• Sonuç bulunamadı

İşletmeler açısından rekabet gücünün yaratılması ve geliştirilmesi, yeni yönetsel araçların kullanılmasını, adapte edilmesini, yeni örgütsel düzenlemelerin yapılmasını, kontrol işlemlerini ve güdüleyici sistemlerin oluşturulmasını gerektirmektedir. Bu amaçla, rekabet gücünün geliştirilmesi ve korunabilmesine yönelik olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüşler, aşağıda incelenmektedir.

1.1.6.1. Stratejik Pozisyona Dayalı Rekabet Görüşü

Michael Porter tarafından 1980 yılında geliştirilen bu görüşün temelinde, bir işletme veya ülkenin dış çevre ile kendi iç çevresi arasında stratejik bir dengeye (strategic fit) ulaşması ve bu dengeyi sürekli olarak koruması ile rekabet gücü sağlayabileceği yatmaktadır. Michael Porter, söz konusu görüşün başarılabilmesinde, üç ayrı strateji önermektedir. Bunlar; maliyette liderlik, farklılaştırma ve odaklaşma stratejileri olarak ön plana çıkmaktadır. Porter, işletmelerin veya ülkelerin rekabet gücünün geliştirilmesi, korunması ve sürdürülmesinde sahip oldukları kaynaklar ve özelliklerine göre, belirledikleri üç stratejiden sadece birini seçmelerini önermektedir, aksi halde, bu stratejilerden ikisinin veya üçünün aynı anda uygulanmasının sonuçta hiçbirinin tam manası ile başarılı bir şekilde uygulanamaması sonucunu doğuracağını ifade etmektedir.

1.1.6.2. Öz Kaynak/Değerlere Dayalı Rekabet Görüşü

Stratejik esneklik veya rekabet gücünün öz kaynaklara dayalı olarak yaratılması; bir işletme veya ülkenin, sahip olduğu maddi veya manevi kaynakları analiz ederek en önemli kaynak veya değerlerini belirlemesi ve tüm imkânlarını söz konusu kaynak veya değerlerin geliştirilmesi amacı ile kullanılarak rakipler karşısında rekabet gücü elde edilmesine dayanmaktadır. Bu görüşün temelinde, pazar içerisinde farklılaşma yoluyla rekabet gücünün elde edilmesi yatmaktadır. Sahip olunan kaynaklar, işletme veya ülke açısından rekabetin temelini oluşturmaktadır ve kendisini daha iyi tanıyan, sahip olduğu kaynakları ve yetenekleri nasıl koruyup

geliştirebileceğini bilen ülke veya işletmeler rakipleri karşısında önde olacaklardır. Maddi kaynaklara, coğrafi konum, sermaye, teknolojik düzey örnek verilebilir. Manevi kaynaklara ise, kültür, yeniliğe açıklık, patent ve know-how’lar ve imaj örnek gösterilebilmektedir28.

1.1.6.3.Ülke veya Bölgenin Sağlamış Olduğu Rekabet Gücü Görüşü

Porter, işletmelerin rekabetçi stratejilerle rekabet gücü kazanmalarında, bulundukları ülkelerin sahip oldukları temel özelliklerin asli rol oynadığını ileri sürmektedir29. İşletmelerin veya ülkelerin rekabet güçlerinin uygulanan strateji ve yönetimlerinden ziyade, bulundukları ülke veya bölgenin sunduğu fırsatlardan ve yönetim sistemlerinden kaynaklandığı Knights, Morgan ve Whittington gibi çeşitli yazarlar tarafından savunulmaktadır. Bu görüşe göre, bir ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklar, konumu, yönetim sistemi, kültürü, insan kaynaklarının niteliği ve devlet tarafından sağlanan teşvik ve kısıtlamalar gibi daha birçok sayılabilecek faktör işletmelerin rekabet gücüne katkılar sağlayabilmektedir30.

1.1.6.4. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ve Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD) Görüşü

Doğu blokunun yıkılması, piyasalarda yaşanan deregülasyon, finansal serbestleşme süreci, finansal araçlarda ortaya çıkan çeşitlenme, çok uluslu şirketlerin sermaye ve yapılarında yaşanan çarpıcı değişimler, küresel rekabet gücünün kurumsal olarak tanımlanmasını kaygan bir zemine oturtmuştur. Bu nedenle, rekabet gücüne ilişkin söz konusu görüşlere kurumsal bir kimlik kazandıran ülkelerin rekabet edebilirlik konumlarını ölçen iki kuruluş olan WEF ve IMD’nin görüşlerinin de incelenmesi önemli hale gelmiştir31.

Merkezi İsviçre’nin Lozan kentinde bulunan Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (International Institute for Management Development-IMD) her yıl Dünya Rekabet Yıllığı (World Competitiveness Yearbook) adı altında geniş bir rapor

28 Okumuş, Kılınç, a.g.e. s. 11,12

29 Murat Ali Dulupçu, Küresel Rekabet Gücü, Nobel, Birinci Basım, Haziran, 2001, Ankara, s.105. 30 Okumuş, Kılınç, a.g.e. s. 11,12.

yayınlamaktadır. IMD’ye göre, işletmelerin rekabet gücünü doğrudan ölçme olanağı olmaması nedeniyle rekabet gücünü etkileyen faktörler belirlenir ve ölçülür. Bu doğrultuda, IMD tarafından gerçekleştirilen analiz ile ülkelerin katma değer oluşturma ve sürdürme yetenekleri ve dolayısıyla firmaların rekabet gücü sıralanır. Buna göre rekabet gücü, büyük ölçüde bir ülkenin sürdürülebilir bir şekilde katma değer üretmesini sağlayan bir ortam oluşturması yeteneğine dayanmaktadır. IMD, rekabet gücünü 8 ana gösterge ve toplam 250 alt gösterge çerçevesinde belirlemektedir. Kullanılan göstergelerin bir kısmı GSYİH, enflasyon, patent sayısı v.b. gibi rekabet gücünün ölçülebilir boyutlarını belirleyen göstergelerden oluşmaktadır. Diğer göstergeler ise; dünya çapında yapılan bir araştırma sonucunda elde edilen eğitim, değer sistemleri ve bireylerin motivasyonu gibi rekabet gücünün gayri maddi niteliği ağır basan boyutlarından oluşmaktadır.

Merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde bulunan Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum–WEF) adlı uluslararası bir araştırma enstitüsü, her yıl Global Rekabet Raporu (Global Competitiveness Report) adı altında bir rapor yayınlamaktadır. Bu raporda “global rekabet endeksi” adı verilen bir indeks yardımıyla ülkelerin uluslararası rekabet gücü açısından konumu tahmin edilmektedir. Gerçekleştirilen araştırmada rekabet gücü, bir ülkenin ekonomik refah ve yaşam standardını yükseltebilmesi ve geliştirebilmesi için gerekli ekonomik güç şeklinde ifade edilmektedir. Rekabet gücü ülkenin gelecek 5-10 yıl içerisindeki büyüme potansilyelini ortaya koymaktadır. WEF, rekabet gücünün göstergesi olarak satın alma gücü paritesine göre, kişi başına gayri safi milli hasılayı dikkate almaktadır. WEF’in 2000 yılı raporunda, mevcut dönemle alakalı rekabet gücü indeksi (current competitiveness index-CCI) ile büyüme rekabet gücü indeksi (growth competitiveness index-GCI) olmak üzere iki farklı indeks kullanılmaktadır. GCI’yi desteklemek için alt düzey bir indeks olan ekonomik yaratıcılık indeksi (economic creavity index-ECI)’nden de yararlanılmaktadır. CCI, yüksek verimliliğe yol açan ve kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) olarak ölçülen ekonomik performansı etkileyen faktörleri belirlemeyi, GCI ise, kişi başına GSYİH oranındaki değişme oranı olarak ölçülen, ekonominin gelecek dönemlerdeki büyümesine katkı sağlayan faktörleri ölçmeyi hedeflemektedir. WEF’in, rekabet gücünün mikro- ekonomik temellerinin ölçülmesi olarak nitelediği ve daha fazla önem verdiği CCI

temel yaklaşım konumundadır. WEF modelinde milli gelir düzeyi, sermaye stoku ve teknoloji düzeyi tarafından belirlenmektedir. Sermaye stoku, donanım, binalar ve fiziki altyapı gibi fiziki sermayeye ilaveten eğitim düzeyi ve işgücünün beceri ve yeteneklerini de içermektedir. Öte yandan, hukuki müdahaleler ile regülasyonlar sermaye stokunun bir kısmını oluştururken, sosyal sermaye toplam sermaye stokunun kalitesini etkiler. Teknoloji düzeyi, bir ülkenin bilimsel ve teknolojik faaliyetlerde bulunan kurumlarının yanı sıra firmalarının sahip olduğu ve ürettiği her türlü teknolojik bilgi, uygulama ve stratejileri kapsamaktadır32.