• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: CUMHURİYETÇİLİK VE CUMHURİYETÇİLİĞİN TARİHSEL

1.3. Aydınlanma’yla “Liberal Değerler”in Ön Plana Çıkması ve Cumhuriyetçilik

1.3.2. Cumhuriyetçiliğin İki Yüzü: Atlantik ve Kıta Avrupası

1.3.2.1. Atlantik Cumhuriyetçiliği

1.3.2.1.1. Harrington: Cumhuriyetçi Bir “Ütopya” Denemesi

XVII. yüzyıl İngiltere’de cumhuriyetçilik geleneğinin etkili olmaya başlamıştır. Ülkede monarşik yönetimin yıkılmasına sebep olan iç savaş ortamında, Rönesans cumhuriyetçileri ve Machiavelli’nin fikirleri tartışılmaya başlanmıştır. Yukarıda Aydınlanma’nın düşünsel açılımlarının ilk yaşandığı ülke olarak ele alınan İngiltere’de bu normal olarak karşılanmalıdır. Bu dönemde bir çok düşünürle birlikte düşünür Harrington’da İlkçağ düşünürleri ile Machiavelli’nin cumhuriyetçi görüşlerinden etkilenerek, İngiliz toplumuna ve yaşanan çağa uygun yeni bir “karma yönetim” anlayışının gündeme gelmesinde fikirleriyle ön plana çıkmıştır (Tok, 2008: 3).

Bu nedenle Atlantik cumhuriyetçiliği modern anlamda değerlendirilirken ilk önce Harrington’un1 üzerinde durulmaktadır. Harrington, klasik olarak tabir edilen cumhuriyetçi görüşlerine rağmen, kuramını tamamen “mülkiyet” ve “askeri gücün devletteki rolü” üzerine inşa etmiştir.

Harrington görüşleriyle Roma cumhuriyetçiliği ile Machiavelli’nin görüşlerini tekrar gündeme taşımıştır. Çağındaki siyasi yazarlar arasında, ekonomik ve toplumsal güçlerin hükümetin yapısını ve işleyişini etkilediğini ifade edebilen tek yazar konumundadır. Harrington görüşlerini bir ütopya şeklinde açıklamaya çalışmış, hayali hükümetini mevcut siyasi yapı için elzem görmüştür (Harrington, 1977: 272-278).

Harrington’un düşüncesinin temeli, bir ülkede hükümetin sürekliliğinin mülk dağılımına, özellikle toprak mülkiyetine bağlı olmasıdır. Bu anlamda hangi toplumsal

1Çoğunlukla klasik cumhuriyetçiliğin ön gördüğü muhakeme ile kategorileri kullanarak, halkı ön plana alan bir sosyal-tarih analizini siyasal bilime kazandırma gayreti içerisinde olsa da bir çok yazar Harrington’u mülkiyetin ve askeri gücün devlet aygıtı üzerindeki rolü ile bu iki argüman arasındaki bağlantıyı o zamana kadar hiçbir düşünürün belirleyemediği şekilde tespit edebilmesiyle ön plana çıkan bir düşünür olarak algılamışlardır. Harrington mülkiyeti her şeyin temeli olarak görmüş ve bu bağlamda bu metanın kişi, bir azınlık ile çoğunluğun kullanımına göre nasıl tasarruf edilebileceğine ilişkin olarak analizlerde bulunmuştur. Cumhuriyet idaresini değerlendiren düşünür, mülkiyetin bir aristokrasi oluşumuna izin vermeyecek ölçüde birçok kişiye dağıtılması ve ordunun da bir yurttaşlar milisi olarak teşekkül ettirilmesi halinde uygulanabilir yönetim olduğuna yönelik görüşler ileri sürmüştür. Toprak sahibi olmanın alt sınıflar ve halk için bir “özgürlük” anlamı taşıyacağını ifade eden Harrington’ın çalışmaları düşünce dünyası adına öncü olarak kabul edilmektedir (Miller vd., 1994: 330-332).

sınıf ülkedeki toprak yüzdesinin çoğunluğuna sahipse, hükümeti denetleme gücünü de elinde tutuyor demektir. Harrington, ütopyasında kralın ve parlamentonun tamamen hâkim olduğu sistemlerin kusurları üzerinde durmamıştır. Düşünür, yaşadığı dönemde İngiltere’de yaşanan iç savaşın tamamen sosyo-ekonomik nedenlerine yönelik bir teori üretmeye çalışmıştır (Pettit, 1998: 216). Bu nedenle Harrington, iç savaşların niçin yaşandığı ve bunların bir daha yaşanmaması için gerekli olan idarenin ne olduğu üzerinde durmuştur (Coast, 1994: 23).

Harrington, yurttaş olmak için toprak sahibi olmanın önemini belirtmiştir. Çünkü toprak sahibi olmak, hayat boyu “özgür” yaşamak demektir. Bu da yurttaşların “minnet” duygusuna kapılmadan ömürleri boyunca kendi işlerinde “bağımsız” olmalarının yolunu açacak bir husustur (1977: 151).

Harrington’un bu görüşleri, burjuvazinin önce İngiltere, daha sonra tüm Avrupa’da hâkim bir sınıf olmasına yol açan “Güller Savaşı”nın üzerinde yapmış olduğu yoğun çalışmalara bağlanabilir. Harrington, VIII. Henry döneminde büyük mülk sahipliğine karşı yapılan ve büyük mülklerin dağıtılarak küçük toprak sahiplerine verilmesine yönelik olarak uygulanan siyasetin tutarlı ve halk tarafından kabul edilen bir sistem olduğunu düşünmektedir. Yine VIII. Henry’nin din adamlarına karşı girişmiş olduğu mücadele sonucunda, manastırların ve bunlara bağlı toprakların dağıtılması görüşü Harrington’u etkilemiştir. Bu anlamda seküler düşüncenin gelişmesiyle, halk açısından önemli faydaları olduğunu vurgulamaktadır (Sabine, 1969b: 181).

Harrington bu durumu, yüzyıllardır toplum içindeki konumlarından memnuniyetsiz olan halk sınıfları arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi için büyük bir gelişme olarak değerlendirmiştir. Düşünür, halkın mal sahibi olarak, iktidar üzerinde söz sahibi olmasını kaçınılmaz bulmuştur. Ayrıca, döneminin en önemli düşünürü olarak gördüğü Hobbes’in tamamlayamadığına inandığı teorisini de geliştirmeyi denemiştir. Hobbes kılıcı tutan elin, devlet yani Leviathan adına hareket etmesi gerektiği üzerinde durmuş ve bu eli, halktan oluşan bir milis gücü olarak tanımlamıştır. Böylece devletin elinde bulunan otlakların ve mülklerin bir gün sorun olacağını, bu sorunun da ancak bunlar halkın olunca çözümlenebileceğini düşünmüştür. Harrington’a göre iktidarın devamı ve istikrar için Leviathan’ın mülk dağıtımına izin vermek zorunda kalacağını ifade etmiştir.

Harrington’u cumhuriyetçi kılan görüşlerinin temeli bir çok yazar tarafından bu görüşlerinde aranmıştır (Levett, 1925-1926: 189).

Harrington iktidarın meşruiyeti anlamında önemli fikirler öne sürmüştür. Machiavellici olarak nitelendirilen bu kişisel ağırlıklı “zorba” iktidarına karşı, “yasaya”, “kamusal çıkara” saygılı iktidarların “toplum” üzerindeki “olumlu” etkisi üzerinde durmuştur. Buradan yasaların hâkimiyetine dayalı ve “ortak çıkar”ı ön plana çıkartan “iyi bir yönetim sanatı”nın erdemlerini öven düşünür, Hobbes’in Leviathan’nın ise bunu sağlayamayacağını ve yeni sayılabilecek bu devlet tipinin topluluğu, azınlığın çıkarlarına tabi kılacak bir yönetim anlayışına sebep olacağını savunmuştur. Bu nedenle halkın “özgür ve “mutlu” edilebileceği ve eskilerin üzerinde durduğu bir cumhuriyetçi “karma rejim” Harrington adına devletin devam edebilmesi içinde en iyi yönetim şeklidir (Audier, 2006: 33).

Harrington, yukarıda bahsedilen görüşlerini Cromwell’e ithaf ettiğini, cumhuriyetçi bir ütopya olarak adlandırılan “The Commonwealth of Oceana (1656)” adlı eserinde geniş bir şekilde dile getirmiştir. Bu eser XVII. yüzyılın en önemli cumhuriyetçi teori kitabı olarak bilinmektedir (Levett, 1925-1926: 174-175). Bu çalışmasından ötürü Harrington, Machiavelli’nin en önemli ardıllarından biri olarak kabul edilmiştir. Pocock’a göre de Harrington’un klasik cumhuriyetçiliğin özgün “hümanist” bakış açısının önemli bir temsilcisidir. Yurttaş anlayışı Harrington’la yine ön plana çıkmıştır (1975: 386).

Bu düşüncelerin yanı sıra Harrington’un Machiavelli’nin cumhuriyetçiliğinden ayrıldığı noktalar olmuştur. Harrington, Machiavelli gibi özgür yurttaşlık görüşü üzerinde durmuş, silahlı yurttaşların rolünü önemsemesiyle Machiavelli’ye yaklaşmıştır. Sürekli yıpranma tehlikesi nedeniyle kurumların yok olacağı endişesi taşıyan Harrington, bu yıpranışa bir çözüm bulamayan Machiavelli’nin aksine, kurumların yıpranışını ve oligarşik yapının çöküşünü önleyici toplumsal mekanizmalar üzerinde durmuştur. Harrington istikrarlı ve kalıcı bir düzen arayışıyla da dikkat çekmiştir (Harrington, 1977: 172).

Harrington’un burada üzerinde durduğu husus, hükümetin çökmesine neden olan savaş gibi olağanüstü durumlar değil, savaş gibi olağanüstü durumların oluşmasında basiretsizliğin kaynağı olan hükümettir (Miller vd., 1994: 331). Harrington, “Oceana” adlı eserinde bu görüşlerini öne sürerken, parlamentonun önemi üzerinde de özellikle

durmuştur. İstikrarlı olmalarından ötürü, Machiavelli’nin tersine, Floransa Cumhuriyeti’ne değil, Venedik Cumhuriyeti’ne ve Cenova Cumhuriyeti’ne hayran olduğunu ifade etmekten kaçınmamıştır. Çünkü Harrington istikrara inanmış ve çatışmanın beslediği bir iktidar anlayışı yerine, örgütlü grupların nötralize edilebildiği bir kurumsal yapıyı örnek almıştır. Bu yapının görüldüğü Venedik Cumhuriyeti’ni de bu nedenlerle olumlamıştır. Harrington Venedik’i, yaşadığı dönem İngiltere’si için bir örnek olarak da göstermiştir (Levett, 1925-1926: 176).

Harrington’un teorilerinin, Machiavelli’nin görüşleriyle Aristotales’in “mülk eşitsizliği” görüşünün birleştirilmesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Nitekim Harrington’un görüşlerinin düğümlendiği nokta, bir siyasi uzlaşma açısından baktığı mülk ve toprak sahipliğidir. Harrington’a göre bu sorunun çözüm yolu, ancak mülk paylaşımından geçmektedir. Harrington, yasa hâkimiyetinin radikal bir değişimle söz konusu olamayacağına inanmıştır. Bu durumun, ancak mevcut hükümet şekline uygun düşen bir dağılımın sürdürülmesine olan katkısı ile gerçekleştirilebileceğine inanan Harrington, asıl olanın otorite olduğunu belirtmiştir. Çünkü otoritenin dayandığı güç, yasa hâkimiyetinin sınırını da belirleyecektir (Pocock, 1975: 514).

Cumhuriyetçiliği toplumdaki toprak dağılımının bağlamında ele alan Harrington, istikrarlı bir toplumun nasıl oluşabileceğini irdelemiştir. Harrington, birkaç kişinin elindeki mülkiyetin sakıncalarının giderilmesi için oluşturulabilecek mekanizmalardan ayrıntılı olarak bahsetmesiyle düşünce tarihi içerisindeki yerini almıştır (Sabine, 1969b: 183-186).