• Sonuç bulunamadı

C. H.P: Cumhuriyet Halk Partis

3. BULGULAR VE YORUMLAR

3.1. İnkılap Temsilleri’nin Vatandaş Oluşturma Sürecindeki Etkiler

3.1.5. Köye ve Köylüye Bakış Açısı

Osmanlı döneminde Türk ırkının yok sayılmasının piyeslerde yer alması gibi bu dönemde köye ve köylüye de değer verilmediği direkt ifadelerle oyunlarda aktarılıyor. Köylü kimi zaman dertleriyle kendi haline bırakılırken kimi zaman da aşağılanıyor.

Osmanlı Devleti döneminde köylünün çektiği sıkıntıları dile getiren Günay(1936:349) Cumhuriyet dönemindeki gelişmelere işaret ediyor:

“Zavallı köylü; sen egemenliğine erişinceye kadar saltanat elinden neler çekmedin. Kanın senden olmayanlara adak, sosyal tarihin evrensel dilin silik; ekeceğin, yatacağın yok ve olanı da zorbanın idi. Nasıl yaşadın; bu mutlu günleri görmek için can çekişerek değil mi? Bahtiyar köylü! Bundan böyle tapulu yuvan, varlıklı toprağın olacak, güzel dilin şaklayacak ve yalnız parlak tarihin, mutlu Türklüğün ve sonrasız yurdun için çalışacaksın.

…Durma; bol bol ve çeşit çeşit ekmene bak; tarlan hepsine yetecek; ürünün topraklarda çürümeyecek, arkanda taşımayacaksın! Taşıma araçlarını hükümet ne güne yaptırıyor. Tarım kurumları neye? Hep senin, hep bizim için.”

“Yanık Efe” temsilinde Cumhuriyet öncesi dönemde köylüye bakış açısı

köylü Halil’in ağzından anlatılıyor:

“Halil:

….Eskiden başta olanlar köylüyü adam yerine koymazlardı. Tapındıkları yalnız kendi rahatlıkları…kendi çıkarlarıydı. Onlar için köylü mü, adam sende?.. O da kim oluyordu?”(Eruluç,1936:36)

Osmanlı döneminde köylünün din hurafeleri altında kandırılarak bir isyan aracı olarak görülmesi de “Gavur İmam” temsilinde yer buluyor. Öğretmen Ayten Hanım isyanlardan köylüyü sorumlu tutmayarak saltanatı suçluyor.

“Ayten Hanım:

....Masum Türk köylüsünü din bayrağı altından haydutluğa sürükleyen halife ve padişahçılara aman vermeyeceğiz. Mustafa Kemal Paşa’nın açtığı yolda el ele, baş başa yürüyeceğiz.”(Cahit,1933:15)

“Mavi Yıldırım” temsilinde ise Osmanlı yönetimi tarafından millicilerin önünü kesmesi için görevlendirilmiş Firuz Bey, bir köylü ile nişanlı olan Türköz Hanım’a söyledikleri ile köylüye imalı bir hakarette bulunuyor.

“Firuz bey:

Elin anadollusu ile evleneceksiniz de ne olacaksınız?”(Gündüz,1934:10)

Piyesin devam eden bölümünde Firuz Bey’in kardeşi Ayşe, Türk köylüsünün ancak kandırılarak isyana katılacağını Türköz Hanım gibi tekrarlıyor. Devam eden konuşmasında da Türk köylüsünün duygusallık yönüne vurgu yaparak, abisi Firuz Bey’in hain olduğunu köylülere içten bir şekilde söylediği takdirde kendisini anlayacaklarını iddia ediyor.

Piyesteki köylüler görünüşte isyancı gibi davransalar da gerçekten milli mücadele yanlılarına karşı ayaklanmış olan köylülerin yeni dönemde affedileceği ima ediliyor. Bu yolla köylüye milli beraberlik ruhu aktarılmaya çalışılmıştır.

“Ayşe :

….Türk köylüsü düşmanların istilasına uğrayabilir, fakat senin emrine giremez. Türk köylüsünün cevheri bozulmamıştır, belki sana aldanmış olabilirler. Senin bu kadar bozuk ruhlu ve ya hiç ruhsuz olduğunu nasıl umsunlar.”

….Öyle ağlayarak söylerim, öyle içten söylerim, öyle yana yana söylerim ki doğruluğunu hemen anlarlar. Çünkü Türk köylüsü bu yana yana içten gelen her sesi tanır, çünkü bu ses kendi sesidir.”(Gündüz,1934:65,66)

Celal Sıtkı Gürler’e ait “Eğitmen” adlı piyeste saltanat dönemine ilişkin olarak köyün ve köylünün kötü durumu vurgulanıyor. Cumhuriyet’in ilanından bir süre sonra aynı köye tekrar gelen kişiler gelişmeyi fark ediyorlar. Piyeste Cumhuriyet’in saltanata karşın çok üstün bir yönetim şekli olduğu köy gelişimi ile beraber veriliyor.(Karadağ,1998:127) Saltanat ve Cumhuriyet köyü karşılaştırması piyeste İsmet İnönü dönemi etkisi de sezdirilerek verilmiştir.

“Muddei Umumi:

….Birkaç gün evvel iki resim görmüştüm. Resimlerden biri eski zaman padişahlarını gösteriyordu. Sırmalı paşalar toplanmışlar. Nişanlardan göğüsleri görünmüyor, padişah da başlarında “köylüden daha neler alalım” diye düşünüyorlar.Öteki resimde şimdiki zamanı gösteriyor.İsmet İnönü Devletin büyüklerini etrafına toplamış.Onlarla (Köylüye daha ne verelim) diye konuşuyor.Eski devir, köylüden hep almayı düşünürdü. Şimdiki devir de köylüye hep vermeyi göz önünde bulunduruyor. Artık köylü bizim efendimiz oluyor.Hükümet, sizlere baş sedirde yer gösteriyor.”

(Gürler,1940:15)

Piyesin devam eden bölümünde Saltanat döneminde örneklerini verdiğimiz köylüyü küçük düşürme politikalarına cevap verir tarzda köy sevgisi aşılanmakla kalınmamış, köylü olmanın bir gurur duyma nedeni olduğu vurgulanmıştır. Osmanlı devrinde hor görülen köylü yeni dönemde eğitimle de beraber asıl benliğini bulacaktır. Cumhuriyet köylüsüne sahip çıkacaktır mesajı doğrudan verilmiş ve halkçılık ilkesi gündeme getirilmiştir.

“Mühendis:

Ben bu köyden değilim amma, bu köy beni kendine çok bağladı.Ben de bir köylü çocuğuyum.Kimsem yok.Vaktiyle köy mektebini bitirdikten sonra köy muallimimiz bizim için yazdı.Beni Vilayetin Halkevi’ne yolladı.Lise tahsilimi Halkevi’nin yardımıyla bitirdim.Sonra mühendis mektebine girerek mezun oldum.bizim mayamız köydür,aslımız köydür. Aslımızla iftihar ederiz….Hangi saray adamı köye kadar gelmiştir? Köy çocuklarını bu kadar samimiyetle bağrına basmış ve onları böyle öpmüştür.”

“Doktor:

Saltanat yutan demek, Yurdu kurutan demek Muddei Umumi:

Saltanat, köyü ve köylüyü öldüren demek,

Cumhuriyet , köyü ve köylüyü güldüren demek.”(Gürler,1940:21,29)

Halit Fahri Ozansoy’un yazdığı “On Yılın Destanı” temsilinde, Cumhuriyet’in onuncu yılında sanayi, eğitim ve sanat gibi alanlarda meydana gelen gelişmeler konu edinilmiştir. Temsilin bu alt başlık ile ilgili bölümünde köy öğretmeni, köylüye bakış açısı konusunda karşılaştırma yapmaktadır.

“Muallim:

On bir milyon içinde ben neyim, bir damlayım?.. Bu on bir milyon köylü kırk bin köyü doldurmuş, Hepsini eski devir bir katil gibi vurmuş!

Ne okuma, ne yazma, ne insan yaşaması,

Hepsinin kafasında kara cehalet pası,”(Ozansoy,1933:41)

“Tarih Utandı” temsili Osmanlı dönemi ile Cumhuriyet dönemini karşılaştıran nazım şeklinde yazılmış bir eserdir. Piyeste sık sık Cumhuriyet döneminde istenen vatandaş özelliklerine vurgu yapılırken, Osmanlı dönemi de aynı oranda eleştirilmektedir.

“İhtiyar:

Türk elinin biricik variyeti köylüler Açlıktan sefaletten ölürken birer birer Söndürdüğü ocaklar, akıttığı al kanlar