• Sonuç bulunamadı

İntibah ile Vatan Yahut Silistre Arasında

BÖLÜM 3: EDEBÎ ÜSLÛP ve DEĞİŞME

3.1 Edebî Türler ve Üslûp İlişkisi

3.4.2 Tasvirler Tabiat Tasviri

3.3.3.2 İntibah ile Vatan Yahut Silistre Arasında

Cezmi’de yazarın üslûp noktasında İntibah’la benzeşen birçok özelliğinin olduğunu

daha önce ifade etmiştik. Bu bölümde ise daha çok Namık Kemal’in Cezmi romanında İntibah’a göre farklılaşan üslûp özelliklerinden bahsetmek istiyoruz.

Cezmi yazıldığı dönemde üslûp açısından tenkide uğramıştır. Eserin özellikle fesâhat ve

belâgat noktasında sert eleştirilere maruz kaldığı görülüyor. Bu eleştirilerden bir kısmının tasvirlerle ilişkili oluşu dikkat çekicidir (Andı,2000: 30-33).

Cezmi’nin tarihi bir roman oluşu, bunun yanında konunun bir yönüyle hareketlilik ihtiva

eden bir yapıda olması, kimi zaman yazarı İntibah’tan farklı bir üslûp kullanmaya yöneltmiştir. İlk olarak şunu belirtmek gerekir ki aksi görüşlere karşın (Karaca, 2012: 83). Eserin temasının hareketlilik ihtiva etmesi üslûbun da dolaysız ve hareketli bir yapıda görünmesini sağlıyor. Romanda karşılıklı konuşmalar ise İntibah’a göre daha fazladır. Bu bölümlerde dil beklenildiği gibi sade değildir. Konuşan şahıslar okura çeşitli ideolojik malumat vermektedir. Cezmi’deki üslûbun İntibah’a göre farklılaşması öncelikle bakış açısıyla anlatı sesinin farklılaşmasından kaynaklanır. Dorrit Cohn, bakış açısının en az üç farklı anlamla ayırt edilebileceğini belirtir. İntibah’ta düz anlamın yani olayların birisinin gözünden algılamanın olduğu bir romanla karşılaşırken Cezmi’de ise simgesel anlamla karşı karşıya kalırız. Simgesel anlamda birisinin dünya görüşünden (ideoloji, düşünsel sistem) hareket edilmektedir (Cohn, 2008: 142). Burada, yazarın ideolojisinin baskın olduğu bir romanla karşılaşmaktayız. Cezmi’de fiziksel konumdan ziyade eğilimlere ve düşünsel bakış açısına bakılır. Roman, bu niteliklere fazlasıyla uyan bir eser niteliğindedir. Namık Kemal, heyecan belirten üslûp öğelerini de kullanmaktadır. Enginün’e göre “Namık Kemal’in yüksek perdeden konuşan tumturaklı üslûbu Cezmi’nin her sayfasında kendini gösterir (Enginün, 2007:238). Özellikle heyecan belirten sıfatların sık kullanıldığı bölümlerde yiğitlik, kahramanlık telkinin doğrudan dile getirildiğini görürüz. İran seferi çıkınca savaşa katılmak isteyen Cezmi ile Ferhad Ağa arasındaki konuşma buna örnek verilebilir. Buradaki konuşmalar tiyatro eserlerindekine benzer şekilde düzenlenmiştir. Telkin edici konuşmalarda (11. bölüm) metaforik bir dil de tercih edilmiştir:

165

“Ferhad: ‘Muradın nedir?’

Cezmi: ‘-devletin zuhurundan beri, bana, babama, ecdadıma ihsan ettiği paraların mürekkkeble tesviye edemeyeceğim. Çünkü kırmızısı kokuyor. Sipahi gözüme Arap köle kadar çirkin görünüyor. Kan ile eda edeceğim.” (s.69)

Bu konuşmalar yer yer yazarın Vatan yahut Silistre isimli tiyatro oyununu hatırlatır:

“Ferhad Ağa: ‘- Arada insanın kendi kanı da dökülebilir.’ Cezmi: “-Dökülüversin, damla yakut kaybolacak değil â!” Nev’î : ‘ben senin sefere gittiğini istemem.’

Ferhad: Ben de o fikirdeyim.’ (s.70)

Yazarın tiyatrolarını özelde ise Vatan ve Silistre’yi hatırlatan bölümler yalnızca karşılıklı konuşmalarda görülmez. Heyecan unsuru katılmak istenen yerlerde cümlenin “Heyhat” ünlemiyle başladığına ya da “Asker sahihan asker ise” gibi kalıp ifadelerin tekrarlandığına (s.53) şahit oluruz. Yiğitlik kahramanlık telkinlerinin yapılması da burada karşımıza çıkar. “Korkunç”, “dehşetli” gibi sıfatların yanında “gülerek ölmek”, “şehit olmak,” “düşman ordusunu mahvetmek” gibi kahramanlık vurgusu yapan kullanımlar dikkat çeker:

“Kendisi yayanca orduya doğru avdete başladı. Bu hali gören Acem süvarileri Cezmi’yi esir etmek ümidine düştüler. Birbirlerini müteakip üçü beşi birden üzerine hücum eylediler. Cezmi de arkasını bir ağaca dayadı, kılıcıyla müdafaaya kıyâm eyledi. Hatta yanına en ziyade takarrüp eden düşmanın bir darbede kargısın kesmiş, ikinci darbede atını, üçüncü darbede de kendini helâk etmişti.” (s.106 )

Mübalağa bu üslûbun ayrılmaz bir parçasıdır. Yazar, çoğunlukla benzetmeler yoluyla bazen de kısa hitabet cümleleriyle bu yola başvurur:

“Güya ki dışarı atmaya meydan bulamadığı gözyaşlarının her tanesi bir damla ateş kesilir kalbine dökülürdü.” (s. 164)

“Zihnime emvâc-ı derya adedince vahimeler hücum eder, yine cümlesi emvâc-ı derya gibi hiçbir şekilde durmaksızın mahvolur giderdi.” (s.165)

166

Romanda kullanılan sözcüklerin belirli noktalar göz önüne alınarak seçildiği görülüyor. Örneğin, düşmanla mücadelenin anlatıldığı bölümlerde yiğitlik kahramanlık vurgusu için heyecan ifade eden sözcükler seçilmekte, bunun yanında duygusal atmosferin oluştuğu bölümlerde de bunu ifade edecek, duygusallık oluşturacak kavram ve sözcüklerin tercih edildiği görülüyor. Adil Giray’ın Perihan’a yazdığı mektuptaki ifadeler şöyledir:

“Firâkın bu kadar şedîd bir azap, intizârın bu kadar dil-sûz bir ateş olduğunu bilmezdim!.. Gözlerin temaşa-yı cemâlinden dûr olalı sekiz gün olmadı, vücudum seksen sene mezarlarda kalmış da bütün bütün mahvolmaya yüz tutmuş meyyitlere benziyor.” (s.191).

Yazarın burada, ayrılık ızdırabını anlatmak için seçtiği “şedid bir azap”, “dil-suz bir ateş”, “meyyit” sözcükleri ayrılık acısını anlatmakla kalmıyor ayrıca buna bir derinlik de katıyor. Cezmi’de bütün bu özelliklerin yanında duygusal atmosferin roman boyunca hissedilmesini sağlayan sözcük tercihinin hâkim olduğunu görmekteyiz. Bu tercih ise eseri romantik bir havaya büründürmektedir. Özellikle Adil Giray ile Perihan arasında geçen konuşmalar ve mektuplaşmalar eserin romantik bir üslûbun hâkimiyeti altında yazıldığını göstermektedir. Romanın özellikle son bölümleri bu duygusal atmosferin şekillendirdiği üslûbun hâkimiyeti altındadır. Romanda kişi ve olay tasvirleri de daha çok duygusal öğelerin öne çıkarılmasıyla şekillenmiştir.

Gönlünü bir sevgiliye kaptıran Osman Paşa’nın durumu şöyle anlatılmaktadır:

“Nazar-ı imânı arzu ettiği ve hiç dünyada mislini görmediği bir âfitâb-ı cemale taalluk edince güya hürde-bîn olarak ziyâ-yı hüsnün şiddet-i hararetinden gönlündeki istidâd-ı muhabbet bir şiddetle iltihap etmişti ki heves ve kuvvasının her cihetini istiâp eylemişti.” (s. 124).

Cezmi’de tasvirlerin görsellik oluşturacak bir şekilde yapıldığını görürüz. Eserdeki bu

tasvirler çok sübjektif bir nitelik göstermektedir. Kemal’in bazı tasvirlerde yaptığı teşbihler yanlış bulunmuştur. Örneğin yazarın Perihan’ın tasvirinde yaptığı birtakım benzetmeler yadırgatıcı görülmüştür (Andı, 2000: 32). Perihan’ın Adil Giray’ın bulunduğu odaya girişi kıyafet ile tavırları şu şekilde tasvir edilmektedir:

167

“Bu rûhânî cazibeler, bu âşıkâne tavırlarla Adil Giray’ın yanına girdi. Bir münasip makam ihtiyâr etti. Her tarafının tenâsübünü, letâfetini ve vücudunun beyazlığını, safvetini göstermek için sağ ayağını hariçten dışarıda bıraktı. Sol elini dizinin dibine koydu oturdu. Bir halde ki oturduğu yerden mumların in’itâf-ı ziyasıyla çehresi ta rengine varıncaya kadar seçilirdi.” (s. 160).

Romanda Perihan ile Adil Giray arasında birbirlerine olan bağlılıkları ifade ettikleri bölümlerde “sana bir şey olursa benim sağ kalmaklığıma ihtimal var mıdır?” (s. 194), ya da “Hayalin bir melek-üs-siyâne gibi karşımda durup da vücudumu afetlerden hıfz etmese beni şimdiye kadar çıldırmış, zincirlere bağlanmış görürdü.” türünden sevginin sınırlarını uç noktalarda gösteren ifadelere rastlamaktayız. Bu ifadeler süslü ve güçlü bir üslûbun göstergesi olmasının yanında oluşturduğu duygusal atmosferden dolayı da eserin romantik bir üslûp içerisinde değerlendirilmesine yol açmaktadır.