• Sonuç bulunamadı

D. Konya’nın Kısa Tarihçesi

I. BÖLÜM

2.2. Ekonomik Hayata Ait Belgeler

2.2.3. Para ve Fiyat Durumu

Para bir ülkenin zenginliğinin en önemli göstergesidir. Orta ve Yeni çağlarda para- lar genelde gümüş, altın ve bakır gibi madenlerden kesilmiştir. Paraların satın alma değeri içindeki altın ve gümüş madeninin oranı ile belirlenmiştir. Bu madenlerin fiyatlarında meydana gelmiş değişmeler paranın değerini ya artırmış yada azaltmıştır275.

Osmanlı düzeninde sikke, devletin darphanesinde kestiğialtın veya gümüş, bakır ya da bunların karıştırılmasıyla elde edilen yuvarlak yassı maden parçalarıdır. Sikke para birimi değildir276.

Osmanlı Devleti’nin resmi parası akçe olmasına rağmen mahalli paralarda tedâvülde idi. Mısır’ın fethinden sonra, bu bölgede pâre, Doğu’da aslı İran parası olan şâhî, Kırım’da Kefevî akçe, Eflak-Boğdan, Erdel ve Macaristan’da penz kullanılmaktay- dı277. Osmanlı’da devlet nazarında yabancı ve yerli paralar arasında değerleri haricinde, resmen hiçbir fark yoktur278. Venedik, Floransa, Macar, Fransız, İspanyol gümüş sikkeleri tedavülde bulunan yabancı paralardandı. Osmanlılar büyük yabancı gümüş sikkelere “Ri- yal Kuruş” demişlerdir. Giderek bunlara “Kara Kuruş” veya sadece “Kuruş” denmeye başlanmıştır279.

Lale Devrine gelinceye kadar para birimi olarak resmen “akçe” denilen gümüş pa- ra alınırken, 1731 yılından sonra bunun yerine “guruş” ile “pâre” geçmiştir. Tedavüldeki diğer altın veya gümüş paraların kur ayarlamaları artık “guruş” veya “pâre” ile yapılır ha- le gelmiştir280. Akçe değeri zmaan içinde düşe düşe yerini kuruşa bırakmış ve kuruş 19. yüzyılda artık Osmanlı para birimi olmuştur. Ancak “Akçe” “Muhasebe akçesi” olarak adını ve varlığını sürdürmüştür. Altın paralar ise büyük değerleri ifade etmekte kullanıl- mıştır. Başlangıçta altın para ile gümüşten kesilenler arasında değer bakımından bir denge söz konusuyken Amerika kıtasından Avrupa’ya bol gümüş gelmeye başlaması ile bu den- ge bozulmuştur. Altın para bulunmaz ve aranır olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda da

275 Saydam, Medeniyet Tarihi, s. 378. 276 Çadırcı, Sosyal ve Ekonomik Yapı, s. 107.

277 Mübahat S. Kütükoğlu, “Osmanlı İktisadî Yapısı”, (Kısaltma: İktisadî Yapı), Osmanlı Devleti Tarihi,

(Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), C. II, Feza Gazetecilik Yay., İstanbul 1999, s. 553.

278 Küçükdağ, Konya, s. 174.

279 Çadırcı, Sosyal ve Ekonomik Yapı, s. 107. 280 Küçükdağ, Konya, s. 175.

Avrupa’da basılan altın paralar geçerli bulunuyordu. Macar Altını, İspanyol Riyalı ve benzeri altın paralar Osmanlı altınlarıyla birlikte ticarette kullanılıyordu281.

Madeni para kullanan her devletin yaptığı gibi Osmanlı Devleti de zaman zaman tağşiş denilen yola başvurarak dolaşımdaki gümüş ya da altın paraların içindeki kıymetli maden oranını yani ayarını düşürerek piyasaya sürerdi.Osmanlı Devleti XVIII. yüzyıla gelinceye kadar sadece gümüş sikkeler üzerinde tağşiş yoluna başvurmuştur282. Mali du- rumdaki çalkantılar sebebiyle akçe birkaç defa devalüe edilmişti. İlk büyük devalüasyon İran savaşları sırasında, 1584 yılında yapıldı. Bu devalüasyonlar Avusturya (1592-1606) ve İran Savaşları (1603-1609) sırasında ve1618, 1619 yıllarında yapılmıştır. 1619 yılında teşebbüs edilen sikke tashihi operasyonunun ardından 1620 yılından itibaren piyasadaki fiyatlar yine yükselmeye başladı. Bu durum devletin yeni bir müdahalesini gerektirmişti. 1624 yılında ve ardından 1 Ocak 1641 tarihinde ilan edilmiş olan bir sikke tashihi daha olmuştur. 1640-41 tarihinde Sadrazam mâlî işlerde intizam tesirini arzu ederek ortadaki sikkeleri kaldırmış ve yerlerine yeni şekil sikkeler bastırmıştır. Yavaş yavaş 125 akçeye çıkan kuruş ile 250 akçeye fırlayan altın tabii rayicini iktisap ederek kuruş 80 akçeye al- tında 160 akçeye indirilmiştir283. XVIII. yüzyıla kadar altın paraya dokunulmamış, bun- dan sonra altın paraya da müdahaleler başlamıştır 1787 yılında mali buhranın artması üze- rine devlet mağşuş para basmaktan başka çare bulamamış bunun üzerine sikke 1/5 ora- nında düşürülerek ikilik kuruşlar basılmıştır284.

İncelediğimiz sicilde kullanılan para birimleri olarak karşımıza en fazla kuruş çıkmıştır. Kuruştan sonra ikinci sırada akçenin kullanıldığını belirledik. İlk ikisine göre daha az geçse de para ifadesine de belgelerimizde rastladık. Bunlardan değeri en yüksek olanı kuruştur. İkinci sırada para, en yüksek değere sahip olanı ise kuruştur.

Alışverişlerde paranın yanında buğday, arpa gibi ürünlerde mubadele aracı olarak kullanılmıştır. Bu tür 11 adet belge tesbit edilmiştir285.

281 Çadırcı, Sosyal ve Ekonomik Yapı, s. 107. 282 Saydam, Medeniyet Tarihi, s. 381-382. 283 Muşmal, Konya, s. 88-89.

284 Saydam, Medeniyet Tarihi, s. 382.

Narh, “bir mala resmi makamlarca konulan âzamî fiat”dır. Narh fiatlarının tesbiti, kadının hûzurunda hazır olmak üzere esnafın idarecileri ve muhtesip hazır bulundukları halde yapılırdı. Tesbitler sırasında halkın menfaatleri ön planda tutulmakla beraber esnafa da daima mahsûl veya mamûlün cinsine göre %10-15, çok emekli olanlarda ise %20 ora- nında bir kar bırakılmaya çalışılırdı286.

Kentlerde yöneticileri, halk ve esnafı yakından ilgilendiren en önemli sorunların başında günlük gereksinimlerin karşılanması gelir. Devrin ulaşım zorlukları, uzun süren savaşlar yada büyük doğal olaylar zaman zaman halkı açlıkla karşı karşıya getirebilmek- tedir. Yönetimin başlıca amaçlarından birisi temel ihtiyaç maddelerinin uygun fiyatlarla sağlanmasıdır287. Büyük enflasyon devirleri istisna edilirse mevsime bağlı olarak değişen yiyecek maddeleri dışındakilerin narh fiatlarında çok sık değişiklik olmadığı görülürdü. Mevsime bağlı olarak değişen fiatlar ise başta ekmek olmak üzere et, sebze ve meyvedir. Ekmek fiatları harman sonrasında ayarlanır, yeni mahsûl alınıncaya kadar ihtiyaç duyul- dukça değiştirilirdi. Şiddetli kış aylarında zahire kıtlığı duyulduğunda fiatlar yükselirdi. Genelde ekmek fiatı sabit tutulurki bu XVI-XVII. yüzyıllarda “bir akçe”, XVIII-XIX. yüzyıllarda ise “bir veya iki para” idi. Ekmeğin ağırlığı eksiltilip azaltılırdı. Hayvani gıda- lar (et, süt ve mamulleri) de ilk ve sonbahar aylarında olmak üzere yılda iki kez düzenle- nirdi. Halkın Ramazan aynı rahat geçirebilmesi içinde genellikle Şa’bân ayı sonunda yi- yecek fiyatları belirlenirdi288.

Esnafın narha uyup uymadığını kontrol etmek kadıların görevi idi. Yalnız İstan- bul’da padişah ve sadrazam zaman zaman esnafı kontrol ederlerdi289. Lale Devri Kon- ya’sında narh işlerine nâib ve ihtisap emini bakmakta idi. Nâib, narha uymayan esnafı ön- ce uyarır, aynı harekete devam edenlere gerekli cezayı bizzat uygulardı290.

İncelediğimiz sicilde yer alan belgeler içinde terekeler çok az yer kaplamaktadır ve tasnifimizden de anlaşılacağı üzere bunların sayıları çok azdır. Dolayısıyla dönemin

286 Kütükoğlu, İktisadî Yapı, s. 562.

287 Çadırcı, Sosyal ve Ekonomik Yapı, s. 126. 288 Kütükoğlu, İktisadî Yapı, s. 562-563. 289 Saydam, Medeniyet Tarihi, s. 387. 290 Küçükdağ, Konya, s. 178.

iktisadî hayatına ışık tutması açısından eşya adları, tarım ürünleri, hayvan adları ve ürün- leri, ziynet eşyaları ve bunların fiyatları hakkında yeterli miktarda bilgi sahibi olamadık. Yiyecek fiyatlarında Konya’da 1674-1797 tarihleri arasında genelde pek değişikli- ğin olmadığına dair örnek verecek olursak; koyun eti 1674’de 8-10, 1797’de gene 10 akçe- dir. Kuyruk yağı 1674’de 18-16, 1797’de ise yine 16 akçedir. Hatta bazı gıda maddelerinde düşme bile olmuştur. Mesela sade yağ 1674’de 46 akçe iken, 1797’de 40 akçedir. Demek ki 123 yılda Konya’da aşırı bir fiyat artışı olmamıştır291. İncelediğimiz sicilde narh listeleri olmaması nedeniyle yukarıda verilen bilgiler ve fiyatlarda değişimin olmaması ayrıca önemlidir. Çünkü verilen dönem bizim incelediğimiz dönemi de kapsamaktadır.

59 Numaralı Konya Şer’iye sicilinde dönemin iktisadî hayatına ışık tutmasını um- duğumuz belgelerden tespit edebildiklerimize yer verecek olursak; Konya şehri Piri Paşa Mahallesi sakinlerinden Ali, Süleyman’ı da’vâ etmiştir. Dört kuruşa aldığı tayının kay- bolduğunu, kayıp erkek tayı Süleyman’da gördüğünü söyleyip alınmasını istemiştir. Sü- leyman cevabında tayı Ahmet adlı kişiden emaneten aldığını, kimin tayı olduğunu bilme- diğini söylemiştir. Süleyman’a tayı sahibine teslim etmesi tembihlenmiştir292. Bu belge- den anlaşılacağı üzere bir tay 4 kuruşa alınmıştır.

Bu belgede tamiratta kullanılacak malzemeler ile usta ve amele parası yer almıştır. Kullanılacak malzemelerin adları ve tamirat masrafını verdiği için dönemin ekonomik yapısı hakkında bize fikir verebileceği düşüncesi ile burada zikredilmiştir. Yalnız belgede fiyatları ayrı ayrı değil, adlarını saydıktan yapılacak masrafın genel toplamı verilmiştir. Mahkeme tarafından tayin edilen Mustafa Efendi, Konya bağlarında Hatıpzade’nin yap- tırdığı cami ve hamamın zamanla harap olmuş olan mahallerini vakıf mütevellisi Veliyyüddin Efendi ile keşif ederek tamir ettirmek istemiştir. Cami-i şerif ve hamamın tamiri için lazım olan malzemeler tahta, öz ağacı, kereste, Demir mıh, kül, kireç, urgan ve diğer malzemeler ile usta ve amele parası için vâkıfa toplam 550 kuruş masraf çıkarılmış- tır. Bu meblağdan aşağıya tamirin mümkün olmadığı da belirlenince bu meblağın vakıf malından temini için vakıf mütevellisi Veliyyüddin Efendiye izin verilmiştir293. Sicilde yer alan bir başka belgede ise vakıf hamamının tamirinde kullanılacak olan malzeme ve

291 Küçükdağ, Konya, s. 180. 292 KŞS-59, 16-3.

usta fiyatları toplam 420 kuruş olarak belirtilmiştir294. Lale Devrindeki çeşitli yıllara ait usta ve işçi fiyatları ise şu şekildedir: 1707 yılında inşaat ustası 120 akçe, inşaat işçisi 40 akçe, 1710 yılında inşaat ustası 55 akçe, inşaat işçisi 25 akçe, 1712 yılında inşaat ustası 40 akçe, inşaat işçisi ise 30 akçe ücret almaktadır295.

Aşağıda verilen belgeden ürün ve hayvan fiyatlarını çıkarmamız mümkün değildir. Yalnız verilenler dönemin günlük hayatında kullanılan tarım ürünlerinin, hayvanlarının ve malzemelerin adlarının tespiti ile konaklama, kiralama ücretlerinin belirlenmesi açı- sından önemlidir. Karaman eyâlet-i valisinin Kütahya’dan Karaman’a giderken yollarda ki konak ve dairelerde yaptıkları masrafın çıkarıldığı defterdir. Bu defterde yapılan har- camalar ve fiyatları şu şekildedir; ekmek 100, koyun eti 500, pirinç 500, tere yağ 125, in- ce un 30, bal 30, tuz 30, nohut 10, şeker 5, kahve 12, süt 20, yoğurt 20, bulgur 10, yumur- ta 100, sabun 3, yulaf 2600, sirke 5, üzüm 4, kuzu 12, ceviz 50, soğan 40, tavuk 20, arpa samanıyla 160, yük hayvanı 300, çadır kazığı 800, hımar (eşek), beygir ve katır ücretleri de 80 akçe olarak belirtilmiştir296.

Konya Hoca Cihan da vefat eden Mehmed’in veraseti hanımı Name ile kızları Havva Emine ve Fatma ve amcaoğlu Hüseyin’e kalmıştır. Ölenin malları yazılmış ve va- rislerden Hüseyin, hissesi olan doksan dört buçuk kuruş karşılığı olarak; 12 koyun, yirmi ölçek nohut, beş kuruşluk Buğday, iki kuruşluk saman, 20 kuruş değerinde iki dönüm tar- la ve 10 kuruş değerinde bir merkep, 6 kuruş değerinde bir leğen, 5 kuruş değerinde bizim tarla ve yedi kuruşluk sadeyağ toplam 100 kuruş bana teslim edilmiş, ben de hepsini al- dım, demiştir297. Bu tereke kaydında zikredilenlerin tamamının fiyatları açıklanmamıştır. Mesela 12 koyun ifadesi var ama bir koyunun ne kadar fiyatı olduğunu çıkaramıyoruz. Yirmi ölçek nohut, beş kuruşluk buğday, iki kuruşluk saman ifadelerinde nohudun fiyatı hiç belirtilmemiştir. Beş kuruşluk buğday, iki kuruşluk saman ifadeleri yazılmış buğdayın ve samanın ağırlık cinsinden ölçüsü belirtilmediği için bunların fiyatlarına ulaşamıyoruz. Beş kuruş tarla ve yedi kuruşluk sadeyağ ifadelerinde de bunların fiyatlarını çıkarmamız

294 KŞS–59, 81-1.

295 Küçükdağ, Konya, s. 180. 296 KŞS–59, 90–2

mümkün değildir. Bu belgede iki dönüm tarlanın 20 kuruşluk fiyatı verilmiştir fakat bu hususa tarla satışlarında değinmiştik. Bu tereke taksimatından anlayabileceğimiz bir mer- kep ve bir leğenin fiyatının ortalama kaç kuruş olacağıdır. Çünkü bir merkebin fiyatı 10 kuruş, bir leğenin fiyatı ise altı kuruş olarak verilmiştir.

Benzer Belgeler