• Sonuç bulunamadı

Peygamberimiz Aleyhisselam Hakkında Ahd ve Mîsak Alınışı

Yüce Allah; daha önceki peygamberlerden de, Peygamberimiz Aleyhisselama iman ve yardım etmeleri hakkında ahd ve mîsak almıştır.481

Kadı Iyaz der ki:

“Yüce Allah, o mîsakı, vahiy ile almıştır. Hiçbir peygamber gönderme-miştir ki, ona Muhammed Aleyhisselamı veya vasıflarını anmış ve ‘O'na eriştiğin takdirde, kesin olarak iman edeceksin!’ diye kendisinden ahd ve mîsak almış olmasın!

Deniliyor ki: Yüce Allah, bunu kendi kavimlerine de haber vermeleri ve onların kendilerinden sonra gelecek kavimlerine de aynen bildirmeleri hususunda da kesin söz almıştır.”482

Atâ b. Yesar’dan rivayet edildiğine göre:

Peygamberimiz Aleyhisselamın Tevrat’taki sıfatlarından sorulunca, Abdullah b. Amr İbnü’l-Âs demiştir ki:

472 Vâhidî, s. 27, Hâzin, 1/94.

473 Zemahşerî, 1/321, Râzî, 4/128, Hâzin, 1/94, Beyzâvî, 1/98, Ebussuud, 1/176.

474 Hâzin, 1/94, Suyutî, Dürru’l-mensûr, 1/147.

475 Vâhidî, s. 27.

476 Zemahşerî, 1/321, Râzî, 4/128, Nesefî, 1/82, Beyzâvî, 1/89, Ebussuud, 1/176.

477 Vâhidî, s. 27, Hâzin, 1/94, Suyutî, Dürru’l-mensûr, 1/147.

478 Zemahşerî, 1/321, Râzî, 4/128, Nesefî, 1/82, Beyzâvî, 1/89, Ebussuud, 1/176.

479 Vâhidî, s. 27, Hâzin, 1/94, Suyutî, Dürru’l-mensûr, 1/147.

480 Zemahşerî, 1/321, Râzî, 4/128, Hâzin, 1/94, Nesefî, 1/82, Beyzâvî, 1/89, Ebussuud, 1/176.

481 Âl-i imrân: 81.

“Evet! Vallahi, Kur’ân’daki ‘Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz seni şahit, müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik!’483 âyetindeki bazı sıfatlar ile, Tevrat’ta da tavsif buyrulmuştur. Şöyle ki:

‘Ey Peygamber! Biz seni şahit, müjdeleyici, korkutucu, ümmîler için de koruyucu olmak üzere gönderdik.

Sen, benim kulumsun, peygamberimsin. Ben, sana Mütevekkil ismini verdim.

O, ne kötü huyludur, ne katı kalblidir; ne de çarşılarda, pazarlarda bağırır, çağırır.

O, kötülüğü kötülükle de karşılamaz, fakat affeder, bağışlar.

Doğru yoldan sapan milleti Lâ ilâhe illallah [Allah’tan başka ilah yok-tur!] diyerek doğrultmadıkça, kör gözleri, sağır kulakları, kapalı gönülleri açmadıkça, Allah O'nun ruhunu almayacaktır!’”484

Atâ b. Yesar, Yahudi âlimlerinden iken Müslüman olan Abdullah b. Selâm’ın da bunu aynen tekrarladığını; ve yine Yahudi âlimlerinden iken Müslüman olan Ka’bu’l-Ahbar’ı da Abdullah b. Selam’ın söylediklerinin aynısını söylerken işittiğini, Ebu Vâkıdü’l-Leysî’nin kendisine haber verdi-ğini, aynı zamanda:

“O'nun doğum yeri Mekke, hicret yurdu Taybe (Medine) olacak, kendisi Şam ülkesine hükmedecektir.

O'nun ümmeti de, bollukta ve darlıkta, her yerde Allah’a hamd ederler; her yüksek yerde tekbir getirirler.

Güneşin seyrini izleyip, vakitleri gelince, nerede olursa olsun, namaz-larını kılarlar.

Bellerine fota (izar) bağlarlar. Kollarını yıkarlar (abdest alırlar).

Ezanlarının sesleri, geceleyin, gök boşluğunda arı uğultusu gibi uğul-dar!” dediğini açıklamıştır.

Abdullah b. Abbas da, Ka’b’a:

“Tevrat’ta, Resûlullah Aleyhisselamın na’tını nasıl buldun?” diye sordu-ğu zaman, Ka’b:

“Tevrat’ta, O'nun na’tı:

483 Ahzâb: 35.

484 İbn Sa’d, 1/362, Ahmed b. Hanbel, 2/174, Buhârî, Sahîh, 3/21, Beyhakî, Delâil, 2/374-377, Kadý Iyaz, 1/19, İbn Cevzî, 1/37-38, İbn Seyyid, 1/58, Zehebî, Târîh, s. 92-94, İbn Kesîr, Bidâye, 2/325.

‘Muhammed b. Abdullah, Mekke’de doğacak, Tâbe’ye (Medine’ye) hic-ret edecek, Şam’a hakim olacaktır!

Kendisi ne kötü söz söyler, ne de çarşılarda bağırır çağırır. Kötülüğü kötülükle karşılamaz, fakat affeder, bağışlar.

Onun ümmeti de, bollukta, darlıkta, her yerde, Allah’a hamd ederler. Tekbir getirirler.

Kollarını yıkarlar (abdest alırlar). Bellerine fota bağlarlar.

Savaşta saf oldukları gibi, namazlarında saf olurlar. Mescidlerinde, arı uğultusu gibi uğuldarlar.

Ezanlarının sesleri, gök boşluğunda duyulur!’ diye yazılı bulduk” demiştir.485

Kur’ân-ı Kerîm’e göre; Musa Aleyhisselama indirilen Tevrat’ta Peygamberimiz Aleyhisselamın Ashabının vasıfları, hal ve şanları da şöyle açıklanmış bulunuyordu:

“Muhammed, Allah’ın Resûlüdür.

O'nunla birlikte olanlar (Ashab da), kâfirlere karşı çok sert, kendi ara-larında ise çok merhametlidirler.

Onların, rükû ve secde ederek; Allah’tan, lutuf ve rızasını istediklerini görürsün.

Onların yüzlerinde, secdelerin izinden dolayı, nuranîlik vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır…”486

Peygamberimiz Aleyhisselamın geleceğini İsa Aleyhisselam da müjdele-miş, Kur’ân-ı Kerîm’de açıklandığı üzere:

“Bir zaman, Meryem oğlu İsa:

‘Ey İsrail oğulları! Ben size, Allah’ın gönderdiği peygamberiyim!

Benden önceki Tevrat’ı tasdik edici, benden sonra gelecek peygamberi de -ki, ismi Ahmed’dir- müjdeleyici olarak geldim” demişti.487

İbn İshak’ın (85-151 Hicrî) bildirdiğine göre; İsa Aleyhisselama Allah tarafından gelen İncil’de Peygamberimiz Aleyhisselamın sıfatı ve ismi hak-kında verilmiş olan bilgiyi, İsa Aleyhisselamın devrinde havari Yuhannâ da yazdığı İncil’de tesbit etmiş bulunuyordu.

485 Dârimî, 1/14-15, İbn Cevzî, 1/38-39, Zehebî, Târîh, s. 94.

486 Feth: 29.

Nitekim, İsa Aleyhisselam, kendisini inkâr eden kavmine karşı:

“Rab tarafından çıkıp gelecek olan O Münhamenna, Rab tarafından çıkıp gelecek olan O Rûhu’l-Kudüs gelmiş olsaydı, O bana şehadet ederdi.

Siz de, şehadet edersiniz.

Çünkü, öteden beri benimle birlikte bulunuyorsunuz.

Ben, bunları size söyledim ki, şüpheye düşmeyesiniz ve sürçmeyesiniz!” demiştir.

Münhamenna, Süryanice Muhammed demektir. Bunun Rumcası Baraklitus’dur.488

Ebu’l-Ferec İbn Cevzî’nin (540-597 Hicrî), İbn Kuteybe’den (213-276 Hicrî) nakline göre:

İsa Aleyhisselam, havarilerine:

“Ben gidersem, size Faraklit, Rûhu’l-Hak gelecektir!

O, kendiliğinden söz söylemeyecek, ancak kendisine ne söylenirse onu söyleyecektir.

O, bana şehadet edecektir. Siz de şehadet edersiniz.

Çünkü, siz halktan daha önce benimle birlikte bulunuyorsunuz. Ben gitmezsem, Faraklit size gelmez!” demiştir.489

Gerek Baraklitus, gerek Faraklit sözü Periclotas şekline sokulup Yuhanna İncili'nde “Teselli Edici” diye tercüme edilmiştir.490

Şüphesiz ki, İsa Aleyhisselamın anadili Yunanca değil, İbranice idi. Kendisine Allah tarafından indirilmiş olan İncil’in de İbranice olacağı tabiîdir.

İsimleri tercüme etmek Ehl-i Kitab âlimlerince âdet olduğundan, İsa Aleyhisselamın kendisinden sonra geleceğini müjdelediği âhir zaman pey-gamberinin ismini de Yunancaya tercüme etmişler ve Arapça mütercimler de onu Faraklit olarak Arapçalaştırmışlardır.

Bir papaz tarafından yazılıp Hicrî 1268 yılında Kalküta’da bastırılan bir broşürde; Faraklit olarak Arapçalaştırılan ismin İncil’in Yunanca nüs-hasında Paraklitus şeklinde mi, yoksa Piraklütüs şeklinde mi geçtiği ince-lenerek, birinci şekle göre ismin Teselli ve Yardım Edici, Vekil mânâlarına geldiği ifade ve ikinci şekle göre ise, Muhammed ve Ahmed mânâlarına

488 Ýbn Ýshak, Ýbn Hiþam, 1/248.

489 İbn Cevzî, 1/67.

gelebileceği itiraf edilmiş ve Müslümanların bu şekli iltizam ettikleri ileri sürülmüştür.

Halbuki, iki kelime arasında şekil ve telaffuz bakımından pek az bir fark vardır.

Yunan harfleri, birbirlerine benzerler.

Bazı İncil nüshalarındaki Piraklütüs, belki de, yazıcıların hatası yüzün-den Paraklitüs olmuştur.”491

Kur’ân-ı Kerîm’e göre Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabının “İncil’deki vasıfları da, bir ekin gibidir ki; filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, sapları üzerine, bir düzeye dizilmiştir. Öyle ki, ekincilerin hoşuna gider. Bu (teş-hisle) ki, onlarla, kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, onlardan, iyi amel işleyenlere bir mağfiret ve büyük bir ecir vaad buyurmuştur.”492

Markos İncili'nde bu hususta şöyle denilmiş olduğu görülür:

“Ve dedi: Allah’ın melekûtu böyledir. Yere tohum saçan bir adam gibidir. Gece gündüz uyuyup kalkar, tohum biter ve büyür. Nasıl, o bilmez. Toprak, kendiliğinden önce otu, sonra başağı, sonra başakta dolu taneyi verir.

Mahsul kemale erdiği zaman, hemen orağı salar. Çünkü, hasat zamanı gelmiştir.”493