• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ÇEVİRİ VE TOPLUM

1.2. Toplumbilim Odaklı Kuramların Çeviri Eylemine Etkileri

1.2.1. Pierre Bourdieu’un Alan Kuramı ve Çeviri Alanına Etkisi

Bourdieu’nün alan kavramı, kendisinin üzerinde çalıştığı “Düşünümsel Metodun” önemli örneklerinden birisidir. Alan kavramının tanımlanması ve incelenip belirlenmesinin tek yolu “düşünümsel metotu” tanımakla olanaklıdır. Bu anlamda Bourdieu’nün kuramı bir bütündür ve kavramlar birbirinden ayrı düşünülemez. Bourdieu için düşünümsellik;

Tüm dünyanın zihinsel alanını analiz etmektir. Bu kendisine en temel önyargıları, toplumun doğasında bulunan zihinsellik ya da gelenekselciliği ve kendisindeki zihinsel tutumu görmeyi adres göstermektedir. Düşünümsel yaklaşımdaki düşünce ve en zor adım, nesnelliğin sosyal- bilimselliğini mümkün kılan epistemolojik ve sosyal durumları incelemeyi içermektedir (Bourdieu, 2001 :274).

Bourdieu’nün alan kavramı, karşı karşıya gelen farklı güçlerin yani eyleyenlerin belli kurallar çerçevesinde oyuna katıldığı sosyal bir etkinliktir. Alan ile oyun (illusio) arasında benzerlik söz konusudur. Alanın yapısını belirleyen şey, o anki oyuncular arasındaki güç dengesidir. Oyuncular, yani eyleyiciler, alanda sabit bir ilişki içerisinde değildirler. Alanlar arasında belli sınırlar olmadığı gibi eyleyicilerin stratejileri, alanların yapısını değiştirebilirler. Bu şekilde eyleyiciler, alan için pratik ürünlerini (habitus) değişik konumlandırma olanakları bulabilmektedir. Alana giriş katılımcılar tarafından belirlenir. Göker’e göre;

Bourdieu’nün kuramında alan, olası kuvvetlerin hüküm sürdüğü her bir alan olarak, kendini her eyleyiciye bir olasılıklar biçiminde sunar. Bu uzay, onları elde etmenin “zorluğu” ; daha belirgin olarak konumların sayısı ile adayların sayısı arasındaki ilişkiyle ölçülen farklı konumlar ve eyleyicilerin içinde bulundukları nesnel koşulları algılamaları ile değerlendirmelerinin öznel temeli olan yatkınlıklara ortalama erişim şanslarının yapıları arasındaki ilişkiyle tanımlanır (Göker, 2010: 549).

Bourdieu alan kavramının açıklaması için oyun meteforu imgesini kullanmaktadır. Bu düşünceye göre oyunun oynanması gereken yer alanın kendisidir. Oyuncular oyuna katılabilmek için oyunun kazanımlarından elde edebilecekleri bazı getiriye sahip olmalıdır. Oyuna yapılacak yatırım ya da oyuncuların çıkarları illusio kavramı ile karşılanacaktır. Oyuna giren oyuncunun, oyunu oynamaya değer bulması ve alanda bulunan belirli doğal gereklilikleri, kuralları (doxanın) itirazsız ve sorgulamadan kabul

etmesi gerekmektedir. Bu süreçte bütün oyuncular arasındaki mücadelede alandaki temel unsurların gizli uzlaşmalar çerçevesinde verilecek mücadeleye değer olmasıdır. Oyundan elde edilecek çıkar veya ürüne olan inanış alan dahilinde olması için bir ön koşuldur. Oyun içerisinde bulunan bütün birey ve kurumlar, oyunun kurallarına uymak zorundadır. Oyuncular, alandaki güç ilişkilerinin sonucunda amaca ulaşabilmek ve kendi stratejilerini belirlemek açısından özgürdür. Bunun için eyleyicilerin, yani oyuncuların donanımları ve alan içerisinde kullanmaları önem kazanmaktadır. Alanlar, hemen oluşturulmuş değildir ve tarihsel süreç içerisinde oluşmuş birer oyun alanı olarak düşünülmelidir. Oyunla ilgili Bourdieu şu şekilde düşünmektedir:

Alan oyunun (ya da sosyolojik anlamda mücadelenin) sürdüğü yerdir. Bireyler ellerinde bulundurdukları sermaye, sorgulamadan kabul ettikleri kurallar (doxa) ve oyunun sonunda elde edeceklerine inandıkları çıkarlar (illusio) doğrultusunda kendilerini sonuca götürecek bazı yollara zaman içerisinde aşina olmaya başlarlar. Nasıl sonuca gidileceğine dair sahip olunan bu davranış kalıpları, karşılaşılan durumlar neticesinde bireylerin ortak bir yatkınlıklar bütünü oluşturmasına yol açar. Bourdieu, bu yatkınlıklar bütününe habitus adını verir (Bourdieu / Wacquant, 2003: 82-83).

Günümüzde toplumsal yaşam tüm bireylerin oyuna katılımını zorunlu kılmaktadır. Koşullandırılmış dünya görüşleri çerçevesinde belli bir yörünge çerçevesinde hareket etmektedirler. Modern toplumlarda bütün katılımcılar, farklı yaşam alanlarının (ekonomi, siyaset, edebiyat, sanat gibi) kendi hakimiyet alanlarına göre kurallar oluşturmaktadır. Her ne kadar mikro-evrenler olsa da, bu alan girenlere kendi özgünlükleri içerisinde bir dayatma getirmektedir. Bu bağlamda da alanlar arasındaki sıkı ilişkiler ağı söz konusu olmaktadır. Alanların farklılıklarını Bourdieu şu şekilde dile getirmektedir:

Alan kavramı sosyolojik çözümleme anlamında ele alındığında alanı, toplumsal konumlar arasındaki bağlantıların bir bileşkesi olduğu görülür. Buradaki bağıntı nesnel olarak bireylerden bağımsız var olan gerçekliktir ve alandan alana farklılık gösterir. Ekonomik alanda duygusallıktan uzak, iş ve işe dair nitelikler önemliyken, sanat alanında ekonomik çıkarın sorgulandığı bir yap› mevcuttur ve bu durum bağlantıların bütününe bakıldığında alanlar arasında farklılıklar olduğunu gözler önüne serer (Bourdieu / Wacquant, 2003: 81).

Alanın sınırları konusunda Bourdieu net bir yanıt vermemektedir. Ancak ona göre her alanda sınır, o alanın kendi mantığına göre belirlenmektedir. Bu sınırlamalar genelde başkalarını dışlama üzerine kurulmuştur ve herhangi bir yazılı belgeler ya da yasalarla belirlenmemiştir. Doğal bir soyut bir aidiyet tanımı dayatılmaktadır.

Çeviribilimin sosyolojik dönüşüm bağlamında, kültür boyutunun ön plana çıkmasıyla birlikte Pierre Bourdieu’nün alan kavramı çeviri alanını ve çeviri kültürünü etkilemiştir. Toplumsal yapı olarak çeviri alanının belli bir gücü vardır. Alanların Bourdieu’ün oyun meteforu çerçevesinde düşünüldüğünde, çeviri alanında olması gereken eyleyicilerin donanımlı olması, çeviri alanlar arasında gücü ve işleviyle ön plana çıkacaktır. Çeviri toplumda kabul gören değerler bağlamında, hiyerarşik bir düzen içerisinde bir yapısı olacaktır. Bu anlamda Bourdieu’nün basın alanına getirdiği makro, mezo ve mikro düzlemlerde yaklaşımını Sapiro (2008) çeviribilim alanına şu şekilde aktarmıştır:

Makro düzlemde, farklı diller arasında bir dilden öbür dile bir çeviri değil, çevirinin ekonomi, politika ve kültürel güç ilişkilerinin ülkeler ya da dilsel komüniteler arasındaki ilişkisi olarak çeviri türlerini araştırmaktadır. Mezo düzlemde, yayıncı stratejileri, farklı uluslardaki diller ve yayın alanları arasındaki benzerliklere dayalı olarak ilgili alanda (Alman pazarı, Fransız pazarı, İngiliz pazarı gibi, ulusal ya da uluslararası Pazar). Mikro düzlemde ise bir kitap ve onun tek bir yazarının yatırımı, yayıncı ve özel bağlantıların (ekonomik, politik ve ya da kültürel) bu yayını alımlamasında ve ithalatındaki etkisi dikkatli bir şekilde incelenir (Akt: Arı, 2013: 9).

Çeviri kültürü, tarihsel süreç içerisinde toplumsal uzlaşmaları veya ayrımlaşmaları yansıtmaktadır. Bu anlamda çeviri, kültürlerarası veya kültürler ötesi eylemlerin belli bir etkileşim sonucu ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hatta bu etkileşim sonucu çeviri için alanının yeni birey ve toplum oluşumlarının kaynağıdır denilebilmektedir. Her ne kadar alanların farklılıkları söz konusu olsa da toplumların benimsenmiş davranış biçimlerinin din, edebiyat, sanat, siyaset, bilim gibi alanların kendi özgünlükleri içerisinde farklı coğrafyalarda aktarımı çeviri aracılığı ile olmaktadır. Bu bağlamda alanlar arasındaki sıkı ilişkiler ağından bahsedilir. Çeviri alanı, kendine özgün sınırlamalarından yoksundur ve kendi alan mantığı çerçevesinde kuralları olmadığı için bu alana girmek oldukça basittir. Sınırlandırmalar bağlamındaki belirsizlik beraberinde mesleki alandaki belirsizliği de getirmektedir. Çeviri alanını oluşturan sınırlılıkların belirsizliği, alana girişlerinin kontrolünü de zorlaştırmaktır. Alanı tanımlama ve

buradaki hiyerarşik yapıyı korumak, çeviri ürünlerinin değerlenmesini ve üretim tekniklerinin çeşitlenmesini sağlayacaktır.