• Sonuç bulunamadı

Pocock’la Atlantik Cumhuriyetçiliğinin Yeniden Ele Alınışı

BÖLÜM 1: CUMHURİYETÇİLİK VE CUMHURİYETÇİLİĞİN TARİHSEL

1.3. Aydınlanma’yla “Liberal Değerler”in Ön Plana Çıkması ve Cumhuriyetçilik

1.3.2. Cumhuriyetçiliğin İki Yüzü: Atlantik ve Kıta Avrupası

1.3.2.1. Atlantik Cumhuriyetçiliği

1.3.2.1.3. Pocock’la Atlantik Cumhuriyetçiliğinin Yeniden Ele Alınışı

Cumhuriyet ve cumhuriyetçilik kavramının bir felsefi gelenek olarak “modern” düzeyde ancak XX. yüzyılın ortalarında şekillenebildiği de kabul edilmektedir. Modern düzeydeki tartışmaların da İngilizce konuşulan ülkelerde olması dikkat çekicidir. Bunun birçok sebebi olmasına karşın, en önemli nedeninin Amerikan toplumunun süregelen “kimlik arayışı”nın sonucu olduğu iddia edilmektedir. Bu süreçte 1960’ların

yönelen araştırmalarında birtakım komplex fikirlerin kurumsallaşması üzerine Amerika’nın kurulduğuna dair eleştirileri yoğunlaşmaya başlamıştır. Amerikalı düşünürlerin bu gayretleri, özellikle Rönesans İtalya’sında “insancıl” cumhuriyetçiliğin çıkışına dayanan, Anglosakson politik kültürünün etkili yorumlarıyla desteklenmiştir. Sonuç ise Rönesans’tan bu yana gelişen cumhuriyetçilik ve uygulamaların zengin, tarihsel bir panaromasının olduğuna dair kanıların güçlenmesidir (Skinner, 1993a: 122-123; Skinner, 1993b: 300-301; Keyman-Turnaoğlu, 2008-2009: 40-41; Viroli, 1997: 52-57).

Kökleri, Amerikan Bağımsız Bildirgesi’nden sonraki zaman dilimi içerisinde temellendirilen Atlantik cumhuriyetçiliği geleneğinin en önemli özelliği, “özgürlük” ile onun argümanlarının sağlanabilmesi adına ele alınan cumhuriyetçi yönetim anlayışıdır. Bu nedenle, Atlantik cumhuriyetçi geleneği bu verilerle değerlendirilmelidir. Pocock’a göre, gelenekler görülebilir bir başlangıca sahiptir. Güvenilir bir gelenek kendisine bağlı olan belli bir anlayış kalıbına ihtiyaç duymaktadır. Pocock bu nedenle Atlantik cumhuriyetçiliğini Aristotales’e dayandırılmaktadır (1975: 67).

Pocock ayrıca cumhuriyetçiliğin bir düşünce sistemi olarak ele alınabilmesi için de Rönesans dönemini de bu referans konuda çok önemsemiştir. Bu anlamda cumhuriyetçiliğin temelini, doğruluk ve fazilet anlamlarını içeren “erdem (virtue)” kavramı oluşturmaktadır. Erdem, aktif bir şekilde ortaya çıkan bir kavramdır ve insanların ortak çıkarları için erdemli davranmak zorunda olduklarına dair bir kanaat vardır. Pocock’a göre, ortak erdem düşüncesi gelenek ile oluşturulabilecek bir olgudur (Onuf, 1998: 39-40).

Bu konuda Pocock da tarihçi düşünürlerin büyük kısmının (genelde Amerikalı tarihçileri kastederek) liberalizm ile onun hukuki sonuçlarına verdikleri önemi, cumhuriyetçi anlayıştan esirgemiş olduklarını söylemiştir. Bu durum, cumhuriyetçi kazanımların liberal kazanımlar yanında uzunca bir süre yadsınmasına neden olmuştur. Fakat cumhuriyetçi anlayışı Aristotelesçi anlayışın devamı olarak gören Pocock’a göre cumhuriyetçilik, “homo politicus” anlayışının bir yansıması olan “varlığın siyasal eylemle ifade edilmesi gereken bir şey” yani “zôon politikon” idealiyle temellendirilmelidir. Bu anlayış da cumhuriyetçiliğin felsefi alt yapısının güçlülüğü adına önemli sayılabilecek argümanları vermeye yeter niteliktedir. Bu durumun kabulü

gerekirken, XX. yüzyıldaki tarihçi düşünürler cumhuriyetçiliğin temellerini göz ardı etmiş ve belli bir süre cumhuriyetçiliğin felsefi altyapısının unutulmasına sebep olmuşlardır (1975: 550-551).

Bu görüşteki “erdem”, yurttaşlık erdemi değil, bir çok kesimin ortak çıkarının sağlanmasına dayalı ve “evrensel olmayan” bir erdemdir. Ortak çıkar anlayışı, “çoğulcu” düşüncenin ön plana çıkması minvalinde gelişmiş ve toplumdaki tüm grupların haklarının savunulması noktasında günümüzdeki Amerikan siyasal anlayışının temelini teşkil etmiştir. Pocock, tüm sosyal değişikliklerin doğadaki değişikliklerin bir sonucu olarak oluştuğunu belirtmiş ve bunu da Aristoteles’in yapmış olduğu tespitlere dayandırmıştır. Pocock, bu anlamda Poybios’u da referans olarak vermiştir. Polybios’a göre cumhuriyet rejimi, doğanın bütün değişiklikleriyle paralellik göstermektedir ve erdemin de kötülüğün de ayırıcı birlikteliğinden oluşmaktadır. Pocock bu anlayış çerçevesinde cumhuriyetçiliği, erdemle ve karşıtı olan kavramlarla açıklamaya çalışmıştır (aktaran Onuf, 1998: 41).

İlk çağ düşünürlerinden sonra Machiavelli’ye de çeşitli atıflarda bulunan Pocock, Atlantik cumhuriyetçiliğini bu düşünürden hareketle temellendirmeye çalışmıştır. Pocock’a göre, Machiavelli’nin Roma Cumhuriyeti’ni devletler tarihi açısından alışılmamış bir durum olarak ele alması anlamlıdır. Roma, cumhuriyetçilik adına bu yönüyle tartışılmalıdır (Pocock, 1975: 194-196).

Pocock, Machiavelli’nin Prens adlı eserindeki görüşlerini ayrıntılı olarak incelemiştir. Ele aldığı ve “Yeni Prens Cumhuriyeti” olarak ifade ettiği yeni devletlerdeki cumhuriyetçiliğin, yeni bir erdem yapısı kurması gerektiğini belirten Pocock’a göre, Polybios’tan alınan yönetimlerin daireselliği prensibi bağlamında, kanun yapıcıya verilebilecek yetkilerle istikrarlı bir yönetime giden yolun ortaya çıkabileceğini belirtmiştir. Dinamik bir cumhuriyet için Machiavelli’nin görüşlerini paylaşan Pocock, sivil erdem, özgürlük ile askeri disiplinin (Machiavelli tarafından üretildiği çağa göre makul bir argüman olarak algılanması gerektiği iddia edilmektedir) bir arada ele alınmasını, cumhuriyetçi gelenek için önemli görmüştür. Bu durum bir yönetimin başarısını belirleyebilir. Toplum ile yönetim arasındaki “ahenk”te bu bağlamda değerlendirilmelidir (1975: 189).

Cumhuriyeti erdeme dayandıran ve bu boyutuyla belli süreçlerden geçirerek iyi veya kötü yönetim olarak irdeleyen Pocock, cumhuriyeti bir gelenek olarak “eşitlik” anlayışı üzerine oturtmaya çalışmıştır. Çünkü Pocock’a göre, eşitsizlik bozulmaya, bozulma da özgürlüğün yok olmasına sebep olur. Pocock, buradan hareketle Atlantik cumhuriyetçiliğini temellendirmeye çalışmıştır (Onuf, 1998: 44).

Pocock’un cumhuriyetçilik içerisindeki görüşleri belli yönleriyle karışık görülse de bu durum, cumhuriyetçiliğin bazı konulardaki içi doldurulamayan durumuna bağlanabilir. Pocock bu görüşlerini dile getirirken Polybios ile Machiavelli’nin cumhuriyetçi görüşlerinin etkisi büyüktür. Ayrıca Pocock, yüzyıllarca “istikrarlı” olduğu kabul edilen Venedik Cumhuriyeti’ne hayran olduğunu bir çok kere ifade etmiştir. Pocock izlediği yol ve takip ettiği düşünürler nedeniyle Harrington’un ardılı olarak da zaman zaman nitelendirilmiştir (Nippel, 1994: 21).

Buna göre, Atlantik cumhuriyetçilik içerisindeki “özgürlük anlayışı” sosyolojik bir analizin konusu olmalıdır. Böylece bağımsız bir cumhuriyet, vatandaşlarının ortak iyiye ulaşabilmesi için doğa tarafından yalnız bırakılması gereken bir yönetim olarak tasvir edilmiştir.

Bu sistemde özgürlükle erdem arasındaki ilişki de iki anlamda anlaşılabilir. Pocock’un bu süreçte ortaya koyduğu “üçüncü doğruluk düşüncesi” ve Machiavelli’nin ortaya koyduğu “erdem görüşü” bu konuda yol gösterici olarak nitelendirilir. Bu durumda özgürlük ve erdem, temel bir istikrar anlayışı ile sağlanabilir. Machiavelli bu anlamda zamanla, ihtimalle ve kötülükle ilgili düşünceler geliştirmiştir. Bu da, cumhuriyetçilik açısından, yönetimin sonunu getirebilecek olan “huzursuzluk” düşüncesinin temelini teşkil etmiştir. Pocock, cumhuriyetçiliğin üzerindeki olumsuz görüşlerin düzeltilebilmesi ve yeni fikirlerin ileri sürülebilmesi için düşünceye belli bir bakış açısı kazandırmıştır (1975: 190).

İstikrarsızlığa ve huzursuzluğa tahammül edemeyen bu görüş sayesinde özellikle Fransız cumhuriyetçiliğinin ilk dönemini ciddi olarak etkileyen “devrimci” ve “yıkıcı” bir cumhuriyet anlayışı Atlantik cumhuriyetçilik içerisinde yer bulamamıştır.

Pocock, geliştirmiş olduğu Anglosakson düşüncesi içerisindeki önemli İngiliz düşünürleri geniş şekilde incelemiştir. Bunlar arasında Hume, Smith ve Ferguson ön

plana çıkarken, geliştirmiş olduğu fikirleri, liberal düşüncenin önemli bir Aydınlanma ayağı olarak görülen Montesquieu’yla da desteklemiştir. Pocock’un Atlantik cumhuriyetçi geleneği içerisinde Kıta Avrupa’sı cumhuriyetçi geleneğinin hiç olmaması, O’nun en büyük handikabı olarak görülmüştür. Yukarıda da üzerinde durulduğu gibi Pocock’un Kıta Avrupa’sı geleneği içinde sadece Montesquieu’nun “denge” ve Avrupa toplumunun modernleşme düşüncesi üzerinde durması bir eksiklik olarak değerlendirilebilir (Onuf, 1998: 46).

Atlantik cumhuriyetçi geleneği, düşünsel, hukuki ve idari gelişmelere rağmen, ABD’ye karşılık gelecek bir şekilde, federal bir devletin cumhuriyetçi devletlerden oluşması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca bu devletlerin, bireylerde olduğu gibi “eşit” olması gerektiğini işlemiştir. Ancak liberalizm ve demokrasinin içinde yaşayabileceği bir devlet yapılanmasını da gerekli görmüştür. Atlantik cumhuriyetçileri zamanın etkilerini siyasal süreçlerde, bunun kaynağını da değişimde görmüşlerdir. Bu, daha sonra Atlantik cumhuriyetçi anlayışın “çoğulcu demokrasi” anlayışına doğru dönüşmesine neden olmuştur.