• Sonuç bulunamadı

F. Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun

1.3. Ada’nın Osmanlı’dan Kopma Süreci

İmparatorluğun Gerileme dönemine girmesiyle bazı dönemlerde Ada’da huzursuzluk yaratmak isteyen grupların isyan çıkardıkları da görülmektedir. Bunların içinde etkili olanlar açısından; Mehmet Boyacıoğlu isyanı (1685), Çil Osman Vakası (1764), Dizdar Halil İsyanı (1765), Mora İsyanı (1821) ve Karpaslı Papaz İsyanı (1833) sayılabilir.37

Hatta devlet aygıtı güçten düşüp geleneksel Osmanlı düzeni çözülmeye başlayınca vergiler altında ezilmeye başlayan Müslüman halkın başlattığı isyanlara da

rastlanmıştır.38

Yunanistan ise daha Osmanlı egemenliği altında olması nedeni ile Rumları kışkırtacak durumda henüz değildir. Megali İdea fikri ortaya atılana kadar, iki halk Osmanlıların adil yönetimi altında barış içinde bir arada yaşadı. Denebilir ki Ada’daki iki halkın barış içinde bir arada yaşadığı tek dönem fiilen Osmanlı İdaresi

altında yaşanan bu 307 yıllık dönemdir.39

Yunanlıların etkili olduğu ilk önemli isyan 1821 tarihli Mora İsyanıdır 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Fransız İhtilali’nin yaymış olduğu milliyetçilik ve ulus devlet kurma fikirleri Osmanlı yönetimi altında yasayan gayrimüslim halklar arasında da yayılmaya başlamış ve bu milliyetçilik hareketlerinin en önemlilerinden birisi de Yunan isyanları olmuştur. Ekim 1822 tarihinde Verona Kongresi’nde batılı devletler Yunanlılar lehine herhangi bir karar almamasına ve Avrupa devletlerinin sözde tarafsız tutumuna rağmen Avrupa kamuoyu kesinlikle Yunan tarafında yer alıyordu. Batılı devletler tarafından desteklenen Yunanlıların kendilerince milli hedefler belirleyerek Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmak için çalışmalara başlayıp ilk olarak Mora’da ayaklanmalarının ardından isyanla baş edemeyen Osmanlı yönetimi Mehmet

36

Osmanlı İdaresinde Kıbrıs. a.g.e., s. 56.

37

Tarkan, a.g.e., s.62.

38

Şükrü Sina Gürel, Kıbrıs Tarihi I (1878-1960), Kaynak Yayınları, Ankara, 1984, s.13.

39

Ali Paşa’dan yardım istemek zorunda kalmıştır.40

Devlete borç vererek ve Doğu Akdeniz ticaretini yürüterek güçlenen Rum burjuvazisinin ve Ortodoks Kilisesinin önderliğindeki Yunan ulusçuluğundan güç alan bu bağımsızlık mücadelesi Kıbrıs’ta da

destek bulmuştur.41

İsyanların daha çok yayılmasını ve hızlanmasını sağlayan esas neden ise arka planda ‘Megali İdea’ denilen bir fikrin yatmasıdır. Fikir, ilk kez Rigas Ferreros adlı bir Rum tarafından 1791 yılında hazırlanmaya başlanıp 1796 tarihinde Viyana’da yayınlanan bir haritaya dayanmaktadır. Büyük fikir, büyük ideal anlamına gelen kavrama göre, 1453’te Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele geçirilecek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs Anadolu ve İskenderiye’ye kadar olan topraklar işgal edilerek, bir Helen imparatorluğu olarak kabul edilen büyük Bizans

kurulacaktır. Bu anlamda fikri yayma görevini Rum Ortodoks Kilisesi üstlenmiştir.42

Megali İdea, Yunanlıların Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsızlıklarını kazanmak amacıyla giriştikleri mücadelenin başında ortaya çıkmış bir slogandır. Bu ülkü o tarihten itibaren Yunanistan’ın bağımsızlık savasından çok “Antik Yunanistan’ı diriltmek” ya da “Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak” amacıyla Osmanlı Devleti’nin ve Anadolu topraklarının bir bölümüne sahip olmayı amaçlamıştır. Yunan yarımadasının bir bölümünde 1844 yılında bağımsız bir Yunan Devleti’nin kurulmasından sonra Megali İdea Ioannis Kolettis tarafından Atina meclisindeki bir konuşmada şöyle dile getirilmiştir:

“Yunanistan Krallığı, Yunanistan değildir. Yunanistan’ın sadece bir parçası, en küçük, en yoksul bir parçasıdır. Yunanlılar sadece krallıklar içinde oturanlar değildir; aynı zamanda Yanya’da ya da Selanik’te, Serez’de ya da Edirne’de, İstanbul ya da Trabzon’da, Girit ya da Sisam Adası’nda Yunan tarihine ya da Yunan ırkına bağlı başka yerlerde oturanlar da Yunanlıdır.”43

40

Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, V. Cilt , 3. Baskı, , Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1970, s.114-115. 41 Gürel, a.g.e., s.13. 42 İsmail, a.g.e., s.4. 43

Etienne Copeaux ve Claire Mauss-Copeaux, Taksim! Bölünmüş Kıbrıs 1964-2005, Çeviren: Ali Berktay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, s.32.

Megali İdea haritası içinde yer alan bölgelerin Yunanistan’a katılması, daha sonraları kurulan bütün gizli yeraltı Rum örgütlerinin hedefi olmuştur. Örneğin, 1814 yılında Rus Çarı I. Aleksander’in yaveri olan Aleksander İpsilânti tarafından kurulan ve daha sonra Etniki Eterya adını alacak olan Filiki Eterya örgütünün programında şu hedeflerin ulaşılması öngörülmektedir:

 Yunan ulusuna bağımsız bir ülke sağlamak

 Batı ve Doğu Trakya ile Selanik’in Yunanistan’a ilhakı

 Ege Adalarının ilhakı

 Girit ve Rodos Adası’nın ilhakı

 İmroz ve Bozcaada’nın ilhakı

 Batı Anadolu’nun ilhakı

Kıbrıs’ın ilhakı

 Karadeniz bölgesinde Pontus Rum devletinin kurulması44

Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra 1844 yılında Megali İdea Yunanistan’ın resmen milli stratejisi haline geldi. 1844 yılı Ocak ayında Yunan Meclisinde konuşan milletvekili Yanni Koletti şu ifadeleri kullanmıştır: “Yunan krallığı sadece Yunanistan değildir. Belki Yunanistan’ın en küçük ve en fakir bir parçasıdır. Yunanlı, sadece krallık ülkesi halkı değildir. İyonya, Selanik, Serez, Edirne, İstanbul, Pontus, Girit, Sisam, Kıbrıs Adası, Yunan tarihine ve Yunan ırkına bağlanan tüm bölge ve yörelerde yasayan halklardır. Helenizmin iki büyük başkenti vardır. Atina, krallığın başkentidir. İstanbul ise büyük başkent, tüm Yunanlıların ümit ve hayallerinin kentidir.”45

Bu zaman diliminde Helenizm uzantısı olan isyanlarla ve diğer milliyetçi ayrılık hareketleri ile baş etmeye çalışan Osmanlı İmparatorluğu artık güçlü bir imparatorluk değil, toprak kaybetmeye ve gerilemeye başlayan bir devlet olarak göze çarpmaktadır. 19. yüzyılın sonlarına doğru ise dönemin iki sömürge imparatorluğu olan İngiltere İle Rusya, Ortadoğu'daki menfaatleri bakımından birbirleriyle büyük bir çatışmanın içine

44

Türk-Yunan İlişkileri ve Megalo İdea, Genelkurmay Askeri Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1985, s.28-29.

45

girmişlerdi. Rusya nihaî hedefi olan İstanbul'a girmek ve Boğazları almak düşüncesinin yanı sıra, Kafkasya üzerinden İskenderun ve Basra Körfezleri'ne inmeyi de tasarlamaktaydı. Rusya'nın bu politikası, Osmanlı Devleti'nin güneyini hayatî bölge olarak gören İngiltere'nin menfaatlerine uygun düşmemekteydi. 1875'de başlayan Hersek İsyanı'nın sonunda Osmanlı Ordusu basarı kazanmasına rağmen Rusya'nın 31 Ekim 1876'da verdiği ultimatom ile mütareke imzalamak zorunda bırakıldı. Bosna- Hersek ve Bulgaristan meselelerinde Rusya, İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, Almanya ve İtalya tarafından akdedilen Londra Protokolü'nün (31 Mart 1876) Osmanlı Devleti tarafından reddedilmesi sonucu zaten içte ve dışta büyük sıkıntılar içinde olan Osmanlı Devleti, 1877 yılı basında Avrupa devletlerinin desteğini de tamamen kaybetmiş oldu. Bunun üzerine Rusya, Osmanlı Devleti'ne 24 Nisan 1877'de savaş ilan etti. 1877-78 Osmanlı-Rus Savası'nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti, büyük toprak kayıplarına sebep olan Ayastefanos Anlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı. 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan bu anlaşma ile Rusya'nın Slavcılık politikası büyük bir zafer kazanmış, Osmanlı Devleti'nden önemli bir toprak kütlesi kopararak Balkanlar'da

nüfuzunu arttırmıştı.46

Osmanlı Devleti tarafından “Düvel-i Muazzama” adıyla ifade edilen devletler İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya idi. 19. yüzyıl sonlarında ABD de büyük devletlerden sayılmaya başlamıştı. 1870’lerden sonra dünyada yeni bir emperyalizm çağı başlamıştı. İki temel değişiklik bunda önemlidir. Birisi siyasi değişiklik ki bu da İngiltere’nin artık dünya siyasetinde tek başına gücü elinde bulunduramamsıdır. Diğeri ise ekonomiktir ki bu da kapitalizmin tekelci üretim aşamasına ulaşması ve finans kapital olgusunun oluşmaya başlamasıydı. Yeni Pazar arayışları ve kapitalizmin getirdiği sorunlara çözüm arayan uluslararası örgütler etkili olmaya başlayacaktı. 19. Yüzyılın sonlarına doğru Avustralya ve Afrika da dâhil olmak üzere dünya tümüyle sömürgeci devletler tarafından paylaşılmış durumda idi. Artık dünya üzerinde paylaşılacak yerin kalmaması 20.yüzyılda büyük güçlerin ilgisini geniş toprak varlığını sürdüren Osmanlı Devleti üzerine çekmişti. Osmanlı’nın Avrupa’ya yakınlığı ve dünya ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu da bu ilginin başka nedenleriydi. Yarı sömürge durumundaki Çin ve İran da benzer şekilde hedef konumundaydı. Aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun bu şekilde ilgi odağı haline

46

gelmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki varlığına son verdikten sonra ortadan kaldırılmasını öngören ve 19. Yüzyılın ilk yarısından itibaren sistematik bir

biçimde uygulanan “Doğu Sorunu” ile alakalıdır. 47

Doğu sorunu ya da diğer söylemle Şark Meselesi, tabir olarak 19. yüzyılın başında ortaya çıkmakla beraber en geniş anlamda, Avrupa-Türk ve Hristiyan- Müslüman mücadelesini yansıtmaktadır. Terimin Avrupa’da ortaya atıldığı düşünülürse sadece kendileri açısından bir mesele teşkil ettiği ve kendi menfaatleri doğrultusunda çözmeye çalıştıkları görülmektedir. Batılı devletler bundan sonra Türk-İslam alemi ile olan bütün ilişkilerini hep bu açıdan ele almış ve ilişkilerde Hıristiyan aleminin menfaatlerini ön planda tutmuştur. Şark meselesi iki ayrı dönemde incelenebilir. İlk dönem, 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile başlayıp 1683 Viyana Kuşatması ile biter. Bu dönemde Türkler taarruzda, Avrupa savunmadadır. İkinci dönem ise 1699 Karlofça Antlaşması ile başlar 1918 Mondros Mütarekesi ile son bulur. Bu safhada Türkler savunmada, Avrupa saldırı halindedir. Özellikle ikinci safha ile birlikte yabancı devletler Osmanlı’yı bölme, azınlıkları Osmanlı’dan ayırma hatta Türkleri Balkanlardan

atmak üzere hareket etmişlerdir.48

Doğu Sorunu etrafında toplanan duruma tarih sahnesine yeni çıkmış genç bir devlet olarak A.B.D de kayıtsız kalmamıştır. Amerikan kamuoyunun meseleyi öğrenmesinde misyonerlerin ve bölgede görev yapan üst düzey diplomatların etkisi büyüktür. Ancak daha çok Hac-Hilal çatışması şeklinde ele alınan sorun, daha önce Levant bölgesini sadece ticareti arttırmak için önemli gören Amerika’nın bölgeye bakış açısını da değiştirmiştir. Artık mesele Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan tebaayı nasıl ezdiği konusuna odaklanmış ve zavallı hıristiyanların kurtarılması için çeşitli faaliyetlere girişilmiştir. Konunun bilimsel boyutlarının birçok kez tartışıldığı bilinmektedir. Hatta Ocak 1869’da New York Cooper Enstitüsünde yapılacağı açıklanan “Hıristiyan Amerika’nın Doğu Sorununa Bakışı” adlı toplantı öncesinde Washington elçisi Blak Bey New York Times gazetesine şunları söylemektedir:

47

Kemal H. Karpat, Balkanlarda Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, İmge Kitabevi, Ankara, 2004, s.203.

48

Bayram Kodaman, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan II.Abdulhamid’in Doğu Anadolu Politikası, Orkun Yayınevi, İstanbul, 1983, s.162-163.

“… Katılımcıların çoğunun İlahiyatçı olduğunu gördüğüm bu toplantıda, sorunun diplomatik değil, dini motiflerle açıklanmaya çalışılacağını ve Hıristiyanlığın Müslümanlığa olan üstünlüğünden bahsedileceğini tahmin ediyorum. Zaten Amerika’da Doğu Sorunu ne zaman tartışılsa bu yapılıyor… Her ne kadar Amerikalılar dini ve herkesçe bilinen nedenlerden ötürü Yunanlılara içten bir yakınlık duymaktalar da iseler bu konunun Hıristiyanlık ya da Müslümanlıkla ilgisi yoktur. Tamamen siyasal bir nitelik taşır… Amerikalılar’ın bu konuya karışmaları ve bazı yollarla Osmanlı Devleti’ne müdahele etmeye çalışmaları, Osmanlı Devleti’nin A.B.D.’nin güneyindeki asilere yardım etmesiyle aynı anlamı taşır…”49

Ayastefanos Antlaşması’na en büyük tepki İngiltere ve Avusturya’dan geldi. Avusturya’nın Balkanlardaki çıkarlarını aralarında yaptıkları Peşte Antlaşmasına göre dikkate almayan Rusya’nın, hem Kars, Ardahan ve Batum’u işgal etmesi hem de Balkanlarda etkili olması İngiltere’nin bölgeye dönelik politikasını tehlikeye sokmuştu. Bu sebeple İngiltere ve Avusturya, Ayastefanos Barış Antlaşması’nın tekrar gözden geçirilmesi için Rusya’ya baskı yapmaya başlamıştır. Ayastefanos Antlaşması sonrasında İngiltere 1878 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını terk ederek yıkılacak bir devlet gözüyle bakılan Osmanlı

Devleti’nden pay alma yarışına katılmıştır.50