• Sonuç bulunamadı

C. H.P: Cumhuriyet Halk Partis

3. BULGULAR VE YORUMLAR

3.4. Din Kavramı

3.4.3. Din ve Türklük İlişkis

Tek parti dönemi İnkılap temsillerinin işlediği konular arasında dinin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Hem Osmanlı döneminde hem de bu bölümde incelenecek olan Orta Asya’dan başlayarak Türk’ün dine bakışı anlamında “laiklik” ilkesinin aktarımı bolca kullanılmıştır. İnceleyeceğimiz piyesler arasında özellikle dikkat çeken unsur, “Çoban” ve “Attila” temsillerinin Orta Asya inanış sistemi ile din anlayışını aktarma isteği eğilimleridir.

Vatandan Vatana, temsilinde yukarıda yapılan yorumun tersi olarak, dünya işlerinin ilahi güce dayandırılması yer alırken, halka da adeta dini hangi safhada devreye sokması gerektiği öğretisinde bulunuluyor. Başka bir deyişle eğer “kaderci” anlayşı hala benimseyen vatandaşların bunu bağımsızlık karşıtı Osmanlı Hükümeti ya da işgalcilerle değil; vatan sevgisiyle bağdaştırmaları gerektiği aktarılıyor. Başka bir anlatımla Tanrı katında değerli olan vatan için yapılan hizmetlerdir.

“İffet Hanım:

... Onların silahı,güvendikleri yerleri varsa bizim de allahımız; bükülmez kolumuz ve dönmez yüzümüz var. Canabıhak bizim gibi mazlum bir millete elbette nusrat verecektir.”

….

“İffet hanım:

...tanrının kitabı,başucunda duruyor. O kitabı al,bağrına bas…bak kainat sana nasıl diz çöker. Hak yolunda temiz alnından yaralanan peygamber,sinende delikler,deşikler olduğu halde karşısında görürse ne kadar memnun olur. Cennete şehitler kapısından girersen melekler başında tavaf eder.”(Hüsnü,1933 :22,26)

Orta Asya dönemine ilişkin yazılan piyeslerde ise dinin fazla etkili olmayan bir olgu şeklinde işlendiğini görüyoruz. Türklerin varlığı ve birliği devam ettikçe Tanrı bile buna karşı koyamayacaktır. “Çoban” piyesinden bu doğrultuda bir örnek verilebilir.

“Çoban:

...yoksa biz diyoruz ki mademki bizler varız

Piyesin bir başka bölümünde konuşan “tarih”, Tanrı’ya yalvarmanın gereksizliğinden bahsediliyor. Tanrı kastedilerek yeryüzündeki olaylara müdahale edemeyeceği belirtiliyor. Tanrı’dan hiçbir şey beklenmemeli düşüncesi düz yolla veriliyor:

“Tarih:

...Baştan başa bir ağız kesilse de bu diyar Onun ne ses duyacak, ne görecek hali var Her yalvarış bir rüya ve her isyan bir kabus Bu gök kubbe tersine dönmüş büyük bir fanus

Daha nesi kalmış ki? Yalvarmaya ne sebep?”(Çağlar,1933 :27)

Çoban temsilinin din ile ilgili bir başka bölümünde ise Türkler’in tanrısallaştırıldığı görülüyor. Piyesteki “Bey” karakteri insanlıktan söz ederek Türkler’i yaratıcı konumuna getiriyor.

“Bey: Ey dünya eyi bil, Onların alın yazısını Kaza ve kader değil

Türk yazdı!..”(Çağlar,1933:30)

Bu kez sözü piyesteki “Bey kızı” karakteri alıyor. Türklerin Orta Asya dini inanışlarını temsil eden Gök tanrı’ya seslenen bey kızı, Türkün yaşamadığı bir dünyada yeryüzünün bile buna katlanamayacağını anlatıyor. Aşağıdaki bölümde hem Türk ırkı yüceltilmiş hem de kutsal hale getirilmiş.

“Bey kızı: Tanrı eğil bize bak Bizi al, yurdu bırak!.. Göktanrı !kara toprak Diyorki yalvararak! “Türkü üstümde bırak” “Ölüm onsuz yaşamak!” Tanrı eğil bize bak

Behçet Kemal Çağlar’ın “Çoban” isimli temsilindeki çoban karakterinin aslında Atatürk olduğu düşüncesine piyesin konusunu anlatırken yer vermiştik. Şimdiki bölümü incelemeden önce bu tezi tekrar hatırlamakta yarar var; zira temsil karakteri “üçüncü ihtiyar” bir savaş kaybından sonra bunun nedenini Tanrı’dan uzaklaşmaya bağlıyor. Kurtuluş Savaşı sırasında da ordunun Yunan saldırısından sonra Sakarya’ya kadar gerilemesi mecliste muhalif seslerin artmasına neden olmuştu. Atatürk’ün bu konudaki açıklamalarına bakalım:

“…İlk hassasiyet Meclis’te belirdi. Özellikle muhalifler, kötümser nutuklarla feryada başladılar: “Ordu nereye gidiyor; millet nereye götürülüyor? Bu gidişin elbette bir sorumlusu vardır; o nerededir? Onu göremiyoruz. Bugünkü acıklı halin, feci durumun hakiki sorumlusunu ordunun başında görmek isterdik” diyorlardı. Böyle konuşan kimselerin ima ve ifade etmek istedikleri şahsın, ben olduğuma, şüphe yoktu.” 9

Şimdi de baştan beri savaşın kaybedileceğini savunan üçüncü ihtiyar karakterinin ifadesine bakalım:

“Üçüncü ihtiyar:

Tanrıdan başka hami arayınca bu diyar

Ona böyle acıklı,çirkin bir akıbet var!”(Çağlar,1933:71)

Piyesten bu bölümle ilgili vereceğimiz son örnekte yine Türklük kavramının Tanrı’yı gözünde çok da büyütmediğine hatta onu insanlaştırdığına dair ifadeler yer alıyor.

“Arkadaşı:

Tanrı bile sevince bir kuldan farksız olur, Yüce göklerden iner,gönüllere kurulur… Önünde insan kalbi gibi yanar tutuşur:

Dilini dil yapar; gökten bakar konuşur:” (Çağlar,1933 :65)

Osmanlı döneminde İzmir’in Yunan işgali döneminde geçen “Güneş” piyesinde Orta Asya’nın mekan olduğu temsillerin tersine Türkler’in dine zarar vermesinden bahsediliyor. Eser incelendiğinde Türklerin din hurafelerine ve din adı altında vatanı düşmanlara teslim edenlere karşı olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla konuşan karakter bir hain olduğu için gerçekleri yansıtmıyormuş izlenimi veriliyor.

9

“Abdi bey:

Türkün birkaç yüzyıllık tarihi baştan başa Kan, zulüm, istiladır, dine söverler haşa! Arap kavmi necibi Türkleri dinsiz tanır; Desem yaptıklarını beşeriyet utanır; Yunan insaniyeti, Avrupa’nın şefkati,

Kuş beyinli Türklere anlatır hakikati;(Veysi, 1934 :39)

İnkılap Çocukları temsilinde din ve Türklük arasındaki ilişki daha net bir şekilde işleniyor. Türklerin Osmanlı döneminde çektikleri sıkıntılara rağmen Tanrı yardımını esirgemiş, yalvarışlara aldırış etmemiştir. Bu bölümde Tanrının eleştirildiğini görüyoruz.

“Gündüz

En kara yazısını Tanrı orada yazdı.

Yaşadı gün görmeyen soğuk zindanlara eş, Asırlarca doğmadı ufuklarında güneş.

Asırlarca Tanrıya ulaşmadı ahları,”(Nayır, 1933 :15)

Konusu Orta Asya’da geçen bir diğer temsil Mustafa Kemal Ergenekon’un “Attila” eseridir. Bu eserde de geçtiği mekan açısından benzerleri gibi Tanrı çok değerli bir olgu olarak gösterilmiyor. Temsilde aşk vatan sevgisinden sonra gelirken dini inanış açısından ise öncelik kazanmış.

“Coşkun:

Ruhumdaki baharı hiçbir el solduramaz;

Senin yerini Tuna, Tanrı da dolduramaz.”(Ergenekon,1937 :54)

Attila’nın ölümü üzerine çok üzülen Onejes Tanrı’yı tehdit eder derecede ifadeler kullanıyor:

“Onejes:

Doğmasın bugün güneş bir kasırga başlasın’ Yer ve gök ölüm denen o ejderi taşlasın… Denizler, akar sular yatağından çekilsin.. Bu ölüm önünde Tanrı bile irkilsin.”(1935 :93)

“Akın” oyununda hakan İstemi Han kıtlık nedeniyle gök tanrıya sitemde bulunmaktadır.

“İstemi Han:

….İki Han bu uğurda yumdu, gitti gözünü… Dönmüş Gök Tanrı’nın da bağrı susuz bir çöle. Türk’e rahmet dilerken iki Han, öle öle,

Ne gökten yağmur indi, ne ırmaktan su taştı!”(Çamlıbel,1932:26)