kat-7. a.g.e., s. 80.
Ç1N
VE ISLAM DONY ASI 27 lanmak zorunda kaldığında, Müslümanlar'ın tutumu bu yeni duruma uyamayacak derecede uyuşmuştu. Hele İslam'ın 7. ve
8.
yüzyıllardaki baş döndürücü yayılmasından sonra. Müslümanlar kutsal savaş sayesinde gerçekten çok kısa bir zamanda Hıristiyan dünyaya ait geniş topraklan fethetmişlerdi. İslam'ın ilk Cihad'ına Hıristiyan Bau,11.
yüzyıldan itibaren İber Yanmadası'nın ve bazı diğer Hıristiyan toprakların
reconquis
ta'sıyla cevap vermiştir; İslam'ın ikinci yayılması, özellikle -Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanat devrinde
(1 520-66)
doruk noktasına varan- Osmanlı İmparatorluğu'nun başlattığı yayılma, bu kez Avrupa' nın kültürel alanında oluşmuş niteliksel bir değişim ile karşı karşıya gelmiştir. Bu değişme bilimsel-teknik çağın başlangıcıdır ve İslam, zi
hinsel kapalılığı ve cansız kuvveti nedeniyle bu çağa uyamamışur.
İslam dünyası, Avrupa'daki üç büyük olaya (deniz yollarının açıl
ması, Rönesans ve Reform) tamamen yabancı kalmıştır. Zaten yeni zamanların modernliğini kuran da bir bakıma bu üç olay olmuştur.
Rönesans ve onu takip eden olağanüstü meraklılık Batı'yı diğer kültür
leri edinmeye itti ve böylelikle kapalı dünyasını sonsuz bir evrene dö
nüştürdü. Doğanın Galilei tarafından matematikleştirilmesi, doğa bi
limlerinin ortaya çıkışını, bunun sonucunda da savaş silahlarının yet
kinleştirilmesini ve denizciliğin gelişmesini olanaklı kıldı. Bu sırada Reform, Ortaçağ toplumlarını Kilise'nin boyunduruğundan kurtardı ve merkezi iktidarın güçlenmesine, yani mutlakiyetçiliğin kurulmasına neden oldu. Öte yandan, denizcilik konusunda Fernand Braudel'in be
lirttiği gibi, kullanılan teknikler birbirinden kopuk olaylar değil, tek
nik gruplanmalar ve birlcşmelerdi. Örneğin: "Kıç dümeni, aru geçme gövde inşası, aru gemilerin kenarına yerleştirilen toplar, artı açık deniz gcmiciliği."8 Bu niteliksel değişimlerin yaşanmamış olduğu ve sonuç olarak zihinlerde tasavvur edilemediği dünyalarda bazı birbirinden ko
puk teknikler el değiştirip kolaylıkla yayılabilse de, bilimsel bir dünya bakışından doğan ve gerçekliğin başka bir tarzda algılanmasıyla ilişkili olan tekniklerin bileşimi kök salamazdı. İslam dünyasının başına da bu gelmiştir.
Benzeri görülmemiş bu gelişmenin sonuçlan Osmanlı lmparatorlu
ğu'na vurulan üç darbe oldu. Bu üç darbe, Bernard Lewis'e göre şunlar
dır: Osmanlılar'ın l 774'te Rusya'ya yenilmesi ve bunun Ruslar'a siya-8. Femand Braudel, La Dynamique du capiıalisme, A rthaud, Paris, 1985, ss. 19-20.
28 YARALI BlLlNÇ
sal, ticari ve toprakla ilgili avantajlar sağlayan Küçük Kaynarca Anlaş
ması'yla son bulması; 1783'te Kırım'ın Ruslar tarafından ilhak edilme·
si; kültürel etkilerinden dolayı en önemlisi de .. l}<J�'Q.çJ�Ql!l!J!arıe'ın Mısır sefcri.9 "Bu üçüncü olayın önemli sonuçları oldu. Müslüman
��t
oprak G;(fa -F
ransız 0cvrimi'nin yeni ilkelerinin yayılması�� olanaıC
verdi: bu, kafirler dünyasıyla tsıam dünyası amsmdaki duvarı delen ve·
MÜslümanlar'ın düşünce ve davmnışlarını derinden etkileyen ilk Avru-.' palı düşünce hareketiydi
( ... ı.
Bu, Avrupa'da, dinsel olmayan unsurlarla ifade edÜen bir ideolojiye dayanan ilk top1umsal ve zihinsel altüst oluştu. Rönesans, Reform, bilimsel devrim ya da Aydınlanma devrimi _gibi daha önceki Avrupalı hareketler, onların farkına dahi varmayan İs- , lam dünya-;ında hiçbir yankı uyandınnarnıştı. Belki de bundaki başlıca 'neden bu hareketlerin hepsinin ifadelerinde az çok Hıristiyan olmaları ve sonuç olarak, İslam'ın zihinsel savunmasının onlara tüm kapıları kapamasıydı
[
... ).Müslümanlar, bu tür laik bir ideolojide ya da daha doğrusu dinsel olarak yansız bir ideolojide, Ball'nın gelişmesinin ve bilgisinin sırlarını verecek olan tılsımı, yaşam tarzlarını ve geleneklerini tehlikeye aunadan bulmayı dahi umabilirlerdi."10
Ama Bau'nın İslam dünyasıyla olan ilişkileri hangi açıdan değerlen
dirilirse değerlendirilsin bu ilişkiler inkar edilmez bir olguyu açığa vur
maktadır: Baulılar'ın Müslümanlar hakkındaki (sadece zihniyetleri ve psikolojik tutumları konusunda değil) gitgide çoğalan bilgileri ve Müslümanlar'ın Batılılar karşısındaki, bulanık gevşekliği demesek bi
le, habersizliği. Karşılıklı ilgideki dengesizliği bir örnek belki yeterin
ce sergileyecektir: 18. yüzyılın sonunda Batılı öğrenciler İslam dünyası hakkında elle tutulur bir malzemeye sahiptirler: "Avrupa'da şimdiye kadar Arap grameri üzerine yaklaşık yetmiş kitap, Farsça üzerine on, Türk<;c üzerine de on beş kitap basılmışur. On Arapça, dört Farsça ve yedi Türkçe sözlük vardır."11 Ya öteki
tarafın
durumu? Arapça'da hiçbir şey yoktur, Farsça ve Türkçe'de keza. İlk sözlükler19.
yüzyılda ortaya çıkar. "Bir Avrupa dilinin Arapça'daki ilk sözlüğü 1828'de yayımlanmışur ve varlığını, Arapça bilen bir yerliye borçludur. Bir Hıristiyan' ın (Mısırlı bir Kıpti) bir Fransız Doğu dilleri uzmanı tarafından gözden
9. Bcmard Lcwis, Commenı /'lslam a decouverı /"Europe, La Decouverte, Paris, 1982, s. 43.
!O. a .g .e., ss. 43-44.
1 1 . a .g . e., s. 282.
ÇlN VE lSLAM DÜNYASI 29 geçirilen ve çoğaltılan eseridir; yazarın önsözde belirttiğine göre Arap okurlardan ziyade Baulı okurlara yöneliktir."12
Bu durum günümüze
kadar
vahimle�rek gelmiştir ve halen bütün alanlarda çok yetersiz binakım çalışmalara karşın, Batılı edebiyat ve dü
şünce eserlerinin en önemlileri İslam ülkelerinin dillerinde bulunamaz.
Bazıları çevrilmişse de o kadar kusurlu ve kuşa çevrilmiş haldedirler
ki
bizzat kendileri, zihinsel kirlenmenin ve epistemolojik çarpıklıkların kaynağı olmaktadır, tabii özellikle insan bilimlerinde felaket halinia
lan tekbiçimli terminoloji eksikliği de bunun cabasıdır. Bundan dolayı kültürlü Müslüman, Avrupa dillerinden birini iyi bilmiyorsa Batı'nın yarattığı büyük eserlere kesinlikle güvenilir bir giriş yapamaz. Ona kendi dilinin sunduğu, genellikle klasik dönemin büyük eserleriyle sı
nırlıdır. Gerek insan bilimleri, gerek doğa bilimleri alanında yüzyıllar
dan beri düşünülmüş, yazılmış ve keşfedilmiş herşey Müslüman'a
an
cak çeviriler aracılığıyla ulaşabilmektedir ve çeviriler de günümüzdeki haliyle gerçekten acınacak durumdadır.
1 2. a.g.e.