Dem ek ki Kateb'le olan ilk anlaşmazlığım bir vurgulama soru
nudur. Ben normal bireyin kimliğindeki hınç unsurunu daha çok vurguluyorum. B öylece liberal bireycilik liberal bireyliğin Kateb'in sandığından da belirsiz bir müttefiki haline geliyor.
Bu da üç nedenden dolayı böyle oluyor. İlki, liberal bireyciliğin normal birey üzerinde yoğunlaşmasının, onu kesin biçimde tanım
lanmış akıldışılık, sorumsuzluk, ahlâksızlık, suçluluk ve sapkınlık gibi anormallik standartları dizisi içinde çeşitliliğe açılacak yeri ka
patmaya cesaretlendirerek çeşitlilik taleplerine daha az anlayış gös
terir hale getirmesi. İkincisi, normal bireysellik standardı üzerinde
ki ısrarının hem normal bireylerde hem de anormal bireylerde, onları Nietzsche'nin diyeceği üzere “varoluşun zengin belirsizli- ği”ni takdir eden bir etiği olumlamaktan alıkoyan genel bir hıncı kışkırtması. Üçüncüsü de hukuki bir siyaset anlayışına sahip olma
sı yüzünden liberal toplumda bireyliğe yer sağlamak için gerekli olan siyasi eylem , militanlık ve çatışma düzeyini düşürmeye eği
limli olması.
Bireylik ve varoluşa yönelik tanrıcı olmayan bir saygı varoluş
sa! hınca karşı bir savaş vermenin ve bunu yaparken de varoluşun çeşitliliğine saygı göstermenin yollarını ve araçlarını saptamalıdır.
Bireylikle (ya da herhangi bir şeyle) ilgili hiçbir etiğin güvenli bir biçimde rasyonel kanıtta tem ellenem eyeceği konusunda Kateb, Emerson, Nietzsche ve Foucault ile aynı kanıdayım. Bunun nede
ni, kısmen bu tür girişimlerin daima itiraz edilebilir olm ası, kısmen de başarılı bir kanıtın bile onun buyruklarına uyacak motiflerin üretilmesini garantileyememesidir. Fakat bu siyasi bir etiğin sade
ce bir “seçim ” sorunu olduğu -rasyonalistin tanıdığı tek altematif- anlamına da gelm ez. B öyle bir etik daha çok günümüze dek gelen ahlâkçı tutumların farklılığı ötekiliğe dönüştürme biçimindeki hınç unsurunu tanır olduğumuzda ve hayatta zaten yerleşmiş olan varo
luşa bağlılığı yeşerttiğimizde, bizim içimizde kışkırtılmakta ya da
r^N/Kiııjtık.Fjrktılık 1 1 3
esinlenmektedir. Varoluşa duyulan tanrıcı olmayan saygı laiklik ile din arasındaki çizgiyi ya saygıyı safdışı bırakma ya da saygı unsu
runu tektanrıcılığa bağlama alternatiflerini reddederek yeniden çizer. B öyle bir etik hayata saygı duyar, çünkü hayat onda yerleş
miş olan şu ya da bu kimlik tarafından tüketilemez. Saygısı hiçbir tannya inanmama yoluyla sürdürülmektedir.
N ietzsche’nin metinleri bu ruh halini tipik biçimde Hıristiyan kültürünün kusurlarının gösterilm esi bağlamında ortaya koyarak ve bunu bir antidemokratik etik havası içinde ifade ederek, dikkati bu metinlerde saygının oynadığı rolden başka yöne saptırır. Ancak bu formülasyonlar, Nietzsche ile hasmane bir borçluluk ilişkisine gir
meye çalışan düşünürler için, hayata duyulan Nietzscheci saygı üzerine kurulu liberal bir siyaset oluşturmaya çalışanlar için, bir yandan tek bir hayat tarzıyla hoşa giden her şeyin kucaklanmasının olanaksız olduğunu dikkate alırken bir yandan da varoluşun çeşitli
liğine duyulan saygıyı ifade eden bir etik arayanlar için Nietzs- che'nin belli kanılarından daha ötesini işaret ederler.
Benzer bir ruh hali Nietzsche'nin erken dönem Hıristiyan k ilise
sine saldırısında görülebilir:
Güçlüyü yıkmak, büyük umutlara gölge düşürmek, güzellik duygusu
na kuşkuyla bakmak, kendi başına buyruk, erkekçe, muzaffer, egemen her şeyi, en yüce ve en gösterişli insanlık tipine özgü olan bütün her şeyi bozmak ve onu belirsizlik, vicdan azabı ve özyıkıma yöneltmek, yeryüzüne ve yeryüzüne ait şeylere duyulan sevginin her parçasını ve yeryüzünün denetimini yeryüzünden ve onun içerdiği şeylerden duyu
lan nefrete dönüştürmek: Kilisenin kendi kendine verdiği görev b u y d u .16
Bu pasajdaki belirgin kadın düşmanlığı ve aristokratizm vurgu
sunu kaldırırsak, aşkın bir yasa ya da amaç tarafından yönetilm e
yen bir farklılıklar deposu olduğu için yeryüzünç saygı duymaya yönelik davet belirgin hale gelir. Bu saygı bir buyruk olarak görül
mez; onu sınırlayan ya da bastıran değişm ez kimlik ve ahlâki tu
tumların teşhiri yoluyla teşvik edilir bu saygı. Nietzsche'nin insan
16. Friedrich Nietzsche, Beyond G ood a nd Evil, ing. çev. Marianne Cowan (Chi
cago: G ateway, 1955), 70-71.
lık durumuna dair düşünceleri de (insan denen hayvanın toplumsal form olmaksızın eksik olduğu, dilin yoğunluğu, kimliklerin kapa- nunını soruşturma ve varlığın farklılığın uyumlandınlmasını sağla
yacak yeterli bir ilkeden yoksun olması) göz önüne alındığında, bu mücadeleler, insanlık durumunun uzlaşımsal kimlikleri doğallaştır
ma ve farklılığı yanlışlık ya da kötülüğe indirgeme yönündeki bir
çok baskıyı içermesi yüzünden daima gerekli olacaktır. Bu Nietzs- checi perspektifi onaylamak Nietzsche'nin on dokuzuncu yüzyılın sonunda seçtiği hasımları benimsemek anlamına gelm ez. Daha çok yeniden oluşturulmuş bir liberalizme uygun siyasi bir etiğin bu kaynaktan güç alabileceğini ileri sürmek anlamına gelir.17
Bu yorumların yarım yamalak ve güç anlaşılır olduklarının far
kındayım. Bu konulara 6. bölümde geri döneceğiz. Buradaki yo
rumlar, ortaya koyduğu siyaset tarzından ayrılsam da Kateb'in eti
ğinin ruhuyla aynı Fikirde olduğumu belirtmek için yapılmışlardır.
Kateb güçlü bir bireylik etiği ortaya atmıştır, ama bu etik bir si
yaset kuramına tercüme edilene kadar içerdiği ikilem ve paradoks
lar üzerinde durulamaz. Konuyu kabaca şöyle ortaya koyabiliriz:
Bu liberal bireylik kuramcısı bireyliğe a it b ir siyaset kuramı yerine bireyliğe a it bir etik sunmaktadır, yani bu belli bir düzende çeşitli
liğe getirilen sınırlamalarla bireylik etiğinden kaynaklanan çeşitli
lik talebi arasındaki kopmalara yanıt veren bir kuram değildir.
Böyle bir kuramın anahatları bir kere aydınlatıldı mı, ya sorgulana
bilir id eolojik varsayımlar yapılarak bu kopmalar yok edilmelidir ya da bireyliğin kendisinin kurumsallaştırılmasında yalan trajik un
surla hesaplaşılmalıdır. Bireyliğe getirilen kurumsal sınırlamalarla uğraşmaktan ya teleolojik cazibeye kapılmakla ya da kendini jene
rik olarak tanımlanmış bir liberal demokraside yer alan bir bireylik eliğine sınırlamakla kaçılabilir.
Kateb ikinci yolu izler. Bu en iyi geç modem liberal-kapitalist toplumunun yapısal sınırları karşısında sessiz kalmasından anlaşı-17. G eorge Kateb'in makalesi “Thinking About Human Extinction", Raritan (Son
bahar 1986), 1 -29, Nietzsche'nin bu boyutunu son derece m ükemm el bir biçim
de ortaya serer. N ietzsche’nin bireysellik versiyonu şu yazıda m ükemm el bir bi
çimde işlenmiştir: W erner H am acker, “Disgregation of the Will: Nietzsche on the Individual and Individuality", Friedrich Nietzsche içinde, der. Harold Bloom, New York: C healsea House, 1987), 162-212.
lir. Kateb devletin bireyi rahat bıraktığı ölçüde bireyliğin yeşerece
ğine inanır. Eğer devletten çok şey beklemezsek, özellikle de eko
nomik hayatta, o da bizi rahat bırakabilir. Demokratik siyaset bi
reyliğin zorunlu bir önkoşuluysa da fazla aktif ve düzenli bir demokratik gündem de onu boğacaktır. Bu nedenle bireyin siyasi hayatı sınırlı ve epizodik olmalıdır. Kateb, Whitman'in “daima oy verin” tavsiyesini aktarır; ama insanın başka siyaset biçimleri kar
şısında kendisini sınırlamasını önerir: “Partilerden çıkın. Partiler faydalı kuramlardı ve bir ölçüde de hâlâ öyledirler; ancak gezici, bağlanmayan seçmenler, çiftçiler, memurlar, mühendisler, yani partilerin efendileri; uzakta kalmayı tercih edip bazen şu bazen de bu tarafa eğilim göstererek ona zafer kazandıran kişiler şimdi ve gelecekte en çok gereksinim duyulan insanlardır.” 18
Bu duygunun sessiz arkaplanını on dokuzuncu yüzyıl Ameri
ka'sına özgü varsayımların oluşturduğuna dikkat edin: Günlük va
roluş koşullarının onlara ayrıntılı program v e normlar dayatan tüzel ve bürokratik yapılarla karıştığı rol-sahipleri değil, “gezici, bağlanmayan seçmenler”; karşılıklı bağımlılıklar ve çatışmalardan oluşan küresel bir yapının ağına dolanmış ve bu durumu en zayıf seçmenleri üzerinde yeni baskılar kurma haline çevirmek zorunda kalan bir devlet değil, kendi kendine yeten bir devlet; bireyin haya
tın ayrıntılarını yöneten normlar, düzenlemeler, cezalar ve kışkırtı
cılar için yapılan güç mücadelelerinin nesnesi haline gelmeden
“bağlantısız” ve “uzak” kalabileceği evcil bir “partiler siyaseti”.
Kateb, Amerika’nın geçm işine dair bu portreyi, bugün için taşı
dığı içerimleri değerlendirerek mülevazı bir biçimde sınırlamaya çalışarak şöyle der: “Bu anlayışın m odern bir eşdeğeri şu olabilir belki: Büyük vahşetleri protesto etmek ve sona erdirmek için, (İnsan Hakları Bildirgesi’ni savunmaya özel bir dikkat sarf ederek) anayasa ihlallerini protesto etmek ve sone erdirmek için ve yürüt
me organlarıyla bürokrasideki kanunsuzluklara ve usulsüzlüklere karşı uyarılarda bulunmak için gevşek bir biçimde ve g eçici olarak bir araya gelen bireylerin epizodik yurttaşlığı”. 19 Yani, çağdaş siya
seti hukuki boyutu içinde massederek ve siyasi bağlanmaya nor
malde birey olma amacının ardından gelen bir şey gözüyle bakarak 18. “Democratic Individuality and the Claims of Politics", Political Theory, 335.
19. A.g.y., 356.
Amerikan tarihinin ilk dönemlerinde olduğu gibi özgüvenin ideal
leştirilmesini yeniden ileriye sürer.
Ancak geçm iş eskisi gibi değildir. Dahası, belki de hiç olm a
mıştır. Bugün, devlet ve tüzel normalizasyon kurumlan, açık ana
yasal sınırları ihlal etmeleri ya da korkunç vahşetlere neden olm a
ları dışında kendi hallerine bırakıldıklannda, bireyliğin yeşerebileceği bir dünyada yaşamıyoruz. Günümüzde en çok göze batan vahşetler günlük siyaset tarafından hasıraltı edilmektedir.
Anayasal sınırlar yeni koşullara uygun siyasi baskılar yardımıyla yaratıcı bir biçimde yeniden tanımlanmalı ve genişletilmelidir.
Uyuşturucu testlerinin çoğalması; tüzel kodların günlük hayatın yeni kıyı köşelerine doğru genişlem esi; kredi testleri; güvenlik test
lerine tâbi tutulan insanların ve bu testlerdeki ölçütlerin sayısındaki artış; güvenli, sağlıklı, normal cinselliğin bürokratik olarak tanım
lanması ve düzenlenmesi; mahkûm edilen bazı suçluların evde alı- konması uygulamasına geçilm esiyle suçluluk tanımlarının belirsiz bir biçimde genişletilm esi; bireylerin dosyalarının bilgisayarlara girmesi ve bunun, çok çeşitli amaçlar için her bireyin hayat hikâyesinin otoriteler ve yarı otoriteler tarafından kaydedilmesine olanak tanıması; yardım ve bursların militarizasyonu; on dokuzun
cu yüzyılda günah ya da ahlâki kusurlar olarak yorumlanan sapkın
lıkların benlikteki, tedavi edilm esi ya da doğru yola sokulması g e
reken psikolojik kusurlar biçiminde yeniden oluşturulması; ve en önemlisi kişinin eylem lerinin her birinin gelecekte o kişinin lehin
de de aleyhinde de kullanılabilecek bir kaydın parçasını oluşturabi
leceğine dair o belirsiz duygu; bütün bunlar gözlem e dayanan yargı ve kendi kendine polislik yapma beklentisi yoluyla düzenli hale getirilm iş bir normalizasyon siyasetini göstermektedirler.
Bireylik varolması için gereken yeri, bu bürokratik baskılara di
renerek ve karşı çıkarak yaratır. Eşcinsel hakları hareketi; femi
nizm; azınlık siyaseti; evsizliğin kurumsallaşmasına saldıran yeni hareketler; bakımevlerindeki yaşlıların yararına çabalar; mahkûm haklan yararına hareketler; uyuşturucu testlerinin ve çalışanlann davranış tarzlarına ilişkin kodlardaki diğer kapanımların evrensel
leşmesine direnme yönündeki embriyonik dürtüler; devletin göster
diği biçim de ölm ek yerine kendi istediğin biçimde ölm eyi sağlama yönündeki siyasi çaba; askeri, istihbarat ve güvenlik birimlerinde
117
genç erkek ve kadınlar arasında dönem dönem ortaya çıkan muha
lefet; yeterlilik, üretkenlik ve normallik ideali adına uygulanan tüzel disiplini ve devlet disiplinini geri itmek için yapılan yerel baskılar; ikinci ve üçüncü dünya bölgelerindeki muhaliflerle ittifak kurmayı amaçlayan antimilitarist hareketler; zaman zaman zayıf kalsalar da bütün bu protesto ve hareketler hem benliğin hayatında
ki kurumsal kuşatmaların genişleyip derinleştiğini, hem de buna koşut olarak bireylik adına sürdürülen direnme, kuşatmayı çözm e ve yıkma siyasetlerini gösterir.
Liberal bireyliğin apolitik politikası bu kurumsal kuşatmaların yoğunlaştırılması karşısında iyice köşeye sıkışıp yok olur. Büyük ölçüde yapılandırılmış bir devlette, aşırı vahşete karşı epizodik, hu
kuki bir muhalefet siyaseti disiplin ve normalizasyonun her gün genişlem esine nihilist -nihilizmin günümüzde aldığı en uğursuz biçim- bir tutumla rıza gösteren siyaset dışı bir şey haline geiir.
B öylece, bireyliğe ait minimalist siyaset yalnızca fazla ileri git
meyen yumuşak bir perspektif olmakla kalmaz. Geç modern top
lumda bireyliğe yönelik paradigmatik tehditleri yanlış okuyan bir anakronizmdir. Bu tehditler gittikçe artan bir gözetlem e ve norma- lizasyon toplumu içinde üretkenliğin ekonomi politiğinin normal işleyişi içinde yuvalanmışlardır. Devletin içinde, sivil toplumun içinde ve bu arenalarda rol alan bireylerin iç eğilim lerinin bazıla
rında yerleşmişlerdir. Bunların birikimi verili normallik ve rasyo
nellik tanımlarıyla çok çeşitli yollarla birçok boyutta mücadele edecek bir siyaseti gerektirmektedir.
Bireyliğin siyasallaştırılması elbette bireyliğin kendisi için ç e
şitli maliyetler yaratır. Ancak bu maliyetlerden artık kaçılamaz. Bi
reyliğin çok değer verdiği mesafe pathosu artık siyasetin içeri sız
masına karşı yalıtılmış kurmaca bir yer, bir sığınak ya da “saha”da bulunamaz. Bunlar coğrafi, toplumsal, özel sığınaklar olmaktan çok siyasi olarak yaratılmış uzamlar olmalıdır. Geç modern top
lumda m esafe pathosu mesafenin siyasallaştırılması anlamına gelir.
Siyasetten uzak duran bir bireylik etiği Foucaull'nun disiplin ve normalizasyon dünyasıyla hesaplaşmaktan kaçınır. Bunu da onay
ladığı toplumsal ontoloji yardımıyla değil -çünkü burada iki pers
pektif de birbirlerine kayda değer ölçüde yakındır-; sabitleştirdiği
zamansal referans yardımıyla yapar. Bu hesaplaşmadan on doku
zuncu yüzyıl vizyonunun bulutlan içinde yüzen bir bireylik ideali
ni savunarak kaçar.
Günümüzde yürürlükte olan incelikle işlenm iş kendi kendine biçimleme düzenlem elerine artık, daha fazla desteklenm iş, örgüt
lenmiş ve çok cepheli karşı baskılarla, bir yandan normalizasyon siyasetinin arkasındaki daha büyük kurumsal buyrukları saptar ve yeniden oluşturmaya çabalarken bir yandan da zorunluluk, doğru
luk. normallik, faydalılık v e iyilikle ilgili yerleşik tanımları v e bun
ların müdahale ettiği şeyleri sorgulayan baskılarla karşı çıkılm alı
dır. Çünkü sapma, kusur, aykırılık, anormallik, sapkınlık ve hastalıkların çoğalm ası çeşitliliğin serpilmesine denk bir biçimde meydana gelm ez: Bunlar bireyliğin normal birey ideali altında ezil
diği ve çarpıtıldığı düzenli araçlardır.
Burada, bu çalışmada benimsenen farklılık sözlüğüyle Katebçi liberalizmin en önem li unsurunu oluşturan bireylik sözlüğü arasın
daki farklılıktan gelen kaypak bir sorun var. Bireyliğin idealleştiril
mesi herhangi bir benlikte benzersiz ve özel olana, herhangi başka birinde aynı biçimde meydana gelm iş olmayana dikkati çeker.
Farklılığın temalaştırılması ise güçlü ve etkili bir kimlik ya da kim
likler küm esiyle ilintili biçimde ele alınır. Bir kimliğin hegemon
yasının nötrleştirdiği, marjinalleşiirdiği ya da yenilgiye uğrattığı varlık liir ve kategorilerine dikkati çeker. Ona fazlasıyla öncelik ta
nındığında. bireyliğin dili kimlik/farklılığın bağıntılı yapılarının hayatın kategorilerini nasıl ahlâk dışı kıldığını anlamamızı önleye
bilir.
Bireylik etiği minimal bir siyaset hükmünü çözüm lem esinin en sonunda vermez; bu hükmü ilgili meseleleri tanımladığı dilin ken
disi aracılığıyla ifade eder. “Bireylik” siyasi bir sorunsala (“de
mokratik bireylik”), toplumsal hayatı kavrayışlarını depolitize eden biçimlerde sızm ış apolitik bir terimdir. Farklılığın siyasi söz
lüğüne çevrildiğinde, yerleşik tanımlar ağını siyasallaştırma gerek
sinimi daha belirgin hale gelir. Bu kategori hatası bir kere düzeltil
diğinde, bireyliğin farklılığın siyasallaştırılmasına bağımlı olduğu gözler önüne serilir.
Bireylik iddiaları ile belli bir düzendeki kimlik buyrukları ara
sında karşılıklı bağımlılık olduğu kadar daima bir çatışma da var
119
dır. İlk kümedeki taleplerden yana olan bir siyaset kuramı çeşitlili
ğin temel haklarını korumanın anayasal yollarını destekleyecektir.
Fakat belli bir toplumda teşvik edilen kimlikleri doğallaştırma eğ i
limlerine karşı çıkarak, belli bir toplum tipi tarafından dayatılan sı
nırları teşhir edip sınayarak ve belli bir düzenin yapısal özellikleri kapalı bir dizi kimliği desteklediğinde ortaya çıkan konformizm ve doğallaştırma yolundaki baskıları gözler önüne sererek belli bir or
tamdaki farklılık paradoksunu dile getiren iddialar, siyasi koruma yolları da geliştirecektir. Bireyliği savunanlar yerleşik siyasi sö y lemde normal, rasyonel, uzlaşımsal, zorunlu ya da doğal olarak gösterilen bir disiplinler ve müdahaleler alanını yabancı bir pers
pektiften yorumlamaya v e hayata en çok zarar veren en acımasız disiplin ve müdahaleleri siyasallaştırmaya çalışacaklardır. Bireyli
ğin ortaklık (comm onality) kurmaksızm edem eyeceğini kabul ede
cekler; fakat bir yandan da bu tortulaşmış ortaklıklarla, onlardaki kapanım ve kategorik buyrukların rahatını kaçırmak için dönem dönem mücadele edilmesinde ve bunların siyasallaştırılmasında ısrar edeceklerdir.
Farklılık paradoksuyla geç modem toplum bağlamında karşıla
şıldığında, bir bireylik etiğinin varlığını sürdürebilmek için farklılı
ğın çok boyutlu olarak siyasallaştırılmasına gereksinim duyduğu ortaya çıkar.