• Sonuç bulunamadı

Bu dönem refah devletinin düşüş ya da zayıflama dönemi olarak ifade edilmektedir. Refah devleti, devletçilik yaklaşımının hâkim olduğu dönemde zirveye ulaşmasına rağmen, düşüşünün tohumları da aynı dönem içersinde atılmıştır. 1970’li yıllara gelindiğinde; Bretton Woods254 sisteminin çökmesi, birinci (1973-1974) ve ikinci (1979-1980) petrol krizlerinin yaşanması ve stagflasyon, Keynesyen iktisadın yetersizliği ve bunların yanında artan sosyal talepler nedeniyle devletin mali anlamda krize girmesi söz konusu olmuştur. Bu dönemde refah devleti ile ilgili olarak yeniden yapılandırma çalışmaları da başlamıştır.255

Keynesyen yaklaşımı benimseyen iktisatçıların önemli bir kısmı bu dönemi, üst satırda da belirttiğimiz gibi eksiklerin giderileceği yeniden yapılanma dönemi olarak adlandırsa da, liberal ekolün önde gelen isimlerinden Milton Friedman krize bizatihi refah devleti iktisat politikalarının sebep olduğunu vurgulamış ve stagflasyon olgusuna dikkat çekerek ağır eleştirilerde bulunmuştur.256 Yirminci yüzyılın yarıdan fazla bir dönemini karakterize eden refah devleti kendisine yüklenen fonksiyonlarla, devletin büyümesine ve ekonomik hayatta rolünün artmasına sebep olmuş, devletin büyümesi ise ciddi ekonomik, sosyal, siyasal problemlerin kaynağını teşkil etmiştir.257 Çalışmanın amacı doğrultusunda burada refah devletinin genişlemesinin iktisadi ve mali sonuçlarını öz olarak ortaya koymaya çalışacağız.

Refah devleti uygulamalarının yükseliş dönemi sonunda, yüksek enflasyon ve işsizlik ile azalan verimlilik biçiminde ortaya çıkan bunalım, hemen hemen dünyanın Türkiye* dâhil bütün ülkelerinde büyümenin yavaşlaması ve bu bağlamda imalat sanayi üretiminin daralması sonucunu getirmiştir. Tablo 8’de görüleceği üzere, OECD ülkelerinde büyüme hızı ortalaması 1960-70 döneminde %

254 Refah devletinin yükseliş döneminde uluslararası ekonomi Bretton-Woods sistemi ile yönetilmiş ve bu çerçevede az gelişmiş ülkelere önerilen kalkınma stratejisi “planlı kalkınma” ekseninde ele alınmıştır. Uluslararası iktisadi kuruluşlar aracılığıyla az gelişmiş ülkelere fon aktarımı için, o ülkelerin iktisadi planlama sürecine geçişi bir ön şart olarak benimsenmiştir. Bkz. Funda Barbaros ve İsmail Doğa Karatepe, “60’lı Yıllarda Türkiye’ye Planlamadan Bakış”, Ege Akademik Bakış, C. 9, Sy. 1, Ocak 2009, s. 261.

255

Powell ve Hewitt, s. 41.

256 Salih Alp, “Refah Devleti Düşüncesinin Gelişimi ve Bir Liberal Alternatif Olarak Üçüncü Sektör”

Maliye Dergisi, Sayı, 156, Ocak-Haziran 2009, s. 269. 257 Aktan, Müdahaleci Devletten Sınırlı Devlete, ss. 43-46. * Ülkemizde bu oran 1975 yılında %5,1’dir.

83 4,8 seviyesinde iken, 1970-75 döneminde % 3,1 seviyesine gerilemiş bulunmaktadır. Enflasyon oranları ise ortalama % 3’lerden % 9’lara ulaşmıştır.

Tablo 8: 1960 – 1975 Yıllarına İlişkin Bazı Ekonomik Göstergeler

Ülkeler

GSMH Ortalama Reel

Büyüme

Ortalama Yıllık

Fiyat Artışı Yıllık Ortalama İşsizlik Oranı

1960-70 1970-75 1960-70 1970-75 1960-70 1970-75 Toplam OECD 4,8 3,1 3,2 8,8

-

3,8 Danimarka 4,9 2,0 5,9 9,3 1,2 2,4 Fransa 5,6 3,8 4,0 8,8 1,5 3,1 Almanya 4,7 1,9 2,7 6,1 0,8 1,3 Yunanistan 7,7 5,2 2,1 12,5

-

2,3 İtalya 5,6 2,4 3,9 11,5 3,2 5,9 Hollanda 5,3 3,4 4,0 7,2 1,1 1,7 İspanya 7,5 5,5 6,1 12,5 1,5 2,4 İsveç 4,6 1,2 4,1 8,0 1,2 1,8 İngiltere 2,8 1,9 4,1 13,2 1,6 2,8 ABD 3,4 2,2 2,8 6,8 4,5 6,1 Ortalama 5,1 2,9 3,9 9,5 1,8 3,0

Kaynak: OECD, Labour Force Statistics, 1960-1971, Paris, 1973, s. 126; OECD, Economic Outlook, Paris, 1978, s. 199; Vic George, “The Future Of Welfare State”, European Welfare Policy, St. Martin’s Pres, Newyork, 1996, s, 4.

Bu sürecin en olumsuz sonuçlarından birisi de istihdamla ilgilidir. Önceki kısımda yer alan Tablo 7’de görüleceği üzere 1960’lı yıllarda düşmüş olan işsizlik oranları 70’li yılların sonu ve 80’li yılların başında ciddi anlamda artış göstermiştir. işsizlik oranı, Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama olarak 1970’li yıllarda % 3,7 iken, 1980’li yıllarda bu oran trajik bir şekilde hızlı bir artışla % 9,1’e tırmanmıştır.258

Refah devleti uygulamalarının zemin bulduğu birçok ülkede, bunalım döneminde ortaya çıkan en önemli sonuçlardan bir diğeri de harcamaların temel finans kaynağı olan vergi alanındadır. Refah hizmetlerinin artan ve genişleyen yapısı sosyal harcamaları ve kamu harcamalarını artırmış dolayısıyla vergi yükünde de önemli artışlar ortaya çıkmıştır. Önceki kısımda sunulan Tablo 6’da görüleceği gibi refah devletlerinde 1960-1980 döneminde vergi yükündeki artışlar oldukça dikkat çekicidir. Sonuçta yüksek enflasyon oranlarının da gündeme gelmesi ile birlikte

258

J. Michael Orszag and Dennis J. Snower, Expanding The Welfare System: A Proposal for

Reform, The Welfare State In Europe,

http://www.econstor.eu/dspace/bitstream/10419/2093/1/ExpandingWelfareSystem.pdf, (26.02.2012), s. 6.

84 yüksek enflasyon ve yüksek vergi yükü simültane yapısı yeni iktisadi sorunlar ortaya çıkarmış ve bu olgu, iktisat literatürüne bu iki kelimeden türetilen taxflation adı verilen bir kavramı getirmiştir.259

Refah devletinin düşüş döneminde ortaya çıkan iktisadi-mali sonuçlardan birisi de bütçe politikasına ilişkindir. 1929 dünya buhranı ve takip eden süreçte ortaya çıkan gelişmelerle, Keynesyen teori ve takipçileri Liberal düşüncedeki bütçe denkliğini eleştirmişler ve bunun yerine “telafi edici bütçe” ve “devri bütçe” yaklaşımlarını benimsemişlerdir.260 Bütçe denkliği yerine ekonomik dengeyi öne çıkarmışlar ve açık bütçe politikası ile özellikle depresyon dönemlerinde kamu harcamalarını artırılması ve çarpan mekanizmasının işler hale gelmesiyle milli gelir düzeyinin artırılacağını ifade etmişlerdir.261 Bununla beraber refah devleti uygulama alanın genişlemesi daha fazla finansman ihtiyacına ve açık finansmana süreklilik kazandırılmasına yol açmıştır. Keynesyen iktisatçılar klasiklerin aksine borçlanmayı olağan bir gelir olarak görmüşler ve sonuçta Keynesyen politikalara dayalı olarak borçlanma ile bütçe açıklarının kapatılması yöntemi yaygınlaşmıştır. Ancak borç yükünün artmasından dolayı bütçe açıkları kronik hale gelmiş ve bu açıkların kapatılması için tekrar borçlanma yoluna gidilmiştir.262 Nihayetinde bunalımın sebeplerinden ve aynı zaman da sonuçlarından birisi ağır borç yükü olmuştur.

Tasarruflar ve yatırımlara ilişkin olarak ortaya çıkan gelişmeler düşüş döneminin önemli sonuçlarından bir diğeridir. Bu dönemde yüksek düzeylerdeki kamu harcamalarının finansmanı ve enflasyonla mücadele amacıyla vergi oranlarının bir sınıra tabi tutulmaksızın artırılması, ekonomideki tasarruf ve yatırımların gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir. Nitekim 1970’lerin ortalarından itibaren meydana gelen düşük ekonomik büyümenin nedenleri arasında, birçok faktörün yanı sıra yüksek vergiler de sayılmakta, yüksek vergilerin özel yatırım harcamalarını azaltıcı bir etki meydana getirerek, ekonomide verimlilik oranını düşürdüğü ve sonuçta işsizliğin artmasına neden olduğu vurgulanmaktadır.263

259 Aktan, Çağdaş Liberal Düşüncede Politik İktisat, s. 75. 260

Aktan ve Dileyici, Kamu Maliyesi, s. 2.

261 Coşkun Can Aktan, Lord Keynes, Keynezyenler ve Fonksiyonalistler,

http://www.canaktan.org/ekonomi/kamu_maliyesi/maliye-iflas/lord-keynes.htm , (23.11.2011). 262

Aktan ve Dileyici, Kamu Maliyesi, s. 4.

85 Refah devletinin bu dönemde yaşadığı mali krizin nedeni, kamu tasarruflarının devletin yüklendiği işlevleri yerine getirmeye yetmemesi olarak belirtilmektedir. Mali bunalımın kamu harcamalarının adeta geometrik dizi ile artmasından dolayı açık bir şekilde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Drucker’ın ifadesiyle, “Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün gelişmiş ve gelişmekte

olan ülkelerin çoğu mali devlet haline geldiler. Bir hükümetin vergi olarak toplayabileceği ya da borç olarak alabileceği miktarın ekonomik sınırları olmadığına inandılar, doğal olarak hükümetlerin harcayabileceği paranın da sınırı olamayacağı düşüncesi bunu izlemiştir”264. James O’Connor da bu durumu devletin mali krizi olarak nitelendirmektedir.265

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, sosyal güvenliğe ilişkin harcamalar refah devleti uygulamalarının ekseninde yer alır, kamu harcamaları içinde sosyal harcamaların miktarı oldukça yüksektir. Ancak refah devletinin altın çağının sona ermesinde, devletin işsizlik, hastalık, yaşlılık gibi nedenlerle yeteri kadar gelir elde edemeyen vatandaşlarına gelir transferi yapmak için başvurduğu yöntemlerin, giderek kime, niçin verildiği bilinmeyen; ancak devamlı artan bir harcama türüne dönüşmesi önemlidir.266