• Sonuç bulunamadı

Avrupalılar’ ın Türkler’e, Türkler’in Avrupa’ya Bakışı

C. H.P: Cumhuriyet Halk Partis

3. BULGULAR VE YORUMLAR

3.3. Avrupa Devletleri’ne ve Azınlıklara Bakış 1.Azınlıklara Yönelik İhanet Suçlamaları

3.3.2. Avrupalılar’ ın Türkler’e, Türkler’in Avrupa’ya Bakışı

Bu bölümde günümüzün de önemli konuları içerisinde yer alan Avrupalı devletler ile ilişkilerin nasıl olması gerektiği ve bu devletlerin Türkiye’yi hangi gözle ele aldıklarının örneklerini içeren temsiller incelenecektir. Osmanlı Devleti’nin son döneminde görülen Avrupa devletlerinin iç işlerine karışma, ekonomik yönden kendine bağlama faaliyetleri piyeslerde eleştirel ifadelerle yer almıştır. Bir medeniyet timsali olarak görülen Avrupa’nın kendisinden zayıfları ezen sömürgeci yönü anlatılırken, Avrupa’ya karşı olan özentinin yanlışlığı vurgulanarak, aslında onların Türk medeniyetine olan hayranlıkları dile getirilmiştir.

“Vatandan Vatana” Temsilinden: “Salahaddin Bey:

…millet sanki onlar için kazanıyordu. Kazanıyordu da gene tamahkar vahşi medeniler kanaat etmiyordu. Türk avrupasında olduğu gibi; ana yurdumuzun evlatlarını da kırdırmaya, buralarını da ecnebi boyunduruğuna sokmıya çalışıyorlardı. Türkleri böylece birer birer azaltıp ülkemizi parçalıyorlardı.”(Hüsnü, 1933 :42)

M.Kemal Ergenekon’un “Attila” temsilinde Hun Türkleri ile beraber yaşayan Vizigot’ lu Valter, bir Avrupalı olmasına karşın Türklere olan hayranlığını dile getirirken, bir Türk olabilmenin amacını taşıdığını anlatıyor. Bu hayranlık Türklerin savaşçı niteliklerinden, insan ilişkilerinden, sanatsal özelliklerine dek uzanıyor.

“Valter:

Bugün gökte uçan bir kartalı vuruyorum; Yorulmadan ayla, at üstünde duruyorum, Sizin kadar öğrendim bir kılıç kullanmayı. Siz kadar kolaylıkla atıyorum ok, yayı. Ve devirebilirim bir ayıyı hançerle. Ben de coşuyorum bu söylenen türkülerle ….

Bütün bunları size , yalnız size borçluyum. Ben belki bir yabancı, bir Vizigot oğluyum: Fakat bugün yüreğim öz duygularla dolu.

….

Sen en iyi bir arkadaş ve en cesur bir Türksün Altından bir yüreği taşımakta tunç göğsün. Sen oldukça yanımda, mezarlara girerim; “Ölümler bizim için kaçan gölgedir” derim. Korkunç, gece kuşları ürker gelişimizden. Her ıssız mağara bugün bir iz taşıyor bizden Yanıyor gözlerinde özbir Türklük alevi. Ancak sende tanıdım “ülkü” denilen devi. Senin sevginle daha çok bağlandım Hakana.

Bütün didinmem hepsi şu: Benzeyebilmek sana.” .(Ergenekon,1937 :49)

“Yanık Efe” piyesinde Avrupalı devletlerin Türk milletini küçümsemelerinin ve önemsememelerinin bedelini ödediklerinden bahsedilmektedir. Piyesin devam eden bölümünde Avrupa’nın ahlak çarpıklığına yer verilerek bu medeniyete özenenlerin yaptıkları hata üzerinde durulmaktadır. Önceki bölümlerde de geçtiği üzere, piyesin Avrupa’da okumuş fakat; ortamın kötü ahlakından etkilendiği için Türklük bilincini kaybetmiş Hasnun adlı karakteri ile yine Avrupa’da öğrenim görmüş olmasına rağmen özünü kaybetmeyen “ideal vatandaş” Gönül’ün diyalogları halka, Avrupa kültürüne nasıl bakması gerektiği ve bunu yaparken de kendi kültürünü sağlamlaştırması amacı taşıması öğretisini aşılamaktadır.

“Molla:

...Avrupalıların ölecek dedikleri millet bugün kurtuldu, dirildi… Halil:

O… her zaman diri idi, dinçti. Güçlü idi. Ne yaparsın ki, içeriden, dışarıdan onu zorla hasta etmek istediler. Hiyanetle, bile bile zehirlemeğe kalktılar.

Ömer :

Türkün ne büyük bir cevheri olduğunu kör gözleri görmek, hiyanetle dolu kafaları anlamak istemedi.” (Eruluç,1936 :36)

Diyalog içerisinde ilgi çeken bir nokta ise Avrupa kültürünün kökten dışlanmasının değil; bilimsel ve sanatsal yönlerinden yararlanılması gerektiğinin Gönül’ün ağzından vurgulanmasıdır.

“Gönül:

…Onlar giderken… gideceğiz…çalışacağız ve yurdumuza faideli birer eleman olarak döneceğiz…diyorlar ve bu imanla çalışıyorlar. Söyle bakalım Avrupa’nın hangi üniversitesine gittin, hangi müzesini gezdin?...

Hasnun:

Beni böyle şeyler enterese etmez. Gönül:

Buna şüphem yok…Fakat pariste kaç bar, kaç kafeşantan var? Sorsam bilirsin…”(Eruluç, 1936: 40)

“Güneş” temsilinde Yunan kumandanın ağzından Türk medeniyetine karşı Avrupa’nın üstünlüğü vurgulansa da aynı piyes içerisinde bu söylemler cevabını buluyor. Aşağıdaki bölüme bir başka inkılap temsili olan “Çoban” piyesinde verilen cevap “Türk Medeniyeti ve Üstünlüğü” bölümünde hatırlatılarak incelenecektir.

Türk medeniyetinin, Avrupa karşısında hiçbir öneminin olmadığını anlatan kumandan, Osmanlı Devleti’nin yükselme dönemindeki hükümdarları ile Atatürk’e değiniyor. İlgili konuşmada Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni’nin değersiz yöneticiler olarak değerlendirilmesi, halk içinde hala Osmanlı yandaşı olanların Avrupa’ya yönelik fikirlerinin yönlendirilmesi amacını taşıyor olabilir.

“Mihalidis:

…Her ilmin anasıdır yunan medeniyeti, Dünyayı cehaletten kurtarmaktı niyeti, Roma, mısır, Suriye ve asyaya kolatan, Şam, Bağdat, ve Endülüs tarihini yaratan Yunan feylesofları, yunan krallarıdır; Cihanı pençesinde tutan kartallarıdır; Roma, Bizans irfanı yunan ırkına borçlu; Avrupa rönesansı yunan harsiyle dolu; Yüzlerce feylesoflar yetişmiş neslimizden, Tarihin, tıbbın, fennin babaları hep bizden; Asil kan, temiz insan yunan neslinden çıkar, Tarih yazıyor yalnız yunanda asalet var; Türklerde hiç var mıdır? bu tarih, bu alimler? Avrupa mefküresi türkü tarihten siler;

Fatih , yavuz, kanuni denilen adamlar ne? Hepsi birer huylalar seven kanlı bir sahne,

“Attila” temsilinde de Avrupalı Devletler hakkında Roma üzerinden bir bakış açısı veriliyor.

“Ece:

Romanın siyasası: Suikast, entrika.

Dostlukları: İhanet.” (Ergenekon,1937 :59)

Cumhuriyet döneminde yapılan yenilikleri tanıtma ve gerekliliklerini açıklama amaçlı yazılmış “İnkılaplarımız” isimli temsil bir grup öğrencinin eski ve yeni dönemi anlatan okul piyesine hazırlanmaları ile başlar. Bu arada öğrencilerin, yurt dışında bulunan Çiçek isimli arkadaşları Türkiye’ye döner ve diğer öğrenciler yeni dönemde olup bitenleri Çiçek’e anlatmaya başlayınca halka bu yolla ulaşma amacına erişilmiş olur.

Piyesin incelediğimiz alt başlıkla ilgili bölümünde Avrupa’nın “yeni Türkiye” kavramını ve yapılan yenilikleri hazmedemediğine dair ifadeler dile getirilir. Ayrıca yapılan devrimlere ve yeni döneme istemeden hayran kalan Avrupalı Devletler, Türkiye’nin bu yükselişinden faydalanmayı amaç edinecekler, böylece büyük Türkiye medeniyetinden yararlanabileceklerdir.

“Çiçek:

Ah diyordum, vatanıma gitsem, mektuplaştığım ve her gün cici kartlarını aldığım, fakat yüzlerini görmediğim arkadaşlarımı bir görsem, onları tatlı tatlı dinlesem, bazı Avrupalılar’ ın anlamadığı, anlamak istemediği memleket yeniliklerini onlardan işitsem. Cumhuriyet’in ulusal bayramlarını memleketimde kutlulasam…

….

Bilir misiniz? Başka milletler bunlardan o kadar uzun uzun bahsettiler ki. Ece:

Elbet daha da bahsederler. Şarkta bir güneş er, geç, ışıklarıyla onlara da vuracak, hatta onların gözlerini bile kamaştıracaktır.” (Gürtunca, 1936 :20)

Kurtuluş Savaşı yıllarında geçen mücadeleyi konu alan “Devrim Yolcuları” temsilinde vatansever Oben ülkenin içinde bulunduğu hale çok üzülmekte ve hasta olduğu için hiçbir vazife alamadığından yakınmaktadır. Bu arada Osmanlı Devleti yanlısı olan kardeşi Ayüksel’den de nefret etmektedir. Ayüksel’in ihanet nedeni, Oben’in karısı Yıldız tarafından açıklanmaktadır. Temsilin ilgi çekici diğer bir özelliği ise yazarının Erzurum’da görevli bir er tarafından yazılmış olmasıdır.

“Yıldız:

Ayüksel suçsuzdur. Onu ağıladılar. Bu ağılayış; papazlar okulunda başladı. Ve orada aldığı eğitim duygularına bir yenme çaldı. Beraberce okula gittiğimiz yıllar içinde ondaki ulusal duygu sarsılmaz denebilecek kadar kuvvetli idi.” (Tuncer,1937:9)