• Sonuç bulunamadı

II. KUR’AN’DA SÜJESİ AÇISINDAN BİLGİ ÇEŞİTLERİ

II.I. Kadim Bilgi

Kıdem(=ezelilik) ya da “Allah’ın sıfatı olarak kadim(=ezeli):”782 “Varlığı zatının gereği olan; varlığını başkasına borçlu olmayan. Varlığının bir başlangıcı bulunmayan; varlığı, geçmişindeki yokluk sonrası olmayan, daima var olan”783 anlamlarına gelir. Ezelilik, bilgi(/ilahi bilgi) için söz konusu edildiğinde, -ki “kadim ilim, Allah’ın Zatı ile beraber bulunan ilim”784 demektir- “hiçbir özel varlık tarafından öncelenemeyen bilgi”785

olarak beliren, “nesnesinden önce var olan bilgi”786 demektir.

Felsefe ve ilahiyat eserlerinde yer alan, Tanrı’yı bilgisi ile ilişkisi bağlamında ele alan, Tanrı tasavvurlarından bazılarına, yer verecek olursak:

“Ezeli Varlık: Burada Tanrı, ezelidir, mutlaktır. Her şey O’ndan sudur eder, fakat o, kendisinden sudur edenleri bilmez. Ezeli olan ve sadece kendi özünü bilen. Ezeli, şuurlu ve

780 KESKİN, H., a.g.e., s. 106. 781 KESKİN, H., a.g.e., s. 105. 782 el- İSFEHANİ, R., a.g.e., s. 598.

783CÜRCÂNÎ, a.g.e., s. 252 ; GÖLCÜK, Ş./ S. TOPRAK, a.g.e., s. 130, 183. 784 es-SABUNİ, N., a.g.e., s. 55.

785 ÖZDEMİR, Metin,<<Ezeli Bilgi Anlayışının Problematik Yönü>>, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Sayı,V/1-2002, s. 220.

alemi bilen varlık -Klasik teizmin Tanrı anlayışı budur-. Ezeli, şuurlu, bilen, zamanla ilgili bulunan.”787

Açıktır ki, Tanrı’nın varlığını kabul etmeyen birisi için, Tanrı’ya atfedilen sıfatlar anlamsız gelecektir. Tanrı’nın varlığını kabul edip, sıfatları konusunda farklı düşünenlerin varlığı da bir gerçektir. Ancak, yukarıda yer verdiğimiz Tanrı tasavvurlarında, Tanrı’nın ‘kadim(=ezeli ) sıfatı, ortak bir payda olarak gözümüze çarpmaktadır. Bununla beraber, Tanrı’nın bilgi(/bilme)si ve bilgi(bilme)sinin niteliği noktalarında muhtelif kabuller söz konusudur. Kimi, Tanrı’nın bilgisini kendisiyle sınırlı tutarken, kimisi Tanrı’nın bilgisinin evreni de kuşattığını kabul eder. Bunların bile kimisi, Tanrı’nın ilmini zamanla ilgili, zamanla kayıtlı bulurken, kimisi O’nun ilmini zaman dışı, ezeli görmektedir. Örneğin A. Kenny: “Tanrı’nın özne olduğu yerde, bilme fiilleri, kendilerine eklenen zaman zarfları alamazlar”788 görüşüne yer verirken; bir Fransız düşünürü olan Leguier ise, “zamanın Tanrı açısından geçersiz olduğu inancını reddetmiş ve Tanrı’nın zamanda gerçekleşen olay ve olguları bildiğini, geleceğin bir imkandan ibaret olduğunu, ezeli bilgi diye bir şeyin olamayacağını öne sürmüştür.”789

Allah için, “ilim sıfatı öteki bütün sıfatların şu veya bu şekilde dayandığı temel sıfat durumundadır.”790 “İlim sıfatının zıddı olan bilgisizlik, cehalet Allah katında muhaldir.”791 Ve “ilim, bir şeyi tam bir şekilde bilmektir.”792 A. Diemer, “bir Tanrı varsa, kuşkusuz

onun için bilginin sınırları diye bir problem varolamaz”793 demektedir. Bu nedenle O,

kendi Zatını bildiği gibi, “meşiyyeti ile var ettiklerini de bilmektedir. O’nun bilmediği şeyler mevcut değildir. Öyleyse Allah’ın bilgisi, O’nun kendi zatının bilgisi, ve zaman ve mekan içinde veya zamansız ve mekansız olarak, O’nun meşiyyet sisteminin bilgisidir.”794 “İnsan bilgisi araca, organlara, çalışmaya bağlıdır. Bundan dolayı nisbidir. Allah’ın ilmi söz konusu olduğunda bunların hiçbirisine gerek yoktur. O’nun ilmi tam ve mükemmel olarak mutlaktır, izafi değildir.”795 Gerçi “‘Mutlak bilgi’ ifadesi, felsefede dogmatiklerce insan bilgisi için de kullanılmakta ve onunla insanların bilgilerinin sınırsız ve kesin olduğu 787 bkz. AYDIN, M., Din Felsefesi, s. 138-139.

788 KENNY, Anthony,<<Tanrı’nın “önceden Bilmesi” ve İnsan Hürriyeti>>, Çev. Hanifi Özcan, Dokuz

Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Vl, İzmir, 1989, s. 632.

789 AYDIN, M., Din Felsefesi, s. 139 ; bkz. HELM, Paul, Eternal God -a study of God without Time-,

Clarendon Press, Oxford, 1988, s. 74.

790 AYDIN, M., Din Felsefesi, s. 112. 791GÖLCÜK, Ş./ S. TOPRAK, a.g.e., 191. 792 YILDIRIM, S., a.g.e., s. 146.

793 DIEMER, A., a.g.m., s. 178. 794 KİRMANİ, M. R., a.g.m., s. 115. 795 GÖLCÜK, Ş., a.g.e., s. 47-48.

ifade edilmektedir. Fakat bu, dini literatürde sadece Allah’ın bilgisi için kullanılmaktadır.”796

Varlığı mutlak olanın, bilgisinin izafi olması beklenemez. F. Schuon, süje-obje ilişisinden hareketle, ‘mutlak’ ve ‘izafi’ bilgi konusunda şunları söyler: “Özne ile nesne bir kere birbirinden ayrıldığında, artık mutlak bilgi söz konusu olamaz, ama bu, izafi bilginin bilgi oluşunu ve dolayısıyla ‘izafi olarak mutlak oluşunu’ -eğer böyle bir ifade mümkünse- engelleyemez.”797 Ma’lumdur ki, epistemolojiler, insan bilgisini işlediğinden, bütün klasik epistemoloji teorileri için geçerli olan <<süje>>, <<obje>> ayrımı da insan için söz konusu olacaktır. M. Aydın’ın ifadesiyle, “insan bilgisinde düalizm adeta kaçınılmazdır.”798 Bu nedenle, P. Tillich’ın da işaret ettiği gibi, Tanrı’yı, insani bilgi için söz konusu olan “süje-obje şeması içerisine hapsetmek imkansızdır.”799 Çünkü, “Zatı bakımından Tanrı, süje-obje ilişkisine müsait değildir. O, süje-obje birliği ve bütünlüğü içinde kalan bir <<bilen>> dir.”800 Kısaca, “Tanrı söz konusu olduğunda süje ve obje bir ve aynıdır.”801

Ezeli bilgi söz konusu edildiğinde karşımıza çıkmakta olan bu problemin, “aslında, dinin problemi olmaktan ziyade dini düşüncenin, dolayisiyle felsefe ve ilahiyatın problemi”802 olduğunu belirterek şunu söylemek isteriz:

Kur’an’da, “ilim” kelimesinin, Allah’ın her şeyi kuşatan sınırsız ilmi ve bir de, sınırlı olan yaratıkların ilmi diye, hem Allah’ın bir sıfatı olarak ve hem de yaratıkların ilmi (bilgisi)ni ifade etmek için kullanılmış olduğunu görmemiz, Tanrı’nın varlığı ve bilgisine dair antropomorfik yaklaşımları geçerli kılmaz. Zira, “uluhiyyet alanında (Metaphysical realm), Yaratıcı ve vacib bi Zatihi (Kendinden zorunlu) olan ile yaratılmış, alıntı ve bağımlı olan arasında varlık noktasında hiçbir eşitlik ve ortaklık olamayacağı”803 gibi, sıfatları konusunda da, bir ortaklıktan söz edilemez. Bu nedenle, ne insan ve ne de insan bilgisi ile Allah’ın Zat’ı ve de ilmi arasında özdeşlik (ayniyet) ve hatta benzerlik

796 ÖZCAN, H., Maturidi’de Bilgi ..., s. 80. 797 SCHUON, F., a.g.e., s. 55.

798 AYDIN, M., Din Felsefesi, s. 112. 799 bkz. ÖZDEMİR, M., a.g.m., s. 216. 800 ÖZCAN, H., Epistemolojik Açıdan..., s. 25.

801 ÖZCAN, H., Epistemolojik Açıdan..., a.y. ; bkz. AYDIN, M., Din Felsefesi, s. 112 vd. 802 AYDIN, M., Din Felsefesi, s. 130.

kurulabilir. İbn Arabi’nin: “Allah daima Allah, kul ise daima kuldur ve insan hiç şüphesiz mahlukat cümlesindendir”804 ifadesi, bu gerçeği öz bir biçimde dile getirmektedir.

“Yaratan Allah hiç bilmez mi?” (Kur’an-ı Kerim, 67/14) “Karada ve denizde ne

varsa hepsini O bilir, O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.” (Kur’an-ı Kerim, 6/59) “Görmedin mi ki, göklerde ne var, yerde ne varsa, Allah şüphesiz hepsini bilir.” (Kur’an-ı Kerim, 58/7) “O’dur ki, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve ona yükseleni bilir.”

(Kur’an-ı Kerim, 57/4) “Şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.” (Kur’an-ı Kerim,

20/7) Kur’an’da bu vb. ayetler, Allah’ın mutlak anlamda, ilim sıfatıyla muttasıf olduğuna

delalet etmektedir.

Daha önce, Kur’an’dan ilham alınarak, ilmin ‘kadim’ ve ‘hadis’ diye ikili bir tasnife tabi tutulduğuna dikkat çekmiş idik. Şu ana kadar da, Allah’ın zatı ile beraber bulunan ve yaratılmış (hadis) olanın bilgisine benzemeyen ‘kadim’ bilgiye dair, önemli, gerekli ve yeterli gördüğümüz açıklamalara yer verdiğimiz kanısındayız. Kur’an’da, gerek Yaratan ve yaratılan için -nitelikçe farklı olsa da- dile getirilen ilim, gerekse ilmin özel şekillerine delalet eden, ancak sadece mahluklar (hadis) için geçerli olduğunu gördüğümüz bilişsel ifadelerin (içgüdü, akıl, tefekkür, idrak, ma’rifet gibi) zengin kullanımı, kadim varlığın, kadim bilgisinin yanında, ondan hayat bulan hadis varlığın hadis bilgisinin realitesine ve de önemine dikkatimizi çekmektedir. Bundan böyle ‘hadis’ bilgiyi işleyeceğimiz bu çalışmamızı, hadis bilginin adeta mümessili ve tezimizin de konusu olan ‘insani’ bilgiye geçmeden önce, yine hadis bilgi ve bu bilginin kapsamına giren ‘mücerred varlık’ların bilgisini ele alarak sürdürmeğe çalışacağız.