50. Daıyush Shayegan, Qu'est-ce qu'une revolution religieuse?, Presses d'Aujourd' hui, Paris, 1 982, s. 203.
88 YARALI
BiLİNÇ
hiçbir zaman yeni bir anlam kazanamaz. Fikirler yepyeni ve özgül görünebilirler ama,
"evrensel bir Gestalt
'ın kısmi bakış açısı" olarak kalırlar, "üstelik, bilinçdışı bir Batılılaşma biçimini temsil etmesinden ötürü bu bakış açısı daha da güçlüdür."5ı/. ÖKÜZÜN ÖNÜNE KOŞULAN KACNI
Yamaların algılama halalarına, yanlış yargılara ve Maniheist tavırlara yol açtığını söylemiştik. Eleştiri yeteneğini hareketsizleştirip, çözüm
leme gücünü dizginler, geçici çareler ve kolay çözümlerle kendilerini hoşnut ederler. Fikirler sürekli olarak olgular tarafından yalanlanır, çünkü "geç kalmış"lardır. Fikirlerin ardında başka tarihsel evrim süreç
lerinden gelen
a
prior
i'ler vardır. Bir örnek. İranlı tarihçiler, Anayasa hareketinden(1906-1 1 )
Ulus-Devlet'in kuruluşuna(1926)
geçişi araştırırken aşağı yukarı şu sonucu çıkarırlar: Anayasa hareketinin başlattığı demokra<>iye Şah Rıza Pehlevi'nin52 diktatörlüğü düşük yaptırmıştır.
Bu iddia yarı yarıya gerçektir. Birbiriyle bağdaşmayan tarihsel karşılaş
unnalara ve genellikle bunlardan doğan simetri yasalarına dayanmak
tadır. Oysa simetri yasası, ancak karşılaştınlabilen durumlarda, yani aynı tarihsel süreci ve aynı
episteme
değişimlerini yaşamış olan uygarlıklar arasında kullanılabilir; aksi takdirde yanlış perspektiflere varılır.
İran'ın durumu klasik Fransa örneğiyle karşılaştırılırsa, bunların yapı
sal olarak farklı oldukları görülür. Hükümdar Kaçar53 Fransız mutla
kiyetçi rejimindeki kralla eşdeğerde değildir, tıpkı Fars ülkesinde hafif
çe
beliren laik entelijensiyanın18.
yüzyıl Fransası'ndaki filozoflara benzer olmaması gibi. Fransız Devrimi'nin ardında bütün bir kortej vardır: ansiklopediciler, Diderot'lar, Voltaire'ler, Rousseau'lar. Bizim hareketimizin ardındaysa bulanık hevesler ve19.
yüzyıldaTanzimat
adı altında Osmanlılar'ın gerçekleştirdiği yenilik hareketinden ilham alan dilekler vardı. Fransa'da yeni paradigmanın ve onun sosyolojik z�mininin -burjuvazinin- ortaya çıkışı devrimden önce olmuştur; bizdeyse aksine, bilinçlerde hiçbir uygun temsili olmayan, toplumda da hiçbir
51. a.g.e . , s. 213.
52. Pehlevi hanedanının (1926-1 979) kurucusu.
53. Pehleviler'in gelmesinden önce İran'da hüküm süren hanedan (1796-1925).
BATILILAŞMA VE lSLAMlLEŞME 89 yapılaşmış zemini olmayan yeni paradigma, neredeyse Ortaçağ'ı andı
ran, dolayısıyla da devrimci fikirleri toplumsal olarak gerçekleştirmeye elverişsiz olan geri kalmış bir dünyanın üzerine getirilip yamanmıştır.
Böylelikle bu bağlamda, Modern lran'ın kurucusu Şah Rıza, aslını söylemek gerekirse ne olgular düzeyinde ne de bilinçler düzeyinde varo
lan bir özgürlüğe son verebilirdi, hatta aksine, ülkeyi, bu kavramların açılıp saçılabileceği laik bir toplwnun ar.ıçlarıyla donaıabilirdi.
Bu dolambaçlı yargı, kamusal ve siyasal alanların eleştirisinin, an
cak din eleştirisinden sonra sonuç verebileceğinden de habersizdir. Din eleştirisi, düşünme biçiminde bir değişikliği hemen gündeme getirir.
Diderot, Ansiklopedi'yi "yaygın düşünme biçimini değiştirmek için"54 hazırladığını bildirir. Çünkü mücadele edilmesi gereken asıl kötülük ateizm değil putçuluktur, inançsızlık değil baul inançlardır. Bayle, ün
lü sözlüğünde daha o 1.amanlar yolu açıyordu: "İyi bir Vicdan Muhase
besi'nin önündeki engellerin, Ruh'un bilim eksikliği çekmesinden zi
yade, önyargılarla doİö olmasından gelip gelmediğini söyleyebilir mi
yiz, bilemiyorum."55 Eleştiri ister Diderot'daki gibi doğal bir din adına yapılsın, isterse de Hume'daki gibi dogmalan besleyen bulanık içgüdü
lerin tel tel ayrılması olsun, bütün bu eleştirilerin hedeflediği şey, iki . yüzyıl önce İngiliz Francis Bacon'un
ldolae menıis
diye adlandırdığı şeyin üzerindeki esr.ır perdesini kaldırmaktan ibarettir.
Üstelik Batı-dışı uygarlıkların hiçbir zaman özümsemediği eleştirel çağ, kuşkusuz, düşünce tarihindeki en verimli dönemlerden biridir -hatta en belirleyicisi olduğunu da söyleyebilirim. Çünkü, çözümlen
mesi için açıkça görünmemesine karşın öncelikle gereken fikirler Ge
leneğe ters yönde hareket ediyorlardı; eski alışkanlıklarla aralarındaki palamarları kesip atıyorlardı; sonra da eleştiri içinde doğruluk ölçütü
nün yeri değiştirilip, vahiyden açık ve makul düşünceye, yani eleştirel düşünceye geçiliyordu. l 678'de yayımlanan
Eski Ahiı'in Eleştirel Tari
hi
adlı eserinde Richard Simon da, Spinoza gibi, eleştiri kurallarının imandan bağımsız olduğunu söyleyerek başlangıç notasını veriyorıiu.
Çünkü modernlik Hıristiyanlığın eleştirisinden doğmuştur; . bunu ne
İs-}�e ��J'�.��.��-��.�ci<ıa-��·�T��.x"IiF
..�I�X�f.�i�
·ş
��iii.fr�
sailncyr
<linimücadeleler işgal ettiği sürçce hümanist eleştirmenler siyasetçilerle or-54. Emst Cassirer, La Phi/osophie des Lumieres, s. 49.
55. Eski Fransızca'da aktaran Emst Cassirer, a.g.e., s. 176.
90
YARALI BlLlNÇ
tak bir cephe oluşturmuşlardır; çünkü ortak rakip din ve dine vücut ve
ren kilise yöneticileridir. Reinhart Koselleck, "aynı kimselerin hem İn
cil'i eleştirmesi hem de 'siyasetçi' olarak göze çarpması, örneğin Bodin ve Hobbes, dikkat çekicidir. Kampların ayrılabilmesi için
1 8.
yüzyılda dinsel mücadelelerin son bulması gerekiyordu; o zaman rasyonel eleştiri Devlet'e de sir.ıyet etti"56 diyor.
Ama vahiyle aklın ayrılması Pierre Bayle tarafından zaten gerçekleş
tirilmişti. Bayle'ın dev eseri Tarihsel ve Eleştirel Sözlük
(1695),
tüm18.
yüzyıl filozoflarının beslendikleri mmtu.am bir malzeme yığınını kullanıma açmıştır; "Akıl yürütmenin doğruluğuna yöneldik, hafızadan çok bilinci işledik[
. . . ). Herşeyden çok anlama ve akla karşı duyarlık kazanıyoruz57." Bayle'la birlikte eleştiri, bizzat aklın yaratıcı faaliyetine dönüşür. Yalnızca filolojik, estetik ve tarihsel alanlarla sınırlı kal
maz; herşeyin olurunu olmazını tartan, aynı anda hem savcı hem avu
kat olan ve bu ikili işlev sayesinde taraflar-üstü kalabilen bir akıl faa
liyetini kapsar. Böylece eleştirinin görevi doğruyu göstermek olur.
Tek bir zorunluluğu vardır: Gelecek. Çünkü doğru
�İ!
z�!!l��� ..��r.iF
· değildir, onu sürekli keşfetmek, onclaki hataları atmak, sahte görün
iU
l
eEnıı:�.s���i11i
indirffiek -\'.� �<ıiıı in�rıç:ı�
ctan "kurtaıılıiıı<. ğ
el"e,�
!_ı;E:
leştirinin çıkarları ilerlemeyle ortaktır. "İlerleme, eleştirinin
rrwdus
vivendi*'sidir, -Baylc'ın durumunda olduğu gibi- yükselen bir hareket olarak değil de, bir İmha hareketi ve çöküş olarak anlaşıldığı yerlerde bile bu böyledir."58
Gitgide daha ince yöntemlerle ayrımları ortaya çıkaran Bayle sonun
da, dinin karşısına egemen aklın mutlak hakkını koyar. "Zorunlu ola
mk bu noktaya varmak gerekir; isterKuL-;al Yazılar'da bulunduğu iddia edilsin, ister başka biçimlerde sunulsun, karşısına doğal ışıktan farklı ve açık kavramlarla çıkıldığında her özel dogma yanlıştır, özellikle de Ahlak açısından."59
� Ekştiri akıl ve din alanlarını ayırarak bir ilk sınır çizer, ama ayrı!
'�-��1:!��-�i!
sı11.ı� çizer ki bunu çok daha sonra aşacaktır: Devlet'le�
* Modus vivendi: Geçici uzlaşma. (ç.n.)
56. Le Regne de la criıique, Fr.'ya çev.: Hans Hildenbrand, Editions de Minuit, Pa-ris, 1979, ss. 88-89.
57. a.g.e.
58. a.g .e., s. 9 1 . 59. a.g .e., s . 93.
BATILILAŞMA VE 1SLAM1LEŞME 91