• Sonuç bulunamadı

6. Ailede Bir Parçalanma Şekli Olarak Boşanma ve Boşanmaya Etki Eden

6.4. Postmodernleşme ve Aile

Kavram olarak postmodern, yirmi birinci yüzyılın sonlarında modernizmin tarihsel ve düşünsel öncüllerine karşı gelişen tepkisel yapılanmayı383 ifade etmektedir. Daha geniş bir anlamda postmodern aslında, kopuşların, yeni dünyaların değil, olayların bir kez ortaya çıktıktan sonra, artık aynı olmayan ve değişen özelliklerini tanımlamaktadır. Gibson’un değimiyle postmodern, “her şey tümüyle değiştikten sonra”nın ya da daha doğrusu, her şeyi etkisi altına alan değişimlerin kendisidir.” Postmodern kuramlar, D.Bell’in “Enformasyon Toplumu” olarak tanımladığı postmodern durumu, “tüketici toplum”, “bilgi toplumu”, “elektronik toplum”, “medya toplumu” ya da “hightech toplumu” olarak nitelendirmektedir.384 Aslında farklı isimler altında anlatılan, sürecin kendi özgünlüğüdür. Dolayısıyla postmodern toplum, enformasyon, tüketim, teknoloji, medya ve kitle kültürü ile birlikte yaşamaktadır.

Moderniteden kopuşu simgeleyen postmodernite, modernitenin tüm karakteristiklerinin sorgulamaya alınıp, al aşağı edildiği ve yeni alternatiflerin öne çıkartıldığı “durum”dur. Bu anlamda; postmodernite, ilerlemenin karşısında reaksiyon’un; şimdi’nin karşısında geçmişin; soyutlamanın karşısında temsil’in;

382

Seyyar, Ali: A.g.e., s. 145. 383

Gray, W. : “Postmodern Çağ: Bir Bakmışsınız Var; Bir Bakmışsınız Yok; (ve) Niçin Önemlidir?”, (Çev.: B. Nuri), İslâmi Araştırmalar, C.7, Bahar, İstanbul, 1994, s. 131.

384

Jameson, F. : Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, (Çev.: N. Plümer), İstanbul, 1994, s. 9 ve11.

avangard’ın karşısında kitsch’in yer aldığı durumla ilgilidir.385 Dolayısıyla, postmodern, geçmiş ile şimdinin uyumlu bütünleşmesini gerçekleştiren, süreklilik kaygısı taşımayan ve toplumun her kesimine yönelik eklektik ve kurgusal yapılanmayı ifade etmektedir.

Postmodern durumu veya süreci, soğuk savaş ve sonrasında yaşanan sorunlar yaratmıştır. Dünya ölçeğinde artan sorunlar, karışıklık ve kaos, hızlı değişmeye bağlı belirsizlikler ortaya çıkarmıştır. Sonunda o süreci temsil eden pozitivizm, sanayileşme, bilimsel ve teknolojik ilerlemeye duyulan inançta bir gerileme görülmeye başlamış ve bu değişkenler üzerine kurulu modernizme büyük itirazlar yapılmıştır.386 Modernliğin belirli noktalarda kilitlenmesi ve başarısızlığı ona karşı bakış açısını değiştirmiş; modernlik kuşku ile karşılanır olmuştur. Bu bağlamda, postmodern kavramı, modernliğin bunalımlarını, ona karşı çıkışları bir temele oturtmak ve modernlik sonrasını anlatmak için türetilmiştir.

Anlatılanlar çerçevesinde ne zaman doğduğu, ne olup olmadığı, öncülerinin kim olduğu, etki alanı konusunda tam bir fikir birliğinin bulunmadığı postmodernizm’in en net görünen yüzü, modernizmin öncüllerine karşı koyuşu veya modernizmin parametreleriyle mücadele etmesidir. Modernizme karşı eleştirisiyle varlık bulan postmodernizmin itirazları, bilimsel bilgi, pozitif bilim, doğrusal gelişme, ulus devlet anlayışı, endüstriyalizm, kapitalizm, teknoloji, bürokrasi ve uzmanlaşma konuları üzerinedir.387 Süreç, bunlara karşı geliştirdikleriyle şekillenmektedir.

Toplumsal hayat ve ilişkilerde kendini hissettiren postmodernizmin, kendine özgü bir takım özellikleri bulunmaktadır. Ancak, yapılmaktaki çalışmanın konu ve amacı, sürecin bahsedilen özelliklerini sınırlamaktadır. Çalışmanın konu ve amacı dikkate alındığında; postmodernizm, insan ilişkilerine ve aileye aşağıda verildiği şekil/şekillerde yansımaktadır:

Postmodernizm, kitle iletişim araçlarının toplumda artan hâkimiyetiyle birlikte birçok farklılıklar arasındaki “sınırları” ortadan kaldırmaktadır. İletişim teknolojinin modern hayatta yeri ve önemi hiç tartışmasız oldukça büyüktür. İnsanlar arasındaki ilişkileri ve etkileşimi artıran iletişim araçları, birçok şeyi şekillendiren mesâfe ve sınırları ortadan kaldırmaktadır. Böylece, cinsiyet ve zıt kutuplar arasında; sahne ile salon, gerçek ile gerçeğin kopyası arasındaki mesâfe ve sınır ortadan kalkmaktadır. Bu kavram kargaşası ve zıt kutupların çatışması veya birbiri içine kayması ile insanların

385

Sarıbay A., Y. : “İslâmi Sosyoloji” Postmodern Bir Sosyoloji mi?”, İslâmi Araştırmalar, Cilt:7, Sayı:2, Bahar Dönemi, Ankara, 1994, s. 125.

386

İçli, G. : Sosyolojiye Giriş, Anı Yay., Ankara, 2002, s. 118. 387

düşünce, tutum ve davranışlarında etkili olan farklı “değer yargıları” ortadan kalkmaktadır. Böylece hayatın tüm alanlarında yaşanan durum ve olaylar, karar verilemez bir konuma bürünmektedir.388 Postmodernizmin ortadan kaldırdığı özel alan ile kamu hayatı, içerisi ile dışarısı, normal ile anormal, doğru ile yanlış arasındaki sınır ve mesâfe, insan hayatını derinden etkilemektedir. Bu etki kendini, insanlara temellerinden, meşruluğundan veya amacından emin olunmayan zihniyetin oluşturulması şeklinde göstermektedir.389 İnsan hayatından, sosyal hayatı düzenleyen kesinlikler, sınırlar ve mesafeler kalkınca, ilişkilerdeki istikrar kaybolmaktadır.

Thomson’a göre değerler, amaçlarımızı ve davranışlarımızı belirlemede bize neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söyleyen standartlardır. Ya da toplumsal olarak arzu edilen şeyler hakkında paylaşılan soyut düşüncelerdir. Neticede değerler, insanlara oluşturduğu esaslar doğrultusunda, kolaylıklar kazandırırken sosyal hayat için önemli olan düzen ve sürekliliği garanti etmektedir.390 Birlikte yaşamanın bir sonucu olarak oluşturulan değerler sistemi, bir toplumdaki ödül ve cezanın temelini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, ortak bir değer sistemi oluşturamayan toplum, en büyük sosyal kontrol aracını kaybetmiş olmaktadır. İnsan deneyimleri üzerinde doğrudan bir etkide bulunan değerler sistemi, kişiye yasaklanan, cezalandırılan ve ödüllendirilen tutum ve davranışlar hakkında bilgi vermektedir. Böylece, insanlara hedefler kazandırarak, ideal düşünme ve davranma modelleri oluşturan değerler, kişilerin toplumsal rolleri seçmelerinde ve gerçekleştirmelerinde rehber olmakta ve sosyal kontrol mekanizmasını çalıştırarak toplum hayatına yönelik önemli fonksiyonları yerine getirmektedir.391 Ancak postmodern sürecin ortadan kaldırdığı mesâfe ve sınır, değerlerin etki alanını daralmaktadır.

Postmodern süreci tanımlayan kitle iletişim araçları ve onu yönlendiren kültür endüstrisi, insanların ilgisini devam ettirerek kendini ayakta tutmak için her şeyi malzeme olarak kullanmaktadır. İnsan hayatına ait olan her şeyin seyirlik hâle getirilmesi ve bu konuda en mahrem ve özel yaşantılara kadar ileri gidilmesi, çok karmaşık bir durum ortaya çıkarmaktadır. Konunun bu kadar ilerlemesi, insanlar arasındaki davranışlara yön veren sınırların ortadan kalmasına neden olmaktadır. Bu

388

Baudrillard, J. : Tam Ekran, (Çev.: B. Gülmez), Y.K.Y., İstanbul, 2002, s. 129. 389

Bauman, Z. : Parçalanmış Hayat Postmodern Hayat Denemeleri, (Çev.: İ. Türkmen), Ayrıntı Yay., İstanbul, 2001, s. 102-112.

390

Bozkurt, V. : Değişen Dünya’da Sosyoloji : Temeller Kavramlar Kurumlar, Alfa Yay., Bursa, 2004, s. 93.

391

durumu açıklamak için Richart Sennet, “yıkıcı gemeinshaft” kavramını kullanmaktadır. Sennet bu kavram ile ortadan kalkan gizli, özel ve mahrem konuların, genel olarak toplumsal hayatta ve özel olarak da evlilik yaşamında ortaya çıkardığı olumsuzlukları anlatmaktadır. Ona göre mahremiyet, gizlilik ve gizem evlilik yaşantısını ve romantizmi ayakta tutan şeylerdir. Bunların ortadan kalkması kalıcı ilişkilere ve özellikle de evliliğe büyük zarar vermektedir.392 G. Simmel’in insanlığın en büyük başarısı ve insana özgü olarak gördüğü gizliliğin kalkmasıyla393 insani özden uzaklaşılmakta ve toplumsal hayat bundan çok büyük zarar görmektedir.

Postmodernizm, toplumsal hayattaki birçok şeyin sınırını ortadan kaldırınca, daha önce normal koşullarda bir arada olmayan, yan yana gelemeyecek durumların, nesnelerin ve eylemlerin birlikteliği söz konusu olmaktadır. Postmodernliği tanımlamak ve bu özelliği belirtmek için Foucault, “heterotopia” kavramını kullanmaktadır. Kavram ile, “çok sayıda bölük pörçük olanaklı dünya”nın “okunaksız bir mekân”da bir arada varolması ya da, daha basit biçimde, ortak olarak ölçülemeyeceği halde birbiriyle üst üste ya da yan yana getirilmiş mekânları anlatmaktadır.394 Yaşamakta olduğumuz insanlık, o ya da bu şekilde çelişen değerler ve karşıt eğilimleriyle dolu olarak, ahlâki bir belirsizlik içerisinde yol almaktadır. İnsan ilişkileri söz konusu olduğunda aynı anda bir arada olamayacak, taban tabana zıt değerler belirmektedir. Nitekim bu durumda sosyal yaşamı düzenleyen esaslarda bir belirsizlik ortaya çıkmaktadır. Kişi seçimini neye göre yapacağı noktasında kaygı yaşamaktadır.395 Farklı yapılar arasında hangilerinin gerçek olasılık taşıdığı açıkça görüldüğünde, seçme ve tercih etme güçlüğü azalmakta ve bu konuda kişinin kuşkusu ortadan kalkmaktadır. Aksi takdirde, seçim özgürlüğü ile seçeneklerin çokluğu, bu işi içinden çıkılmaz konuma taşımaktadır. Ayrıca verilen kararları anlamlandırmaktaki ölçütü tespit etmek imkânsız hale gelir. Ancak, postmodernliğin bir özelliği olarak, zorunlu olan, isteğe bağlı olanın içinde erimektedir.396 Bunlara bağlı olarak, alternatifler arasında seçim yapmaktansa hepsinin birbirine karıştığı bir melez durum, mekân, hareket ve düşünce şekli ortaya çıkmaktadır.397

392

Bauman, Z. : Modernlik ve Müphemlik, (Çev.: İ. Türkmen), Ayrıntı, İstanbul, 2003, s. 261. 393 Swingewood, A. : A.g.e., s. 169. 394 Harvey, D. : A.g.e., s. 64. 395 Lipson, L. : A.g.e., s. 28-29. 396

Bauman, Z. : Postmodern Etik, (Çev.: A. Türker), Ayrıntı Yay., İstanbul, 1998, s. 287. 397

Kuralların çokluğu nedeniyle, ahlâki seçimler içkin ve onarılmaz bir şekilde belirsiz görünmektedir. İçinde yaşadığımız süreçte, ahlâki belirsizlik güçlü bir şekilde hissedilmektedir. Bu süreç, insanlara daha önce hiçbir zaman olmadığından çok rahatsızlık verecek seçim ve hareket özgürlüğü kazandırmaktadır. İnsanların tutum ve davranışlarını sınır getirecek otoritelerin tamamına karşı itirazlar bulunmakta ve hiç biri ondan beklenilen garantiyi verecek kadar gücü kendinde görememektedir.398 Bu da, sosyal hayat için hayati derecede önemli fonksiyonlar ifade eden değerler siteminde ve ahlâkta bir takım tahribatlar yaratmaktadır. Her şeyin birbiri içine girmesiyle, toplumsal ahlâk bozulmaktadır. Bu durum kendini aile ve evlilik ilişkisinde “sivil evlilik” olarak nitelendirilen nikâhsız birliktelikler, eşcinsel evlilikler, aldatmalar, evlilik ve aileye karşı olmalar şeklinde göstermektedir. Bugün gelişmiş toplumlarda aile dışında oluşan ve sayıları giderek artan alternatif hayat tarzları, hane halkının kompozisyonunu dönüştürmektedir. Yalnız yaşama, evli olmadan birlikte yaşama, çocuksuz aileler, tek ebeveynli aileler ve eş cinsel çiftler gibi daha önce rastlanılmayan veya çok az rastlanan farklı birlikler belirmektedir. Böylece ailenin yapı niteliği değişmektedir. Bu bağlamda eğitim, kültür nakli, sosyalleşme ve çocuk yetişmenin merkez birimi olan aile veya bu fonksiyonlarıyla varolan aile; sadece günün belirli zaman dilimlerinin birlikte geçirildiği, geçici mekânlara dönüşmektedir. Yaşanılan değişimlere bağlı olarak günümüzdeki evlilik eşler arasındaki dayanışmayı, paylaşımı ve iletişimi bir düzen kurarak koruyan bir kurum olmaktan çıkmaktadır. Düzenli bir ailenin oluşumunu sağlayan evlilik, bu özelliğinden uzaklaşarak farklı cins veya hem cinsler arasında bir arkadaşlık ve ortaklık şekline bürünmektedir. Bu düzen içinde eş yerine duygusal veya cinsel arkadaşlık ve partnerlik gibi kavramlar girmektedir. Daha önce adı evlilik ile bir olan eş kavramı, yerini birliktelik ve arkadaşlığa bırakmaktadır.399 Bu bağlamda, evliliğin birlikteliğe, arkadaşlık ve ortaklık gibi ilişkilere dönüştürülmesi, aile kurumunu riske sokmaktadır. Ortaya çıkan bu değişmeyle ailenin çocuk yapma, onu hayata hazırlama, sosyalleştirme ve ona bir bütünün parçası olduğu düşüncesini kazandırma fonksiyonları ortadan kalkmaktadır. Çocukların ilerde başları sıkıştığında onlara yardımcı olacak, yol gösterecek, maddi ve manevi destek olacak ebeveynlik olgusu da sona ermektedir.400

398

Bauman, Z. : A.g.e., s. 33. 399

Mace , D. R. : “Issues In Marrige”, Marriage And Family In A Chaning Society, (Edit. J. M. Henslin), The Free Pres, U.S.A., 1992, s. 16-17.

400

Postmodernizm, fazla tüketen bir toplum yaratmaktadır. Jean Baudrillard’a göre, postmodern toplum her şeyden önce bir tüketim toplumudur.401 İçinde yaşadığımız günümüz toplumunu, fazla ve lüks tüketim olgusu karakterize etmektedir. Lüks veya fazla tüketim yaşanılan sistem ve süreç ile yakından ilgili olmaktadır. Nitekim, gereğinden fazla tüketim, içinde yaşanılan süreç içinde yeni tüketim araçlarıyla teşvik edilmektedir.402 Yeni tüketim araçları,(resturantlar, reklam, popüler kültür, hipermarketler, eğlence merkezleri, showroomlar, v.b.) çoğu zaman ihtiyaçtan fazla tüketim yapmak için insanları zorlamaktadır. Yeni tüketim araçlarının etkileri o boyutlarda ki, bu araçlar, Gorrigan’ın yerinde benzetmesiyle “tüketim katedralleri”ne dönüşmüş durumdadır. Bu yerlerde tüketim yapmak, bazı insanlar için büyülü, hatta bazen kutsal veya dinsel bir eylem olarak algılanmaktadır.403 İnsanlar öyle bir psikolojiye sokulmaktadır ki, bu yerlerde alış veriş yapmak ve tüketmek, insanlara bir rahatlama duygusu vermektedir.

Tüketimi artırmak noktasında büyük iş, reklamlara düşmektedir. İnsanların ihtiyacı olan şeyler konusunda “yardımcı olan” reklamlar, bir taraftan insanların ihtiyacından fazla tüketim yapmasını neden olurken, diğer taraftan tüketimin, insanlara statü sağlamanın tek yolu olduğu izlenimi vermektedir. İnsanlar, ihtiyacı olduğundan veya zengin olduklarından değil, toplum içinde statünün, artık tüketim ile kazanılması nedeniyle harcama yapmaktadır. Konu bu noktaya gelince, tüketim rasyonellik ilişkisini kaybetmekte ve gösterişli yaşam alışkanlığı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, herhangi bir şeye sahip olmak, onun maddi değerinden fazla bir anlam taşımaktadır. Bu nedenle, insanın harcama yapması ile gelir seviyesi arasındaki anlamlı ilişki ortadan kalkmaktadır. Yani insanlar, gelirlerinden, ekonomik imkânlarından daha fazla tüketim yapmaya yönelebilmektedir.

Geçmişteki eğilim, para olmadan harcama yapmamak ve yeteri kadarını tüketmek iken, günümüzdeki eğilim tam tersine bir durumu ortaya çıkarmaktadır.404 Eskiden insanlar çalışıp, para kazandıktan sonra bir şeyleri satın alabiliyorken, günümüz tüketim toplumunda ihtiyaçlar peşin olarak karşılanmakta, maliyeti ise daha sonra ödenmektedir. Taksitli satış ve kredi kartıyla alış veriş sistemleriyle insanlar, parasının tamamını ödemeden ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü peşinen karşılayabilmektedir.

401

Kellner, D. : “Toplumsal Teori Olarak Postmodernizm: Bazı Meydan Okumalar ve Sorunlar”, (Çev. M. Küçük), Modernite Versus Postmodernite, (Der.: M. Küçük), Vadi Yay., İstanbul, 1993, s. 231-232. 402

Sombart, W. : Aşk, Lüks ve Kapitalizm, (Çev.:N. Ara), Bilim ve Sanat Yay, Ankara, 1998, s. 88-89. 403

Ritzer, G. : Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, (Çev.: Ş. S. Kaya), Ayrıntı Yay., 2000, s. 18-26. 404

Fromm, E. : Sağlıklı Toplum, (Çev.: Y. Salman-Z. Tanrıverdi), Payel Yay., İstanbul, 1996, s. 105- 107.

Bu durum, bir yandan ihtiyaçtan fazlasının tüketilmesine neden olurken bir yandan da insanın ihtiyacı karşılamaktan sağlayacağı tatmini azaltmaktadır. Çünkü insan, o anki ihtiyacını parasını ödemeden hemen karşılamasına rağmen ödemesini daha sonra taksitle yapmakta ve her ödeme öncesinde bir sıkıntı yaşamaktadır. Ödeme sıkıntısı ise o ihtiyacı karşılamaktan elde edileceği umulan doyumun sağlanmasını engellemektedir.

Çağdaş tüketim toplumu, narsist ve hazcı bir ahlâk anlayışını ön plana çıkaran kültürel bir dönüşüm içindedir. Bu dönüşüm sürecinde anlık tatmin arayışlarının motivasyonuyla davranan kimselerde toplumsal bağ ve sorumluluk duygusu zayıflamaktadır. Sonuçta, her şeyi kendi bireysel yararı açısından değerlendiren, kendi benliğine tutkun olarak ifade edilen narsist ve bencil kişilik tipi ortaya çıkmaktadır. Mutlak doğru ve mutlak yanlış diye bir şeyin varlığını kabul etmeyen bu bireyler için, her yol mubah görülmektedir. Her şeyin normal olarak kabul edilmesiyle istek ve arzularına sınır tanımayan bir kişilik yapısına sahip insanlar topluma hâkim olmaktadır.405 Hayatı yönlendiren birçok konuda sınırların ortadan kalkması, bir yandan tüketim için malzemelerin çoğalmasına neden olurken, diğer yandan insanların seçici davranmayıp kendilerini piyasanın akışına bırakmalarına neden olmaktadır. Geçmişten farklı olarak günümüzde insanların karakteristik özellikleri, piyasayı yönlendirecek değerlerle paralel olarak bir pasiflik içindedir. Daha önceki neslin insanının aksine, günümüz insanının büyük bir bölümü üretmek, çalışmak, düşünmekten ziyade, çok tüketmekte ve tembellik etmektedir. İnsan için dünya, onun iştahını açarak tüketilebilecek bir objeler yığınına bürünmektedir. Tasarruf etmenin bir erdem olarak kabul edildiği 18. ve 19. yüzyıla karşın günümüzde tüketim bir erdem olmaktadır. Tüketimin hâkim değer olması nedeniyle, insanın hayatın motifi olması durumu ortadan kalkmaktadır. Her şeyin tüketime indirgenmesiyle insanın mutlu olmasını sağlayan niteliklerde bir değişim ortaya çıkmaktadır. Bugün insanlara “sizi mutlu eden şey nedir?” diye sorulduğunda, “arzu ettiğimiz her şeyi alabilmek” cevabı verilmektedir. İnsanı mutlu etmenin yolu tüketim olunca, kişilerin parayla satın alabilecekleri cansız nesnelere verdikleri değer ve önem, parayla elde edilmeyecek canlı şeylere verdiklerinden fazla olmaktadır. 406 İnsanın satın alabileceği şeylere daha çok ilgi göstermesi, arkadaşlık, dostluk, dayanışma, sorumluluk ve paylaşım gibi toplumsal hayatı anlamlı kılacak bir çok değerin ortadan kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla

405

Bozkurt, V. : Püritanizmden Hedonizme Yeni Çalışma Etiği, Alfa Yay., Bursa, 2000, s. 176. 406

Fromm; E. : Çağdaş Toplumların Geleceği, (Çev.: G. Kaya-K. H.Ökten), Arıtan Yay., İstanbul, 1996, s. 14 ve 90.

bu koşullar, insanı, kendi “tek” inden ve çevresinden uzaklaştırarak manevi açıdan bozulmasına neden olmaktadır.

Aşırı, lüks ve gösterişçi tüketim, insanların gelirlerinden fazla harcamalarına ve aile bütçelerini bozmalarıyla sonuçlanmaktadır. Gelir gider dengesi bozulan kişi, içine düştüğü rahatsızlığı iş, aile ve evlilik ilişkilerine yansıtmaktadır. Aşırı tüketime dayalı olarak aile bütçesinin temel ihtiyaçları karşılamakta zorlanması, bir süre sonra eşler arasında tartışma ve geçimsizlik yaratmaktadır.

Postmodernizm, başka bir etkisini de, ekonomi alanında göstermektedir. Postmodern ekonomi olarak değerlendirilen “yeni ekonomi” de uzun süre, süreklilik ve kalıcılık gibi kavramlar değer aşımına uğramaktadır. Daha çok esnek üretimin hakim olduğu bu sistemdeki “uzun vade yok” anlayışı, insanların ekonomik ve sosyal yaşantısını olumsuz etkilemektedir. “Uzun vade yok” anlayışı, çalışan kişinin, hem emeklilik hayalleri yapmasını engellemekte hem de evlenmek, aile ve çocuk sahibi olmak gibi düşüncelerin yok olmasına neden olmaktadır. Esnekliğe bağlı olarak ortaya çıkan bu yapısal değişim, daha önceki dönemde etik değerler olarak nitelendirilen “sorumluluk sahibi olma”, “aileye, çevreye ve işe bağımlılık”, “güvenirlilik ve amaç sahibi olma” gibi özellikleri derinden etkilemektedir. Bu durum, aynı aileyi paylaşan çalışan ebeveyn çocuk arasında, bir değer farklılaşması yaratmaktadır. Meydana gelen farklılaşma, çocuğun yaşamında önemli zorluklar yaratmaktadır ki, Sennet bu durumu “karakter aşınması” olarak nitelendirmektedir.407 İnsanın uzun bir süredeki deneyimlere karşılık gelen karakterin en önemli özelliği kalıcılık ve uzun süre değişmemezliktir. Bu noktada karakterin içine düştüğü durum dramatiktir. Esneklik, geçicilik, hızlı değişim ve bunlara uyum üzerine kurulu postmodern ekonomi, kalıcılık ve uzun süre değişmezlik niteliğine sahip karakteri olumsuz etkilemektedir.408

Kişinin sahip olduğu meslek, ona değer ve inançlardan oluşan belli bir kültürün yanı sıra davranış şekilleri kazandırmaktadır. Kişinin davranışlarında, içinde yaşadığı toplum kadar, çalıştığı iş ve meslek kültürü etkili olmaktadır. Meslek ve yapılan iş, bireyin toplumsal rollerinden önemli bir tanesine biçim verdiği için, onun karakterini etkilemektedir. Çoğunlukla bireyin mesleği, onun kendini tanımlama biçiminde belirleyici olarak, kimliğin baskın bir parçasına yön vermektedir. Kültürel telkinlerin, insana vermek istedikleri ile sosyal yapının sundukları arasında bir uyumun olması arzu

407

Kul, M. : “Polisler”, Değişen Toplumsal Yapıda Karakter, (A. Kasapoğlu, B. Ayalp, C. Ö. Gözcü, İ. Keser, M. Kul, E. Tekbaş, Y. Yurtseven), Ütopya Yay., Ankara, 2005, s. 103-104.

408

edilen bir noktadır. Ancak bazı durumlarda birey kendini, toplumsal yapı ve kültürel yapı arasındaki uyumsuzluk içinde bulmaktadır. Mevcut toplumsal yapı ve kültürel sistem içinde değer çatışması yaşama ve bununla baş etmede zorluklarla karşılaşma, bireyin karakteri üzerinde olumsuz bir etki yarattığı düşünülmektedir. Toplumsal yapı ve mesleki kültürün etkileşimiyle oluşan bir duruma karşı koymak veya onun içinde yaşamaya zorlanmak meslek sahibi bireyi, karakterini ve mesleki kültürünü yeniden sorgulamaya sevk etmektedir.409 Bu da kültürel normlar ile yapısal normların birbiriyle örtüşmemesinden doğan “karakter aşınması”nı yaratarak, bireyi çelişik davranmaya zorlamaktadır. Kültürel yapının empoze ettiği “olması gereken” ile toplumsal yapının sunduğu “olan” arasındaki fark, “karakter aşınması” oluşturmaktadır.

Merton, bu durumu genel anlamda “anomi” kavramı ile açıklamaktadır. Ona göre, kültürel amaçlar ile bunları elde etmeyi sağlayacak meşru yollar veya araçlar arasındaki kopukluk “anomi” yi doğurmaktadır.410 Kültürel yapının insanlara kazandırmaya çalıştığı ideal davranış şekillerine karşılık, sosyal yapının imkan tanımamasından doğan kopukluk toplumsal olarak “anomi” yi, kişisel olarak “karakter aşınması” yaratmaktadır.

Kültürel olarak verilenler ile yapısal olarak gerçekleşenler arasındaki farktan doğan bir çatışma günümüzde yaşanmaktadır. Şöyle ki, aile ve okul gibi kurumlar, davranışlarda temel alınması gereken değerler hakkında verdikleri bilgi ile süreç içinde geçerli olan ölçütler, birbirini bütünlemekten çok bir biri ile çelişmektedir. Ailenin çocuğa ve gence vermek istediği değer ile televizyon başta olmak üzere kitle iletişim