• Sonuç bulunamadı

F. Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun

2.3. Osmanlı’da Amerikan Okulları ve Misyonerlik Faaliyetleri

ABD’nin kurucu unsuru olan Doğu Amerika’nın 13 kolonisi çoğunlukla Protestan mezhebine dâhil olan kişilerdi. Bu kişilerin zaten Amerika kıtasına gidip orada kolonileşmesinde Protestan olmaları ve katı Katolik anlayışından kaçma isteklerinin payı olduğu muhakkaktır. Dünyanın nimetlerinden uzaklaşmayı reddeden bir anlayışa sahip olan Protestan ahlâkı Amerikan kültür ve toplum yapısına etki etmiştir. Hatta ABD’nin kurulduğu ilk zamanlardan itibaren ticaretteki başarısında da 66 Kurat,a.g.e., s.26-28. 67 a.g.e., s.30-31. 68 Şafak,a.g.e., s.14. 69 Erhan, a.g.e.,s.255-256.

bu Protestan ahlâkının etkileri olduğunu söyleyebiliriz. ABD hem ticaret yaptığı ülkelerde kendisine yandaşlar edinebilmek hem de Protestan inanışını, diğer Hıristiyan Mezheplerde dâhil olmak üzere, tüm insanlığa empoze edebilmek için “misyon”lar kurarak ve “misyoner”ler göndererek Amerika dışı ülkelerde faaliyetler içinde bulunmuşlardır. ABD’li misyonerlerin en çok odaklandığı iki ülkeden birisi Çin diğeri de Osmanlı Devleti’dir. Bu iki ülkenin de hem hammadde konusundaki zenginliği, hem Hıristiyan nüfusun bu bölgelerde az oluşu hem de son yıllarda zayıf olmalarına rağmen herhangi bir Avrupa ülkesinin direkt olarak tesirinde olmamaları misyonerlerin özellikle

ilgisini çekmiştir.70

ABD’li Protestanların misyonerlik örgütlerinden birisi olan American Board of Commissioners for Foreign Mission (ABCFM) 1810’da ABD’nin Massachussetts eyaletinin Boston kentinde, Congregational, Presbiterien ve Reformed adlı üç protestan kilisesinin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Kuruluş amacı, Amerika kıtasındaki Kızılderili ve Katolikleri Protestanlaştırmak olan ABCFM, bir süre sonra “bütün dünyanın Protestanlaştırılması” sloganı ile çok geniş bir coğrafyada örgütlenmeye başladı. 1840’lara gelindiğinde, Kuzey ve Güney Amerika, Afrika, Çin, Hindistan,

Pasifik Adaları ve Osmanlı Devleti’nde çok sayıda misyon açılmıştı.71 ABCFM’nin

1818 yılındaki toplantısında Osmanlı Devleti’nde de bir misyon kurulması

kararlaştırılmıştır.72

Bu konuda ABCFM tarafından görevlendirilen Pleny Fisk ve Levi Parsons adlı iki misyoner 5 Ocak 1820’de İzmir’e gelmiş ve ilk Amerikan misyonerlik

istasyonunu kurarak Amerikanın Türkiye ile en önemli kontağı olmuşlardır.73 10 yıl

boyunca Osmanlı’nın değişik kesimlerinde (İzmir, Beyrut, Kudüs) çalışmalar yapmış ve

Malta’da bir matbaa kurmuşlardır.74 Fakat daha sonra İngilizlerin bu matbaanın

faaliyetlerinden rahatsız olmasından dolayı, matbaanın bir kısmı İzmir’e bir kısmı da

Arapça yayınlar da basmak üzere Beyrut’a American Board’un kararıyla taşınmıştır.75

Bu çalışmaları neticesinde vardıkları sonuç ise ilginçtir. Çünkü Osmanlı toplumu içerisinde Protestanlaştırmaya en müsait topluluğun Ermeniler olduğuna karar 70 Erhan, a.g.e, s:82 – 84. 71 Kocabaşoğlu, a.g.e., s.16. 72 a.g.e., s.29. 73

Nasim Sousa, The Capitulary Regime of Turkey: Its History, Origin and Nature, Johns Hopkins Press, Baltimore, 1933, s.140.

74

Köprülü, a.g.e., s.936.

75

Erdal Açıkses, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2003, s.39.

vermişlerdir ve çalışmalarını 1830’dan itibaren onlar üzerine yoğunlaştırmışlardır.76 Misyonerler ayrıca Hıristiyan Araplar için de Beyrut Misyonu’nu kurmuşlardır. Ancak Ermenilere daha etkili misyonerlik yapabilmek için 1832 yılında Ermeniler için ayrı bir

misyon Türkiye’de kurulmuştur.77 Bu misyonun amacı kendi kiliselerinin baskısından

bunalan Ermenileri Protestanlaştırmaktı. Başka bir bakış açısı ile de Osmanlı toplumu içerisinde Amerikan kültürel değerlerini almış ve Amerikasever bir topluluk oluşturmaktı. Bu çalışmaların bir parçası olarak Ermeniler için ilk misyoner okulu

İstanbul Pera’da açıldı.78

Misyonerliğin yayılmasının en önemli iki unsuru kilise

kurulması ve misyoner okullarının açılmasıydı.79

ABCFM misyonerleri Anadolu’ya geç geldikleri için ve mevcut Fransız etkisinin üzerinde çıkabilmek için çokça çaba

sarfetmişler ve çok sayıda okul açmışlardır.80

1836–1844 yılları arasında 54 yeni misyoner görevli olarak Anadolu’ya gelmiştir ve 186l’de toplam 125 misyoner

olmuştur.81

1850’de Osmanlı Devleti’nde Amerikalı misyonerlerin yönetiminde yedi kilise ve yedi okul vardı. Bu rakam 1860’da 49 kilise ve 114 okula, 1880’de 97 kilise ve 331 okula, 1913’de ise 163 kilise ve 450 okula ulaşmıştır. 1847 yılında faaliyetlerin geniş bir sahaya yayılması sonucu İstanbul merkez olmak üzere Anadolu’daki misyon şark misyonu ve merkez misyonu olarak gruplandırılmıştır. Bulgarlarla meşgul olan bir

Avrupa misyonu da mevcuttu.82 Misyonerlik Osmanlı Devleti içinde bu denli hızlı

yayılırken Osmanlı toplumu da bundan rahatsızlık duymaya başlamıştı. 1840’lı yıllarda misyonerlerin faaliyetlerinden dolayı rahtsızlık duyanların sayısında da artış

görülmüştür.83

Misyonerlik faaliyetlerinin özellikle Osmanlı tebaası arasında ayrılıkçılığı empoze ettiği için tedbir alınmak istendi. Ancak alınmaya çalışılan tedbirler ya kapitülasyonlara ya da dış baskılara takıldı. Verilmiş olan tavizlerle misyonerler

adeta devlet içinde devlet olmuşlardı.84

Bu durum karşısında Osmanlı Devleti misyonerlik faaliyetlerinin önüne geçmek için Amerikan okullarını kapatmak isteyince

76

H.Tahsin Fendoğlu, Modernleşme Bağlamında Osmanlı Amerikan İlişkileri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2002, s.165-167.

77

Harrison Gray Dwight, Chiristianty Revived in the East, Baker & Scribner, New York, 1850, s.19-21.

78

Orhan Kılıç, Harput’ta Ermeniler ve Misyoner Faaliyetleri, Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 1986, s.18 – 19.

79 Fendoğlu, a.g.e, s. 228. 80 Açıkses,a.g.e, s.45. 81 Kocabaşoğlu, a.g.e, s. 44 – 45. 82 Kılıç, a.g.e, s.21. 83 Erhan,a.g.e., s.194. 84 Açıkses,a.g.e., s.545.

ikili ilişkiler gerilmeye başlamış ve bu gerilim ilişkilerin kesildiği Birinci Dünya

Savaşına kadar sürmüştür.85

Osmanlı’da Azınlık Ayaklanmaları ve Amerika

Osmanlı Devleti bünyesinde yaşayan Bulgarların ayaklanmalarında

misyonerlerin payı olduğu muhakkaktır. Bulgar isyanının çıkışında ve ilerlemesinde

Amerikan misyonerleri büyük rol oynamıştır.86

ABCFM 1850’li yıllarla beraber Bulgarları Osmanlı’dan kurtarmak için çalışmalar yapmıştır bunun sebebi ise Misyonerlerin Bulgarları ümit veren ve bağımsızlığı hak eden bir halk olarak görmeleri

idi.87 Robert Kolejin kurulması Bulgarların ayaklanma isteklerini kurumsallaştırmıştı.

Çünkü Robert Kolej’de çok sayıda Bulgar öğrenci okumakta idi. Özellikle milliyetçilik duygularının felsefi temelinin oturtulmasında Robert Koleji, dergiler ve makaleler

önemli rol oynamıştır.88

Osmanlı’da ulusal ayaklanmaların sıkça görüldüğü dönemlerde Amerika’nın ilgisini çeken bir diğer olay Girit isyanıdır. Girit’teki ayrılık istekleri Amerikan basınında yer bulmuş ve Amerikan kamuoyunda Osmanlı karşıtı ayrı bir dalga daha yaratılmıştır. Osmanlı karşıtı düşüncelerin oluşmasında Amerikan kamuoyu üzerinde çok etkisi bulunan Rum lobisinin rolü büyüktür. Baskılar sonucu Amerikan yönetimi 1867’den itibaren müdahale yönünde adımlar atmaya başlamıştır. ABD, Ada’yı Akdeniz’de uygun bir askeri üst olarak değerlendirmeye başlamış; basında yapılan propagandaların kamuoyu üzerindeki etkisi, Kongrenin baskıları ve İstanbul’un ABD büyükelçisi Morris’in önerileriyle şekillenen dış politika vizyonu doğrultusunda, yoğunlaştırdığı diplomasi trafiği ile Ada’daki mültecilere yardım maksatlı savaş gemileri gönderme girişimlerinde bulunmaya başlamıştır. Gerekçe olarak ta kendi

medeniyetinin Helen medeniyetine çok şey borçlu olduğunu öne sürmüştür.89

Yine Osmanlı Devleti bünyesinde yaşayan bir diğer gayri Müslim halk da Ermenilerdir. 1870’lerin sonuna dek Osmanlı Hükümeti ile Ermeni halkı arasında

85

Haluk Ülman, İkinci Cihan Harbinden Truman Doktrinine Kadar Türk Amerikan Diplomatik

Münasebetleri 1939-1947, AOSBF Yayınları, Ankara, 1961, s.5. 86 Fendoğlu, a.g.e.,s.240 87 Kocabaşoğlu, a.g.e., s.125. 88 Fendoğlu,a.g.e, s.241. 89 Erhan, a.g.e, s.272 – 274.

herhangi bir anlaşmazlık olmamıştır ve Ermeniler diğer devletlerin politikalarında bu

tarihe kadar yer almamıştır.90

1877—78 Osmanlı- Rus Harbi sonuna kadar rahat içinde yaşayan Ermenilerin nüfusu o yıllarda bir milyonu bulmaktaydı. Osmanlı’da “millet-i sadıka” adıyla anılan Ermeniler Osmanlı ticaret hayatında önemli yer tutmaktaydılar. Rus Harbi sonunda Ayestefanos Antlaşması’nda Rusya büyük kazançlar ve düzenlenen maddelerle Rusya Ermeni halkı üzerinde himaye elde etmiştir. Ayestefanos Antlaşması ile birlikte Rusya’nın Osmanlı topraklarında büyük kazançlar elde etmesi Avrupa devletlerini harekete geçirmiş ve Ayestefanos’tan 4 ay sonra kendi çıkarlarını arttırdıkları Berlin Antlaşması’nı imzalamışlardır. Antlaşmanın yenilenmesinde Rusya’nın Büyük Bulgaristan hayalinin neredeyse Ayestefanos Antlaşması ile gerçekleşmiş olmasıdır. Rusya’nın Büyük Bulgaristan hayali, tarihi “sıcak denizlere inme” siyasetinin uzantısından başka bir şey değildi. Bu Antlaşmanın meşhur 61. maddesi ile Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Harput, Van ve Bitlis gibi Ermenilerin yoğun

olduğu yerlerde ıslahatlar yapılmasını öngörüyor olmasıydı.91

Ermeni sorununun ortaya çıkmasında Rusların bölgedeki Ermeni halkı kışkırtmasının büyük payı vardır. Bir diğer önemli etken ise isyanların fikri ve teorik

altyapısını oluşturan misyoner okullarıdır.92

Özellikle ABCFM’nin Doğu Türkiye Misyonu etkili çalışmaları ile sağlık, eğitim, din gibi alanlarda hizmet veriyor ve Ermeniler ile temas içinde oluyordu. Misyonerlerin Ermeniler için yazdıkları taraflı

yazılar da Amerikan kamuoyunda yankı buluyordu.93

Amerika’ya Ermeni göçleri bu

dönemde başlamıştır. Göçün en önemli sebepleri siyasi ve ekonomik sebeplerdir.94

Amerikan misyoner okullarında İngilizce öğrenen Ermenilerden bazıları

ABD’ye giderek orada yerleşmişlerdir.95

Ancak bazıları orada Amerikan vatandaşlığını kazandıktan sonra tekrar Osmanlı İmparatorluğu’na dönerek, Amerikan vatandaşlarına

tanınan haklardan yararlanmaya çalışmışlardır.96

Çünkü 1830 Osmanlı - Amerikan

90

Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001, s.14.

91

Yılmaz Öztuna, Büyük Osmanlı Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1994, s.331.

92 Şafak, a.g.e.,s.78. 93 Kocabaşoğlu,a.g.e., s.151-153. 94 Fendoğlu, a.g.e.,s.239. 95

Ercüment Kuran, “Amiral Bristol Raporu ve ABD’de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandasının Tarihçesi”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Editör: Hasan Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2000, s.112.

96

Ticaret Antlaşması’na göre Amerikan vatandaşları Osmanlı mahkemelerinde yargılanamazdı. 1874 yılında iki devlet arasında uyruk değiştirenlerin hukuki statülerini belirlemeye yönelik bir tabiiyet antlaşması imzalanmıştı. Amerikan vatandaşlığına geçtikten sonra ülkeye geri dönen Ermeniler yine Osmanlı tebaasından sayılacaktı. İzin almadan gidenler firari sayılacaktı. Fakat bu düzenlemeler de mevcut karışıklığı

önlemeye yetmemiştir.97

Amerika’ya giden Ermeniler zamanla lobi faaliyetlerine ve kamuoyu oluşturmaya başladı. Türk düşmanlığı yapan Ermeniler Amerika’da gerçekle ilgisi

olmayan bir Türk imajı oluşturarak Amerikan kamuoyunu etkilemişlerdir.98

Amerika Ermeni meselesine ilk zamanlarda tarafsız yaklaşmaya çalışmıştır. Ancak hem Osmanlı Devleti ile iyi ilişkilerin devamı için uğraşırken diğer yandan da Osmanlı’yı memnun etmek için Ermeni isyanvılara karşı sert tavır takınarak Amerika’daki Ermenileri kızdırmak istememiştir ve Amerikan kamuoyunda oluşan Ermeni baskısını

göğüslemeye çalışmıştır.99

Ermeni isyanları sırasında Osmanlı-ABD ilişkilerini yakından ilgilendiren iki olay olmuştur. İlk olarak, 1893’te Ankara’da toplanan Ermeniler bildiriler dağıtarak halkı padişaha karşı ayaklanmaya çağırmışlar ve çağrıdan sonra Amasya ve Merzifon’da isyanlar başlamıştır. Bu durum karşısında Osmanlı kuvvetleri olaya müdahale etmiştir. Olaylar sırasında Merzifon Amerikan Koleji’nin iki Ermeni öğretmeni, kışkırtıcılık yaptıkları iddiasıyla tutuklanmışlardır. Kolej binası da tahrip edilmiştir. Bu olay Amerika’da büyük tepkilere yol açmış ve Washington zararın tazminini istemiştir. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti zararı tazmin ederek

öğretmenleri serbest bırakmıştır.100

İkinci olay ise 1895 yılındaki isyan sırasında Maraş ve Harput’taki misyoner okulları ve evlerinin zarar görmesi nedeni ile ABD’nin 100 bin

Dolar tazminat istemesiyle başlamıştır.101

Osmanlı Devleti tazminat ödenmeyince ABD 1897 yılında İzmir limanına Kentucky isimli bir kruvazör göndererek gözdağı vermeye çalışmıştır. O sıralarda tahtta olan II. Abdülhamid tehlikeyi görerek 19 bin Sterlinlik

meblağı 1901’de ABD elçisine ödenmesini uygun görmüştür.102

Osmanlı hükümeti ise Amerika’da Türk aleyhtarı Ermeni propagandasına karşı tedbiren Washington elçiliğine 97 Şafak, a.g.e.,s.87-88. 98 Kuran, a.g.e, s.112. 99 Erhan, a.g.e., s.317. 100 a.g.e., s.309-311. 101 a.g.e, s.325. 102 a.g.e, s.335.

Ali Ferruh Bey’i tayin etmiştir. İyi derecede Fransızca ve İngilizce bilen Ali Ferruh Bey, 1898 yılında vardığı Amerika’da kısa zamanda basınla iyi ilişkiler kurarak Ermeni

meselesinin gerçek yüzünü anlatmış ve bir ölçüde başarılı olmuştur.103

Amerika’ya Ermeni göçünün arttığı yıllarda, Türk göçünün de başladığı görülmektedir. Ancak sayı olarak Ermeni, Rum ve Suriyelilere göre çok az Türk göç

etmiştir. Türk göçlerinin esas nedeni ekonomiktir.104

1904’te Samsun’daki Ermeni isyanları ve 1905 yılında II. Abdülhamid’e yönelik başarısız suikast girişimleri ile Ermenilerle ilgili gerginlik doruk noktasına ulaşmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanı da çeşitli olayların yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Anayasaya göre herkesin silah taşıyabileceğinin kabulü, büyük bir silahlanmaya ve kanlı olaylara

yol açmıştır.105

II. Meşrutiyet’in ilanını Ermeniler sevinçle karşılamışlardır. Örneğin; Elazığ Söğütlü Kilise Mektebi’nde düzenlenen tören ve eğlencede “Yaşasın özgürlük”

şeklinde bağırılmıştır.106

Meşrutiyet’in ilan edilmesi Amerika tarafından da heyecan ve mutlulukla karşılanmıştır. Meşrutiyet’in ilanından sonraki ilk icraatlar da ABD’yi mutlu etmiştir. Özellikle misyoner okulları ve göç eden Ermeniler konularındaki iyileştirmeler ikili ilişkilerde olumlu hava estirmiştir.

Chester Demiryolu Projesi

Chester Projesi’nin uzun ve karışık hikâyesi, 1900’lü yılların başında

Amerika’nın Orta ve Yakındoğu’ya ilgisinin temellerini oluşturan bir meseledir.107

İlişkilerde II. Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan olumlu hava kendisini ekonomik alanda da göstermiştir. Bu gelişmelerden en önemlisi Chester Projesidir. Osmanlı’da II. Abdülhamid başa geçince demiryolu inşası hız kazanmıştı. Düyun-u Umumiye’nin kurulması ve gelişmesi de demiryolu çalışmalarında aşama kaydedilmesine yardımcı olmuştu. 1907 yılından itibaren Amerika Chester Projesi ile Osmanlı demiryolu

103

Kuran, a.g.e., s.112.

104

Veysi Akın, “Amerika’da İlk Türk Lobisi: Türk Teavün Cemiyeti”, Atatürk Araştırma Merkezi

Dergisi, Sayı:59, Cilt: 10, Divan Matbaası, Ankara, 2004, s.465. 105

Nejat Göyünç, “Osmanlı Devleti’nde Ermeniler Hakkında”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Editör: Hasan Celal Güzel, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2000, s.42.

106

İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında, Cilt:4, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yayınları, İstanbul, 1968, s.330.

107

Erdal Açıkses ve Rahmi Doğanay, Amerika’nın Yüzyıllık Ortadoğu Hayali: Chester Projesi, Fırat Üniversitesi Yayınları, Elazığ, 2010, s.48.

pazarına girmiştir. Projenin sahibi eski bir asker olan Amiral Colby Chester görüşmeler yapmak üzere İstanbul’a geldiğinde İngilizler ve Almanlar rahatsız olmuşlardı. Bunun sebebi ise dönemde demiryollarının bu iki ülkenin himayesinde olmasıydı. İki ülkenin baskılarına rağmen II. Abdülhamid’in demiryolları ihalelerini Amerikalılara vermeye daha sıcak baktığı bilinmektedir. Görüşmelerin ardından protokol yapılmış ve gerekli teminat yatırılmıştır. Ayrıca finans konusunu çözmek için Osmanlı - Amerikan Kalkınma Şirketi de kurulmuştur. Ancak diğer devletlerin baskıları ve Osmanlı içerisindeki tartışmalar 191l’de ABD’nin projeden vazgeçmesine ve 1913’de şirket

dağılmasına neden olmuştur.108

Chester Projesinin bu şekilde sonuçlanması Amerika’da çok olumlu yankı bulmamış ve bu sonuç ABD’nin Doğu Sorunu’na müdahil olmama

durumuna dönüş olmuştur.109

ABD I. Dünya Savaşı sonrasında her ne kadar galip Avrupa Devletleri gibi toprak talebinde bulunmasa da bölge ile olan ticari alandaki ilişkilerini sıcak tutmak istiyordu. Ortadoğu petrolleri Amerika’nın ilgisini çekiyordu ve Amerika bu nedenle Osmanlı Devleti ile 1917’de kesilen diplomatik ilişkileri yeniden başlatmak amacıyla Lewis Heck isimli diplamatı İstanbul’a gönderdi. Amerika’nın bölgedeki ticari menfaatlerden mahrum kalmak istememesi Chester Projesinin tekrar gündeme gelmesine sebebiyet vermiştir. Chester, ABD Dış İşleri ve Denizcilik Bakanlıklarından kendi projesi için destek istemiş ve bu desteğe de gerekçe olarak bölgedeki petrolleri göstermiştir. Amerikan Denizcilik Bakanlığı Dış İşleri Bakanlığına nazaran, donanmanın artan petrol ihtiyacını karşılamak maksadıyla, daha ılımlı yaklaşmıştır

Chester Projesine.110 Chester Projesi ile ilgili ikinci deneme Ankara Hükümetince

olumlu karşılanmıştı. Zira Lozan Görüşmeleri sırasında ABD’nin küçük de olsa desteğini almış olmak önemli idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Chester projesi 9 Nisan 1923 tarihinde 185 kabul edilmiş ve artık bir demiryolu projesi olmasının yanında bir petrol projesi de olan Chester Projesi ile ilgili anlaşma 29 Nisan 1923 tarihinde resmen imzalanmıştır. Ancak imtiyaza resmi izin verilmesi Lozan Antlaşması’nın

imzalanması ile eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir.111

108

Yaşar Semiz, Türk-Amerikan Münasebetleri Işığında Chester Demiryolu Projesi 1909–1926, Yetkin Basımevi, Ankara, 1995, s.39-58.

109

John A. DeNovo, “A Railroad for Turkey: The Chester Project, 1908-1913”, The Business History

Review, Vol.33, 1959, s.329. 110

Açıkses ve Doğanay, a.g.e., s.81-87.

111

Lozan sırasında Musul’un dolayısı ile oradaki petrollerle ilgili hakların büyük kısmının kaybedilmesi ve Chester Projesinin ABD Dış İşleri Bakanlığından yeterli desteği bulamaması gibi sebepler projenin ikinci kez de gerçekleşememesine sebebiyet vermiştir. ABD’nin Chester Projesinin uygulanmasında ağır davranması ve Avrupalı devletlerin muhalefetini göğüsleyememesi, Türk tarafı istekli olmasına rağmen projenin ne 1908–1912 sürecinde, ne de 1921–1923 döneminde uygulanamamasının temel

sebepleridir.112

ABD’nin Osmanlı’ya karşı tutumu ve özellikle 19. yüzyılın sonunda Osmanlı içişlerine özellikle Ermeni meselesinde müdahale eder bir tutum sergilemesi, ilişkilerin soğuk döneme girmesine neden olmuştur. 1912 yılında ABD Başkanı olan Woodrow Wilson, I. Dünya Savaşı sırasında Ermeni, Rum, Yunan, İngiliz gibi güçlü lobileri olan kitleler tarafından baskı altına alınmıştı. Osmanlı Devleti’nde Amerikalı vatandaşların hayatlarının tehlikede olduğunu sürekli telkin eden bu lobilerin amacı hem ABD’yi savaşa sokmak hem de Osmanlı’yı zor durumda bırakmaktı. Amerikan basınından çıkan haberlere göre Osmanlı’da birçok Amerikan vatandaşının hayatı tehlike altında idi.

Amerikan kamuoyunda oluşan baskılar neticesinde iki Amerikan savaş gemisi olası bir çatışma durumunda vatandaşlarını almak için Osmanlı karasularına girdi. Boğazdan geçmesine izin verilmeyen gemiler nedeniyle iki ülke arasında notalar verilmiştir. Gerginleşen ilişkilerin akabinde Osmanlı tüm kapitülasyonları kaldırdığını açıklayınca, tekrar katliam dedikoduları yayılmaya başlamıştır. Amerika’daki Osmanlı elçisi Ahmet Rüstem Bey kapitülasyonları eleştiren bir tavır takınınca ABD kamuoyu durumdan iyice rahatsız olmuş ve Ahmet Rüstem Bey’in ülkeden ayrılmasını istenmiştir. Tepki üzerine Ahmet Rüstem Bey görevinden ayrılmıştır. Osmanlı ile ABD arasında bu soğuk gelişmeler yaşanırken Amerika Almanya’ya karşı savaşa girmiştir. Amerika Osmanlı ile diplomatik ilişkileri kesmemeye kararlı olduğunu Babıâli’ye bildirmiş olsa da Osmanlı Devleti Hariciye Nazırı 20 Nisan 1917’de ABD Büyükelçiliğine ABD Hükümeti ile diplomatik ilişkilerin kesildiğini bildiren bir nota vermiştir. Böylece 1830’den beri resmi olarak süren ilişkiler resmen bitmiştir.

112

2.4. Kıbrıs Meselesine Kadar Türk – Amerikan İlişkileri