• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Ailesini Belirleyen Ana Etkenler

1.3.2. İslamiyet Etkisindeki Türk Ailesi

1.3.2.2. Osmanlı Ailesini Belirleyen Ana Etkenler

Osmanlı ailesinin sosyo-ekonomik yapı ile birlikte inanç, değer ve eğitim sistemini içine alan sosyo-kültürel etkenlerle belirlendiği ve biçimlendiği söylenebilir. Kuşkusuz bu ilişki diğer toplumlarda da böyledir. Ancak olayı Osmanlı özeline indirgeyen farklı uygulama ve gelişim söz konusudur. Bunlar hem aile hayatında özellikle de kadının statüsündeki değişmelerle; hem de aynı zamanda bir imparatorluk profilinin kendi içindeki siyasi ve kültürel dalgalanmalarla açıklanabilir. O nedenle Osmanlı ailesi deyimi imparatorluğun ortaya çıkışı, gelişimi ve yayılması ile çöküşünün betimlendiği dönemsel karakteristiklerden ayrı tutulamaz. Buna göre imparatorluğun başlangıç dönemindeki aile ile güç ve iktidarla görkemli günlerin yaşandığı dönem ile çöküşün yaşandığı dönemler arasında belirgin farkların olması doğaldır.

Gelişen süreç içindeki karakteristik boyutlar açısından ele alındığında Osmanlı ailesinin birtakım ana etkenler tarafından belirlendiği görülür. Bunlar;

• Osmanlı toprak sistemi.

• Tanzimat'ın yol açtığı sosyo-kültürel değişmeler. • Kadın eğitimindeki gelişmeler.

• Arazi kanunnamesi.

• Evliliği düzenleyen fermanlar.

Toprak mülkiyetinin bölünmezliği üzerine kurulu düzenin geniş aile yapısının şekillenmesinde etken olduğu bilinir. Bu gerçek Osmanlı ailesinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Ancak bu etki 1858'den sonra "toprağın çocuklar arasında eşit bölüşümünü" öngören arazi kanunnamesinin çıkmasıyla birlikte sona erdi. Kanunname ile birlikte "mülkiyetlerini adil bir şekilde paylaştıran aile reisleri çevresinde gelişen" aile modeli ortaya çıkmıştır.

Göçebe nüfusun iskân edildiği Çukurova, Amik, Maraş bölgelerinde aşiretlerin yeni hayatı, önceleri Ege bölgesinde daha sonra da Çukurova'da başlayan mono- kültürel tarımın yaşandığı toprak işçiliği kırsal kesimdeki ailenin geçimini ve yapısını etkileyen gelişmeler olarak kabul edilmektedir. Bütün bu dönüşümlerde Arazi

Arazi kanunnamesinin yanı sıra evliliği düzenleyen fermanların da aileye yönelik doğrudan etki ve sonuçları söz konusudur. Bunlar genellikle kadın ve erkeğin davranışlarına yönelik yaptırım ve kurallarla; evlilik yaşı ve eş seçimine dair düzenlemeleri içermektedir.

Tanzimat fermanında her ne kadar aile ve kadına dair özel bir belirtme yer almamışsa da "dünya da candan, ve namustan daha aziz bir şey yoktur" denilerek dolaylı da olsa aileye ilişkin teminatlar söz konusu edilmiştir. Bu durumu Tanzimat'la gelişen sosyokültürel ortamın aileye yansımalarında gözlemek mümkündür.

Buna göre;

• Tanzimat'ın yol açtığı yasal ve toplumsal koşullara bağlı olarak kadının eğitim hakkında yararlanmasında önemli mesafeler kaydedilmiştir.

• Eğitim hakkındaki gelişmeye bağlı olarak kadın toplumsal hayatta görünmeye başlamıştır. Bu durum, kadının hem çarşı, pazarda; müze ve eğlence yerlerinde görünmesi; hem de Devlet teşkilatında görev alması (öğretmenlik, ebelik vs. ) şeklinde gelişmiştir.

• Kadının toplumun huzuru ya da huzursuzluğu ile ilgili gelişmelerin merkezi konusu haline getirilmiş olması onun toplumsal öneminin şeklen de olsa telaffuz edilmiş olduğunu gösterir.

• "Çocuk haklan" şeklindeki bir deyim ilk kez Tanzimat dönemindeki sosyo- kültürel gelişmeler çerçevesinde söz konusu edilmiştir. Bu konudaki öncelik hakkı ise "Aile" adlı makalesindeki vurgusu ile Namık Kemale aittir (Bu makale tarafımızdan Türkçe'ye aktarılmıştır. ( Doğan, Ağustos 1998, 5. 224-230).

Kadının örgün düzeyde sıbyan mektepleri üzerindeki kademelerde eğitim imkânlarının ortaya çıkışı ve gelişimi Osmanlı ailesindeki değişmelerin de başlangıcı olmuştur. Tanzimat böyle bir gelişimin dönem başı sayılabilir. Kadına ve kadın haklarına ilişkin bir belirleme olmamasına rağmen "Hatt-ı Hümayun"a esas olan genel haklar çerçevesinde gelişen "serbesti" içinde kadın eğitiminin gerekliliğini konu edinen te'lif ve çeviri yazılarla konuya dikkat çekmişlerdir. Kadın (kızların) eğitimine ilk kez "erkekler gibi yasal zorunluluk getiren Maaarif-i Umûmiye Nizamnamesi, 1869" böyle

bir gelişmenin sonucu olarak değerlendirilmelidir. Çünkü henüz 1850'li yıllarda yani kadının tek başına sokağa çıkamadığı; müzelere, tiyatrolara, eğlence yerlerine gidemediği bir dönemde bu Tanzimat aydınları genç kızların manastır için değil "ehl-i meclis" yani toplum için yetiştirmek gerektiğine dair çeviri yazılara yer vermeye başlamışlardır.

Maarif-i Umûmiye Nizamnamesi, "Kız Rüştiyeleri" ile "Kız Öğretmen Okulları"nın (Darülmuallimat) açılmasına imkân vermesine rağmen az sayıda açılan bu okullar yaygın bir ihtiyacı karşılamaktan uzak kalmıştır. Bu çerçevede Nizamname'nin gereklerinden olarak İstanbul'da (1871) yılında açılan sekiz rüştiyede yalnızca 207 öğrenci bulunmaktaydı. Bu tarihten 27 yıl sonra öğrenci mevcudu çoğalmış, toplam 1771 olmuştur. İstanbul geneli ve İmparatorluk ö-zeli için bu sayının nispi (görece) bir artış olduğu açıktır.

Tabiidir ki, çeşitli kademelerde ve son derece az sayıda açılmış kız okullarının Osmanlı kadının gerek toplum gerekse ailedeki rolünü değiştirici nitelikte etkili sonuçlara yöneldiği söylenemez. Bu itibarla Tanzimat'taki bu gelişmelerin çok sonrasında, II. Meşrutiyet'te başlayan yeni bir siyasi dönemde bile yaygın bir biçimde "kadınların toplum yaşamında hak ve görev kazanmaları hala söz konusu değildir. Kuşkusuz burada söz konusu olması gereken yaygın ve radikal haklardır. Çünkü daha II. Meşrutiyet'ten önce kadınlar başlangıçta "ebe, sonra hastabakıcı ve daha sonrasında ise öğretmen olabilmiş, " II. Meşrutiyet ve sonrasında ise "memuriyet hayatına atılmış ve I. Dünya Savaşı (Umumi Harp) sıralarında askere giden erkeklerin yerlerini almış (. . . ) olmak suretiyle, toplumsal hayatta belirli bazı alanlarda, koşulların da zorlamasıyla görünmeye başlamışlardı.

Gerçi Tanzimat aydınları, "ehl-i meclis, " "hey'et-i içtimaiye, " "hey'et-i mecmua" gibi bütünüyle "toplum"u ifade eden yazılarında yani toplumsal (içtimai) konularda kamuoyunda bir bilinç ve duyarlılık oluşturuyorlardı ama başlatılan bu çalışmaların özellikle bürokratik işleyiş içinde kadını istihdam edecek iş ve eğitim alanlarının açılmasına yeterli değildi. Bu bakımdan ne kadın eğitiminde yeterlik, ne de eğitilmiş kadının istihdamı için yeni çalışmalar oldukça sınırlı kalmaktaydı.

Tablo : 1890'lı yıllarda İstanbul'da kız okulları

Okul Öğrenci Sayısı

Cağaloğlu Kız Sanat Okulu 177

Aksaray Kız Yatılı Okulu 147

Üsküdar Kız Sanat Okulu 213

Fındıklı Kız Sanat Okulu 120

Üsküdar Kız Lisesi 131

Sultanahmet Kız Lisesi 245

Eyüp Kız Okulu 170

Molla Güraııi Kız Okulu 124

Atpazarı Kız Okulu 214

Küçük Mustafa Paşa Kız Okulu 230

TOPLAM 1771

Kaynak: Albayrak, 1972, s. 237