• Sonuç bulunamadı

II. 2.6 1974’te Avrupa Konseyi’nin (Zirve) Kurulması ve 1986 Tek

III.1. Orta Doğu’ya Yönelik Dış Politika

III.1.1. Avrupa ve Orta Doğu

Orta Doğu bölgesi çeşitli özellikleriyle tüm küresel güçlerin ilgisini çekmiş bir coğrafyadır. Her şeyden önce Orta Doğu bölgesinin Avrupa’ya coğrafi yakınlığı ve tarihsel bağları Avrupa ile Orta Doğu arasında gelişen bağlara zemin oluşturmaktadır. Bu iki önemli faktör, Avrupa’nın bölgeye yaklaşımı etkilemektedir. Hatta Orta Doğu bölgesi deyim yerindeyse, Avrupa’nın arka bahçesi olarak da

218

Kristin Archick, ‘‘European Views and Policies Toward the Middle East’’, CRS Report for Congress, Mart 2005, s. 1, https://fas.org/sgp/crs/mideast/RL31956.pdf, (28.04.2018)

219 Desmod Dinan, Avrupa Birliği Ansiklopedisi İkinci Cilt, Kitap Yayınevi, (çev. Hale Akay),

97

görülmüştür. Örneğin Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya gibi AB ülkeleri geçmişte Orta Doğu bölgesinde kolonileri olan ülkelerdi. Bu yüzden Orta Doğu’daki siyasal, ekonomik ve sosyal koşullar AB’nin hem güvenlik hem de ekonomik çıkarlarını etkilemektedir.220

Avrupa’nın bölgeye ABD’den daha farklı baktığı gerçeğinin sebeplerine geçmeden önce Avrupa’nın bölgeye yönelik genel bakışını ifade etmekte fayda vardır. Birçok uzman Avrupa ve ABD’nin bölgedeki ortak çıkarlarını ön plana çıkarmaktadır. Bu çıkarlar, radikal terörün ortadan kaldırılması ve güvenli petrol akışı olarak sıralanmaktadır. Fakat, Avrupa’nın bölgeye bakışının ABD’den farklılaştığı nokta Avrupa’nın Orta Doğu’da yaşanan sorunların ana kaynağı olarak İsrail-Filistin çatışmasını görmesidir. Bu çatışmanın bölgedeki terörizmi, İslami aşırılığı ve yerel politik çekişmeleri tetiklediğine inanılmaktadır. Öte yandan Amerikan müesses nizamı ise Orta Doğu’da terörü ve silahlanmayı Amerikan çıkarlarına doğrudan bir tehdit olarak görmekte ve bu koşullar ortadan kaldırılmadıkça Orta Doğu’da barış ve istikrarın mümkün olamayacağını düşünmektedir. Bu iki farklı bakış açısı Avrupa ve ABD’yi bölgede farklı politikalar izlemeye itmektedir.221

Avrupa’nın Orta Doğu’ya yönelik olarak ABD’den farklı politikalar izlemesinin altında yatan sebeplerden bir diğeri de Avrupa’nın Orta Doğu bölgesi ile uzun bir tarihsel geçmişinin olmasıdır. Haçlı seferlerden başlayıp yakın zamana kadar uzanan emperyalist sömürü geçmişi Avrupa’nın Orta Doğu’ya yönelik olarak suçluluk duygusu ve ihtiyat refleksi taşımasına neden olmaktadır. Bu refleksler birçok Avrupalıyı da ABD’nin güç odaklı politikalarına karşı dikkatli olmaya sevk ediyor. Bir diğer neden ise Avrupa’nın coğrafi olarak Orta Doğu bölgesine yakın olmasıdır. Bu yakınlık Orta Doğu bölgesinde yaşanması muhtemel iç karışıklık ve

220

Kenan Dağcı, ‘‘The EU’s Middle East Policy and Its Implications to the Region’’,

Alternatives Turkish Journal of International Relations, Volume:6, Number: 1&2, Spring&Summer

2007, s. 179.

98

savaşlar nedeniyle Avrupa’nın daha fazla göç almasına yol açmaktadır. Dolayısıyla, Orta Doğu’da huzur, refah ve özgürlüklerin olması Avrupa’yı ciddi manada ilgilendirmektedir.222

Floransa merkezli European University Institute’nin verilerine göre 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı’ndan 2016 yılının sonunda kadar 28 Avrupa Birliği üyesi ile İsviçre ve Norveç’e Suriyeli mülteciler tarafından yapılan sığınma başvurusu talebi 797.065 olarak tespit edilmiştir.223

Bu bilgiden anlaşıldığı gibi Orta Doğu’da yaşanan iç karışıklıklar, Avrupa’yı doğrudan etkilemektedir. Bunlara ek olarak, Orta Doğu bölgesinin Avrupa’nın doğal ticaret sahası olması da bir diğer ABD-Avrupa yaklaşım farkının nedenlerindendir. Öyle ki Avrupa’nın Orta Doğu’ya ihracatı ABD’nin yaklaşık üç katıdır. Bunlara ek olarak güç kullanımı konusunda Avrupa’nın, İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği deneyimlere de dayanarak, ABD’den daha ihtiyatlı olmasıdır. Avrupa daha fazla çok taraflı çözüm mekanizmaları ve diplomasi önermektedir.224

Bölgedeki yerel unsur ve aktörlerin de AB’nin bölge politikalarına doğrudan etkisi olmaktadır. Bölgedeki İslamcı ideolojiye mensup parti, hareket ve örgütler genellikle demokratik seçimleri kabul ettiklerini söyleseler de AB’nin bu yapılara karşı her zaman şüphe ile yaklaştığı bir gerçektir. Çünkü seçim yapmayı kabul etseler dahi bunların demokratik norm ve değerleri benimsemesi hususunda AB’nin inancı zayıftır. Bunun yanısıra İslamcı organizasyonların uluslararası teamüllere karşı olan görüşlerinin sabit kaldığı ve bu görüşlerin değişmeyeceği de bir başka yaygın inanıştır.225

222 Archick, s. 2-4.

223 Syrian Refugees A Snapshot of the Crisis – In the Middle East And Europe,

http://syrianrefugees.eu/inflows-recognition/, (17.02.2018)

224 Archick, 2-4.

225 Michelle Pace, Peter Seeberg, Francesco Cavatorta, ‘‘The EU’s Democratization Agenda in

99

AB’nin Orta Doğu’ya yönelik esas yaklaşımı, bölgeye liberal demokrasinin kurallarının hakim olması ve kapitalist ekonominin bölgede yerleşmesidir. AB, böyle olduğu takdirde bölgede huzur ve refahın olacağını düşünmektedir.226

Özellikle Sovyet Birliği’nin tarihe karışması ve dolayısıyla Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte, on yıllardır iki kutuplu sisteme aşina olan Orta Doğu’da da dengeler önemli ölçüde değişmişti. ABD süper güç olarak tek başına kalmıştır. ABD’nin bu güç tekelinin Orta Doğu’ya yansımaması kaçınılmazdı ve öyle de oldu. ABD’nin yeni dönemde Orta Doğu için planları: petrolün güvenli bir şekilde akışı ve makul fiyatlarla kendisine satılması yani enerji güvenliği; petrol sahalarının güvenliği için bölgesel istikrar; Amerikan malları için bölgede bir pazar oluşturulması; bölgede Amerikan askeri müdahalesini gerektirecek durumları azaltmak; bölgede İsrail’in güvenliğini temin edecek şekilde Arap-İsrail barış sürecinin güçlendirilmesi olarak sıralanabilir.227

Avrupa açısından Soğuk Savaşın sona ermesi ise Avrupa’nın çıkarlarının ve dış politika önceliklerinin yeniden tanımlanması ihtiyacı anlamına gelmekteydi. Çünkü, Berlin Duvarı yıkılmış; ‘‘Komünist tehdit’’ ortadan kalmıştı. Bu yeni ihtiyaçlara binaen ikinci bölümde üzerinde ayrıntılarıyla durduğumuz gibi Ortak Dış ve Güvenlik Politikasının oluşturulması hamlesi gelmişti. Orta Doğu bölgesine gelindiğinde ise esasen SSCB’nin bölgede bıraktığı boşluk Avrupa Birliği için bir fırsat oluşturmuştu. AB bölgedeki gücünü artırma potansiyeline sahipti.228

Sovyet Birliği dağıldıktan ve Soğuk Savaş dönemi bittikten sonra dünyada Sovyet Birliği’nin bıraktığı büyük bir güç boşluğu doğmuş oldu. Özellikle Orta Doğu özelinde, ABD’nin İsrail’e tam destek verdiği gerçeği ortadayken bu durumu Araplar lehine dengeleyen yegane unsur, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ydi. Bu yüzden Soğuk Savaş döneminde birçok Arap ülkesi SSCB ile yakın ikili ilişkiler

226

Pace, Seeberg, Cavatorta, s. 7-8.

227 Constanza Musu, European Union Policy Towards the Arab-Israeli Peace Process: The

Quicksands of Politics, Palgrave Macmillan, Hampshire, 2010, s. 18.

100

kurma yoluna gitmiştir. Fakat, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte bu dengeleyici durum ortadan kalkmış oldu. Arap ülkeleri tek kutuplu dünya düzeninin varlığını dehşetle fark ettiler. Öyle ki 1990 yılının Şubat ayında Amman’da düzenlenen Arap Birliği Konseyi toplantısına Saddam Hüseyin’in durumu özetleyen konuşması damga vurdu. Saddam Hüseyin Arap liderlere hitap ettiği konuşmasında, SSCB’nin dağılmasının Araplar açısından tam bir felaket olduğunu belirtiyor, SSCB’nin yıkılmasından doğan boşluğu doldurmak için AB ve Japonya gibi aktörlerle yakın ilişkiler tesis edilmesi gerektiğini söylüyordu.229