• Sonuç bulunamadı

Türklerin Anadolu’yu istilası ve bir yurt olarak edinme mücadelesi çok çetin geçmiú; Haçlı seferleri, Bâtıni olayları ve O÷uz isyanı gibi gailelerin atlatılmasından sonra ortaya çıkan Babai isyanı ve ardından gelen Mo÷ol istilası sonrasında bir anda toparlanıp büyük bir dünya devletine do÷ru atılan çevik adımlar, birçok araútırmacının zihnini bulandıran bir muamma olarak de÷erlendirilmiútir.

Bu muammalardan birini Osmanlıların kimlerden ve nereden geldikleri konusu oluúturmaktadır. Öncelikle, Anadolu’nun orta ve do÷usundaki yaylalarda yaúayan Türkmen grupları, Köseda÷ Savaúı öncesinde ve sonrasında Mo÷ol baskısından

 



Bu kiúinin ismi her ne kadar verilmemiúse de vakıf kayıtlarından ødris Battal Bey olabilece÷i düúünülmektedir.

kaçarak, Anadolu’nun batısındaki uclarda kurulan küçük beyliklerin topraklarına dahil oldukları bilinmektedir. Gerek göç eden Türkmenlerle birlikte gerekse Mo÷ol baskısının önünden kaçmak suretiyle çok sayıda ahi, derviú, úeyh, fakih gibi unvanlar taúıyan zümreler de bölgeye yerleúmiúti. Bu zümreler, sınır boylarında kurdukları tekkelerinde faaliyet gösteriyor, øslâmî anlayıúla eski “alperen”lik gelene÷ini gazilik gelene÷ine dönüútürüyorlardı (Emecen, 1994:6). Sözü edilen küçük siyasî teúekküllerden birisi de kuzeybatı Anadolu’da bulunan Sö÷üt’ü kendisine merkez edinen Osmanlı Beyli÷i idi. Osmanlı Beyli÷i, Bizans sınırına en yakın beylik olarak dikkat çekiyordu (Uzunçarúılı, 1988:49-90). øleride büyük bir imparatorluk haline gelip üç kıtada hüküm sürecek olan Osmanlı Beyli÷i’nin bu dönemdeki reisi devlete ismini verecek olan Osman Gazi’nin babası Ertu÷rul Gazi idi.

Ertu÷rul Gazi’nin Sö÷üt bölgesine yaklaúık 1270’li yıllarda Orta Anadolu’dan geldi÷i tahmin edilmektedir. Ço÷u, Fatih Sultan Mehmed’in hükümdarlık yaptı÷ı dönemden sonra kaleme alınmaya baúlayan Osmanlı kroniklerinde bu konuyla ilgili pek çok efsane türetilmiútir. Mesela, Aúıkpaúazâde, Osman Bey’in dedelerinin Anadolu'ya do÷udan gelerek Erzincan civarında altı yıl yaúadıklarını, Türkiye Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykûbâd’ı Celâleddin Harzemúah ile yaptı÷ı Yassıçemen Savaúı’nda desteklediklerini ve savaúın kazanılmasında kilit rol oynadıklarından bahsetmektedir. Bu görüúler baúka kroniklerde de paylaúılmıútır (Aúıkpaúazâde, 2007:46, 273; Enveri, 2003:18; øbn Kemal, 1991:46-48; Mustafa Âli, 2006:22). Klasik Osmanlı tarihçilerinden Ruhi, Osmanlı ailesinin Anadolu’ya geliúini “Türkistan vilayetine kefere-i Tatar hücum itme÷e baúladı. Taife-i O÷uz’dan bazısı ki begleri Kayı Han neslinden idi gelüp Ahlat úehri nevahisinde temekkün itdiler. Çün kefere hücumu ziyade oldı andan dahi göçüp Rum diyarına geldiler” (Ruhi Tarihi, 1992:375); Hoca Sadeddin ise, “Türk boylarından Osmanlı o÷ullarının ulu atası Kayı Han’ın boyu da Merv-i ùahicihan sınırı üzerinde Mahan úehrinde yerleúmiúti. Bu boy, devletleri bir birine katan Cengiz karıúıklı÷ı ortaya çıkıca Do÷u Anadolu sınırı üzerinde Ahlat’a göç etmek zorunda kalmıútı” (Hoca Sadeddin Efendi, 1992:25) úeklinde anlatmıútır. Aynı hikaye Mahmut Bayati’de, “…Bunun için Cengiz’in çıkardı÷ı karıúıklık sırasında Kaya Alp’la babası Kızıl Bu÷a eli ile Ahlat’a geldiler.” (Bayati 1949:393) úeklinde geçmiú, Karamani Mehmet Paúa’nın anlatımında ise biraz farklı olarak “Ermeniyye úehirlerinden Ahlat úehri çevresinde deve, koyun, uúak ve hizmetçi sahibi bir kavim

vardı. Bunların önderi ve baúkanı yüce soylu, yüksek soplu, iyi huylu, temiz siyretli birisi idi. Soyu 21 göbekte Nuh’un o÷lu Yasef’in çocuklarından O÷uz Han’a ulaúırdı. Adı Kayık Alp’tı. Bu da Selçuklularla birlikte kaçma÷a razı oldu. Asıl yerlerini ve yurtlarını bırakarak kavmi ve boyu ile beraber Anadolu’ya do÷ru yöneldi. Bu yöneliú 656 (M. 1258) yılında idi” (Niúancı Mehmed Paúa, 1949:343) úeklinde ortaya konmuútur. Hayrulah Efendi, Osmanlıların atalarından Süleyman ùah’ın, Ahlat denilen úehrin sahrasından H. 621/M.1224 senesinde kendisine uyan adamları ve bir çok hayvanlarıyla inerek yedi sene kadar orada oturdu÷unu, Sultan Alâeddin’in hizmetinde bulunduktan sonra, “Caber Kalesi önünde akan Fırat nehrini geçip, Arabistan’a do÷ru gitmekte iken rahmet denizine batınca” cesedinin orada gömüldü÷ünü (Hayrullah Efendi, 1971:15) yazmaktadır.

Fuad Köprülü, XIII. Asırda Merv civarındaki Mahan’dan Anadolu’ya gelindi÷i hakkındaki eski ananeci nazariyenin müspet mahiyette hiçbir tarihi esasa dayanmayan basit bir masaldan ibaret oldu÷unu, Osmanlı sülalesi hakkında eski kronikçilerin türlü türlü úekillerde tekrar ettiklerini, Osmanlıların Anadolu’ya gelmeleri hakkında yine aynı kaynaklarda mevcut karıúık, mütenakız tarihi hadiseler ve kronoloji ile telifi imkansız masallara da kıymet atfedilmemesi gerekti÷ini savunmuútur (Köprülü 2006:143-205). Sümer ise, Osmanlıların Merv/Mahan’dan göç etmeleri konusunda Köprülü ile ayrı düúünmektedir. Osman Bey’in dedelerinin bulundu÷u oyma÷ın Horasan’dan Anadolu’ya Mo÷ol istilası sebebi ile geldi÷ine dair rivayeti reddetmek için elde hiçbir delil yoktur (Sümer 1999:182-240). Togan da hangi uru÷dan olursa olsunlar, Osmanlıların Horasan’dan Ahlat yoluyla geldiklerinin muhakkak oldu÷unu belirtmektedir (Togan, 1981:322). Togan ve Sümer, Osmanlıların atalarının önce Azerbaycan tarafına gitmelerine karúın bölgeye yerleúmeye imkân bulamadıklarını, Ahlatúah beyli÷indeki siyasal karıúıklıklar nedeniyle bu bölgede yerleúmeyi baúardıklarını belirtmektedirler (Togan,1981:318; Sümer, 1999:182).

Osmanlı úecerelerini veren Aúıkpaúazâde (Aúıkpaúazâde, 2006:45, 273), Neúri (Mehmed Neúri, 1987:21), Oruç Be÷ (1972:21) vb. kronik yazarları, Osman Gazi’nin dedelerinden Kızıl Bo÷a adlı bir kiúinin varlı÷ından bahsetmekte ve Kızıl Bu÷a’nın, Mahan’da yaúadı÷ını yazmaktadırlar. Cüveyni, 1220 yıllarda Merv’de (Mahan) Buka adlı bir kiúinin yaúadı÷ını kaydetmiútir. Osmanlıların Kızıl Bo÷a adını verdi÷i Buka,

Merv’de Mo÷ol saldırılarına karúı direniúin liderlerindendir (Cüveyni, 1988:194). Agacanov, aynı olayı “Cend ve Merv’den kaçan Türkmenler, daha önce Harzemúah ordusunda görev yapan Buka’nın birlikleri arasına katıldılar. Buka da aslen Türkmen’di. Mu÷rap vadisinde yaúayan Türkmenler de ona katılmıútı. Buka’nın Merv’de ortaya çıkmasıyla, iki siyasi grup arasında úiddetli görüú ayrılıkları baú gösterdi. Bir grup, úehri Cengiz Han’a teslim etmekten yana tavır alırken, di÷eri Mo÷ollara kesin kes karúılık verilmesini istiyordu. Müdafaadan yana olanlar Buka’ın çevresinde toplanmıúlardı. Askerler ve úehir halkı da onu destekliyordu. Arkasından Alaeddin Muhammed’in en gözde komutanlarından Mucir el-Mülk, Merv’de sahneye çıktı. Buka komutayı, Mo÷ollara karúı mücadelede liderlik için hazır oldu÷unu söyleyen Mucir el-Mülk’e bırakmaya mecburdu” sözleriyle açıklamaktadır (Agacanov, 2004:369). Cüveyni burada Türkmenlerin aralarında anlaúarak øhtiyareddin’i kendilerine yönetici seçtiklerinden ve karıúıklıklar çıkararak úehri ele geçirmek istediklerinden, gece baskını düzenleyip yönetimi yıkma yolundaki planları ö÷renen Mucirü’l Mülk’ün tedbir alması üzerine amaçlarına ulaúamadıklarından (Cüveyni, 1988:197) bahsetmektedir. Burada, Amuriye valisi øhtiyareddin ile Osmanlı sultanı “Bursa’nın hâkimi Osmancık o÷lu øhtiyarü’d-din Sultan Orhan Be÷” (øbn Battuta, 2004:430) arasındaki isim benzerli÷ine dikkat çekmekle yetinilecektir.

Osmanlıların Mo÷olların önünden kaçıp giden Harezmlilerle geldiklerinin râvilerinden øbn Bibi, Harezmlilerle Selçuklular arasında yapılan anlaúmayı ve sonuçlarını “Erzincan’ı Kır Han’a, Amasya’yı Bereket’e, Larende’yi Güçlü Sengün’e ve Ni÷de’yi de Yılan Bo÷a’ya ikta olarak verdi. Sultan’ın úefaati adaleti, merhamet ve cömertli÷iyle Harzemlilerin geçimi ve yaúamı yeniden düzeldi. Onlara huzur ve güven geldi. O÷ulları, adamları ve askerleri daha sonra yanlarına gelerek kendilerine katıldılar. … Zevk ve iúrete dalıp zamanın acılarını unuttular” úeklinde anlatmaktadır (øbn Bibi, 1996:433-434). Aúıkpaúazâde’nin Erzincan üzerinden Anadolu’ya giriú yaptı÷ını yazması, muhtemelen Erzincan’ı ikta olarak alan Kayır Han’ın antlaúma úartlarını uygulayan ve kontrol eden Harzem Türklerinin en büyük otoritesi olmasıyla iliúkili olmalıdır (Emecen, 2010:14-15). Aúıkpaúazâde, Süleyman ùah’ın Anadolu’da hayli bahadırlık etti÷ini yazmaktadır ki bu bahadırlıkları anlatan Osmanlı tarihçilerinden özellikle ùükrullah Karacahisar seferini Ertu÷rul Gazi’ye mâl etmektedir (ùükrullah, 1947:21). ùükrullah’ın anlattı÷ı Karganmıú (Karakamıú, Alpu /

Eskiúehir do÷usunda eski Ankara-Beypazarı- Eskiúehir yolu güzergahındadır) kafirleri üzerine yapılan sefer sırasında verdi÷i Kütahya’nın kafir oldu÷una dair teferruattan, bu seferin Süleyman ùah tarafından yapıldı÷ı anlaúılmaktadır.

Batılı araútırmacılardan Gibbons, Süleyman ùah’ın varlı÷ını kabul etmekle beraber baúka bir kronoloji verir. Buna göre 1209 yılında Süleyman ùah, ellibin Türk ailesiyle Erzincan’a yerleúmiú, 1224’te Süleyman ùah’ın Fırat nehrinde bo÷ulmasını müteakip iki o÷lu Ertu÷rul ve Dündar, Ankara yakınlarına yerleúmiúler ve 1230-1240 yılları arasında Ertu÷rul, Kütahya’nın kuzey batısında Karasu vadisinde yerleúmiútir. 1259’da Osman’ın Sö÷üt’te do÷masını 1289’da Ertu÷rul’un ölümü takip etmektedir (Gibbons 1998:296). Beldiceanu da Ertu÷rul’un henüz aydınlı÷a kavuúmamıú bir tarihte, babası Süleyman ùah ve iki kardeúi Sungur Tekin ve Gündo÷du ile birlikte Küçük Asya’ya geldi÷ini ve uzun yıllar orada kaldıktan sonra do÷dukları ülkeye dönmeye karar verdiklerini yazarlar (Beldiceanu, 2004:17). Ali Sevim, Osmanlıların atası Süleyman ùah’ı efsane olarak görmekte ve bu kiúinin Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Süleyman ùah oldu÷unu iddia etmektedir (Sevim, 1981:91-93). Abdulhaluk Çay da Kutalmıú o÷lu Süleyman ùah ile Ertu÷rul’un babası Süleyman ùah’ın karıútırıldı÷ını düúünmektedir (Çay, 1999:26). Uzunçarúılı, Ertu÷rul Bey’in babasının úimdiye kadarki tarihlerin kaydettikleri gibi Süleyman ùah oldu÷unun úüpheli olup, yeni araútırmalar neticesinde bunun Gündüz Alp olmasının ihtimal dahilinde oldu÷unu belirtmektedir (Uzunçarúılı, 1995:100-101). ønalcık da Süleyman ùah’ın varlı÷ı konusunu, Kutalmıú o÷lu Süleyman ùah’ın Osmanlı rivayetlerine yansıması olarak görmektedir (ønalcık, 2005:123). Imber, Süleyman ùah’ı bir efsane olarak nitelendirenler arasında olup (ømber, 2000:39-40), Divitcio÷lu da aynı fikirden hareketle Osmanlı’nın atasının Kutalmıú o÷lu Süleyman’ın efsanesiyle dirilen sureti oldu÷unu belirtmiútir (Divitçio÷lu, 2000:20). Divitçio÷lu, aynı zamanda Osmanlıların atası Süleyman ùah efsanesini ønalcık’a dayanarak øznik’in fethi için yaratılan bir mit olarak de÷erlendirir (Divitçio÷lu 2000:98-99).

Aslında, Osmanlıların atalarının kim oldu÷u ve Anadolu’ya geliú zamanları ile ilgili rivayetlerin, Timur ile olan mücadeleler esnasında Timur’un Osmanlıları aúa÷ılamak için kullandı÷ı ifadelerin tersine bolluk ve bereketi paylaúıma sunan “garip sevindirici” Osmanlıların asil bir soydan geldiklerini kanıtlama ve onları rakip Türk devletlerine

karúı üstün bir konuma geçirme kaygısının, kaynaklarda böyle tutarsız bilgilere yol açtı÷ını söyleyebiliriz.

Ertu÷rul Gazî’nin faaliyetleri hususunda, Alâeddin Keykubad'a yardım etti÷i yönünde verilen bilgilerin haricinde kaynaklarda pek bilgi yoktur. Ancak, onun devrinde yaúamıú olan gazilerden bazılarının Osman Gazi devrinde de gazalara katıldı÷ına dair ifadeler, onun da zaman zaman akınlar düzenledi÷i úeklinde yorumlanabilir. Fakat yeni geldi÷i bölgede komúularıyla dostâne iliúkiler kurmuú olması (mudârâ) ihtimali de kuvvetle muhtemeldir. Nitekim Osman Gazi devrinde, yaylaya çıkılırken eúyaların emaneten Bilecik tekfuruna bırakıldı÷ına iliúkin bilgiler bunu destekler mahiyettedir. Kroniklerde yer alan ifadelerden bu dönemde Karacahisar ile Bilecik arasındaki Ermeni Beli, Domaniç Beli ile Sö÷üt øli'nin yaylak ve kıúlak olarak kullanıldı÷ı anlaúılmaktadır.

Ertu÷rul Gazi zamanında Bozüyük-Sö÷üt yolundaki Sabuncu Derbendi, Osmanlıların kontrolü altındadır. Osman Gazi’nin yaptı÷ı savaúların yerlerinden çıkartılabilecek sonuç; Ermeni Derbendi, Domaniç Beli (Derbendi) ve Ahi Beli’nin (Derbendi) Ertu÷rul Gazi zamanında, Bizanslıların kontrolünde oldu÷udur. Osmanlıların yerleúti÷i alanın do÷usundaki Karacaúehir, Anadolu Selçukluları’na tabi olarak Bizans tekfurunun elinde bir adacık gibi durmaktadır. Ertu÷rul Gazi döneminde yukarıda izah edilmeye çalıúıldı÷ı gibi Osmanlıların gelip yerleútikleri yerleúim yerlerinin, ønönü’nün batısında ve Ermeni Derbendi’nin do÷usunda aranmasının daha do÷ru olaca÷ı düúünülmektedir. Buna göre Osmanlıların ilk yerleúim yerlerinin Bozüyük, Saraycık, Günyarık, Karaa÷aç, Dodurga ve Hoca Yadigar7 arasında aranması do÷ru bir yaklaúım olarak ele alınabilir.

 

7 XIX. Asrın sonlarında Osmanpazarı’na göçmenlerin yerleútirilmesine iliúkin bir belgede aynen úöyle denmektedir: “Osmanpazarı muhacirlerinden Bozüyük nahiyesinde vaki Kozfındıkpınarı baúında iskanları icra olunan 42 haneden mürekkep bir karye teúkili ve mezkur karyenin ønönü nahiyesine rabtıyla cennetmekan Ertu÷rul Gazi hazretlerinin muasırlarından Havace Yadigar (Hoca Yadigar) namına izafetle hususuna sami-i sadaret penahide bil istizan irade-i sanniyye cenab-ı padiúahi müteallık ve úerefsudur buyrulmuútur” (BOA., 5 Za. 1304 DH.MKT., Dosya:1434, Gömlek: 91). “Osmanpazarı muhacirlerinden kırkiki hane halkının Bozüyük nahiyesinde vaki kuzfındık paınarı baúında iskanları icra ve hududu ma’lume ile mahdud ve kabil-i ziraat cibal-i mubahadan Koca Kır nam araziye haliye kendülerine terk ve i’ta olunarak … teúkil edilen karyenin ønönü nahiyesinde rabt edilmek üzre ønönü kasabasında cennet mekan Ertu÷rul Gazi hazretlerinin muasırından Havace Yadigarın namına mensuben yad ve tesmiye kılınarak imam ve muhtar mühürlerinin …” (BOA., 6 N. 1304, DH.MKT. Dosya: 1423, Gömlek: 25).

Ertu÷rul Gazi’nin ölmesini müteakip toplanan boy meclisinin kararıyla yerine o÷lu Osman “bey” seçilmiútir. Kronik yazarları, Alâeddin Keykubad’ın Osman Gazi’ye tu÷, davul, kılıç, kaftan gibi hâkimiyet alametleri göndermek suretiyle beyli÷ini onayladı÷ını ifade ederler (ùükrullah, 1947:52; Ruhi, 1992:380). Kronikçilerin bu yaklaúımını, dönemin meúru idaresinin onayını almak suretiyle yeni kurulan devletin de meúruiyetini ortaya koyma gayreti úeklinde yorumlamak mümkündür. Aynı úekilde bu ifadeler, bilhassa Yahúi Fakih’in ve Aúıkpaúazâde’nin hayatta bulundukları dönemde alevlenen Osmanlı-Karaman mücadelesi çerçevesinde, Selçukluların do÷al mirasçısı olduklarını iddia eden Karamano÷ullarına karúı Osmanlıları Selçukluların mirasçısı olarak kabul ettirme çabası olarak da düúünülebilir (ùahin, 2007:79).

Osmanlı Beyli÷i’nin beylik sürecindeki ilk hükümdarı olan Osman Gazi’nin çok yi÷it, gözüpek ve atılgan bir savaúçı oldu÷u anlaúılmaktadır. Osman Gazi, asıl ününü bu kiúisel yeteneklerinin yanı sıra benimsemiú oldu÷u gazâ politikasına da borçludur. Benimsedi÷i bu politika sayesinde çevresine çok sayıda gazi, derviú, ahi ve abdal toplamıútı. Osman Gazi’nin Bizans topraklarına gazâ akınları düzenleyip úöhretini her tarafa yaymak suretiyle müstakil beylik sürecini baúlatması, Emecen’e göre, devletin onun adıyla anılmasının nedeni olmalıdır (Emecen, 1994:8).

Osman Gazi’nin temel stratejisi, bölgedeki Bizans savunmasının bel kemi÷ini teúkil eden müstahkem mevkiler yerine ulaúım yollarını kontrol etmek için önce derbentleri (bel) iúgal etmek olmuútur. Bu strateji sayesinde Osmanlılar, kendilerine göre üstün savunma gücüne sahip, müstahkem mevkilerde üstlenmiú bulunan Bizanslılara üstünlük sa÷lamıúlardır. Bu stratejiyle Osman Gazi, derbentleri kontrol ederek Bizans yerleúim yerleri ve kaleleri arasındaki ulaúımı sınırlamıú ve onların yalnız kalmasını sa÷layarak adım adım fethini gerçekleútirmiútir. Bu stratejik yaklaúım, Zachariadou tarafından da dile getirilmektedir (Zachariadou, 2000:358).

Osman Gazi’nin askeri harekâtları kroniklere ilk olarak Bizanslıların Ermeni Beli’nde (derbend) pusu kurması üzerine yaptı÷ı savaúla yansımıútır. Ermeni Beli savaúını Aúıkpaúazâde ve Neúri hemen hemen aynı úekilde anlatır8. Bu savaúta Osman Gazi’nin

 

8 “Osman Bey, yetmiú kiúi ile Ermeni bo÷azından geçip gelerek, ønegöl’ü yakıp yıkmayı diledi. Aya-Nikola’nın casusu vardı. Gelip uyardı. (Bunun üzerine) pusuya sayısız er koydular. Osman’ın bir martalosu vardı (Artin adında bir Ermeni), Kafir, belin bitti÷i yerde pusuya er kodu diye bildirdi.” (Mehmet Neúri, 1987:45); “Meger bir gün Ermeni Beli’nden Osman Gazi yetmiú kiúiyle geldi kim

kardeúi Saru-Yatı o÷lu Bay Hâce (Uyal Hoca) úehid düúmüú ve Ermeni Beli’nin bitti÷i yerdeki Hamza Köyü’nün yakınında defnolunmuútur (Aúıkpaúazâde, 2007:48, 276). Ermeni Beli bugünkü Karasu vadisini takip eden Bozüyük-Bilecik demiryolu ve D650 karayolunun baú tarafı olup, Bozüyük yakınlarından baúlayan ve Karaköy yakınlarında biten vadiye verilen addır. Kroniklerin verdi÷i teferruata göre savaú Ermeni Beli’nin bitti÷i yerde gerçekleúmiútir. Bu yerin, Bilecik merkez ilçesine ba÷lı Karaköy olma ihtimali de var olmasına karúın daha çok günümüzde Pazaryeri ilçesine ba÷lı Fırınlar köyü yakınlarında oldu÷u düúünülmektedir. Fırınlar köyü yakınlarında bulunan tepelerin adının Hamzapınarı sırtları olması, savaúın bu bölgede oldu÷u ihtimalini güçlendiren bir kanıt olarak görülebilir. Bu savaúın do÷rudan do÷ruya Ermeni Beli’nin kontrolü için yapılmıú bir savaú olma ihtimali büyüktür ki Osman Gazi’nin savaú stratejisinde, derbentlerin kontrolü çok önemli bir yer iúgal etmektedir. Osmanlı kroniklerinde Kuluca kalesinin fethi ve bu kalenin fethi sonrasında geliúen olaylar, oldukça karıúık bir úekilde anlatılmaktadır. Aúıkpaúazâde (Aúıkpaúazâde, 2007:48-61), Neúri (Mehmed Neúri, 1983:45) ve Ruhi (Ruhi,1992:381)’de Osman Gazi’nin ilk seferlerine iliúkin verilen bilgiler birbirlerine benzerdir. Kroniklerin Osman Gazi’nin yaptı÷ı bu çatıúmalarla ilgili yazdıkları, bunların bir çatıúmanın uzantısı veya devamı oldu÷unu düúündürmektedir.

Sözü edilen çatıúmaların birincisi Kuluca Hisar’ın fethi, ikincisi Domaniç Beli savaúı, üçüncüsü Kandilli Çam savaúı ve dördüncüsü øt-eúeni savaúıdır. Bu savaúların co÷rafi açıdan yapıldı÷ı yerlere bakıldı÷ında, Kuluca Hisar dıúındaki di÷er üç çatıúmanın derbentlerin kontrolü için yapıldı÷ı söylenebilir. Osman Gazi’nin ilk fethetti÷i yer olan Kulucahisar’daki savaú hakkında eski Osmanlı rivayetinde, Osman Gazi’nin kariyerinin ilk aúamasında Selçuklu sultanına tabi bölgenin iki büyük tekfurundan biri olan Bilecik tekfuru ile dostça iliúkiler içinde oldu÷unun kaydedildi÷ini ve Osman’ın aúiretinin Sö÷üt ile Domaniç arasındaki göç sırasında ønegöl bölgesinden geçerken ønegöl tekfuruyla düúmanlık ve çatıúma durumuna gelindi÷i belirtilir (Lindner,

    

ønegöli geceleyin oda ura. Bu kafirlerin casusu var idi. Pusı kurdılar. Aratun derler idi, Osman Gazinün bir martaluzı vard idi. Geldi, habar bidürdi kim bel dükendügi yerde pusı kodılar dedi. Gaziler dahı hakka sı÷ındılar. Do÷ru pusıya yüridiler. Cemi’isi yaya÷idi. Kafirler ço÷ idi. Azim ceng oldı. Osman Gazinün kardaúı Saru Yatınun o÷lı úehid oldı kim ol Bay Hocadur. Ermeni belinün dükendigi yerde Hamza beg köyinün nevahisindedür. Ve hem ziyaretinün yanında bir harabca karbansaray dahı vardur. Oradan döndiler. Gerü geldi, Osman yaylaya gitdi.” (Aúıkpaúazâde, 1949:94).

2000:52; ønalcık, 2005:131). Osman Gazi’nin ilk gazasını bu sebeple ønegöl tekfuruna ba÷ımlı Kuluca-Hisar’ı ya÷malamakla gerçekleútirti÷i ve bu tarihten sonra onun gaza kılıcını bir Vefaî-Babaî úeyhi olan Ede Bali’den kuúanan bir gazi oldu÷u iddiası, yapılan saha araútırmasında da kanıtlanmıútır. ønegöl yakınında bulunan Kulaca Köyü bugün de aynı adı taúımaktadır (ønalcık, 2005:131-132).

Osman Gazi’nin iki yol üzerinden Kuluca-Hisar’a gidebilece÷i düúünülmektedir. Bunlardan birincisi, Domaniç üzerinden Domaniç Beli ve ikincisi, Ermenipazarı (Pazaryeri) üzerinden Ahi Beli yollarıdır. Bu fetihten hemen sonra kroniklerin Domaniç Beli yada økizce savaúı olarak kaydettikleri savaú gerçekleúti÷ine göre Osman Gazi, Domaniç Beli’ni aúarak Tahtaköprü üzerinden Kuluca-Hisar’a gitmiútir. Kroniklerden anlaúıldı÷ına göre Kuluca-Hisar’ın fethi, önceden planlanmamıú, tam aksine tesadüfen önlerine çıkan bir fırsatın de÷erlendirilmesiyle ortaya çıkmıútır. Aúıkpaúazâde’nin verdi÷i tarihe göre bu savaúın 1285 yılında veya hemen sonrasında gerçekleúmiútir. Kaynakların Domaniç-Beli veya økizce adı verdikleri bu savaú yerinin nerede oldu÷u konusunda da ihtilaflar vardır. Daniúmend, ønegöl ve Karacahisar tekfurlarının Osman Gazi’ye karúı ittifak ettikleri ve iki tarafın økizce, Ekizce, E÷rice veyahut Ekinci denilen yerde karúılaútıkları rivayetlerine de÷inerek tarihi atlaslarda økizce mevkiinin Bilecik ile ønegöl arasında görüldü÷ünü ve bazı kaynaklarda bu muharebeye Domaniç Harbi de dendi÷ini belirtmektedir (Daniúmend, 1971:3-4). Savaútan bahseden bütün kronikler, økizce’ye gelindi÷i ve Domaniç-Beli’nin aúıldı÷ı yerde savaúın oldu÷unu anlatmaktadırlar. ønegöl’e ba÷lı Tahtaköprü buca÷ından güneye Domaniç’e giden mevcut yol üzerinde derbendin çıkıúında Derbent Tepe ve økizce Tepe vardır. Dolayısıyla savaúın burada yapılmıú olması ihtimali güçlüdür. Dolayısı ile Kroniklerin anlattı÷ı bu bilgilerden savaúın, derbendin ønegöl çıkıúı tarafında gerçekleúmedi÷i anlaúılmaktadır. Bu da Domaniç-Beli derbendinin büyük olasılıkla Bizanslılarca kontrol edildi÷ini ve savaúın gerçekte bu derbendin kontrolü için yapıldı÷ını göstermektedir. Öte yandan Daniúmend’in gösterdi÷i mevkii olan Bilecik-ønegöl arasındaki økizce ise, bugün Bilecik merkez ilçeye ba÷lı bir köy yerleúimi olarak adını korumaktadır. økizce köyü, eski Osmanlı ordu yolunun Akbıyık