• Sonuç bulunamadı

Psikolojik ve Sosyo- Kültürel İnceleme

BÖLÜM 1: ÜSLÛP ANLAYIŞLARINDA FARKLILAŞMALAR VE ÜSLÛP ÜZERİNE TARTIŞMALAR:

3- Dilbilim kişiden kişiye değişmeyen daha çok ortak olan kullanımlar üzerinde durur

1.5 Üslûp İncelemesinde Yöntem Meselesi

1.5.1 Psikolojik ve Sosyo- Kültürel İnceleme

Bu tarz üslûp incelemesi için “tekevvünî”, “genesis” terimleri de kullanılmaktadır. Edebî eserin kaynakları, yazarı, nasıl oluştuğu ve eser bitene kadar ne gibi değişimler geçirdiği öncelikli olarak araştırılır. ‘Sanat eserinin temelinde ferdiyetle şahsiyet vardır’, tezinden hareket eden bu inceleme tarzında edebi eserinin yazılmaya karar verildiği andan itibaren eserin tamamlandığı, değerlendirildiği süreyi içine alır. Burada yazarı, çevresi ve zamanıyla birlikte değerlendiren bir anlayış söz konusudur. Lanson’un ifade ettiği ‘yazarın dörtte üçü kendinden önceki birikimdir’ ifadesi bu üslûp incelemesinde daima göz önünde bulundurulur (Çoban 2004: 103-104). Tekevvünî üslûp incelemesinin yöntemi bir bakıma Leo Spitzer tarafından çizilmiştir. Spitzer, bizi edebî formda hiçbir şeyin tesadüfî olmadığını düşünmeye davet eder. Spitzer’in teklif ettiği üslûp incelemesine göre üslûp incelemesi somut sanat eserini hareket noktası almalı, eser dışında önceden kabul edilmiş hükümleri bir tarafa bırakmalıdır. Spitzer’e göre her

42

eser bir bütündür, bütünün merkezinde ise yaratıcısının “esprit” si bulunur. Eserin psikolojik ve sosyo- kültürel anahtarlarını arayan bu inceleme yöntemi; eserden yazara, çevreye, döneme ait özelliklere gider (Aktaş, 1993: 146).

Üslûpla ilgili çalışmalarıyla ilgi uyandıran Leo Spitzer, kendine has değişken bir yöntemle çalışmaktadır. Kesin sınırlamalar yapmaz. Metne ve zamana göre yöntemlerini değiştirir. Zamanla uyguladığı yöntemlerde bazı değişiklikler yaptığı bilinmektedir. İncelemelerinde metni gittiği kadar metin dışını da konu edinmiştir. O her metne uyacak bir yöntem de önermemiştir (Bayrav,1990: 51-52) Leo Spitzer, meslek hayatının başlangıcında Freud’un etkisinde kalır. Onun “şuuraltı psikolojisi” üzerindeki araştırmalarının kendisi için edebi esere giriş kapısı olduğunu belirtiyor. Bu tarz incelemelerin gayesini “ modern bir yazarın eserinde oldukça muntazam fasılalarla tekrarlanan bazı karakteristik üslûp çizgilerinin, gene o yazarın ruhunun hissi (Freud’da olduğu gibi marazî değil) merkezlerine, hâkim düşünce ve hislerine bağlı olduklarını ispata çalışmaktı.” şeklinde açıklıyor (Spitzer,1965: 154). Zaman içerisinde bu tarz bir incelemenin klasik yazarlardan ziyade modern yazarlara uygulanmasının daha uygun olacağını düşünür.

“ Şimdi yirmi sene sonra görüyorum ki, bir yazarın üslûp yeniliklerinde duygu merkezlerini aramayı hedef tutan metod, eskilerden ziyade modern yazarlara daha iyi tatbik olunabiliyor. Çünkü XVIII. yüzyıldan önce yaşamış yazarlar umumiyetle üstün ve değişik bir ifade gücüne sahip olmakla beraber o kadar şahsi yazmıyorlardı.” (Spitzer, 1964: 155).

Spitzer ilerleyen zaman içerisinde psikanalize dayalı üslûp incelemelerinde ümitsizliğe kapılır. Üslûp son merhalede yaşantı tetkikinin bir başka şeklidir. Spitzer, bu yaşantı esere ne kadar yansır sorusunu sorar.

“[…]Hatta tenkitçinin, bir yazarın eserindeki herhangi bir cepheyi, yaşanmış bir tecrübeye bağlayabildiği hallerde bile, hayat ve eser arasındaki münasebetin, her zaman eserin sanat güzelliğine yardım ettiği söylenemez. Hatta bunu iddia etmek aldatma olur. Kısaca yaşantı, edebî eserin, mesela edebî kaynakları ile aynı plandaki ham malzemesinden başka bir şey değildir.” (Spitzer, 1965: 155).

Bunun üzerine Spitzer, “duygu merkezleri” vasıtasıyla yazarların üslûplarını izahtan vazgeçer ve üslûp tahlilini yazarın psikolojisine eğilmeden yapmaya çalışır.

43

Spitzer’in üslûp anlayışını Bayrav’ın belirttiği üzere kısaca şöyle özetleyebiliriz: “Spitzer, çoğunlukla seçtiği kısa bir metinden işe başlar. Orada bulduklarının metnin alındığı bütünün öteki kesitlerine uyup uymadığını araştırır. Kimi zaman da aksini yapar.” (Bayrav,1999: 52). Spitzer’in her metne uyacak anahtar bir yöntem önermediği, mekânik uygulamalardan kaçtığı, yöntemin konuya göre geliştirilmesi gerektiği fikrinde olduğu bilinmektedir. Metni birkaç düzeyde ele almayı öneren Spitzer’in ön çalışma olarak görülebilecek tavsiyeleri şöyle sıralanabilir:

1. Önce filolojik güçlükler ortadan kaldırılmalıdır.

2. Metindeki zamanın ortak malı olan dilsel, düşünsel yanlar belirtilmelidir.

3. Metnin ait olduğu toplumun kültür özellikleri gerektiğinde hatırlatılmalıdır (Bayrav, 1999: 53).

Görüldüğü gibi Spitzer de her ne kadar kendine ait birtakım tespitlerden hareket etmiş olsa da metnin dilbilimsel özelliklerini tamamen dışarıda bırakmaz.

Spitzer kabul edilmiş normdan sapmanın ferdin yaratma faaliyetini şekillendiren güçten kaynaklandığını öne sürer. Sapma tesadüfî değildir, bunun psikolojik ve ruhî sebepleri vardır.

“Spitzer dil ve üslûptan yazarın zihniyetine gitmeyi teklif eder. Bir yazarda tespit edilen bu sapmaların, yani normdan ayrılmaların psikolojik yorumu, sanatkârın yaşadığı dönemin espirisini de kavrama imkânı da sağlayacağını belirtir.” (Aktaş,1993: 143) Spitzer, eserde görülen farklı unsur ve oluşların temeline inmek gerektiği düşüncesindedir. Bu da eserdeki her türlü ayrıntıya şeklini veren ve onları etrafında toplayarak metne bir sistem hüviyeti kazandıran bir köktür. Spitzer bu köke, odak noktasına “etymon” adını verir. O bir metin parçasının iyi değerlendirilmesi sonucu köke inilebileceği kanısındadır. Son merhalede yapıtın kendine özgü bir bütün olduğuna inan Spitzer, bu düşüncesiyle edebî eserin dış görünüşü ve dilinin bir iç formun dışta kristalize edilmiş halinden başka bir eşya olmadığı düşüncesindedir (Aktaş, 1993: 144-145).

İncelemeleri daha çok bütünden alınan bir kesite dayanır. Bütünde dikkat çeken bir ayrıntı yazarın bir tutumunu aydınlatmaya yeter. Yinelenen bir söz, bir terim, yol

44

gösterici ayrıntı, bir cümle yapısı, ahenk öğesi vb. Metnin bir bölümünden seçtiklerinin metnin diğer kesitlerine uyup uymadığını araştırır (Bayrav, 1999: 52).

Toparlayacak olursak Spitzer’in üslûp inceleme yöntemi her ne kadar kendine has görünse de eseri incelerken belirli hareket noktalarını esas almaktadır. “Yani önce teferruattan hareket edilecek, sonra bütün dikkate alınarak bu teferruatı açıklamak üzere varılan sonuç değerlendirilecek, ayrıntı sayılan başka bir unsurdan yola çıkılarak ‘etymon’ adı verilen temele ulaşılacak” (Aktaş, 1993:145).

Esere ait her türlü teferruat okuyucunun eserin merkezine ulaşmasına hizmet eder. Bir defa merkeze ulaştıktan sonra, teferruat sayılan unsurların tamamına hâkim bir bakışa ulaşılabilir.

Sonuç olarak Bayrav’ın da belirttiği üzere Spitzer her metne uyacak bir yöntem önermez, önermek istemez. Bir formüle bağlanmayı hoş karşılamaz. O, mekânik uygulamalardan kaçınır. Eleştirmenin yolunu metinden bulacağına inanır. Yöntem esere, konuya göre esneklik gösterir.