• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

I.3. Orta Doğu’nun Stratejik Önemi

I.3.1. Geçiş Yolları ve Stratejik Noktalar

Stratejik geçiş yollarına hakim olma ve askeri açıdan üstünlük sağlama düşünceleri Orta Doğu’yu çevreleyen su yolları, kanallar, kara ve demir yolları bölgenin değerini artıran bir unsurdur. Çünkü bu yolların kontrolünü elinde bulunduran güçler ticari ve askeri üstünlüğü de ellerinde bulundururlar. Orta Doğu bölgesi üç eski kıtanın kesişim noktasında olup bu kıtalar arasıda adeta bir köprü görevi üstlenmektedir. Daha tarihin ilk zamanlarında bölge doğu-batı ticareti için kavşak noktası durumundaydı. Bugün yapılan birçok arkeolojik kazılarda Irak, İran, Suriye ve Anadolu bölgelerini takip eden birçok ticaret yolu ortaya çıkarılmıştır. Eski zamanlarda kervan yolu olarak kullanılan bu güzergahlar teknolojinin ilerlemesiyle birlikte demir ve kara yollarına ev sahipliği yapmaya başlamıştır. İlk demir yolu hattı 1850 yılında Fransızlar tarafından İzmir-Aydın güzergahına yapılmıştır. Orta Doğu ülkelerinin çok taraflı olarak faydalanabildiği ilk demir yolu hattına ise İngilizler tarafından başlanmıştır. Proje Anadolu’daki Akdeniz sahil şeridinin Basra Körfezi’ne

44 Mehmet Ali Büyükkara, ‘‘İslam Kaynaklı Mezheplerin Orta Doğu’daki Coğrafi Dağılımı ve

22

bağlanmasını amaçlamaktaydı. 1872 yılında İngilizlerin İstanbul Haydarpaşa’dan başlayıp Bağdat’ta bitmesini plandığı proje İngilizler çok küçük bir kısmını tamamladıktan sonra Almanlara verildi. Projenin kapsamı Almanlara verilmesiyle birlikte genişlemiş ve Berlin-Bağdat-Basra projesi halini almıştır. Hat 1896’da ancak Konya’ya gelebilmiştir. 1914 yılında Adana’ya varmıştır. Hattın Bağdat ve Basra’ya ulaşabilmesi 1940 yılında bulmuştur. Bu hat dışında Orta Doğu için önem teşkil eden bir diğer demir yolu hattı Hac Yolu olarak bilinen Suriye, Ürdün, Filistin ve Hicaz güzergahlarını takip eden Hicaz demir yoludur. Daha sonra inşa edilen bir diğer hat Süveyş Kanalı’nın Hayfa, Şam, Humus, Halep üzerinden, Bağdat, Basra ve İstanbul’a bağlanmasını sağlamıştır.45

Bölge deniz taşımacılığı alanında önemli limanlara da sahiptir. Bu limanlar özellikle tanker ile petrol taşıma konusunda önemli görevler üstlenmektedir. Bunlara örnek olarak İstanbul, İzmir, İskenderun, Trablus, Beyrut, Yafa ve Hayfa limanları örnek olarak gösterilebilir.46

Deniz yolları açısında bakacak olursak deniz üzerindeki stratejik geçiş noktalarına İstanbul ve Çanakkale boğazları, Kızıldeniz’de bulunan Babül-Mendep Boğazı, Basra Körfezi’nin çıkış bölgesinde bulunan Hürmüz Boğazı ve Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştiren Süveyş Kanalı örnek gösterilebilir. İstanbul ve Çanakkale boğazları Akdeniz ve Karadeniz’i kontrol etmek için hayati öneme sahiptir.47

Öyle ki bu boğazlar, Birinci Dünya Savaşı sırasında ilk elden kontrol edilmek istenen yerler olmuştur. İtilaf Devletleri’nin Çanakkale savaşında başarısız olması bu devletlere oldukça pahalıya patlamış, savaşın süresi uzamış, İttifak Devletleri moral kazanmış ve dahası Çarlık Rusya’ya yardım ulaştırılamadığı için bu ülkede Bolşevik İhtilali yaşanmış ve dünya tarihinin akışı değişmiştir. Geçiş yollarının önemini idrak etmek bakımından bu örneğin fazlasıyla yeterli olduğu açıktır. Yine Basra Körfezi

45 Gözenç, s. 108-110. 46 Gözenç, s. 108-110. 47 Erendil, s. 33.

23

dünyada petrol ticareti için hayati öneme sahip bir bölgedir. Petrol ihtiyacını karşılamak isteyen ülkelerin gemilerinin buraya güvenle girip çıkması bu ülkeler için çok önemlidir. Süveyş Kanalı da açılışıyla birlikte Mısır’ı bir anda dünya gündemine çıkaran bir geçiş yolu olmuştur. Kanal açılmadan önce Afrika’nın Ümit Burnu’nu dolaşan gemiler kanalın açılmasıyla birlikte bu yolu büyük ölçüde kısaltan Akdeniz- Süveyş Kanalı-Kızıldeniz hattını kullanmaktadır.48

Orta Doğu bölgesi John Mackinder’in Kara Hakimiyet Teorisi olarak bilinen teorisine göre ‘‘Heartland’’ olarak tanımlanan Doğu Avrupa bölgesine yakındır. Orta Doğu, bu bölgeye etki edebilecek bir konumda bulunmaktadır. Mackinder’e göre ‘‘Heartland’’ olarak tanımlanan bölge Volga’dan Doğu Sibirya’ya ve o zamanki Sovyetler Birliği’nin kuzey kesimlerinden İran ve Afganistan’a kadar uzanan bölgedir. Bir Anglo-Sakson jeopolitik kuramına göre Avrasya’nın kıyı kuşak ülkeleri bu bölgenin asıl gücünü oluşturmaktadır. Bu bakışa göre İngiltere’den

başlayıp Batı Avrupa-Akdeniz’in kuzeyi-Türkiye-İran-Afganistan-Hindistan

üzerinden Doğu Asya’ya uzanan hat ‘‘kenar kuşak ülkeler’’ olarak tanımlanır. Bu hatta bulunan Türkiye ve İran bölge dengeleri içinde iki önemli unsur olarak durmaktadır. Kıbrıs adası bir başka stratejik nokta olarak göze çarpmaktadır. Adanın konumu sadece kontrol ettiği su yollarıyla değil aynı zamanda önemli bir askeri üs ve ikmal noktası olarak da önemlidir. Kızıldeniz Arap Yarımadası ile Afrika kıtasını birbirinden ayıran bir şerit konumundadır. Kızıldeniz üzerinde bulunan Akabe Körfezi vasıtasıyla Ürdün ve İsrail’e denizden ulaşım sağlanır. Akabe Körfezi, Tiran Körfezi yoluyla Kızıldeniz’e bağlanır. Akabe Körfezi’ne adını veren Akabe Limanı’nın karşısındaki Eilat Limanı sayesinde İsrail güney denizlerine çıkış yapar. Akebe Limanı batıda Mısır (Sina), kuzeyde İsrail ve doğuda İsrail ve Ürdün ile çevrelendiği için uluslararası bir niteliğe sahip durumdadır. Ayrıca tüm bu deniz yollarının yanı sıra hava ulaştırma teknolojisinde yaşanan gelişmeler ışığında Orta

24

Doğu bölgesi Doğu-Batı uçuşları arasında bir ikmal ve bağlantı noktası olarak da önemlidir.49

Bu sayılan geçiş yollarının emperyal devletler açısından önemini anlamak bakımından geçmişte bölgedeki yayılma hareketlerini incelemek gerekmektedir. İngilizlerin bölgede hakimiyet kurmak için faaliyetlere başlaması ve stratejik yerlere doğru harekete geçmesi 19. yy.’ın ilk yarısına tekabül eder. Bu amaçla İngilizler ilk olarak Hint Okynanusu ve Basra Körfezi’ne kadar giden ve önemli bir deniz ticareti güzergahı olan hattı kontrol etmek için Arap Yarımadası’nın güney kıyılarına yerleşmeye başlamıştır. İngilizler 1839’da Aden Körfezi’ne hakim olmak için Yemen sınırlarında olan Aden ilini işgal etti. Süveyş Kanalı açılmadan önce 1858’de Babül-Mendep Boğazı’nda bulunan Perim adasını ve 1878’de yine Aden Körfezi ve Babül-Mendep Boğazı’nın güvenliğini pekiştirmek için Sokotra adasını işgal etti. Daha sonra Bahreyn ve Katar gibi şeyhliklerle himaye anlaşmaları imzalayarak bölgeyi tamamen kontrol etmeye başladı. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zayıf durum bölgede nüfuz alanı kurmak isteyen devletler için bir fırsat doğurmuştu ve İngilizler bu fırsatı iyi değerlendirerek 1878’de önce Kıbrıs adasını ve sonra da 1882’de Mısır’ı ele geçirdiler.50

Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür fakat bu kadarıyla da maksat hasıl olmaktadır. Stratejik noktaları ele geçirme isteği bu stratejik noktalara çokça sahip olan Orta Doğu bölgesini her daim savaş, çatışma ve çekişmelerin odak noktalarından biri haline getirmiştir.