• Sonuç bulunamadı

Orta Doğu’da İslamiyet ve Mehzepsel Bölünmenin Tarihi

I. BÖLÜM

I.2. Orta Doğu’nun Dinsel Önemi

I.2.1. Orta Doğu’da İslamiyet ve Mehzepsel Bölünmenin Tarihi

Bu keskin mezhep ayrışmasının kökenleri İslam peygamberi Hz. Muhammed’in vefatının hemen ardından yaşanan hadiselere kadar uzanmaktadır. Hz. Muhammed’in 632 yılında vefat etmesi ile İslam dünyasında liderlik için kimin seçileceği tartışma konusu olmuştur. Hz. Muhammed resmi olarak bir halef tayin etmemişti. Dolayısıyla yeni liderin seçimi o zamanki Müslümanların önüne bir sorun olarak geldi. Daha sonra ikinci halife olacak olan Hz. Ömer, Hz. Ebubekir’in bu işe en layık kişi olduğunu belirterek Ebubekir’i aday gösterdi.27

Oysa bu seçim konusunda bazı Müslümanların itirazları olacaktı. İslam peygamberi Hz. Muhammed kendisinden sonraki dönem için bir halef tayin etmemişti, fakat zaman zaman yaptığı bazı hareketler Müslümanlar arasında halifenin kim olacağı yönünde işaretler olarak kabul edildi ve ilk ihtilaflar da böyle başlamış oldu.28

Sünni ulema arasında Hz. Muhammed’in halefinin nasıl seçileceği yolunda iki ana görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki Hz. Muhammed’in belirli bir halef tayin etmediği fakat halife seçilmesi için bir mekanizma tesis ettiği yönündeki görüştür. Bu temelini büyük ölçüde Kur’an’dan alır. Bağlılık yemini olarak adlandırabileceğimiz bu mekanizma herhangi bir kişinin ya da bir kabile reisinin bir

26 Musul Halkına Işid’e Karşı Ayaklanma Çağrısı, Sputnik Türkiye, 19.10.2016,

https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201610191025360310-musul-isid-operasyonu/ (02.12.2017)

27 Goldschmidt, Davidson, s. 82.

28 R. Gleave, Şiilik, Y.M Choueiri (edt.), Orta Doğu Tarihi Dini, Siyasi, Kültürel ve Ekonomik

16

kişiye yaptığı, kısmen kutsallığı bulunan bir sadakat yeminidir. Hz. Muhammed bizzat bu tarz yeminlerle Müslümanların sayısını artırmıştır. Bu noktadan hareket eden ulema gücün meşrulaştırıcı unsurunun biat olduğunu ileri sürmektedir. Hz. Ebubekir’in seçilmesi de bu biat usulüne binaen olmuştur. Peygamberin ölümünden sonra bazı önemli kabilelerin liderleri Beni Saide’deki toplantılara katılarak Hz. Ebubekir’e biatlarını sundular. Hz. Ebubekir her ne kadar dindarlığı, güvenilirliği ve peygambere yakınlığı olan bir kişi olsa da siyasi meşruiyetini esasen bu biatlardan almıştır. Halifenin belirlenmesinde Sunni ulemanın itibar ettiği ikinci ana görüş ise, Peygamberin ölümünden önce kendisine halef olacak kişiyi çeşitli hareketleriyle belirlediğini iddia eden görüştür. Örneğin Peygamber ölüm döşeğinde ve artık cemaate namaz kıldıramayacak durumda iken bu işi kendisinin yerine yapması için Hz. Ebubekir’i görevlendirmiştir. Bunun Hz. Ebubekir için bir işaret olduğu ve sadece namaz kıldırmak için değil, fakat Peygamberin Hz. Ebubekir’i halefi olarak gördüğü yönünde bir anlam atfedilmektedir.29

Şii ulema da buna benzer bir düşünceyi Hz. Ali için öne sürmektedir. Şii görüşe göre Peygamber Hz. Ali bin Ebu Talib’i kendi yerine halife olarak belirlemiştir. Bu düşünceye dayanak olarak gösterilen Peygamberin 632 yılında yaptığı veda haccında yaşanan ‘‘Gadir Hum Olayı’’ olayı olarak bilinen ünlü konuşmasıdır. Bu konuşma sırasında Hz. Ali’nin elini tutup havaya kaldıran Peygamber ‘‘ Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır’’ der. Bu ifade hem Sunni hem Şii kaynakları tarafından kabul edilmektedir. Şiiler, ayrıca Peygamberin bu olaydan önceki bazı sözlerini de Hz. Ali’nin halifelik hakkı için dayanak olarak kabul ederler. Örneğin Peygamberin Hz. Ali için ‘‘Ben Ali’denim Ali de benden’’ sözü yine Şii ulema tarafından Hz. Ali’nin sahabe arasındaki üstünlüğünü vurgulamak için öne çıkartılır. Sunni ulema bunların hiçbirisini inkar etmediği gibi kabul de etmektedir. Fakat Sunni ulema bu tür argümanların Peygamberin Hz. Ali’yi

17

halife olarak tayin ettiğine yönelik olarak bir kanıt olamayacağını ifade etmektedirler.30

Hz. Ömer’in bir suikast sonucu öldürülerek yerine Hz. Osman’ın seçilmesi ile yeni bir ihtilaf dönemine girilmiş oldu. Yeni halife ile bir önceki halife olan Hz. Ömer arasında büyük farklılıklar vardı. Her şeyden önce Hz. Ömer oldukça mütevazi bir yaşam tarzına sahipti. Hurma yapraklarından yapılma bir yatakta yatıyor ve üzeri yamalarla görünmeyecek hale gelene kadar kullandığı yün gömlerle dolaşıyordu.31

Hz. Osman ise iktidarı boyunca lüks bir yaşamı tercih etmiştir. 10. yy. yazarı el- Mesudi Hz. Osman’ın yaklaşık 100 bin dinar (Roma ve Bizans altını cinsinden), 1 milyon dirhem (Pers gümüş sikkesi cinsinden) ve yine 100 bin dinarlık mülkünün olduğu olduğunu aktarmıştır.32

Servetin bugünkü değeri yaklaşık 50 milyon doları bulmaktaydı. İkinci olarak Hz. Ömer döneminde kazanılan topraklarla birlikte İslam devleti sınırları içindeki yabancı Müslüman sayısı Arap Müslümanlarla neredeyse denk hale gelmişti. Dolayısıyla yeni kazanılan topraklarda Müslüman olan kişilerle Arap Müslümanların kaynaşması ve ortak bir toplum yaratılması konusunda oluşan bir sorun Hz. Osman’ın önüne düşen ilk meseleydi.33

Hz. Ömer’in ölmesiyle birlikte devlet otoritesi bir nebze sarsıldı. Entrika ve siyasal oyunlar daha görünür hale geldi. Hz. Osman’ın mensup olduğu aşiret olan Ümeyyeler, Hz. Osman döneminde devlet içinde önemli makam ve mevkiler elde ettiler. Bu durum Medineli Müslümanlar arasında huzursuzluğa yol açtı. Osman’ın Kur’an-ı Kerim’i tek nüshaya indirmesi ve diğer Kur’an örneklerini yaktırması bazı vaizlerin gücünü yitirmesine yol açtı. Ayrıca yağmalayacak yeni topraklar bulamayan Arap kabileleri de huzursuzdu. Tüm bunların neticesinde 655 yılında başlayan bir ayaklanma tüm Arap yarımadasına yayıldı. 656’da Medine’ye ulaşan

30 Gleave, s. 103-124. 31

Gleave, s. 103-124.

32 Bernard Lewis, Orta Doğu İki Bin Yıllık Orta Doğu Tarihi, Arkadaş Yayınevi, (çev. Selen

Y. Kölay) 13.bs., Ankara, 2017, s. 75-76.

18

isyancılar evinde Kuran okumakta olan Osman’ı öldürdüler. Osman’ın ölümünden beş gün sonra Ali, gönülsüz olarak halifeliği devraldı.34

Hz. Ali oldukça karmaşık bir dönemde halifelik görevine geldi. Her şeyden önce Hz. Osman 656 yılında isyancılar tarafından öldürülmüştü. Hz. Ali cinayetin sorumlularının üzerine gitmemekle suçlanmaktaydı. Bu yüzden Hz. Ali halifelik görevini üstlendiği 5 yıl boyunca isyan ve karışıklıklarla boğuşmak durumunda kaldı. İlkin sahabelerden Talha ve Zübeyr ile Peygamberin dul eşi Hz. Aişe’nin oluşturduğu bir ittifak Hz. Ali’ye karşı isyan bayrağını açtı. Talha ve Zübeyr Hz. Ali’nin yönetiminden dışlanmalarına öfke duymaktaydı. Hz. Aişe ise kişisel olarak Hz. Ali’ye dostane duygular beslememişti. Hz. Ali ve hasımları arasındaki Cemel Savaşı (Deve Olayı) Hz. Ali’nin üstün gelmesiyle sonuçlandı.35

Hz. Ali’nin baş etmesi gereken bir diğer ayaklanma daha ciddiydi. Hz. Osman’ın akrabaları Hz. Ali’nin halifeliğini sorgulamaktaydı. Bu muhalefetin başını çeken kişi Hz. Osman’ın kuzeni ve Şam Valisi olan Muaviye’ydi. Muaviye, Şam’da kendine güçlü bir alan yaratmış iktidarını kesin olarak kabul ettirmiş durumdaydı.36

Hz. Osman’ın aşireti olan Ümeyye aşireti, Hz. Osman’ın öldürülmesi, yerine Haşimi aşiretine mensup Hz. Ali’nin getirilmesi üstelik yeni halifenin Hz. Osman’ın katillerinin peşine düşmemesi gibi gerekçelerle onuru kırılmış hissetmekteydi.37

Muaviye, Şam’da durumu daha da körüklüyor, Hz. Osman’ın kanlı gömleği ile onu korumaya çalışan karısının kopan parmaklarını halka göstererek propaganda yapıyordu. Sonunda Hz Ali ve Muaviye’nin kuvvetleri Kuzey Suriye bölgesinde bulunan Sıffin’de karşı karşıya geldiler. Hz. Ali’nin ordusunun üstünlük kurduğu sırada Muaviye’nin ordusunun komutanlarından Amr bin al-As askerlere Kur’an sayfalarını mızraklarının ucuna takmaları emrini verdi. Daha sonra meselenin daha fazla kan dökmeden hakeme gidilerek çözülmesi yolunda iki kuvvet anlaşmaya

34 Goldschmidt, Davidson, s. 88-90. 35 Gleave, s. 103-124. 36 Gleave, s. 103-124. 37 Goldschmidt, Davidson, s. 91-92.

19

vardılar.38

Bu olay İslam içinde bir grubun da ortaya çıkmasına vesile oldu. Hz. Ali’nin Muaviye ile anlaşmaya yanaşmasına tepki gösteren bazı Hz. Ali taraftarları, Hz. Ali’yi terk ettiler. Daha sonra Hariciler olarak adlandırılacak olan bu gruba göre Hz. Ali Muaviye’nin teklifini kabul ederek Allah katında suç işlemiştir.39

Hatta öyle ki Hz. Ali bu isyancı grubu kontrol altına alabilmek için onları 658 yılında Nehrevan Muharebesi’nde yenmek zorunda kaldı.40

Hakeme gidildiğinde Hz. Ali ve Muaviye birer temsilci belirlediler. Hakem heyeti Ümeyyelilerin Hz. Osman’ın katillerinin yakalanmasını ve cezaya çarptırılmasını istemekte haklı olup olmadığını görüştü. Fakat bu görüşmeden önce Hz. Ali ve Muaviye’nin hakemleri gizlice buluşmuşlardı. Muhtemelen Haricilerin Hz. Ali’ye karşı gelmelerinde de cesaret alan Muaviye’nin hakemi Amr, Hz. Ali’nin hakemini aldattı. Hakem heyetinin görüşmesinden Hz. Ali’nin halifelikten istifa etmesi gerektiği kararı çıktı. Hz. Ali istifa etmedi fakat hakem kararı iktidarının meşruiyetini sarsmıştı. İslam devleti sınırları içindeki eyaletler Muaviye safına geçmeye başladılar. Hz. Ali 661 yılında bir Harici tarafında namaz kılarken öldürüldü. Bu olaydan sonra Muaviye’nin halifelik dönemi başlamış oldu.41

Bu dönemde yaşanan ve İslam dünyasını geri dönülmez şekilde ayrıştıran trajik bir olay bulunmaktadır. Hz. Hasan 669’da öldükten sonra Hz. Ali taraftarlarının büyük kısmı Hz. Hüseyin’i lider kabul ettiler. Bir grup Kufeli, Hz. Hasan’ın ölümünden sonra Medine’de yaşayan Hz. Hüseyin’e haber yollayarak başlarına geçmesini ve hak ettiği halifeliği Muaviye’nin oğlu Yezid’ten alması gerektiğini tebliğ ettiler. Teklifi tereddütle de olsa kabul eden Hz. Hüseyin 681’de Kufe’ye doğru yola çıktı. Fakat Yezid durumdan haberdar olmuştu ve bir ordusunu Hz. Hüseyin’in kervanını Kerbela’da karşılamak üzere göndermişti. Hz. Hüseyin ve yanında kendisine yoldaşlık eden az sayıdaki adamı kısa sürede yenildi. Hz. Hüseyin

38 Goldschmidt, Davidson, s. 91-92. 39 Arı, s. 44 40 Gleave, s. 103-124. 41 Goldschmidt, Davidson, s. 92.

20

acımasızca katledildi. Bu acı olay Hz. Ali taraftarlarının asırlardır unutamadığı travmatik bir hadise olarak durmaktadır. Bu yüzden her yıl Muharrem ayında düzenlenen törenlerle Hz. Hüseyin ve onunla birlikte katledilen yoldaşları anılır. Bu hadise travmatik olmasının yanında günümüz Şiiliğinin anlaşılması bakımından da önemlidir.42

Şiilik öğretisinde imamlık ruhani bir makamdır ve o makam yalnızca Hz. Ali’nin soyundan gelenlere aittir. Şiilik isminin etimolojik kökeni Şiatü’l Ali (Ali’nin taraftarları) tabirine dayanmaktadır. Türkçe karşılığı Alevi’dir. Ali’yi sevenler ya da Ali taraftarları anlamına gelmektedir. Sünni kavramı ise Kur’an ve sünneti takip edenler anlamındadır. Sünni öğretisinde de Hz. Ali ilk Müslüman olması, Peygamberin ev halkına dahil olması, İslam’ı örnek bir şekilde yaşayıp İslam uğruna savaşması, aşere-i mübeşşere (cennetle müjdelenen kişiler) arasında yer alması gibi yönleri nedeniyle sevilir, sayılır ve hürmet gösterilir. Fakat Şii öğretisinde sevgi daha çok Hz. Ali’nin şahsında toplanmış bir sevgidir. Şiilik birkaç kola ayrılmış olmakla beraber en yaygın kol oniki imamcılar ya da onikiciler olarak bilinen gruptur. Bu grup Hz. Ali’yi ve onun soyundan gelen imamları meşru lider kabul eden bir anlayışa sahiptir. Bu imamlar ya da liderler ruhani özellikleri olan ve özel bir bilgiyi taşıyan kişiler olarak kabul edilmektedir. Yine bu inanca göre Hz. Ali’nin soyundan gelen bir kişi 12. İmam olarak dünyaya gelecek ve adaletin hükmünü sağlayacaktır. Bu inanca Mehdi inancı denilmektedir. Bu inanca göre imamlık müessesesi 9. yüzyılda kesintiye uğramıştır. Yine bu inanca göre 12 İmam şu şekilde sıralanmıştır: Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bakr, Cafer-i Sadık, Musa Kazım, Ali Rıza (İmam Rıza), Muhammed Taki, Ali Naki, Hasan Askeri,

Muhammed Mehdi’dir.43

Bugün İslam dünyasının yaklaşık %85’lik kesimi Sünni

42 Gleave, s. 103-124. 43 Arı, s. 46-48.

21

iken %15’lik kesimi ise Şii mezheplerine mensuptur. Orta Doğu’daki ülkeler içinde Şii nüfusun çoğunlukta olduğu ülkeler İran ve Irak’tır.44