşamasında da maddi varlığı ile görünmektedir. İnsan varlığına, ruhun bahşedilmesi ise, hem topraktan ‘türeyiş’, hem de ‘üreyiş’ aşamasında gerçekleşmektedir. (Kur’an-ı Kerim, 32/7-9) Şu da var ki; insan, ilahi ruhla taltifi öncesinde ve sonrasında, maddi niteliklerini taşımaya devam etmektedir.

Ancak, dikkat edilmesi gereken şudur: Kur’an’da insanın varlığının maddi yapıdaki merhaleyle başlatılmış olması, onun varlığının materyalistçe bir tutumla açıklanmasına imkan vermemektedir. Çünkü gerek türeme, gerekse üreme evresini konu edinen bütün ayetler, onun yaratılmışlığını dolayısıyla ‘Yaratıcı’yı öne çıkarmaktadır ki, bu, aynı zamanda onun bilgi istidadının da, materyalistçe yorumlanmasına imkan vermeyecektir. Bu gerçeği, Adem (a.s.) şahsında algılamak mümkündür; kendisine ruh katılmış, insan olarak tamamiyet arz eden Adem (a.s.)’ın bilgisi, kendinden değil, Yaratıcı’sından kaynaklanıyor iken, (Kur’an-ı Kerim, 2/31,37) ruh katılmamış biçimiyle, yani tamamen maddi yapıdaki biçimiyle nasıl bilgi istidadı taşısın? Ve bu istidat, nasıl kendinden olsun ki?

J. Locke, “yalnızca özdeksel olan bir varlığın düşünebilip düşünemeyeceğini belki de bilmeyeceğiz; çünkü açınımın yardımı olmadan yalnızca kendi idelerimizin gözlemiyle, Tanrı’nın, uygun yapıdaki kimi özdek dizgelerine algılama ve düşünme gücü verip vermediğini ya da yine uygun yapıdaki bir maddeye düşünen bir özdek dışı töz katıp

katmadığını bilmek, bizim için olanaksızdır”494 demektedir. Kur’an’a baktığımızda,

“atomdaki elektronlara varıncaya kadar,”495 her şeyin Allah’ı tesbih eder olduğunu beyan etmekle beraber, bizim bu olayı anlamadığımıza da yer verdiğini görürüz. (Kur’an-ı Kerim,

17/44) Bu durumda, yaratılış safhasında, ruh verilmezden önceki haliyle insan varlığının,

ya da ruh verildikten sonraki haliyle insanın, ruhtan bağımsız salt “bedensel varlığının düşünmeyi nasıl üretebildiği,”496 daha doğrusu üretebilip ürütemediği üzerinde durulmağa değer bir konudur.

Secde suresinin 9. ayeti çerçevesindeki bir değerlendirme şunu göstermektedir: Yaratılış safhasında, “ruh üfleninceye kadar bir madde”497 olan insan varlığı, “ruh üflendikten sonra, söz anlayan bir varlık, bir insan”498 olarak belirmektedir. Demek oluyor ki, “beden, bir beden, yani salt cisim olarak bilgi istidadına sahip bulunmamaktadır.”499 İnsan, yaratılma sürecinde, “bir maddi varlık olarak, lahza lahza varlık kazanarak öyle bir aşamaya gelmektedir ki, bu aşamadan sonra, yeni bir hüviyet eklenerek, ruhani ve manevi bir varlığa ermektedir”500 ki, ona yeni hüviyet kazandıran, “bilinçliliğin nihai öznesi olan ‘ruh’tur.”501 Nitekim, S. Ateş, insana ruhun ilkasını, ‘üreme’ ekseninde dile getirerek şu yorumda bulunur: “Anne rahminde belli bir süre kaldıktan sonra cenine ruhun üflenmesi - Allah bilir- çocuğa, organların oluşmasından sonra insani şuurun verilmesidir. Zira cenin, (...) bu şuurla insan vasfını kazanır. Bu şuur üflenince çocuk kendini bilmeğe şuurlu olarak hareket etmeğe başlar. Bu şuur ile birlikte ona kabiliyet ve kapasitesi (yani kaderi) de verilir. Çünkü onun kabiliyeti, kaderi, büyük ölçüde kendisine verilen bu şuura bağlıdır. Bilkuvve bunun içindedir.”502 O halde, ister türeyiş, ister üreyiş ile teşekkül eden

varlık olarak insan, henüz ruh üflenilmeyen aşamasındaki varlığı ile, ‘bilişsel’ bir varlık kazanmış değildir. Ancak, Kur’an’ın bütünü göz önünde bulundurulduğunda, varlığın bu maddi merhalesinde, bilişsel istidat ister ‘bilkuvve’ ister ‘bilfiil’ olsun, meseleye Allah’ın kudreti çerçevesinde bakıldığında, mümkün görünebilir. Daha önce üzerinde durduğumuz “Bezm-i Elest” meselesini de burada hatırlamamız fayda sağlayacaktır. Çünkü, orada, muhatap alınan varlık insan zürriyeti idi ve bunu ‘zerrat (zerreler)’ olarak yorumlayanlar 494 LOCKE, J., a.g.e., s. 311.

495 bkz. ATEŞ, S., Kur’an-i Kerim ve..., s. 285; YÜKSEL, Nevzat, Konularına Göre Kur’an-ı Kerim Fihristi,

Bayrak Yay., 8.B., İstanbul, 1995, s. 167.

496 LOCKE, J., a.g.e., s. 322.

497 ATEŞ, S., Kur’an-i Kerim ve..., s. 167. 498 ATEŞ, S., Kur’an-i Kerim ve..., s. 414. 499 CHITTICK, W./ S. Murata, a.g.e., s. 313. 500 SURUŞ, A., Evrenin Yatışmaz..., s. 92. 501 ERDEM, M., a.g.e., s. 313.

bulunmaktaydı. Bu yorumu benimseyenlere göre, insan sûretinde teşekkül etmediği halde, bir muhaverede muhatap alınan, ‘anlayan ve ‘karşılık veren’ zerrat, meselenin eksenini oluşturmaktaydı.

Hasılı, maddi varlıklarda dahi ‘bilişsel imkan’ yaratma, Allah’ın kudreti dışında bir şey değildir. (Kur’an-ı Kerim, 16/40 ; 19/35 ; 36/82) Bunun olabilirliğine yorulacak Kur’an’dan işaretler bulunuyor olsa da, (Kur’an-ı Kerim, 61/1 ; 62/1 ; 64/1) bu imkanı, ruh üflenmiş haliyle Âdem ve Âdemoğullarında yani ‘insan’ da daha somut gözlemleyebiliyoruz ve tabii ki bu, ‘insanın bilgi imkanı’nı, onun ruhsal varlığında arama gereğini bize duyuruyor.