• Sonuç bulunamadı

C. H.P: Cumhuriyet Halk Partis

3. BULGULAR VE YORUMLAR

3.8. Orta Asya Türk Tarihi ve Cumhuriyet Dönemi İlişkis

3.8.2. Orta Asya ve Cumhuriyet Dönemi İlişkilendirilmes

“Çoban” piyesinde Orhun Yazıtları hatırlatılarak Türk ırkının sonsuza dek yaşayacağının Orta Asya eserlerinde geçtiği belirtiliyor. Çoban karakterinin, Atatürk’ü temsil ettiğini hatırlarsak, Orhun yazıtları ile yeni dönem ve yeni dönemin söylemleri arasında kurulan bağlantı da ortaya çıkıyor.

“Tarih:

...dinle, belki tanırsın bu çobanın sesini Hatırladın mı yavrum Orhun kitabesini Gökler çökmezse eğer

Yarılıp batmazsa yer Türk elini hangi er

Hangi kuvvet mahveder.” ….

“Tarih

….bir fark var: biz dinlerken o çobanın sesini Birkaç defa eşittik Orhun kitabesini:

Gök kubbe yarılmadan, kar toprak çökmeden

Bulunamaz diyordu Türk ilini yok edenBu sade kuru laf ve bir güzel söz değil; Bunun bütün dünyaca düstur olduğunu bil!”( Çağlar,1933:26, 86)

Cumhuriyet dönemindeki “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” İfadesine uygun olarak Orta Asya’da da devlet yönetiminde demokrasi olduğu mesajı veriliyor.

“Bey:

..bir memleket işi bu.. herkes söz söyleyecek.”(1933 :44)

“Güneş” temsilinde Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından, Tekin karakteri “turancı” bir anlayışı andırırcasına sevincini belli ediyor.

“Tekin:

Bu zafer yalnız bizim deyil bütün Türklerin.”(Veysi,1934:79)

Cumhuriyet dönemim demokrasi anlayışına “Çoban” temsilinde Orta Asya’dan bir örnekle değinildiğini söylemiştik. “Mete” piyesinde de düşünce özgürlüğü ve yargısız infaz yapılmaması hakları vurgulanıyor. Mete’nin yaptığı bu konuşma, yeni dönemde “hukuk üstünlüğü” kavramının benimseneceğine bir işaret olabilir.

“Mete:

Korkma, her fikir serbest söylenmelidir. Söylenmeyen fikirler ancak tehlikelidir. Beni dinle sen, Oktar, dinle ve düşün biraz.

Sebebi sorulmadan kimse itham olunmaz.”(Nayır, 1932 :36)

Piyeste Mete’nin aslında Atatürk’le benzeştirilerek anlatıldığına dair en somut kanıtın yer aldığı bölümün sonunda “GAZİ” ismi büyük harflerle yazılıyor. Büyücünün geleceği görerek verdiği habere göre Orta Asya’daki başarılı devlet yönetimi Atatürk ile beraber geriye dönecek ve Türkler yine eski liderliklerini geri alacaklar.

“Büyücü:

Gene Türk’ün başına geçiyor bir kumandan. Milletin kudretini ilk önce duyan odur, Tek başına dünyaya meydan okuyan odur. Şahsında seyredince Türk’ün azametini Muhabbete dönüyor bütün dünyanın kini Benzeyor zincirlere vurulmayan denize Odur Şark’ın kaç asır beklediği mucize. Bu kumanda altında memleket uyanıyor, Ufuklar baştan başa ışıklarla yanıyor. Yanıyor pırıl pırıl şimdi bütün arazi,

Doğuyor güneş gibi yurdun üstünde GAZİ.”(Nayır,1932 :68)

Turan anlayışına yönelik “Mavi Yıldırım” temsilinde geçen kısım Nuri’nin Yalçın’a milli mücadeledeki amacı sormasıyla başlıyor. Yalçın’ın verdiği karşılık “Turancılık” ın bilinen anlamda değil; Kemalizm içinde yeni kutsal değerler ile anlaşılması gerektiğine yönelik. Tek partinin “halkçılık” ilkesini esas aldığını ve kan milliyetçiliğini reddettiğini düşünürsek turancılığa yeni bir tanım getirilmeye çalışıldığı da söylenebilir. Başka bir deyişle aşırı milliyetçilik yaptığı suçlamasından çekinen tek parti yönetimi, “halkçı” olduğunu ileri sürerken milliyetçiliği temsiller aracılığı ile aktarmaya çalışmıştır denebilir.

“Nuri: İdealimiz Turan mı?

Yalçın:

Yeni Turan da Mustafa Kemal’in yeni kızıl elması. Yalçın:

Yanlış anlamayınız yeni Turan, istiklali tam olacak olan yeni Türkiye’nin adıdır. Onun kızıl elması da Ankara’dır.”(Gündüz,1934 :20)

Turancılığın 1930’lu yıllardaki ateşli savunucularından Nihal Atsız tek parti yöneticilerini saf kan Türk olmadıklarını iddia ederek yönetimde bulunmalarını sakıncalı görmüştür. Ayrıca Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü döneminde ırksal anlamda yapılan yayınlarda ve okuyucu kitlesinde artış görülmüştür. Atatürk döneminde ise Türkiye Türkçülüğüne önem verilmesi ve yurttaşlık kavramının ön plana çıkarılması, Turancı simgelerin etkisini azaltmıştır.17

Konusu yine Orta Asya’da geçen “Attila” oyununda Muhafız ile bir Türk atlısı arasında geçen konuşma Türk ırkını yücelterek yeni dönemdeki hedefleri de ortaya koymaktadır. Türklerin yeni dönemdeki eğitim atılımı ve bağımsızlık tutkusu dile getiriliyor. “Muhafız1: Vatanınız neresi? Atlı: Dünya Muhafız 1: Irkınız? Atlı: Türk, Hun Muhafız1:

Hangi varlığa meydan okumaktadır bu sökün? Atlı: Zulüm ve cesarete! Muhafız1: Yoldaşınız? Atlı: Cesaret! Muhafız1: Düşmanlarınız kimdir? Atlı: Korkaklık ve esaret! …. Muhafız 1: Ülkünüz nedir? Atlı:

Zafer ve mazluma adalet! Muhafız1:

En yüksek servetiniz? Atlı:

Ebedi bir “hürriyet” !( Ergenekon,1937:8-10)

17

Günay Göksu Özdoğan, 1930 ve 1940’ların Türkçü Akımı,Toplumsal Tarih Dergisi,Mayıs 1996, sayı 29, s.22,23

“Atatürk Milliyetçiliği” öğretisinin yapıldığı bölümde Edek, ülke içindeki yabancılara önemli makamlarda görev verilmesinden şikayetçi olunca, Coşkun önemli olanın ırk değil ülkeyi kalkındırmak için çalışmak olduğunu ifade ediyor. “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünün paralelinde etnik kimliğe önem vermeden ortak amacın Türkiye’nin gelişimi olduğu ifade ediliyor.

“Edek:

…Hün olmıyanlara da Hakan değer veriyor; Bu yabanlar en yüksek mevkilere eriyor. Onejest bir yunalı, ama sözü Hün alan Bileda’dan üstündür.

Coşkun:

Bilmiyorum sen bundan

nasıl bir kör gayeye istiyorsun yol almak? Gözlerin kaybedince nurunu güneşe bak! ……

Bizim için her şeyin üstünde bir ülkü var, Onun önünde boyun eğer bütün duygular. Hepimizin kuvveti ayrı ayrı bir dere, Akarlar gayelerin birleştiği bir yere O yer ulusal varlık: Attila ülküsüdür ….

Onejes bir yunanlı. Oreste’de Romalıdır. Ama büyük gayede onlar Hunun malıdır. Bütün varlıklarını bu gayeye vererek,

Bu yönden “yabancı Hun” dense onlara, gerek.”(Ergenekon,1937 :21,22)

Piyesin devam eden bölümünde lider özellikleri veriliyor. Attila’dan bahsedilmesine rağmen sayılan vasıfların Atatürk’e ithaf edildiği anlaşılabiliyor. Böylece Mete’den sonra lider özdeşleştirilmesinde Attila ve Atatürk eşleştirilerek Orta Asya’dan bir aktarım daha yapılıyor.

“Coşkun

Yurd işinde aranmaz güçlük, zahmet, ıstırab. Terk ederek burada rahatlı otağını,

Attila adım adım gezdi her bucağını Yurdun.

Ulus Hakanı, o , Ulusu tanıyor. Sınır , doğuda anayurda dek uzanıyo. Her sınır ötesinde gözü kanlı düşman var. Attila böyle her yıl gezerek diyar diyar,

“Ergenekon” temsili içerisinde yer alan “Ergenekon” şiirinde Orta Asya ile Cumhuriyet dönemi arasında güçlü bir bağ kuruluyor ve M.Kemal Atatürk bir Orta Asya kahramanı olarak gösteriliyor.

“Ergenekon:

İstiklal savaşında çıktık Ergenekon’dan Orta Anadolu’da yazıldı aynı destan

ATATÜRK kurdumuzdu yurt ise Ergenekon Bu yurt için uğraştık bu yurt için döktük kan Ergenekondan çıkıp düşmanı yere serdik

Kurtuluşu birlikte, ilerlemede gördük.”(Akkan,1946:4)

“O Bir Devirdi” piyesinde Kurtuluş Savaşı yıllarında dine karşı geldiği gerekçesiyle suçlanan başöğretmen Mehmet Yurdun, yapılan haksızlığa Türk tarihine atıfta bulunarak karşı çıkmaktadır.

“Mehmet Yurdun:

Bana bakın amirler! Memurlar! Müftüler! Bir Türk muallimi böyle bir cinayeti irkitap etmez. Yalnız bir Türk muallimi değil, otuz bin yıllık şerefli tarihi olan bu asil ve erkek Türk milleti içinde kimse bu harekette bulunmaz!”(Gündüz,1938:51)

Kurtuluş Savaşı sonrası vatan için çalışmanın gerekliliği konusu Orta Asya’da geçen “Akın” piyesinde İstemi Han ağzından Cumhuriyet vatandaşlarına öğütlerde bulunmaktadır.

“İstemi Han:

….İşte hala bu cevher nabzınızda duruyor, Milyonca Türk’ün kanı bir nabızda vuruyor, Akıyor bin damardan bir damara telaşla… Bunu yaşatmak için çalışın canla, başla. Yoksa demin üç Beyin adını silen erler

Orta Asya Türk tarihinin Cumhuriyet dönemiyle bağdaştırılmaya çalışılmasına “Devrim Yolcuları” temsilinde de rastlanmaktadır.

“Oben:

..Binlerce ırkdaşımızın hür yaşamak ve satılan anayurdu kurtarmak için döktükleri ve dökecekleri kanın derecesiz olduğunu unutma. Türkün esir yaşadığını tarih kaydetmemiştir. O esir olduğu gün yaşamaz, yaşamağı kendisine yaraştırmak, kurtarılmak için uğraşılan bu yurdun kazılacak yeni temeli öz Türk çocukları olan Attila, Cengiz ve Timur’un kanını taşıyan bizim gibi Türk evlatlarının kollarile kazılacaktır.”

….

“Demir:

Evet;..Emrinizi bekliyorum Binbaşı:

Yiğit çocuk var ol. Bana binlerce yıl önce okuna sarılmış düşmana saldıran atanı hatırlattın.” (Tuncer,1937:11,28)