• Sonuç bulunamadı

Aile, Çocuk ve Gençlik Eğitiminde Ahlak ve Görgü Terbiyes

C. H.P: Cumhuriyet Halk Partis

3. BULGULAR VE YORUMLAR

3.5. Ailenin, Gençliğin ve Çocuğun Eğitim

3.5.1. Aile, Çocuk ve Gençlik Eğitiminde Ahlak ve Görgü Terbiyes

İnkılap Temsilleri ile toplumun siyasi ve dini taraflarına yön verme amacı dışında günlük hayatını düzenleyecek öğretilerin iletimi de gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Tek partinin, Cumhuriyet ilkelerini benimsemiş “yeni bir nesil” yaratma isteği doğrultusunda çocuklara verilen önem açıkça ortaya konmuştur. Bu konuda ailelere çocuk eğitiminde hangi noktalara dikkat etmeleri gerektiği, piyeslerde düz yolla anlatılmaktadır. Ahlaktan , tarihini bilmeye, Atatürk’e bakıştan, Cumhuriyet dönemi yaşayış tarzının nasıl benimsetileceğine dair örnekler veren temsillere geçmeden önce Osmanlı döneminde çocuğa verilen değer ile ilgili bir alıntıya bakmak, yeni dönemde çocuğa yüklenen değerin eskiyle karşılaştırılmasında kolaylık sağlayacaktır. Daha önce de adını geçirdiğimiz “Zıvarık” isimli köydeki çocukların algılanış durumuna bakalım:

“4- Çocuk Zıvarık’ta değeri olmayan bir nesnedir. Köylü çocuğuna da ancak koyununa ve çift hayvanına verdiği değeri verir. Ne doğuşuna ne de ölüşüne fazla ehemmiyet vermez. Çocuk her evde çoktur. Ailenin büyüğü onlardan ancak koyunundan bahsettiği kadar konuşur. Bu alakasızlık o kadar geniştir ki bazen yeni doğmuş ve herhangi bir sebeple ölmüş bir çocuğun ölümü için kendisine “Başın sağ olsun” diyenlere, baba gülerek ve utanarak karşılık verir….”(Ayas, 1935 :232)

Alıntıdan da anlaşılacağı gibi ailenin çocuğun hem fiziksel hem de ruhsal gelişimi üzerindeki rolünün önemli olduğu anlatılmaktadır. Bu nedenle Cumhuriyet döneminde aile eğitimi konusunda çalışmalara rastlanır. Bunlar içerisinde Dr. Wilhelm Stekel’in yazdığı ve Şeref Erdoğdu tarafından dilimize çevrilen aile eğitimi konulu eser örnek gösterilebilir. Erdoğdu (1935, :117) terbiye açısından sağlıklı bir yeni neslin ancak çocuklarına doğru yolu gösterebilen aileler içerisinde doğmaya başlayacağını aktarmaktadır. Çevirdiği kitapla ilgili yaptığı şu yorum çocuk eğitimindeki başlıca amacın yeni bir ulus yaratmak olduğunu ortaya koymaktadır.

“Eğer bu kitap yeni ve daha iyi bir neslin yaratılmasında yeniden meydana gelecek büyük eserin mütevazi bir yapı taşının yerini tutarsa bu yorgunluklarımın zengin mükafatını görmüş, semeresini edinmiş olurum.”(Erdoğdu,1935:118)

Piyeslerin bir bölümünde eski görgü kuralları yinelenmiştir. Dolayısıyla ahlak ve görgü anlayışının aktarımında “eski” nin toptan reddedilmediği anlaşılmaktadır. Dikkat çeken nokta ise Osmanlı döneminin uygun görülen etik kurallarının kökü Türk kültürüne bağlanırken, dinsel kaynaklı ahlak kuralları eleştirilerek yerlerine alternatifler sunulmasıdır.

Ziya Boral’ın kaleme aldığı “Yaşayan Ölü” temsilinde, eşi ve oğlu amansız bir hastalığa yakalandığı için Hamdi Bey’in hırsızlık yapmasına dayanıyor. Yaptığından çok utandığı için de ortalardan kayboluyor ve oğlu Necdet’e öldüğü söyleniyor. Eş karakterindeki Türkan Hanım ise gerçeği biliyor ve Hamdi ile gizlice belli zamanlarda buluşuyorlar. Bu görüşmeler evin uşağı Davud tarafından fark edilince ahlaksızlık olarak değerlendiriliyor. Temsilin sonunda annesini bir adamla ilişkiye girdiği için suçlayan Necdet’e gerçek anlatılıyor. Kaçmaktan yorulan Hamdi adalete teslim olarak huzura kavuşuyor.

Piyeste görgü kuralıyla ilgili şu örneğe rastlıyoruz:

“Davud:

Hayır olmaz küçük bey. Biz anamızdan atamızdan böyle gördük. Kapıyı çalmadan ve izin almadan içeriye girmek yasaktır da..”(Boral, 1936 :4)

Osmanlı dönemi ahlak esintilerini gördüğümüz, her ne olursa olsun anne ve baba sözünü dinleme, onların sözünden çıkmama prensibi “Bir Zaferin Yası” temsilinde karşımıza çıkıyor. Okuldaki öğrenciler ailelerinin Osmanlıcı olduğunu öğretmenlerine anlatıyorlar. Muallimin verdiği cevap ise bu kez aile kavramının önemini vurgulamaktadır.

“Mehmet:

….burada babam ve annem onların düşmanı. Ben tek kaldım. Düşman diye sizin tarafı söylüyorlar.ben bunların yanında nasıl dururum.

Muallim:

Annelerinizin, babalarınızın gidince ellerini öpün. Ve kalplerini kıracak tek bir söz söylemeyin.”(Gökalp,1935 :42,45)

Saim Yay’ın “Gelin Alayı” temsili, yeni yetişen neslin özgürlükçü, hukuku bilen bireylerden oluştuğunu anlatmaya yönelik yazılmıştır. Piyes karakterlerinden Tahire ile oyundaki çoban karakteri evlenmek isterler. Fakat zengin biri Tahire’ye göz koyar.(Bir Gönül Masalı piyesinin konusuyla benzer). Ancak artık hukuk vardır ve herkes dilediğiyle evlenebileceğinden Tahire rahattır. Babası (Dayı) her ihtimale karşı Tahire’yi koruması için imamın evine bırakır. “Şeriatçası” temsilinde gördüğümüz Kadı karakterinin cinsel sapkınlıklarını hatırlarsak* “Gelin Alayı” oyunundaki imamın da yeni düzene uygun din adamı modelini temsil ettiğini söyleyebiliriz.

Temsilde gelin alayının hep bir ağızdan söylediği türküde vatana yararlı insan yetiştirme kriteri ön plana çıkarılmış.

“Paranızı pul etmeyin, Yazınızı güz etmeyin, Yurda evlat yetiştirin,

Yuvanızı kül etmeyin.”(Yay, 1948 :60)

*

Piyes: Yeni Ağustos Böcekleri İle Karıncalar

Yazar: Münir Hayri EGELİ

Yıl: 1936

Temsilde klasik bir hikaye olan, çalışanın her zaman rahat edeceğini çalışmayanın ise zorluk çekeceğini anlatan hikaye yazarın kaleminden değiştirilerek çocuklara yardımseverlik duygusunu aşılamakta kullanılmış. Piyesteki çocuk karakter Çetin, karıncaya yardım etmeyen ağustos böceğini yerer ve yardım etmesi gerektiğine dair imada bulunur.

“Çetin:

Karınca da insafsız, pek Hoyrat şeymiş.

Yeşim: Kötü hayvan

Komşusuna vermez aman Çetin:

Bak doğrusunu istersen

Bu sonu beğenmedim ben..” (Egeli, 1936 :9,10)

Mehmet Faruk Gürtunca’ nın “İnkılaplarımız” temsilinde konusu daha önceden verildiği gibi yurtdışından dönen Çiçek karakterine bir piyes yoluyla arkadaşları tarafından yapılan yenilikler anlatılmaktadır. Oyun içinde oynanan piyeste, Osmanlı döneminin eğitim anlayışındaki şiddet olgusu gündeme getiriliyor ve “yeni dönem” çocuk eğitiminde sevginin ön plana çıkarılması gerektiği aktarımı yapılıyor.

“Ece:

Eski mektepte (Hocanın vurduğu yerde gül biter) sözü hakimdi. Dayak boldu. Çocukların eti hocanın, kemiği babanın idi. Fakat bugün bunlardan eser kalmamıştır. Cumhuriyet, mektepli çocuğu nasara yensurundan, karabaş tecvitten kurtarmıştır. Cumhuriyet okulunda da bugün korku değil, sevgi vardır.”(Gürtunca, 1936 :30)

“Mavi Yıldırım” piyesinin bir bölümünde milli mücadele için bir araya gelen ve kendilerine “Mavi Yıldırım Çocukları” diyen bir grup genç hep bir ağızdan Yalçın’nın söylediklerini tekrarlayarak and içiyorlar. Dini değerler üzerine yemin edilmesini daha önce reddeden “Mavi Yıldırım Çocukları”, yeni kutsal değerler olarak milli şeref, şahsi namus ve Atatürk sevgisini başa alıyorlar.

“Yalçın: Mavi yıldırım çocuklarının andını Hepsi: “ “ “ “

Yalçın:Bilerek, isteyerek içiyorum, Hepsi: “ “ “

Yalçın:Ben mavi yıldırım çocuğu Hepsi: “ “ “ Yalçın:Büyük Türk istiklaline Hepsi: “ “ “ Yalçın:Büyük Türk inkılabına Hepsi: “ “ “ Yalçın:Büyük Türk medeniyetine Hepsi: “ “ “

Yalçın:Milli ahlak ve faziletle karşılıklı sevgi ve yardıma

Hepsi: “ “ “ “ “ “

Yalçın:Temiz kalbim çarptıkça Hepsi: “ “ “

Yalçın:Temiz kanım temiz kalbimden geçtikçe

Hepsi: “ “ “ “ “

Yalçın:Şuurumla canımla bütün varlığımla çalışacağım

Hepsi: “ “ “ “ “ “

Yalçın:Onların yılmaz bekçisi olacağıma Hepsi: “ “ “ “

Yalçın:Mustafa Kemal’den ve Mustafa Kemal’in yolundan ayrılmayacağıma

Hepsi: “ “ “ “ “ “ “ “

Yalçın:Milli şerefim ve şahsi namusum üzerine and içiyorum.

Hepsi: “ “ “ “ “ “

Yalçın:Mustafa Kemal, kulakların çınlasın Mustafa Kemal.

Hepsi: “ “ “ “ “ “ “(Gündüz, 1934:27,28)

Vedat Ürfi Bengü’nün yazdığı “Kanun Adamı” temsilinde İsmail isimli köylü, savcı rolündeki Selim karakterine çocuğunun kumara alıştırıldığından yakınmaktadır. Bunun üzerine savcı Selim Bey, Osmanlı döneminde çocuğa verilen değeri gözler önüne sererken, Cumhuriyet döneminde çocuk eğitiminde ailelere düşen görevleri açıklamaktadır.

“Selim:

Zaten babaların günahı, suç kahramanı evladın suçlarından daha büyük değil midir, dostum? Baba kötü örnek olur çocuk onun bir aynası olarak yetişir. İşte sonuç. Büyük devrimimizin en büyük bir zaferi de babalara, evlat karşısında ödevi öğretmek için ışık serpmek olmamış mıdır? dünkü köhne idarelerin gözünde çocuk bir maskaradan başka bir şey değildi, maskara ve eser. Bugün ise, genel terbiyenin yepyeni nesille bir safta yürümesi için, her şeyden önce analar babalar irşat ediliyor.”(Bengü,1938:11)

İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun “İnanmak” isimli temsili diğer piyeslere göre konusunun daha felsefik temellere dayanması açısından ayrılmaktadır. Oyun Çinli bir üstat, iki yamağı ve iki hasta arasındaki hayata dair konuşmaları konu edinmiştir. Üstat, yamaklarına bir insanın amacının ne olduğunu açıklamaktadır. Ana tema insanın inanması halinde başarıya ulaşabileceğidir.

“Üstat:

Ölünceye kadar, hayatımız tükeninceye kadar. Niçin insanız biz? Hakikati arayan hayvanlar olduğumuz için değil mi? Onu bulmak için, onu aramak için, yine onu yazmak için, aletler yaptığımız için değil mi? İnsanız çünkü hakikati aramak hırsını bitinceye, tükeninceye ve ölünceye kadar taşıdığımız için değil mi?”

“Üstat:

….inanmak, her yapıcılığın, her yaratıcılığın başında olduğu gibi, inanmak. Maksadın doğruluğuna, iyiliğine, güzelliğine inanmak, onlara, kendine, inanmak, bilgisine, duygusuna, işine inanmak. Sonuna kadar inan ile çalışmak…Bütün hayatımda inandım ve onun için başkalarını da inandırdım, onun için kurtardım ve yaşattım…”(Baltacıoğlu,1939:16,21,22)

“Yanlış Yol” piyesinde bir babanın kumar ve kadın merakı yüzünden yaşanan ailevi sorunlar konu edilmiştir. Evin annesinin, babaya yaptığı uyarılar Cumhuriyet dönemindeki aile yapılarının nasıl olması gerektiğine yönelik öğütler de sayılabilir.

“Anne:

Şimdi ne olacak?..Çocuğuna ne güzel bir istikbal hazırladın…Bir kumarbazın oğlu…Hem de nasıl? Kumar için, kadın için çalıştığı bankayı soymuş bir adamın oğlu…Bu az şeref mi? Çocuğunun yüzüne nasıl bakacaksın? Daha doğrusu o adamın yüzüne nasıl bakacaksın?...”

….

“Baba:

….Çocuğumun, karımın benim yüzümden sürüneceklerini görmektense gebermek daha iyidir…Yalnız bütün ıstıraplarıma rağmen beni müteselli eden bir nokta var: Tabii, gazeteler bu hadiseden bahsediyorlar ve edecekler…Bir ço kaile babasının, bir çok insanların benim maceramdan ibret alacaklarını düşünüyorum. Onlar, hayatta yanlış adım atmış insanların nasıl hüsran ve felaket uçurumuna yuvarlandığını görecek ve daha ihtiyatlı ve akıllıca hareket etmek lüzumunu hissedeceklerdir. Kumarın insanlık için ne büyük bir felaket olduğunu, aile yuvalarını yıkmak için icat edilmiş olduğunu, kadınlara kapılmanın ne felaketler doğurduğunu bu acı misalle anlayacaklardır…”

Şevket Bilgisel’in yazdığı “Baba ve Çocukları” oyununda Baba ve dört oğlu konu alınmakta ve aile içi vefa ilişkileri işlenmektedir. Temsilin bu alt başlıkla ilgili bölümünde, İhsan okuduğu bir mektupta Osmanlı döneminin övülmesi üzerine mektubu yazanı eleştirmektedir.

“İhsan: (mektubu okuyor)

-Ana baba ile evlatlar arasındaki sevgi ekseriya karşılıklı olmuyor. Bazen ana bana kalpsiz, çok kere de evlatlar…Babadan ziyade anneler çocuklarını seviyorlar…Analar arasında evladını sevmeyen pek azdır. Şimdiki gençlerde ebeveyn muhabbeti pek başka…Eski derin muhabbet yok, tereddütsüz itaat yok, hürmetse pek beylik..-Şimdi Remzi Dayı bu muharririn saçmalarını dinleyecek kafa da yok…Halt etmiş…Pek ala şimdiki gençler de anasını babasını tereddütsüz seviyorlar.” (Bilgisel,1940:38)

Piyesin sonunda Baba oğluna yaptıklarından dolayı pişman olduğunu açıklayınca, oğul İhsan Osmanlı dönemine atıfta bulunmaktadır.

“Baba:

….Beni tekrar affet…Lerzan da affetsin…Ben o yavrucuğu da anlayamamışım!... İhsan:

Ortada affedilecek hiçbir şey yok…Sen eski terbiye sistemine kız ve darıl baba…”(Bilgisel,1940:52)