• Sonuç bulunamadı

Liberal bireycilik, liberal bireylik ve liberal cemaatçiliğin fark­

lılık paradoksundan kaçmak için tamamlayıcı stratejiler ürettiğini ileri sürdüm. Peki o zaman farklılık paradoksuyla nasıl hesaplaş­

mak? Bu soruya yanıtım onu böyle kabul etmek ve onu bir para­

doks siyasetine; yani siyaseti karşılıklı bağımlı kimlik ve farklılık ikiliğinin ifade edilebileceği ve tartışılabileceği bir ortam şeklinde gören bir anlayışa dönüştürmektir. Bu yönelim (yine) farklılık pa­

radoksuna nihai bir çözüm olarak önerilmemiştir, daha çok bu pa­

radoksa gösterilen tepkiler içinde başat olanlar tarafından paylaşı­

lan yakınlık ve kapananlarla mücadele edilebilecek bir araç olarak ortaya konmuştur.

Siyaset hakkındaki böyle bir perspektif burada eleştirilen her kuramdaki çeşitli boyuttan onaylar. Liberal bireycilik ve yurttaş li­

beralizminden, insanlan toplu eylem e geçm eye teşvik eden her hayat biçiminin ortak hayatta değişen öncelik dereceleri alan bir dizi norm ve ortaklığı cisimleştirm esi gerektiği fikrini almıştır. Bir tek yurttaşlık geleneğinden etik ve siyasi söylem in yoruma dayalı karakterinin takdir edilm esi unsurunu almıştır; burada tartışma ve akıl yürütme benliğin ve toplumun hayatında zaten yer etmiş olan önkavrayışlar ve kanılardan yola çıkar. Liberal bireylik kuramın­

dan bireylik taleplerinin sık sık uzlaşım, düzen ve normalliğin ta­

lepleriyle çatıştığına ilişkin düşünceyi almıştır; ama her iki tarafın taleplerinin söylem sel tartışmaların yürütüldüğü kamu arenasına olduğu kadar benliğin içlerine de girdiğini bireylik kuramcıların­

dan daha çok vurgular. N ietzscheci mirastan da varoluşun belirsiz­

liğine olan saygıyı ve her kimliğin kendisini oluşturan baskılara di­

reniş gösterdiği ve inatla karşı çıktığı olumsal bir kurmaca olduğu yolundaki (“eğeri’lerle dolu) fikri almıştır. Gerçi bu örneklerin her- birinde, bu içgörülerin sabit fikirli sahiplerinin siyasi olmayan bir biçimde ele aldıkları unsurları siyasallaştırır.

Burada ortaya atılan perspektife göre diğer geleneklerin her

b'i-rinin siyasetin çok önem li bir unsurunu nasıl iptal ettikleri konusu şu anda ele alınabilir. Kateb, Taylor ve N ietzsche buna çok iyi örnek teşkil ederler. Kateb bireylik adına siyasette minimalizmi onaylayarak bireyi siyasi müdahalelerden uzak tutmaya çalışır.

Taylor siyaseti, birbirinden ayrı güçlerin ortaklaşa gerçekleştirilen, ortak bir amaca yönelik olarak bir araya gelmeleri biçim inde tema- laştırır. Bunu yaparken de yerleşik ortaklıklardaki zarar verici un­

surlar ve adaletsizliklerin fazlasıyla doğal hale gelm elerini, rasyo­

nelleşmelerini ya da varlıkta daha yüce bir yönde temellenmelerini engelleyen sürekli bir tartışma olarak siyaset fikrinin değerini azal­

tır. N ietzsche ise varlığın belirsizliğiyle siyasetin elini attığı saha­

nın büyük ölçüde dışında uğraşan bir üst insan vizyonu oluştur­

muştur.23

Burada öngörülen liberalizm modelinde, kimlik ve ortaklıkların siyasallaştırılması idealin kendisine içsel bir şeydir: Düzenleyici ideal, bireyliğin talepleri ile ortaklığın talepleri, kimlik talepleri ile benliğin içinde bunlara karşı direnen şey, aşkınlık dürtüsü ile her­

hangi bir aşkınlık talebi tarafından bastırılan şey, bugünün buyruk­

ları ile geleceğin talep ettikleri, var olan söylem alanı ile bunun kısmen bastırılmış tarihinde örtülü kalmış olasılıklar arasında yara­

tıcı gerilimler yaratan bir idealdir. Bu perspektiften bakıldığında, hukuki siyaset, minimalist siyaset ve cemaatçi siyaset birbirini ta­

mamlayan siyaset dışı idealler olarak görünürler; her biri farklılı­

ğın siyasallaşmasını canlı tutmak için gereken boyutların birini ya da daha fazlasını ihmal eder.

O halde siyasetin içerdiği paradoks nedir ve bunun kimliğin si- yasallaştırılmasıyla ilişkisi nedir? Bununla ilgili birçok formülas- yon sunulabilir. İşte bunlardan biri: Ortak iyiyle ilgili bir siyaset hem takdire layık özel birtakım kimlikleri yaşatmak hem de kamu­

nun ortak hayatta ortaya çıktıkları biçim iyle kamu çıkarı v e adalet adına özbilinçle eylem e geçm esini sağlamak açısından hayati

23. Nietzsche'nin daim a tutarlı bir biçimde apolitik olduğu kanıtlanam az. Ancak Thus Spoke Zarathustra'daki (ing. çev. W alter Kaufmann, N ew York: Penguin, 1978), [Böyle Buyurdu Zerdüşt, çev. T. Oflazoğlu, C em Y „ 1992] üstinsan bence bir hayli apolitik. Özellikle yayım lanmam ış metinlerindeki ûstinsana yapı­

lan diğer göndermeler açıklam a ve bir bağlama oturtma açısından bu temel me- tindekilerle ilişkilendirilebilir.

127

önem taşır. G elgelelim bu kamusal rasyonellik siyaseti belirsiz bir çehre sunar. Ortaklıkları tanımlama ve eylem e geçirmedeki başarı­

nın kendisi, onları doğallaştırma; doğada, akılda, normal bireyin evrensel karakterinde, ideal diyalogda ya da varlıktaki yüce yönde bulunan belirsizlikten uzak şeyler gibi gösterme eğilimindedir.

Eğer insanlar bir yaratıcı tarafından önceden belli bir biçimde ta- sarianmadıysa ve bu yüzden herhangi özel bir toplumsal forma tam anlamıyla oturmaya uygun değillerse, o zaman her teşvik edici or­

taklık kümesi tartışılıp sarsılması gereken koşut zararlar, acım asız­

lıklar. boyun eğdirmeler, gizlem eler ve sınırlamalar içeriyor dene­

bilir. Her kimlik grubu farklılıklar doğuracak, bu farklılıkların da siyasi bir ifade bulmaya ihtiyacı olacaktır.

Paradoksu başka bir biçimde ortaya koyma yolu da şudur:

İnsan denen hayvan toplumsal bir form olmaksızın özünde eksik­

tir; hayat için büyük önem taşıyan kimliğin ve ortaklıkların kaza­

nılması için ortak bir dil, kurumsal ortam, bir dizi gelenek ve ka­

musal amaçları dillendirmek için siyasi bir forum gereklidir.

Ancak toplumsal bütünleme ve teşviklerin her çeşidi içinde boyun eğdirme ve acımasızlıkları da barındırır. O halde siyaset bu belir­

sizliklerle uğraşıp yüzleşm eyi, bunların değiştirilebilmesini ve ge- nişletilebilmesini sağlayan ortamdır. Siyaset aynı zamanda ortak amaçları kristalize eden ve bunların müzikteki gibi armonilere dö­

nüştürülmesini sağlayan kusursuz araçları gözler önüne seren, tartı­

şan, sarsan ve bozan bir ortamdır. Siyasetin böyle belirsiz bir ortam olmasına elveren bir toplum iyi bir toplumdur; çünkü farklı­

lığın paradoksunun kamu hayatında ifadesini bulmasına elverir.

Elbette bu perspektif bir liberalizmdir, geç modern hayatta va­

rolmak için çarpışan diğer liberalizmlere ve gayri libaralizmlere hem borçlu olan hem de onlarla yanşan, alternatif, militan bir libe-ı ralizmdir. M evcut düzeni yıkmayı amaçlayan bir devrimcilik ile geleneksel kültürün idealleştirilmesi arasında seçim yapmayı red­

dettiği, bireyliğin taleplerini göz önüne aldığı, haklara ve anayasal güvencelere dikkat ettiği, bu kaygıları disiplinin diyalektiğini ve tepkisel sevgisizliği hayatın yeni köşelerine doğru genişletecek güçlere dek yaydığı, kimlik ve farklılık arasındaki paradoksal iliş­

kinin herhangi bir nihai çözümüne kuşkuyla baktığı, teleolojik ve aşkın kuramların hegemonyasına karşı açılan liberal savaşları radi­

kalleştirdiği, yaşadığı ve değiştirdiği kimliklere ironik bir m esafe­

den baktığı, kimliğin hayat için çok önemli olduğu bir dünyada farklılığı siyasallaştırarak ironik bir boyut aldığı, bazılarını diğerle­

rinden daha çok takdir ederken bile sabit birliklerin sorgulanmasın­

da ısrar ettiği için bir liberalizmdir.

Bu hayal edilebilecek en iyi liberalizm olmayabilir; ama biz in­

sanlar, belli bir kişisel ya da kolektif kimlik formasyonuyla uyum sağlamak üzere yaratılmamış bir dünyada toplumsal bir form ol­

maksızın eksik kalıyorsak bu izlenebilecek en yüce düzenleyici idealdir.

^^/Kinılilî-Fofklıltk 129

IV. KÖTÜLÜKTEN KİM SORUMLU?