• Sonuç bulunamadı

İki NATO Müttefiki Olarak Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs Politikaları

F. Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun

2.7. İki NATO Müttefiki Olarak Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs Politikaları

İngilizler’in 1947’de Kıbrıs’a muhtariyet getirecek bir anayasa hazırlamak maksadıyla, Türk ve Rumlar meslek kuruluşlarından oluşacak bir Danışma Meclisi kurma istek ve çabaları Rumların itirazları sonucunda akim kalmıştı. Buna rağmen, İngiltere Mayıs 1948’de Kıbrıs’ta özerklik anayasası teklif etmiş ancak bu teklif ne

Türkler ne de Rumlar tarafından hüsn-ü kabul görmemiştir.176

İngiliz Sömürge Yönetimi Ada’da egemenliğini devam ettirmeye çalışırken Rumlar doğrudan Enosis kampanyalarına hız verdiler. 1947’de yapılan Başpiskoposluk seçimini fanatik Enosisçi Girne piskoposu II. Makarios kazandı. 15 Ocak 1950’de kilise Plebisit (halk oylaması) yaptı. Kilise denetiminde ve papazların gözü önünde yapılan oylamaya sadece Rumlar katıldı. Oy pusulaları Enosis’e “Evet” ve “Hayır” seklinde düzenlenmişti. Kıbrıs Türk Toplumunun protesto ettiği Plebisit’in sonucu %96 oranında

174 Milliyet, 6 Mart 1952. 175 Sander, a.g.e., s.94. 176

evet çıktı. Başpiskopos Makarios’un daha önce itiraf ettiği “Neticesi önceden malûm”

Plebisit’in kabul edilmeyeceği daha önce İngiliz Yönetimi tarafından açıklanmıştır.177

Ada’nın herhangi bir tarafa tamamen devri yerine İngiliz Sömürge Yönetimi’nin varlığını ve otoritesini devam ettirmeye dayalı peş peşe plânlar hazırlanmıştır. Bu plânlar şunlardır:

 1947 Lord Winster Plânı

 1948 Jackson Plânı

 1955 Birinci Mac Millian Plânı

 1955 II. Harding Plânı (Kasım 1955- Ocak 1956)

 1956 Radcliff Plânı

 1958 II. Mac Millian Plânı

 1958 Spaak (Nato Genel Sekreteri) Plânı

Bahsi geçen planların hepsi İngiltere tarafından hazırlanmıştır ve Enosis fikrine aykırı oldukları gerekçeleri ile Rumlar tarafından reddedilmişlerdir.

1945 sonrası dönemde Türkiye, Kıbrıs Rum topluluğu ve Yunanistan'ın aksine Ada’ya ilişkin sorunlara uzak kalmayı tercih etmiştir. Türkiye bu dönemde müttefiki olan İngiltere'nin İçişlerine karışmamayı ve sorunu Lozan çerçevesinde görmeyi tercih etmiştir. Türkiye'de kamuoyunun Kıbrıs konusuna ilgisi 1948 yılından sonra başlamıştır. Kamuoyunun ilgisine rağmen Türk hükümetinin 1951 yılı ve sonrasında

temel politikası NATO'ya girmek ve ittifak içerisinde sorun çıkarmamaktır.178

Türk Hükümeti ise Kıbrıs konusunda sessizliğini muhafaza ederken ender demeçlerden bir tanesi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak tarafından 17 Aralık 1949’da İstanbul’da verilmiştir:

“Kıbrıs Adası etrafında koparılmak istenen yaygaralara karşı Yunan devlet adamlarının âkilâne ihtarları çok yerindedir. İngiltere’nin Kıbrıs’ı başka bir devlete

177

Tarkan, a.g.e., s.74.

178

vermek istediği hakkında hiçbir sezinti yoktur. Kıbrıs’ı isteyenlerin en hafif suçları, İngiltere dostluğuna aykırı hareket etmeleridir. Yunan Milletinin bu hakikatleri bildiğine şüphe yoktur.”179

Kıbrıs Kilisesi ise Kıbrıs Rum toplumu üzerindeki kontrolünü pekiştirmişti. Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla daha yoğun faaliyetler içerisine giren Kilise AKEL’in yükselişinin ardından ise komunizme karşı duruş göstermişti. 1950’de Başpiskopos II. Makarios’un ölümünün ardından yerini III. Makarios adıyla Larnaka Piskoposu Mihail Hristodolu Muskos almıştı. 13 Haziran 1948 tarihinde Larnaka Katedralinde takdis edilen III. Makarios 37 yaşındaydı ve Kıbrıs Kilisesi tarihinde bu göreve gelen en genç kişi olmuştu. Enosis’in sıkı bir destekçisi olan III.Makarios’un göreve gelmesi Kilise’nin siyasete etkisini ve müdahelesini artırmıştır. III. Makarios göreve başlama töreninde “Anavatan Yunanistan” ile Enosis gerçekleşinceye kadar

dinlenmeyeceğine dair yemin etmiştir..180

Türkiye’nin ılımlı tavrı ise buna rağmen devam etmiştir. Yunanistan’ın katı tavrı karşısında Türk Hükümeti de sessizliğini bozmak zorunda kalmış ve demeçler vererek konuya açıklık getirmek istemişlerdir. Fuat Köprülü’nün Hürriyet Gazetesine vermiş olduğu demeç bunu kanıtlar niteliktedir:

“Ülkemize nispetle coğrafi ehemmiyeti, oradaki soydaşlarımızın mühim bir kitle teşkil eylemesi ve tarihi bağlarımız dolayısıyla Kıbrıs’ın durumunun bizi çok yakından alakadar etmesi gayet tabiidir. Ada’nın bugünkü hukuki vaziyetinin değişmesi için bir sebep görmemekteyiz. Fakat bu vaziyette herhangi bir değişiklik ciddi surette bahis mevzuu olacak olursa, bunun bizsiz ve haklarımıza aykırı bir şekilde yapılmasına imkan bırakamayız. Bu bakımdan Ada’daki soydaşlarımızın müsterih olmaları lazımdır. Sözlerimin herhangi bir şekilde polemiklere vesile vermesini arzu etmediğim için meselenin esası hakkında daha fazla mütalaa beyanından içtinap edeceğim. Bu sebepledir ki, hükümetimizin bu mevzuu hakkındaki durumunu gereken taraflara açık ve dostane şekilde anlatmakla beraber ortada çalkalanan münakaşa ve gösterilerden

179

Ulus Gazetesi, 18 Aralık 1949.

180

ihtiyat ve temkinle uzak durmuştur. Biz, Yunanistan’la aramızdaki dostluğun en sıkı ve samimi mahiyette olmasına büyük ehemmiyet vermekteyiz.”181

Ancak Yunan tarafı saldırgan davranışlarına devam etmiştir. Konu, daha sonra 1954'de Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler'e götürülmüş ve BM’in konuyu reddetmesi üzerine de 1955 yılında EOKA kurularak, silahlı eyleme geçilmiştir. Amaç, politik anlamda plebisit sonuçlarını heyetler vasıtası ile tüm dünyaya duyururken, bu sonuçlara saygı duyulmaması halinde Kıbrıs'ın bir kan gölüne dönüştürüleceğini

dünyaya göstermektir.182

EOKA, dağıttığı ilk bildirilerde;

“İki düşmanımız vardır. Birincisi İngilizler, ikincisi Türklerdir. İngilizleri Ada’dan kovacağız sonra da Türkleri imha edeceğiz. Gayemiz Enosis’tir. Her ne pahasına olursa olsun vazifemiz bu gayenin gerçekleşmesidir” demektedir.183

Nitekim bir süre sonra Kıbrıs gerçekten bir kan gölüne dönecektir.

İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower’e gönderdiği mesajda, BM’in Yunanistan ve Türkiye arasındaki Kıbrıs’ta bağımsız bölge ile ilgili anlaşmazlık konusuna müdahil olmaması yönündeki İngiltere’nin önerisini desteklemesini istemiştir. İngiltere, Kıbrıs sorununun İngiliz- Yunan ve Yunan-Türk ilişkilerine yeterince zarar verdiğini ve BM’in bu konuya müdahil olmasının bu ilişkilere daha fazla zarar vereceğini dolayısıyla bu durumun komünistlerin lehine fayda sağlayacağını düşünmektedir. Bu nedenle İngiltere,

ABD’nin karşı yönde oy kullanarak BM’nin konuya dâhil olmamasını istemektedir. 184

İngiltere, Kıbrıs meselesine çözüm bulabilmek için Yunanistan ile Türkiye’yi 30 Haziran 1955’te Londra’da bir konferansa davet etti. 29 Ağustos 1955’te başlayan Londra Konferansı’nda Yunanistan “Enosis”, Türkiye ise “statükonun devamı veya Kıbrıs’ın Türkiye’ye verilmesi” tezini savunurlarken İngiltere “Self-Government” (Özerk bir yönetim tarzı) tezini öne sürdü. Taraflar arasında herhangi bir yakınlaşma sağlanamadan konferans 7 Eylül 1955’de dağıldı. Londra Konferansı’nın en önemli 181 Hürriyet, 21 Nisan 1951. 182 İsmail, a.g.e., s.39. 183 Alasya, a.g.e.., s.175.

184Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) Arşivleri, Eylül 20, 1954,

sonucu, Türkiye’nin Kıbrıs meselesinde birinci derecede ilgili bir devlet olduğu ve onun onayı olmadan Kıbrıs’ın statüsünde bir değişiklik yapılamayacağı gerçeğinin ortaya çıkmasıydı. Londra Konferansı’nda “statükonun devamı veya Kıbrıs’ın Türkiye’ye verilmesi” tezini savunan Türkiye, kısa bir süre sonra “Kıbrıs’ın taksim edilmesi” tezini

milli bir tez olarak savunmaya başladı.185

Rauf Denktaş bir mülakatında “Kıbrıs Milleti diye bir millet yoktur ve olmamıştır. Sadece Kıbrıs’ta yaşayan Türkler ve Yunanlılar

vardır.” diyerek Kıbrıs konusundaki Türk Tezini bir anlamda özetlemiştir.186

185

Erim, a.g.e., s.9

186

3. TÜRK – AMERİKAN İLİŞKİLERİNDE KIBRIS’IN SORUN HALİNE GELMESİ VE KRİZLER DÖNEMİ