• Sonuç bulunamadı

Dr. Özlem Taşoğlu, Dr. Neşe Özgirgin

Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara, Türkiye Giriş

Frajilite kırığı majör travma olmaksızın, ayakta durma yüksekliğinden düşme gibi basit bir travma ile ortaya çıkan, osteoporoz ile ilişkili kırıktır. Dünya genelinde her yıl 9 milyon kişiyi etkilemektedir ve önümüzdeki yıllarda bu sayının giderek artması beklenmektedir. Osteoporozda osteoblastik ve osteoklastik aktivitedeki dengesizlik nedeniyle kemik mineral yoğunluğunda generalize bir azalma olmakla birlikte kansellöz kemiğin daha yoğun olduğu metafiziyal alanlarda bu kayıp daha hızlıdır. Sonuçta distal radius, proksimal femur, proksimal humerus ve vertebralar daha fazla etkilenir ve frajilite kırıkları bu alanlarda daha sık görülür (1).

Elli yaşından sonra her 10 kadından 4’ü hayatının geri kalan kısmında kalça, omurga ya da ön-kol kırığı geçirebilecektir. Yine bu yaş grubundaki kadınlarda osteoporotik kırıklara bağlı olarak gelişebilecek komplikasyonlar nedeniyle ölüm riski, meme kanserine bağlı ölüm riskinden daha yüksektir. Öte yandan erkekler de daha az sıklıkla da olsa osteoporotik kırıklardan etkilenirler, tüm kalça kırıklarının %30’u erkeklerde görülmektedir ve erkeklerde mortalite kadınlardan daha yüksektir (2).

Yeni gelişen bir frajilite kırığı sadece hastanın hayat kalitesini değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda gelişebilecek yeni kırık riskini arttırır. Gerek ülkelerin halk sağlığı politikaları, gerekse kaynak kullanımı açısından osteoporotik kırıkların rehabilitasyonu günümüzde önemi giderek artan bir konudur.

Osteoporotik kırıklarda rehabilitasyon yaklaşımı genel olarak 3 başlık altında incelenebilir: 1. Aktif rehabilitasyon

2. Genel kırık komplikasyonlarının önlenmesi 3. Tekrarlayan kırık oluşumunun önlenmesi Aktif Rehabilitasyon

Kalça Kırıkları

Yaşlılarda ve %70 oranında kadınlarda görülür. Yüzde 90 oranında minör travmalarla, genellikle de ayakta durma yüksekliğinden basit bir düşme ile oluşur. Mortalite ve morbiditesi çok yüksek kırıklardır. Birinci yıl içindeki mortalitesi %30’lara ulaşır. Kırık öncesi bağımsızlığı azalmış olanlarda kırık sonrası fonksiyonel kayıp daha fazla olur. Kognitif bozukluk, depresyon, kötü nutrisyonel durum, sosyal desteğin az olması da fonksiyonel iyileşmeyi olumsuz etkiler. Yapılan çalışmalarda erkek cinsiyetin de kötü prognoz için risk faktörü olduğu gösterilmiştir (1-3).

Kalça kırıklı hastalarda %95 oranda cerrahi uygulanır. İleri yaştaki, eşlik eden çok sayıda komorbiditesi olan, debil hastalarda konservatif seçenekler denenebilir. Deplase olmamış, stabil intrakapsüler/femur boyun kırıklarında perkütan kanüllü vida fiksasyonu uygulanır ancak bu teknikle %2-%15 oranında non-union görülmektedir. Ayrıca ilerleyen zamanda femur boyun kollapsı ve femur boynunda kısalık gelişmesi sonucunda ortaya çıkan yürüme bozuklukları nedeniyle hemi ya da total artroplasti uygulanması gerekebilir. Deplase olmuş femur boyun kırıklarında ise tercih edilen cerrahi artroplastidir. Hemiartroplasti daha az invaziv olmakla birlikte uzun dönem sonuçları total artroplastiler kadar iyi olmadığından, mobilizasyon potansiyeli düşük olan çok yaşlı ve kırılgan popülasyonda tercih edilir. Öte yandan nispeten genç hastalarda ve artritik değişiklikler varlığında total artroplasti öncelikli seçenektir. Ekstrakapsüler/pertrokanterik kırıklarda ise intramedüller tespit sistemi uygulanmaktadır (1).

Kalça kırıklı hastalarda ağrı ile mücadelede intravenöz parasetamol standart tedavi olarak ilk basamakta başlanmalı, kodein, tramadol ve diğer opiatlardan mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Opiatlar bu grup hastalarda iyi tolere edilememekte, bilinç durumunda bozulma, deliryuma eğilim, konstipasyon gibi yan etkilerle morbidite ve mortaliteyi arttırmaktadır. Steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaçlardan ise, renal bozukluk ve peptik ülser gibi yan etkiler nedeniyle yine mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Özellikle post-operatif dönemde yetersiz ağrı kontrolünün hastanede yatışları uzattığı, ambulasyonu olumsuz yönde etkilediği ve uzun dönem fonksiyonel bozukluğa yol açtığı unutulmamalı ve ağrı kontrolüne gereken önem verilmelidir (4).

Bunun yanı sıra hastalar yeterli düzeyde hidrate edilmeli, varsa elektrolit bozuklukları düzeltilmelidir. Ancak bu yaş grubunda konjestif kalp yetmezliği ya da başka problemler nedeniyle oluşabilecek sıvı yüklenmesine de dikkat edilmelidir. Pre ve peri-operatif ciddi kan kaybı varsa kan transfüzyonu gündeme gelmelidir, zira anemi fonksiyonel kapasiteyi azaltıp hastaların mobilize olmasını engelleyecektir. Ancak post-operatif dönemde kan sayımlarının hemodilüsyon nedeniyle gerçeği tam olarak yansıtmayabileceği de unutulmamalıdır. Diabetik hastalarda kötü glisemik kontrolün yara iyileşmesini olumsuz yönde etkileyebileceği de akılda tutulmalı ve kan şekeri regülasyonuna gereken önem verilmelidir (4).

Kalça kırıkları sonrası hastaların önceki fonksiyonel seviyelerine en yakın hale getirilebilmesi amacıyla rehabilitasyon programları hızlı bir şekilde başlamalı, hastalar erken mobilize edilmelidir. Yatak istirahatinin uzadığı her gün hızlı kas kuvveti kaybı, artan ağrı, eklem kontraktürleri ve kendine güven kaybı ile hastanın aleyhinedir. Bu hastalarda konstipasyon, bası yarası gelişimi, beslenme bozukluğu, göğüs sekresyonlarının birikmesi, pnömoni, deliryum ve trombo-embolik olaylar gibi istenmeyen sistemik komplikasyonlar, diğer osteoporotik kırık tiplerinden daha sıktır (4).

Kalça kırıkları sonrası uygulanan uzun süreli, yoğun rehabilitasyon programlarının fonksiyonel iyileşmeyi olumlu yönde etkilediği, düşme ve yeni kırık oluşumu riskini azalttığı gösterilmiştir. Çok sayıda çalışmada hastanede, ayaktan tedavi ünitelerinde veya ev programları şeklinde uygulanan kalça çevresi kaslara yönelik progresif reziftif egzersizler, denge-koordinasyon ve yürüme eğitimi, postür egzersizlerinden oluşan rehabilitasyon programlarının kalça kırığı sonrası kas kuvveti, yürüme hızı, endurans, fiziksel fonksiyonlar ve sağlık algısı üzerinde olumlu etkisi olduğu ispatlanmıştır (3).

Omurga Kırıkları

Omurga kırıkları sıklıkla torako-lomber geçiş bölgesinde ve orta torakal bölgede görülür. Çoğu omurga kırığı düşük enerjili travmayı takiben gelişir, hastaların yaklaşık 1/3’ü herhangi bir travma öyküsü vermez. Ayrıca omurga kırıklarının önemli bir kısmı asemptomatiktir. Bu kırıkların radyolojik tanısı da güç olabilmektedir. Bu üç sebepten ötürü sadece %30-%40’ı tanı alır. Genant yöntemine göre bir omurganın yüksekliğinde %20’den fazla kayıp olması kırık olarak tanımlanır. Omurgada görülen frajilite kırıkları; kama, bikonkav ya da ezilme tipi kırıklar olabilirler. Tanıda bilgisayarlı tomografi, radyografiye göre daha duyarlıdır. Kırığın oluşum zamanını belirleme ve altta yatan olası bir enfeksiyon ya da maligniteyi göstermede ise manyetik rezonans inceleme tercih edilmelidir (5).

Omurga kırıkları çoğunlukla asemptomatik olmakla birlikte, semptomatik oldukları zaman aktivite ile artan, istirahat ile azalan ve fonksiyonel kısıtlılığa yol açan ağrı ile ortaya çıkarlar. Ağrı başlangıçta yoğundur, özellikle yaşlı hastalarda günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlılık olabilir. Omurganın frajilite kırıklarında kırılan vertebral segmente ait parçaların spinal kord ya da sinir köklerine bası yaparak nörolojik defisite neden olması çok nadir bir durumdur. Ancak böyle bir şüphe varlığında (bacaklara yayılan ağrı, motor ya da duyu defisit, denge kaybı, inkontinans) vakit kaybetmeden omurganın manyetik rezonans görüntülemesi gerçekleştirilmeli ve acil dekompresyon-stabilizasyon cerrahisi uygulanmalıdır. Ancak bu hastalarda düşük kemik kalitesi nedeniyle vertebranın cerrahi stabilizasyonu zordur ve cerrahi başarısızlık riski yüksektir (5).

Omurga kırıklı hastalarda ağrı tedavisine parasetamol ile başlanmalı gerekirse steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaç kullanımına geçilmeli ancak potansiyel yan etkilere karşı dikkatli olunmalıdır. Kodein ve tramadol de ağrı tedavisinde kullanılabilir ve gereğinde morfin, oksikodon ve diğer opyatlara geçiş yapılabilir. Ayrıca osteoporoz tedavisinde kullanılan ilaçların omurga kırıklarına bağlı ağrı üzerindeki etkileri araştırılmış ve risedronat ile teriparatidin, olumlu etkileri olduğu gösterilmiştir. Öte yandan kalsitoninin akut omurga kırıklarına bağlı ağrı tedavisindeki olumlu etkileri bilinmekle birlikte son yıllarda uzun süre kullanımının kanser riskini artırdığına dair yayınlar olması nedeniyle osteoporoz tedavisindeki kullanımı sınırlandırılmıştır (5).

Osteoporotik omurga kırıklarının tedavisinde immobilizasyon önerilmemektedir. Eğer ağrı, ilaç tedavisi ile kontrol altına alınamazsa korse kullanımı gündeme gelebilir ancak etkinliği konusunda yeterli kanıt yoktur. Bez korseler, üç nokta prensibine dayanan korseler, hiperekstansiyon korseleri ve mold ceketler kullanılabilir. Korse kullanımında temel amaç, kırığı stabilize etmek, deformiteyi (özellikle kifozu) engellemek ve böylelikle ağrıyı azaltmaktır. Optimal süre 8-12 haftadır. Öte yandan kas atrofisi, deri irritasyonu, solunum kısıtlılığı ve maliyeti gibi olumsuz yönleri nedeniyle geriatrik hasta grubu tarafından zor tolere edilir. Literatürde korse kullanımıyla ilgili çalışmaların sonuçları da çelişkilidir. Hastaya göre karar verilmelidir (5).

Osteoporotik omurga kırıklarının tedavisinde diğer bir seçenek de vertebroplasti ya da kifoplastidir. Her iki teknikte de omurga içine sement (polimetil metakrilat) uygulaması yapılır. Vertebroplasti ya da kifoplasti uygulaması, ağrının kontrol altına alınamadığı durumlarda ya da ilerleyici vertebral deformite varlığında gündeme gelir. Lokal ya da genel anestezi altında uygulama yapılabilir. Hasta pron pozisyonda yatarken omurga gövdesi içine vertebroplastide bir, kifoplastide ise iki iğne yardımı ile girilir. Vertebroplastide kemik sement doğrudan enjekte edilirken, kifoplastide öncelikle iğneler yardımı ile omurga gövdesi içinde iki baloncuk oluşturulup kemik redükte edilir ve daha sonra kemik sement enjekte edilir. Bu iki tekniğin birbirinden temel farkı; vertebroplasti uygulaması sırasında gerçek bir redüksiyon gerçekleşmezken, kifoplastide gerçekleşmesidir. Genellikle %70-%90 hastada akut dönemde ağrı azalır. Yapılan çalışmalarda ağrıdaki bu azalmanın 12-26 ay süreyle devam ettiği ve fonksiyonellikte artış ile hayat kalitesindeki düzelmenin de buna eşlik ettiği gösterilmiştir. En çok korkulan komplikasyon kemik sement enjeksiyonu sırasında komşu osteoporotik vertebrada kırık gelişmesidir. Omurga gövdesinin arka duvarının ruptüre olduğu durumlarda, spinal kanal içine sement sızıntısı riski nedeniyle ve omurga gövdesinde şiddetli ezilme varlığında teknik zorluk nedeniyle tercih edilmemelidir. Vertebroplasti ile kifoplasti arasında ağrı palyasyonu açısından önemli bir fark olmamakla birlikte, vertebroplastide sement sızıntısı ve diğer komplikasyonların riski daha fazladır. Öte yandan kifoplasti için gerekli olan teknik ekipman daha pahalıdır ve genellikle genel anestezi uygulaması tercih edilmektedir. Literatürdeki randomize kontrollü çalışmalarda kifoplastinin vertebroplastiden daha etkin olmadığı ve konservatif tedaviden de daha maliyet-etkin olmadığı gösterilmiştir (5).

Omurga kırıkları sonrası yatakta geçirilen süre mümkün olduğunca kısa tutulmalı, bu süre içinde doğru postural geçişler hastaya öğretilmeli, torako-lomber stabilizayon egzersizleri ile eklem hareket açıklığı (EHA) egzersizleri başlanmalıdır. Kırık sonrası ilk 2 ay boyunca, kırığın tam stabilizasyonu sağlanıncaya kadar, kuvvetlendirme egzersizlerinden çok relaksasyon, germe ve solunum egzersizleri ile eklem mobilitesini artırmaya yönelik egzersizlere ağırlık verilmelidir. İkinci ayın sonunda yoğun rehabilitasyon programına başlanabilir. Bu dönemde sırt ekstansörlerini kuvvetlendirme, postür ve denge-koordinasyon egzersizleri uygulanır (5). Sırt ekstansörlerini kuvvetlendirme egzersizleri kifozun ilerlemesini önlemede faydalıdır, böylelikle sırt ağrısı, düşme ve sekonder kırıkları önlemeye de yardımcı olur. Propriyoseptif postural eğitim de dengeyi arttırmada ve kırıkları önlemede etkilidir. Vertebral stabilizasyon, denge eğitimi, germe ve gevşeme egzersizleri ise kronik ağrı ve dizabiliteyi azaltmada faydalıdır. Egzersizler genellikle haftada 2-3 gün 45-50 dakikalık seanslar halinde uygulanmalıdır (5,6).

Ön kol Kırıkları

Ön kol kırıklarının görülme sıklığı menopozla birlikte artar ve 75 yaş altı kadınlarda omurga kırıklarından sonra en sık görülen kırık tipidir. Mortaliteyi arttırmaz ancak yaşam kalitesinde azalmayla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu kırıklarda amaç hastanın üst ekstremitesine kabul edilebilir ölçüde hareketlilik ve dayanıklılık kazandırmaktır. Çoğu ön kol kırığı kapalı redüksiyon ve alçı ile 4-6 hafta immobilizasyondan fayda görür. Bu durumda atrofi ve kontraktür gelişimini engellemek amacıyla erken dönemde baş parmak ve diğer parmakların mobilizasyonu sağlanmalıdır. Yaşlı hastalarda cerrahi müdahalenin gerekliliği ve başarı şansı ise tartışmalı bir konu olup, hastanın yaşı, fiziksel aktivite düzeyi ve beklentileri dikkate alınarak karar verilmelidir. Günümüzde yaşlılarda en sık kullanılan cerrahi yöntem volar tespit plağı uygulamasıdır. Cerrahi uygulama sonrasında da yine baş parmak ve diğer parmakların mobilizasyonunun yanı sıra fikse edilmiş ekstremitenin erken-nazik mobilizasyonuna başlanmalıdır. Günler haftalar içinde hastanın ağrısı azaldıkça tedirici olarak EHA açıları arttırılabilir (1,7).

Proksimal Humerus Kırıkları

Proksimal humerus kırığı olan çoğu hasta cerrahi müdahale olmaksızın fonksiyonel bir omuz eklemine kavuşur. Operasyon sadece kompleks kırıklarda ya da hastanın daha fonksiyonel bir omuz eklemine ihtiyaç duyduğu %20 kadar hastada endikedir. Cerrahi endikasyonu olmayan %80 hastada ise omuz askısı ya da Velpeau bandajı yardımıyla omuz immobilize edilir ve kırığı takip eden ilk iki hafta içinde erken-nazik EHA egzersizlerine başlanır, hastanın ağrısı azaldıkça açılar giderek artırılır. Cerrahi yöntemlerle kırık fiksasyonu diğer osteoporotik kırıklarda olduğu gibi, proksimal humerus kırıklarında da zordur. Öte yandan proksimal humerus kırıklarında %80 olguda posterior sirkumfleks arter yaralanması nedeniyle humerus başının vaskülarizasyonu bozulmuştur ve bu da cerrahi tekniği daha da zorlaştırır. Hastanın ve kırığın durumuna göre kapalı redüksiyon-perkütan çivileme, tespit plakları, intramedüller tespit sistemleri, hemi-artroplasti, total artroplasti ya da ters artroplasti yöntemlerinden biri tercih edilir. Düşük kemik kalitesi nedeniyle kapalı redüksiyon-perkütan çivileme nadiren tercih edilirken, intramedüller tespit sistemlerinin popülaritesi artmaktadır. Diğer yandan hemi ya da ters artroplasti seçenekleri kurtarma operasyonlarıdır, ancak uygun şekilde yapıldıklarında yüz güldürücü sonuçlar alınabilir (1,7).

Genel Kırık Komplikasyolarının Önlenmesi

Tromboembolizm, deliryum, bası yarası ve ağrı kırıklardan sonra sık görülen ve önlenebilen komplikasyonlardır.

Tromboembolizm: Kalça kırığı sonrası profilaksi uygulanmayan hastalarda %40 oranında görülür. Diğer kırık tiplerindeki sıklığı bilinmemektedir. Kalça kırıklarında düşük molekül ağırlıklı heparin post-operatif 6. saatte başlanmalı ve 28-35 gün devam etmelidir. Eş zamanlı kompresyon çorabı uygulaması da önerilmekle birlikte bu çorapların bazı kırılgan yaşlılarda cilt problemlerine yol açabileceği unutulmamalı ve hasta odaklı karar verilmelidir. Diğer kırık tipleri için erken mobilizasyon dışında herhangi bir profilaksi önerilmemektedir.

Deliryum: Kalça kırıkları sonrası yaşlı hastalarda %10-%65 oranında görülür. Diğer kırık tiplerindeki sıklığı bilinmemektedir. Cerrahi öncesinde ve sonrasında görülebilir. Altta yatan demans, enfeksiyon, kardiyopulmoner disfonksiyon, polifarmasi ve sıvı-elektrolit dengesizliği riski artıran faktörlerdir. Deliryum, hastanede kalış süresinin uzamasına, bakımevi ihtiyacının ve mortalitenin artışına sebep olur. Kırık sonrası hastanın genel medikal bakımının dikkatli şekilde sürdürülmesi, polifarmasinin önlenmesi ve varsa azaltılması, sıvı-elektrolit dengesinin sağlanması, ağrının mümkün olduğunca opyat dışı analjeziklerle kontrolü, uygun mesane-barsak bakımı, erken mobilizasyon, uygun nutrisyon, varsa hastanın işitme cihazı ve gözlüklerini erken post-operatif dönemde kullanmasının sağlanması deliryumun önlenmesinde etkilidir. Eğer ajite deliryum söz konusu ise düşük doz kısa süreli anti-psikotikler gündeme gelmelidir.

Ağrı kontrolü: Yapılan çalışmalarda geriatrik hastalarda kalça kırığı sonrası, olası bir deliryum tablosunun ortaya çıkışını kolaylaştırmamak adına, ağrı kontrolü uygulamalarından kaçınıldığı ortaya çıkmıştır. Ancak ağrı tedavisinde kullanılan ilaçlar kadar ağrının kendisinin de deliryumu tetiklediği unutulmamalıdır. Bu nedenle ağrı tedavisi çok dikkatli uygulanmalı, hastaya özel olarak yürütülmeli ve ağrı mutlaka kontrol altına alınmalıdır (2).

Frajilite kırığı geçirmiş olan yaşlı hastalar, hiç kırık geçirmemiş olanlara göre yeni bir kırık gelişimi için iki kat daha fazla risk altındadırlar. Bu nedenle ikinci kırık gelişimini önlemek amacıyla hastaya uygun tedaviler başlanmalıdır. Ne yazık ki günümüzde bu konu ihmal edilmekte ve frajilite kırığı geçiren çoğu hasta tedavisiz kalmaktadır. 1. Uygun farmakolojik tedavinin başlanması: Kırık sonrası erken dönemde bifosfonatlar başlanabilir. Çoğu hayvan modeli ve bir randomize kontrollü insan çalışması kırık sonrası erken bifosfonat kullanımının kallus formasyonunu ve kemiğin mekanik kuvvetini arttırdığını göstermiştir. Ayrıca yapılan bir çalışmada kalça kırığı geçiren hastalarda yeni kırık oluşumunu önlemede sadece zolendronik asitin etkili olduğu gösterilmiştir. Bifosfonatlar haricinde denosumab ve teriparatid de krık sonrası denenebilir.

2. Yeterli Ca ve D vitamini takviyesi ve diyet: Kırık sonrası hastaların D vitamini düzeyleri ölçülmeli, eksikliği saptanırsa replase edilmeli ve uygun Ca-D vitamini idamesi sağlanmalıdır. Yaşlı hasta grubunda malabzorpsiyon nedeniyle D vitamininin oral formlarının etkinliğinin düşük olabileceği akılda tutulmalı, gerekirse intramüsküler uygulama yoluna gidilmelidir. Ayrıca hem Ca, hem de D vitamini idamesinde mümkün olduğunca doğal yollar (güneşe çıkma ve Ca’dan zengin gıdalarla beslenme) tercih edilmelidir. Bunun haricinde yeterli protein alımının özellikle kırık oluşumunu takip eden akut dönemde komplikasyonları önlediği ve hastanede yatış süresini kısalttığı gösterilmiştir. Yüksek kafein alımı, üriner ve fekal Ca atılımını arttırdığı için engellenmelidir. Yine yüksek Na’lu diyet de böbrekte Ca ekskresyonunu arttırmaktadır ve önlenmelidir. Ayrıca yüksek lifli diyetler de intestinal Ca abzoprsiyonunu azalttıkları için tercih edilmemelidirler.

3. Yaşam tarzı: Hastaların kahve, alkol, sigara ve gazlı içecek tüketimleri azaltılmalı, bunun yerine Ca’dan zengin süt ve ayran gibi içecekleri tercih etmeleri önerilmelidir. Ayrıca yaşlı hastalarda sık görülen polifarmasiye dikkat edilmeli, kullanılan ilaç sayısı mümkün olduğunca azaltılmalıdır.

4. Egzersiz: Kırık geçiren hastalarda egzersiz programları, hem kemik dansitesini ve dayanıklılığını arttırmaya, hem de düşmeleri engellemeye yönelik olarak düzenlenmelidir. Genel olarak hastalara, haftanın 2 ya da 3 günü 15-60 dakika aerobik egzersiz ve kuvvet eğitimi önerilmektedir. Egzersiz yoğunluğu fonksiyonel kapasitenin %70-%80’i olacak şekilde ayarlanmalıdır. Genel olarak kemik mineral yoğunluğunu arttırmada en etkili egzersizler atlama ve koşma gibi yüksek aktivite düzeyi gerektiren egzersizlerdir. Ancak step ya da aralıklı koşu gibi daha düşük-orta aktivite düzeyi gerektiren egzersizler 50 yaşın üstündeki hasta grubu için daha uygundur ve tercih edilmelidir. Kuvvet eğitimi de bölgeye spesifik olarak düzenlenmeli; özellikle kalça çevresi kas grupları, kuadriseps, dorsal/plantar fleksörler, el bilek ekstansörleri ve sırt ekstansörleri çalıştırılmalıdır. Osteoporotik kırıklardan etkilenen bölgeler için yük verici egzersizler düzenlenmelidir. Tüm hastalarda egzersiz programları basit düzeyden başlamalı ve yoğunluğu progresif olarak arttırılmalı, hastanın egzersiz programına devamlılığı da sağlanmalıdır. Düşmeleri önlemede ise kuvvet eğitiminin yanı sıra Tai Chi, progresif denge ve yürüme eğitimi önerilmektedir.

5. Kalça koruyucular: Kullanımlarının etkinliği tartışmalıdır (8). Kaynaklar

1. Kammerlander C, Erhart S, Doshi H, Gosch M, Blauth M. Principles of osteoporotic fracture treatment. Best Pract Res Clin Rheumatol 2013;27:757-69. 2. Colón-Emeric CS, Saag KG. Osteoporotic fractures in older adults. Best Pract Res Clin Rheumatol 2006;20:695-706.

3. Beaupre LA, Binder EF, Cameron ID, Jones CA, Orwig D, Sherrington C, et al. Maximizing functional recovery following hip fracture in frail seniors. Best Pract Res Clin Rheumatol 2013;27:771-88.

4. Wilson H. Multi-discplinary care of the patient with acute hip fracture: How to optimize the car efor the elderly, traumatized patient at and around the time of the fracture to ensure the best long-tern outcome. Best Pract Res Clin Rheumatol 2013;21:717-30.

5. Gerdhem P. Osteoporosis and fragility fracures: Vertebral fractures. Best Pract Res Clin Rheumatol 2013:743:55-27. 6. Pratelli E, Cinotti I, Pasquetti P. Rehabilitation in osteoporortic vertebral fractures. Best Pract Res Clin Rheumatol 2010;7:45-7. 7. Hagino H. Other non-vertebral fractures. Best Pract Res Clin Rheumatol 2013;27:731-41.