6. Ailede Bir Parçalanma Şekli Olarak Boşanma ve Boşanmaya Etki Eden
6.7. Kitle İletişim Araçları ve Aile
Teknolojinin tanımış olduğu imkânlarla, kitle iletişim araçlarının toplumsal hayatın her alanına etki yaptığı tartışılmaz bir gerçektir. Yazılı ve görsel medyanın artan etkileme ve hayatı biçimlendirme gücü karşısında toplum, giderek etkisiz kalmaktadır. Bunlardan ayrı olarak medya ile bireye verilen toplumsal mesajlar çeşitlenmekte ve çoğalmaktadır. Her anlamda çokluğa maruz kalan birey, bir bocalamaya girmek durumunda kalmaktadır. Neye, niçin, nasıl uyacağı konusunda ikna edici, rahatlatıcı ve güven verici bir merci bulamayan kişi tedirgin olmaktadır. Bir başka ifadeyle, toplumun “neyi bilmesi gerektiğini”, “ne kadar bilmesi gerektiğini” belirleyen kitle iletişim araçları ve onu biçimlendiren kültür endüstrisi, bu işlevini görürken hiçbir kural tanımamaktadır. Denetimine aldığı her şeyde kâr kaygısı duyan kültür endüstrisi, aynı kaygıyı içerikte duymamaktadır.
Aslında birey, artan ve yoğunlaşan iletişim ilişkilerinin içinde, kendinden ve toplumdan gittikçe uzaklaşmaktadır. Karmaşıklaşan, yoğunlaşan ilişkiler, kişinin yaşamında yer alan sıcak ve yakın dostluk ilişkilerini ortadan kaldırırken; onun yerine geçici, biçimsel ve yüzeysel ilişkiler getirmektedir. Eski küçük çevreleri içinde güvenecekleri, kendilerine yakın hissedip dertlerini paylaşabilecekleri dostlar bulan insanlar, iletişim ve etkileşimin yoğunluğuyla oluşturulan karmaşık bir toplum içinde, sorunları dışarıya açıklamakla açıklamamak arasında zorlanmaktadır.455 Medya iletisine karşı tepki, anında ve doğrudan değil, toplumsal ilişkilerden etkilenen araçlar ile ve belirli bir süre içinde olmaktadır. Bu ise, insanların zamanla birbirleriyle olan ilişkisinde bir gevşeme şeklinde belirmektedir.456 Dolayısıyla, bir taraftan iletişimi ve etkileşimi artıran kitle iletişim araçları, diğer taraftan da sosyal ilişkileri azaltacak bir yapı ortaya çıkarmaktadır. İnsanların tutum ve davranışlarında büyük etkileme gücü bulunan kitle iletişim araçları, aile içi ilişkiler başta olmak üzere sosyal ilişkilerin genelini etkilemektedir.
Evlilik dışı ilişkileri ve nikâhsız yaşamayı normal ilişkilermiş gibi göstermeye çalışan dizilere ve yabancı filmlere ağırlık veren televizyon, sosyal yaşantıyı zora sokacak bu tür ilişkileri normalleştirmektedir. Sanatçı veya zengin iş adamlarının çarpık ilişkilerini reklam etmekle popülerlik kazanan basılı ve görsel basın, bu tür ilişkilerin
455
Cüceloğlu, D. : Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997, s. 233. 456
kanıksanmasına ve olağanlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Basının gençleri bu tür ilişkilere özendirmesi, daha önce anormal değerlendirilen ve yasaklanan ilişkileri yaygınlaşmaktadır. Kız ve erkekler anlaşarak birlikte yaşamayı, nikahlı yaşamaya tercih etmekte; kendilerine ve karşı cinslerine karşı güvenlerini yitirdiklerinde ilişkileri hızla bitirmekte bir sakınca görmemektedirler.457 Dolayısıyla, hiçbir sosyal, kültürel ve ahlâki ölçüsü olmayan yayınlara ağırlık veren kitle iletişim araçları, evlilik ve aile kurumunu hedef almaktadır.
Kitle iletişim araçlarının evlerin içine soktuğu, günlük hayatın bütün alanına taşıdığı yabancı kültür, farklı yaşama biçimi ve aykırı değer içeren yayınları, mahremiyeti ortadan kaldırarak, aileleri olumsuz yönde etkilemektedir.458 Bu bağlamda, kitle iletişim araçları, ailenin fonksiyonlarında ve aile içindeki rol davranışlarının yeniden tanımlanmasına neden olmaktadır. Başka bir ifadeyle, kitle iletişim araçları, aile içinde kadın ve erkeğin birbirlerine nasıl davranacağı noktasında bir takım yeni roller tanımlamakta ve izleyici kitlenin evlilik ve aile ile ilgili “değer”lerini etkilemektedir.
Kitle iletişim araçları, boşanma riski taşıyan evlilik türleri bağlamında halkta bir bilinçlenme yaratmaktadır. Farkına varılmayan ancak devam edilen sağlıksız birliktelikleri, medya bilinçlendirerek, boşanma nedenlerini daha belirgin hâle getirmektedir. Kitle iletişim araçları, bunu insanlar arasındaki iletişim ve etkileşimi artırarak da sağlayabilmektedir. Etkileşim ile birlikte insanların evlilikten, eşlerden, hayattan arzu etilen beklentileri çoğalmakta ve çeşitlenmektedir. Medyanın etkisiyle, evlilikten beklentiler çoğalıp çeşitlendikçe, evliliği yürütmek giderek güçleşmektedir. Çünkü kişilerin hayattan ve evlilikten beklentileri, medya ve etkileşimin yoğunluğuyla sürekli değişmektedir. Bu değişimlere ayak uyduramayan eşler ise evlilikte uyum sağlayamamaktadır. Uyum sorunu yaşayan eşlerin evliliklerine, çatışma ve tartışma hâkim olmakta; bunlar için boşanarak evliliği bitirmek veya ayrı yaşamak, bir çözüm olarak görebilmektedir. Zaten bu çözüm yolunu da medyadaki yayınlar gayet doğal göstermektedir. Son zamanlardaki televizyon dizilerinin hemen hepsinde kahramanlarından biri veya ikisi boşanmış ve çocuklarıyla ayrı yaşayan birer yetişkin olmaktadır. Bu dizileri hemen her gün izlemeye zorlanan toplum üyeleri, bu dizilerdeki
457
Şaşmaz, A. : “Milli Manevi Tarihi Kültürel Değerler İçerisinde Ailenin Yeri”, I. Aile Şurası, A.A.K.Yay., Ankara, 1990, s. 177.
458
hâkim yaşam ve ilişki düzenlerini kendilerine model almaktadır. Bundan ise geleneksel yaşam tarzındaki insanlar ve evliler olumsuz olarak etkilenmektedir.
Örneklemin en çok izledikleri dizi filmler, aşağıdaki tabloda 11’de verilmektedir. Bu dizi filmlerin birçoğundaki baş kahraman veya kahramanlardan birisi, mutlaka parçalanmış aile üyesidir. Dizilerden yakın zamanların en çok izleyeni olan ve çalışmada da en çok izlenen dizi olarak ortaya çıkan “Kurtlar Vadisi” dizisinin kahramanı “Polat Alemdar”, bir parçalanmış aile üyesidir. “Aliye” dizisi, geçimsizlik ve kocasının eşini aldatması sonucu, evliliği boşanma sürecine girmiş iki çocuklu bir anne konusu üzerine inşâ edilmektedir. “Yağmur Zamanı” ve “Bütün Çocuklarım” dizisi tek ebeveynli bir aile konusunu işlemektedir. “Yağmur Zamanı” dizisinin baş kahramanı “Fırat” ve “Bütün Çocuklarım” dizisinin baş kahramanı “Ali Yahya ”, ölüm sonucu parçalanmış bir aileyi yönetmektedirler. “Haziran Gecesi” dizisi çarpık ilişkilerin yaşandığı, boşanma ve yeni evliliklerin yapıldığı bir yaşam tarzını konu edinmektedir. Baş kahraman “Baran”, üç çocuklu eşini bir kadınla aldatmakta ve boşanarak tekrar evlenmektedir. Yine aynı şekilde “Kadın İsterse” dizisi, bir kadının aldatma ve terk edilme nedeniyle yıkılan onurunu kazanma mücadelesini anlatmaktadır. “Hayat Bilgisi” dizisinde “Afet öğretmen”, çeşitli nedenlerle bekar kalmış bir kadını canlandırmaktadır. “En Son Babalar Duyar” dizisinde “Kadir” in evliliği hep sıkıntılı geçmektedir. “Çocuklar Duymasın” dizisinde eşler boşanma sürecini kısmen yaşamışlardır. “Sihirli Annem” gibi, daha çok küçük çocuklara hitap eden bir dizide flört, küçücük yaştaki çocukların zihinlerine sokulmaktadır. Dolayısıyla, kitle iletişim araçları, başta toplumun geleceği olan çocuklara ve genelde topluma aldatmayı, boşanmayı, nikahsız birliktelikleri ve ailedeki parçalanmayı meşru gösterecek tarzda yayınlar yapmakta ve insanların aile ve evlilik ile ilgili “değer”lerini olumsuz etkilemektedirler.
Tablo 11: En çok izlenen dizi film
178 31,8 31,8 43 7,7 39,5 17 3,0 42,5 19 3,4 45,9 39 7,0 52,9 125 22,3 75,2 7 1,3 76,4 62 11,1 87,5 4 ,7 88,2 27 4,8 93,0 14 2,5 95,5 25 4,5 100,0 560 100,0 Kurtlar vadisi Sırlar dünyası-kalp gözü Aliye Avrupa yakası Yağmur zamanı Hayat bilgisi Sihirli annem Dizi takip etmem Bütün çocuklarım Kadın İsterse Haziran gecesi En son babalar duyar-Çocuklar duymasın Total Valid sayı % Toplam %
Kitle iletişim araçlarının aile üzerindeki olumsuz etkisini değerlendirirken, giderek izlenme oranı artan “reality show”ları veya “kadın programları”na yer vermek gerekmektedir. Çünkü her televizyon kanalının büyük zaman ve maddi kaynak ayırdığı bu programların, konu açısından özel bir yeri bulunmaktadır. Kavgalı, çatışmalı ve sorunlu evlilik ilişkilerini; saptırılmış ve orijinalinden uzaklaştırılmış geleneksel ve kültürel yaşam alışkanlıklarını; kadına yönelik şiddet ve kötü muameleleri konu edinen bu programların izleyicisi ve etkisi sürekli artmaktadır.
Televizyondaki son zamanlarda artan talk-showlar ve medyada patlayan sırların deşifre edildiği empati üzerine kurulu bu programlar, ilişkilerdeki gizliliği ve açıklığı dengeleyen faktörleri derinden etkilemektedir. Hem birey hem de toplum açısından oldukça önemli olan mahrem konular, özel ve kişisel sırlar, kitle iletişim araçlarında kâr maksadıyla eğlenceye malzeme olmaktadır. Üstelik şimdiye kadar hiçbir zaman görülmemiş bir şekilde sırları açıklamak, hem kişi için ahlâki bir durum olmakta; hem de kişiye otomatik bir sağaltım olanağı sunmaktadır. Dolayısıyla kişi, televizyonda şimdiye kadarki en mahrem ve özel sırlarını milyonların önünde açıklarken bir yandan ahlâki sorumluluğunu yerine getirdiği; diğer yandan psikolojik olarak rahatladığı izlenimi verilmektedir.459 Sırlarını deşifre eden konuk rahatlıyor ve sorumluluğunu yerine getiriyorken, izleyiciler ve dinleyiciler de devreye girerek yargılama yapmaktadırlar. İzleyici ve dinleyici grubunun yargılama ve taraf tutma eylemiyle oluşturulan kamuoyu ile işin boyutu iyice farklı yönlere gitmektedir.
Televizyonlarda her gün sunulan sözüm ona sohbet programlarında, erkekler hanımlarının kendilerinden boşanmak istediğini ilk kez öğrenmekte; annelere kızlarının cinsel suiistimale uğradığı açıklanmakta ve kadınlar, kocalarının aralarındaki cinsel ilişkiyi başkalarına anlattığını keşfetmektedirler. Ve bunların hepsi, program sunucusunun, aile ilişkilerinin karmaşık ekolojisinde harekete geçiren şeylerin sorumluluğunu samimiyetsizce reddettiği bir çerçevede gerçekleşmektedir. Böylece talk-show açıklığı, bağlılık üzerine kurulu ilişkilerin önemini alt üst etmektedir. Stüdyo ve televizyonlarının başındaki yabancı kişilerin oluşturduğu bir izleyici topluluğu, hayatın o anına kadar gizli kalmış ayrıntıları rahatlıkla öğrenmektedir. Acı veren bir sırrın açıklanma süreci reklam aracılığıyla sürekli bölünmekte ve heyecan iyice
459
Black, E. I. : Aile Sırları, Sınırsız Açık Toplumda Doğru Sözlülük, Özel Yaşam ve Barışıklık, (Çev.: E. Özsayar), Boyner Holding Yay., İstanbul, 1999, s. 154.
artırılmaktadır. Dolayısıyla, samimiyetsizce dinlemenin yerini gizlice kulak kabartmalar, tanık olmanın yerini ise röntgencilik almaktadır. Sonunda sahte kucaklama ve okşamalar, gerçek iyileşmenin yerine geçmektedir.460Acı veren sırların televizyon programlarında açıklanması, gizlilik ve açıklıkla ilgili yerleşik değer ve inanışlar üzerinde çarpıcı bir etki yaratmaktadır. Açıklanan sırrın sansasyonel içeriği, izleyicileri cezp ediyorken, bu açıklamaların program sonrasında ilişkileri nasıl etkileyeceğine kimse aldırış etmemektedir. Hatta, açıklanan sırların ilişkilere ciddi zarar vermesi veya felaketlere yol açması halinde bile, talk-show sunucusu ve yapımcıları sorumluluk almayı kabul etmemektedirler.461 Normsuzluk ve kuralsızlık üzerine inşâ edilen bu tür yayınlar, sevgiyi metalaştırırken; mahremiyeti tüketmektedir. Sevgi ve mahremiyetteki bu olumsuz değişim, aile ilişkilerini olumsuz etkileyerek boşanmaları artırmaktadır.462
Bu özellikleri taşıyan “realty showlar” ın Türkiye’deki ilk örneğini, Yasemin Bozkut’un yaptığı “Kadının Penceresinden” oluşturmaktadır. Daha sonra ise, “Hayatın İçinden”, “Serap Ezgü ile birlikte” ve benzeri isimleri taşıyan kadın programları ortaya çıkmıştır. Bugün, kadın sorunlarını temele alan kadın programları, medyada büyük yer tutmaktadır. Kendisi kadar, ortaya çıkardığı sonuçlar bakımından da kadın programları yazılı ve görsel medyada büyük yer işgal etmektedir. Programın havasına girerek eşi, anne babası veya yakın akrabalarıyla ilgili sorunları ve özel bilgileri kamuoyuyla paylaşan kadın, bunun bedelini daha fazla dayak ve ölümle ödemektedir. Gazete ve televizyon, bu programın etkisiyle ortaya çıkan ölüm olaylarına büyük yer vermektedir. Hatta bu konuda özel programlar yapılmaktadır. Dolayısıyla, yabancı kültür ve yaşam alışkanlıkları; çarpık ve anormal ilişkilerini normalleştiren; özel ve mahrem konuları açıklamaya dayalı programlara ağırlık veren kitle iletişim araçları, aile ve evlilik ilişkisini olumsuz etkilemektedir.
460
Black, E. I.: A.g.e., s. 158. 461
Yukarıda a.g.e., s. 158. 462
Bayhan, V. : “Sevgi, Metalaşmıştır; Mahremiyet Tükenmiştir”, Nokta, Yıl:25, Sayı:1155-5, İstanbul, 2006, s. 45.
BÖLÜM II
AİLEDEKİ PARÇALANMANIN ÇOCUK BAĞLAMINDA SEBEP OLDUĞU SOSYAL PROBLEMLER
1. Sosyal Olgu olarak Sosyal Problem
Toplumun kalabalıklaşması ve karmaşıklaşmasını ortaya çıkaran teknolojik gelişme ve sosyal değişme, insanların uymak zorunda olduğu kuralların, dikkat etmesi gereken durumların ve ortak kabullerin sayısını artırmaktadır. Bunların hepsi birlikte, rol ve norm çatışmalarına, değer ve inanç değişmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle, toplumsal işleyişi düzenleyen norm ve kurumlar, sorumlu oldukları fonksiyonları yerine getirmekte zorlanmaktadır. Böylece, toplumun azımsanmayacak bir bölümünün rahatsız olduğu sosyal problemler kendini göstermektedir.463 Toplumun belirli bir bölümünde rahatsızlık yaratan sosyal problemlerin temelinde, sosyal standartlarla sosyal gerçeklik arasındaki belirginleşen uyuşmazlık yatmaktadır.464 İnsanların yaşamayı arzu ettikleri ile buna imkan tanıyacak koşullar arasındaki bir uyuşmazlık sosyal problemin varlığına işaret etmektedir.
Sosyal probleme konu oluşturan durum, toplumdan topluma ve zamandan zamana değişiklik göstermektedir. İşsizlik, eşitsizlik, boşanma, şiddet, suç, sigara ve alkol bağımlığı başta olmak üzere anomi ve yabancılaşma, trafikten sağlıksız kentleşmeye ve gettolaşmadan azınlığa kadar birçok konu, günümüzün önemli sosyal problemlerini oluşturmaktadır. Bunlardan, boşanma ve ölüm yoluyla ailenin parçalanmasının çocuk bağlamında ortaya çıkardığı bazı sosyal problemler, çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
463
Stark, R. : Social Problems, Random House, U.S.A., 1975, s. 47-57. 464
Goldenberg’e göre aile roller, güç, iletişim biçimleri, problem çözme ve uzlaşma yolları gibi bir takım kuralları içeren sosyal bir sistemdir. Böyle bir sistemde bireyler birbirlerine güçlü, sürekli ve karşılıklı duygusallık ve sadakatle bağlı bulunmaktadır. Ailenin ölüm, boşanma ve uzun hastalıklar sonucunda parçalanması, aile içinde doğum, evlenme, iş kaybı gibi nedenlerle yoğun krizler yaşanabilse de, tüm aile üyelerinin duygu, sadakat, dayanıklılık gibi özellikleri taşıması, aile sistemini, diğer sosyal sistemlerden ayırmaktadır. Ailenin, dengeli bir biçimde alt sistemlerle uyum içinde işlerliğini sürdürmesi, ondan beklenen fonksiyonları yerine getirdiğine işaret etmektedir. İlgili literatür, fonksiyonlarını tam olarak yerine getiren aileleri “sağlıklı aile” olarak tanımlamaktadır.465 Konuya bu açıdan yaklaşıldığında, üyelerinin üzerine almış oldukları görev ve sorumlulukları yerine getiren aile “sağlıklı aile”; üyelerinin üzerine almış oldukları görev ve sorumlulukları yerine getirmeyen aile de sağlıksız aile olarak tanımlanmaktadır.466 Ebeveynlerin ölüm veya boşanmasıyla ailenin parçalanması, ailenin sağlıklı işlemesi ve fonksiyonlarını gereğince yerine getirmesini tehlikeye sokmaktadır.
Boşanma olayı çok farklı faktörlerin etkisiyle meydana geldiği için, her boşanma olayı diğerinden farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu, boşanmanın kendine özgü, karmaşık ve çok yönlü bir sosyal gerçeklik olduğunu işaret etmektedir. Farklı değişkenlerin etkisiyle meydana gelen boşanma, bu nedenle, hem eşler hem de ailenin diğer üyeleri olan çocuklar üzerinde farklı etkiler veya sonuçlar doğurmaktadır. Dolayısıyla, boşanmanın aile üyeleri üzerinde meydana getirdiği etkiler bağlamında genelleme yapmak ve standart sonuçlar belirlemek sosyolojik gelenekle bağdaşmamaktadır. Aynı şeyi, devam eden evlilik ilişkisi için de söylemek olanaklıdır. Devam ettiği ve şeklen yürütüldüğü ancak, fonksiyonlarını genel anlamda tam olarak yerine getirmediği aileler de, üyeleri üzerinde farklı etkiler yaratmaktadır.
Boşanma, ölüm ve ayrı yaşamak şeklinde görülen parçalanmış aile ve olumsuz ilişki düzeninin hâkim olduğu “tam” ailenin, çocuk üzerinde meydana getirdiği etkiler bağlamında belirecek sosyal problemler üzerinde bir değerlendirme yapılırken, aşağıda belirtilen hususlara dikkat etmek gerekmektedir:
1. Boşanma, ölüm ve ayrı yaşama olayı gerçekleştiğindeki çocuğun yaşı, doğacak sonuçlar üzerinde belirleyici olmaktadır. Ailenin parçalanması, farklı
465
Yıldız, A. : “Evlilikte Yaşanan Sorunlar ve Başa Çıkma Yolları”, Evlilik Okulu, (Edit.: H. Yavuzer), Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004, s. 159.
466
Bulut, I. : Ruh Sağlığının Aile İşlevlerine Etkisi, Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, Ankara, 1993, s. 14.
yaşlardaki çocuklarda farklı sonuçlar doğurmaktadır. Yaşı daha küçük olan çocuk, anne babanın sevgisine, ilgi ve desteğine daha çok ihtiyaç duyduğundan, meydana gelebilecek her tür değişiklikten daha fazla etkilenebilmektedir. Aynı şey, yaşı büyük olan çocuk için geçerli olmamaktadır. Yaş ilerledikçe, anne ve babaya olan ihtiyaç azaldığından, boşanma ve ölüm nedeniyle beliren olumsuzluktan daha az etkilenme söz konusu olabilmektedir.
Bunun yanı sıra, annenin eksikliği küçük çocuklarda, babanın yokluğu daha büyüklerde sorun yaratabilmektedir. Küçük yaştaki çocuk yemek, giymek ve temizlik gibi temel ihtiyaçları karşılamada anneye daha çok bağımlıdır. Babanın çocuk üzerindeki etkisi ise ilerleyen yaşlarda görülmektedir.
2. Ailenin parçalanmasının çocuk üzerindeki etkisini, çocuğun cinsiyeti etkileyebilmektedir. Ailenin parçalanması, erkek ve kız çocuğu üzerinde daha farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Bununla birlikte ölüm veya boşanma nedeniyle ebeveynlerin hangisinin evden uzaklaştığıyla, çocuğun cinsiyeti ve doğabilecek sonuç arasında bir ilişki kurulabilmektedir. Kız çocuğunun anne, erkek çocuğun baba ile olan diyalogu daha fazladır. Kız, daha çok annesini model almakta, sırrını onunla paylaşmakta, iletişim ve etkileşimini daha çok onunla yaşamaktadır. Aynı şekilde erkek çocuk da, model olarak babasını almakta, onunla daha çok şey konuşmakta, problemlerini çözerken ondan faydalanmakta ve etkilenmektedir. Doğal olarak da, babanın yokluğundan daha çok erkek çocuk etkilenirken, annenin yokluğundan daha çok kız çocuğu etkilenmektedir. Bunun yanı sıra, kız çocuğunun evde geçirdiği süre daha fazla olmaktadır. Erkek çocuğu ise, dışarıda geçirdiği süre daha fazla olmasından dolayı, evin dışındaki etkilere daha çok açık olmaktadır. Erkek çocuğun davranışlarını kontrol etmek ve dışarıdan gelebilecek etkilenmeyi aza indirmek kız çocuğa nazaran daha zor olmaktadır. Bu bağlamda, babanın eksikliği, erkek çocuk üzerindeki olumsuz etkiyi artırmaktadır. Baba yokluğunda, anne veya onun yerine geçebilecek kişi, erkek çocuk üzerinde pek etkili olamamaktadır.
3. Çocuk üzerinde meydana getirdiği etki açısından, ailenin parçalanma şekli önemli olmaktadır. Ölüm nedeniyle ailenin parçalanmasının yarattığı sonuç ile boşanmayla ailenin parçalanmasının yarattığı sonuç, birbirinden farklı olmaktadır. Bu farklılık içinde boşanmanın çocuk üzerindeki etkisi, ölümün meydana getirdiğinden bazen daha ağır olabilmektedir. Çocuk, boşanmanın engellenebileceğini ve boşanmaya sebep olan koşulların ortadan kalkabileceğini düşünerek boşanmadan daha olumsuz etkilenmektedir. Aynı şey ölüm için söz konusu değildir. Dolayısıyla, çocuk, anne veya
babasının ölümünü ve ölüm nedeniyle ortaya çıkan sonucu daha çabuk kabullenebilmekte ve bunu kendine daha iyi açıklayabilmektedir. Boşanmanın çocuk üzerinde olumsuz etki yaratmasının diğer bir sebebi de, her boşanmanın tartışmalı geçen bir geçmişe sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Hiçbir boşanma, bir anda gerçekleşmez. Her boşanma, tartışmalı ve çatışmalı bir geçmişe dayalı olarak gerçekleşmektedir. Bu nedenle çocuk, boşanmadan daha çok olumsuz etkilenmektedir.
4. Çocuk üzerinde meydana gelebilecek etki açısından, ailenin parçalanması kadar ailenin içinde yaşanan ilişkinin niteliği de belirleyici olmaktadır. Aile içi ilişkileri istikrarsız; sürekli tartışma, çatışma ve geçimsizliğin olduğu aile, parçalanmasa bile çocuk üzerinde olumsuz bir etki yaratmaktadır. Yaşanan olumsuzluklara paralel olarak, aile çocuk açısından üzerine aldığı görev ve sorumlulukları tam anlamıyla yerine getirmemektedir. Tartışma ve geçimsizliğin hâkim olduğu bir ailede, çocuğun ihtiyaçları göz ardı edilebilmektedir. Sorunlu aile yaşantısı, çocuğun sosyalleşme sürecini olumsuz yönde etkilemektedir.
5. Ailesi parçalanan çocuğun bu olaydan etkilenmesini belirleyen bir başka nokta ise, parçalanmadan sonra, çocuğun kiminle ve nasıl yaşadığıdır. Ölüm ve boşanma nedeniyle ebeveynlerden birinin tekrar evlenmesi ve dul olarak yaşamına devam etmesi beliren seçenekler arasındadır. Çocuğun anne veya babasının başka biriyle evlenerek meydana getirdiği üvey anne babalık durumu kadar, dul kalması da çocuk üzerinde bir takım etkiler yaratmaktadır. Üvey anne, baba ve kardeşle çocuğun yaşaması, özellikle ilk zamanlarda bir takım problemler yaratmaktadır. En başta, uyum sorunu ortaya çıkmaktadır. Üvey anne babanın çocuğa karşı tepkili davranışı ise, diğer önemli konu olmaktadır. Anne babanın evlenmeyerek dul kalması da, en az üvey anne babalık kadar olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Eğer tek başına kalan anne ise; anne, ekonomik sorunlar yanında çocuklar üzerinde otorite kurmak ve onları