• Sonuç bulunamadı

Biz Merkezli Kullanımlar ve Otoritenin Zayıflaması

BÖLÜM 2:TANZİMAT DÖNEMİ NESRİNDE ÜSLÛP ARAYIŞLARI

2.2 Resmî Yazı Üslûbu

2.2.1. Tanzimat Fermanının Üslûp Açısından İncelenmesi

2.2.2.1 Biz Merkezli Kullanımlar ve Otoritenin Zayıflaması

Ferman, o günün şartlarında hazırlanmış bir resmî yazının taşıdığı kalıplaşmış nitelikleri içermektedir. Fermanın ilk cümlesi resmî yazılarda görmeye alışık olunan bir söz kalıbıyla başlamaktadır. “Cümleye malum olduğu üzere” ifadesi bir kabulün herkes

74

tarafından bilindiğini teyit etmekte, böylelikle bundan sonra söyleneceklere itiraz yollarını da başlangıçta kapamaktadır. Tanpınar, Ferman’da yer alan bu ilk cümlenin Pertev Paşa’nın kaleminin eseri olduğunu söyler. “Akif Paşa’nın rakibi Pertev Paşa ‘Cümlenin mâlûmudur ki’ diye başlayan ve en muğlak siyasî meseleleri bir çeşit sathî mantık ile halle çalışan ferman ve beyannâmelerin büyük bir kısmının muharriridir.” Tanpınar, fermanda yer alan bu ilk cümlenin Mustafa Reşit Paşa’yı yetiştirenlerden birisi olan Pertev Paşa’nın kaleminin eseri olduğunu söyler (Tanpınar, 1988: 118). Tanpınar, “cümlenin malumudur” şeklindeki ibarelerin metindeki muğlak siyasi meseleleri izah etmek yerine yüzeysel bir biçimde okuyanda kabul duygusu oluşturma işlevi gördüğünü belirtmekte haklıdır. Çünkü bu tür bir ibare kendisinden sonra gelecek meselenin tartışmaya yer bırakmayacak bir açıklıkta ve kesinlikte olduğunu dikte etmektedir.

Tanzimat Fermanı’nda otorite varlığını değişik şekillerde göstermektedir. Fermanın kudret sahibi hükümdar tarafından ortaya konulduğu göz önüne alındığında, kanun yapma kudretini elinde bulunduran kişinin tek taraflı, siyasî bir kararı olduğu görülmektedir (Abadan, 1940: 39). Ancak yukarıda izah edildiği gibi bunu izah etme ihtiyacı hissetmektedir.

Resmî yazılarda gerekli açıklamalar bittikten sonra emir veya hüküm denilen bölümde de kalıplaşmış sözlerin kullanıldığı görülür. Değişiklik göstermekle beraber bu kısımda daha çok “buyurdum ki” şeklinde başlayan kullanımlar tercih edilmektedir. Tanzimat Fermanında ise “iş bu irâde-i şâhânemiz” şeklinde bir söz grubu kullanılmıştır. “Buyurmak” ifadesi bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını kesin olarak emretmek, anlamında kullanılmaktadır. “Buyurdum” ifadesi ise bunun tek bir kişi tarafından, bir güçlü otorite tarafından dile getirildiğini göstermektedir. Fermanda “iş bu irâde-i şâhânemiz” şeklinde çoğul bir kullanımın tercih edilmiş olduğu görülüyor. Fermanda yer alan “Devlet-i Âliyye’mizin”, “Saltanat-ı seniyyemizin, “cülûs-ı hümayunumuz”, “müsaedât-ı şahanemiz”, “kaffe-i memâlîk-i mahrûsamız”, “hatt-ı hümâyûnumuz” , “Dersaadet’imizde” vb. tarzda birinci çoğul kullanımlar yazının çıktığı makamın ben merkezli büyüklüğünü, gücünü gösterdiği gibi bu gücün paylaşılmaya başladığına da işaret etmektedir. Nitekim Reşit Paşa’nın İnalcık’ın belirttiğine göre özel bir mektupta,[aynı belge olduğunu düşündüğümüz bu mektuptan Şerif Mardin ise

75

Londra’da Palmerston’la yapılan bir mülakat olarak bahsetmektedir]. (Mardin, 2012: 151) açıkça ifade ettiği gibi II. Mahmud’un keyfî idaresine ve sarayın uygulamalarına karşı çıktığı görülüyor. Ayrıca Reşit Paşa’nın, Padişah’ın otoritesini ve karar verme yetkisini fiilen bürokrasiye devretmek arzusunda olduğu bilinmektedir. “Kanunları hazırlayan ve ıslahata nezaret eden Meclis-Vâlâ, devletin eski ve yeni en yüksek memurlarından mürekkep bir meclisti. Sultana bu kanunları yalnız tasdik etme görevi bırakılmak isteniyordu.” (İnalcık, 2011: 102-103). Kısacası Reşit Paşa’nın devletin otoritesini bürokrasinin elinde toplamak gibi bir arzu içerisinde olduğu ve bu yüzden Tanzimat’ın bürokrasinin devri olduğu bilinmektedir (İnalcık, 2011: 103).

Ferman’da yer alan “ben” ve “biz” zamirlerinin kullanımı bu arzunun fermandaki yansımalarını anlamamız için “ben” ve “biz” zamirinin kullanımıyla ilgili olarak Orhan Okay’ın tespitleri meseleyi daha da netleştirecektir.

“Gramer bakımından ‘birinci şahsın çoğulu’ olan ‘biz’ ise, gerçekten birinci şahsın çoğulu değildir. Belki ‘onlar’, ‘o’nun çoğulu olarak düşünülebilir. Fakat ‘biz’in ‘ben’ler olarak anlaşılması çok defa doğru değildir. ‘biz’de, ‘ben’le beraber ‘sen’ veya ‘o’ olabilecek şahıslar bahis konusudur. Hatta konunun ve ifadenin gücü nisbetinde ‘biz’e mistik bir mana yüklemek bile mümkündür. Çünkü ‘biz’, ‘ben’in başka şahsiyetler, sevgililer, dostluklar, kalabalıklar içinde erimesidir. Böylece mistik manası ile hem yok olması (fena), hem ebediyet kazanması (beka)dır.” (Okay, 1998:

202)

Tek elde toplanmış olan gücün paylaşılmaya başladığını gösteren “…cümlesi efkâr ve mütalâatını hiç çekinmeyip serbestçe söyleyerek…”, “ …kavânin-i mukteziyye bir taraftan kararlaştırılıp ve tanzimat-ı askeriyye maddesi dahi Bâb-ı Seraskerî Dâr-ı Şurâsı’nda söyleşilip…” tarzında işteşlik bildiren kullanımlar da metinde görülmektedir. Yukarıda da değindiğimiz gibi Osmanlı devletinin son dönemlerinde II. Mahmut’un saltanatından itibaren padişaha ait yazışmalarda önemli değişikliklerin olduğu bilinmektedir. Biçimsel değişikliklerin dışında asıl farklılık ise padişahın yazışmalarına yapılan müdahalelerde görülmektedir.

“Padişah daha önceden hatt-ı humâyûnlar yoluyla devlet işlerini takip ederken, bu yeni dönemde görüşlerini mâbeyn kâtibi aracılığıyla duyurmuştur. Bu dönemde

76

hatt-ı humâyûnlar da nadiren kullanılmasına rağmen, padişahı ilgilendiren konularda onun görüşleri mâbeyn kâtibi tarafından üçüncü şahıs eki ve edilgen kip kullanılarak irâde adı verilen yöntemle yetkililere iletilmiştir.” (Ak-Başar, 2004:

197).

Metinde, padişahın yaptırım iradesi cümle sonlarında yüklem göreviyle kullanılan yargı sözcüklerinde görülüyor: “arz olunsun, tanzim ettirilsin, resmen bildirilsin, te’kidine

bakılsın, lanetine mazhar olsunlar, felah bulmasınlar” şeklinde buyurgan, merkezî bir

otoritenin gücünü de gösteren ifadeler kullanılmaktadır.

Fermanın tek taraflı hazırlanmış, şekil itibariyle karşılıklı bir mukavele olmayıp bir senet, vesika niteliğinde olmasından hükümdarın gücünü temsil etmesi beklenir (Abadan, 1940: 39). Otoritenin gücünü azaltan ise belgenin içeriğinin ortaya koyduğu hükümlerdir. Hükümdar, bu belgeyle birlikte kendi iradesiyle kendi yetkilerini daraltmış, yetkilerini ıslahatçı bürokratlarla paylaşarak kendini bir anlamada sınırlandırmıştır. Bunun metnin anlatım özelliklerine de yansıdığı görülmektedir.