• Sonuç bulunamadı

EGEMENLİĞİN KÖKENLERİ VE GELİŞİMİ

2.2. TEOKRATİK EGEMENLİKTEN SEKÜLER EGEMENLİĞE

2.2.2. Mutlak-Sınırsız Egemenlik

2.2.2.1. Niccolo Machiavelli (1469-1527)

XV-XVI. yüzyıllar Fransa ve İspanya da merkezi monarşilerin kurulduğu zamanlardır. Almanya’da henüz siyasal birlik kurulamamıştır. İtalya ise daha da parçalanmış ve bölünmüş durumdadır. Machiavelli’nin siyasal düşüncesi, böyle bir ortamda, merkezi ulusal krallıkların güçlendiği dönemde oluşmuştur (Göze, 2000:103) ve Machiavelli sonrasının siyasal düşüncesi merkezi krallık oluşumunun belirleyici etkisi altında gelişmiştir. Dinden bağımsız bir ahlak anlayışı geliştiren Machiavelli, siyaseti teknik bir beceriye indirgemiştir (Ağaoğulları ve Köker, 1991:203). Bununla

bağlantılı olarak, 1600 lü yılları siyaset biliminin doğuşu olarak kabul edenler, Machiavelli’nin siyaseti dinsel ahlaktan yoksun olarak inceleyen ilk düşünür olmasından hareket etmektedirler (Yılmaz, 2014:124). Zaten Machiavelli’nin hedefi de siyasete Rönesans zihniyetini, diğer bir ifade ile Roma zihniyetini getirmektir (Göze, 2000:106). Egemen olguyu kesinlikle laik bir olgu olarak düşünmüş, bu nedenle kilisenin düşünce sisteminden gerçek anlamda kopuşun bir simgesi olmuştur. Machiavelli pratik, Hobbes ise teorik bir çerçevede laik bir egemenlik oluşturmuşlardır (Hakyemez, 2004:28).

Machiavelli’nin düşüncelerini şekillendiren en büyük etken, İtalya’nın ulusal birliğinin sağlanması konusudur. Bu nedenle 1870 yılında İtalyan birliği kurulduğunda, Machiavelli bu hareketin ilk öncüsü olarak saygıyla anılacak, XX. yüzyılda ise Musollini “Machiavelli bugün dört yüzyıl önce olduğundan çok daha canlıdır” diyecektir (Göze, 2000:116). Machiavelli’nin modern ulusal devletin önemli kuramcılarından biri olarak kabul edilmesinin sebebi, İtalyan birliğinin sağlanamamasının en büyük sebebi olarak gördüğü kiliseyi siyasal hayatın dışında tutup, tüm İtalyan kentlerini laik bir paydada toplamayı amaçlamasındandır (Ağaoğulları ve Köker, 1991:200). O; tıpkı Fransa ve İspanya da olduğu gibi, İtalya’da da ulusal birliğin ancak güçlü bir Prens tarafından gerçekleştirilebileceğine inanmış, “Prens” isimli eserinde de hayal ettiği prensin nasıl başarıya ulaşacağını anlatmıştır (Göze, 2000:105).

İktidarın değişik yollarla elde edilebileceğini söyleyen Machiavelli, iktidar yolunda yetenek ve şans kavramlarına ayrı bir önem verir (Ağaoğulları ve Köker, 1991:176). Tüm devlet ve imparatorluklar ya cumhuriyet ya da prensliktirler diyen Machiavelli’ye göre, prenslikler ya miras yoluyla elde edilirler ya da yeni ele geçirilmiş olurlar (2004:35). Miras yoluyla elde edilmişse, Prensin atalarından devraldığı politik düzen ve aygıtları ihmal etmemesi, beklenmedik olayları zamana yaymayı bilmesi iktidarını koruyabilmesi için yeterlidir. Bu tür devletlerde Prens’in şiddete başvurmasını gerektirecek daha az neden bulunur ve büyük kabahatleri kendisine diş bilenmesine yol açmadığı sürece prens çok sevilir (Machiavelli, 2004:37-38). Bir Prens’in başka bir devleti ele geçirip kendi devletine katmasında ise iki durum söz konusudur. Ele geçirilen devlet aynı bölgede olup halkı da aynı dili konuşuyorsa, hele birde özgür yaşamak gibi bir alışkanlıkları yoksa onların egemeni olmak için eski koşullarını

değiştirmemek ve o zamana kadar onları yönetmiş olan eski Prens’in soyunu kurutmak yeterlidir. Ama ele geçirilen devlet; dili, gelenekleri, örf ve adetleri farklı bir bölgeden ise en etkili çare orayı ele geçiren fatihin oraya gidip yerleşmesidir. Çünkü orada oturulunca çıkan karışıklıklar hemen görülür ve hemen gerekli önlemler alınabilir. Bir başka çok iyi ve etkili çare de koloniler kurarak kök salmaktır. Yine Prens yeni bölgeden kendisine katılan güçsüzleri korumalı ama güçlenmelerini engellemelidir, güçlüleri ise sindirmelidir (Machiavelli, 2004:42-45).

Machiavelli, kendi yasaları altında özgürce yaşama alışkanlığına sahip bir ülke halkına egemen olmanın da üç yolu olduğunu söyler. Birincisi kenti yıkmaktır, ikincisi kişisel ikametini oraya kaydırmaktır, üçüncüsü ise bir vergi koyarak az sayıda kişiyle bir hükümet kurmak ve onları kendi yasalarına göre yaşamaya bırakmaktır. Ancak özgür yaşamaya alışmış bir ülkeye güvenilir bir biçimde hakim olmanın tek yolu Machiavelli’ye göre ülkeyi yıkmaktan geçmektedir (2004:57-58).

Dini prenslikleri ayrı bir sınıfta ele alan Machiavelli, bu prensliklerde bütün zorluğun prensliğin ele geçirilmesinden önce yaşandığı düşüncesindedir. O’na göre bu prenslikler ya erdemle ya da talihle ele geçirilirler ama sonra her ikisi de olmaksızın korunabilirler. Çünkü nasıl davranır, nasıl yaşarsa yaşasınlar, prensin yerinde kalmasını sağlayacak özellikte ve kudretteki kadim din kurumlarına dayanırlar diyen Machiavelli (2004:95), dolaylı bir şekilde kilise ve Hristiyanlıktaki dini-siyasi yapılanmayı küçümsemektedir. Son olarak diğer prensliklerden farklı bir yere koyduğu, yurttaşların desteği ile Prens olma imkânından söz eden Machiavelli, bir anlamda “sivil prenslik” olarak görülebilecek bu iktidarın; büyük bir yetenek, beceri, şanstan çok sonucu şansın yaver gitmesine bağlı bir kurnazlık gerektirdiğini söylemektedir. Machiavelli’ye göre, halk büyükler tarafından hükmedilmek ve ezilmek istemez, büyüklerde halka hükmetmek ve ezmek isterler. Sonuç olarak ya Prensin egemenliği ya özgürlük ya da kargaşa ortaya çıkacaktır. Böyle bir durumda prens adayı, yeterince kurnaz ise halkı yanına alarak egemenliğini kurabilir (Machiavelli, 2004:85-86). Seçkinlerin yardımıyla iktidara gelen kişi seçkinleri memnun etmek zorunda kalacaktır ki, seçkinler namuslu ve haksızlık etmeyen yönetimlerden memnun olmazlar. Buna karşılık halkın yardımıyla iktidara gelen kişi, halka daha kolay söz geçirebilir ve halkı daha kolay memnun edebilir. Dolayısıyla halka dayananın iktidarının kalıcı olması daha olasıdır (Ağaoğulları ve Köker, 1991:177-179).

Machiavelli’ye göre, erdemleriyle, beceri ve yetenekleriyle prens olanlar, prensliğe zorlukla ulaşır ama onu kolayca korurlar (2004:63). Özel kişi durumundayken yalnızca şansın desteğiyle prens olanlar pek çaba harcamadan bu makamı ele geçirmiş olurlar ama yerlerini korumak için çok çaba harcamaları gerekir. Bu ikinci gruptan olanlar kendilerini fırtınaya karşı koruyacak köklere sahip değillerdir. Ama zaman kaybetmeden başkalarının Prens olmadan önce attıkları temelleri Prens olduktan sonra atacak beceri ve yeteneğe sahipseler, o zaman durumu toparlayabilirler (Machiavelli, 2004:67-69). Böyle bir yaklaşım ile Machiavelli, siyasal iktidarı amaçlayan şahsın kişisel becerilerini çok fazla önemsemektedir. Yine “Hiçbir şey gücünü kendisinden almayan bir iktidarın saygınlığı kadar değişken ve gelip geçici değildir” diyerek başkasının silahları ile mücadeleye girilmesini de doğru bulmamaktadır (2004:110-112). Prensin tüm iyi niteliklere sahip olmasını övgüye değer bulan Machiavelli “ne var ki insan doğası gereğince bu olanaksızdır” demektedir. Machiavelli’ye göre bir Prens en azından devletini kaybetmesine neden olabilecek utanç verici hatalar yapmayacak kadar basiret sahibi olmalıdır. Ancak onlar olmaksızın devleti kurtarmanın zor olduğu bir takım utanç verici kusurları da fazla önemsememelidir. Çünkü erdem gördüğü bazı davranışlar onu felakete sürükleyebilir, ya da kusur gibi görünen davranışlar güvenlik ve mutluluk sağlayabilir (2004:118-119). Yaşanması gereken ile gerçekte yaşananın birbirinden çok farklı olduğuna değinen Machiavelli, yapılanı bırakıp yapılması gerekeni izleyen kimsenin kısa bir sürede varlığının yıkımı ile karşı karşıya kalacağı değerlendirmesinde bulunmaktadır (2004:117-118).

Machiavelli, Prens’in kaçınması gereken şeyler arasında en önemlilerinin nefret edilme ve hor görülüp aşağılanma olduğunu belirtmektedir (2004:124). Prens’in son derece merhametli, inançlı, dürüst, insancıl ve dindar görünmesi gerektiğine değinen Machiavelli, böyle olmanın gerekmediğini böyle görünmenin yeterli olduğunu, çünkü insanların gördüklerine göre karar verdiklerini söylemektedir (2004:134). Prens, hem sevilmeli hem de kendisinden korkulmalıdır, illa birinin olumsuz sonuçları göze alınacaksa korkulmak sevilmekten çok daha güven vericidir. Çünkü sevgi insanın kendisine ait, korku ise Prens’in idaresinin sonucudur. Ancak korkunun nefret getirmemesine özellikle dikkat edilmelidir (Machiavelli, 2004:127-129).

Birincisi insanlar, ikincisi hayvanlar için geçerlidir. Ancak çoğu kez birinci yöntem yeterli olmaz ve ikincisine başvurmak gerekir. Bu yüzden prens yerine göre hayvan doğasını ve insan doğasını iyi kullanmak zorundadır” diyen Machiavelli (2004:131), Prens’in iktidara gelmek ve iktidarını korumak için yerine göre yasalara, yerine göre ise zor ve şiddete başvurması gerektiğini söyler. Şayet hayvanları taklide gerek duyarsa, o zaman da tilki ve aslanın niteliklerini iyi bilmelidir. Tuzakları tanımak için tilki, kurtları korkutmak için aslan olabilmelidir (2004:132).

Machiavelli’ye göre, bütün devletlerin sahip olması gereken başlıca temeller, iyi yasalar ve iyi ordudur. İyi orduların olmadığı yerde iyi yasalar da olamaz ve yasaların iyi olduğu yerlerde iyi orduların olması gerekir yargısı ile yasaların iyiliğini orduya yani güce bağlar. Paralı ve yardımcı orduları ise işe yaramaz bulur (2004:100).

Machiavelli, Prensin egemenliği ile yönetimi başlatsa da, devamında cumhuriyete kayarak halkı da yönetime ortak etmeyi düşünür. Prenslik yönetimi ile cumhuriyet arasındaki en büyük fark ise iktidarın öznelerindedir. Prenslikte bir kişi, cumhuriyette prens gibi davranan kolektif özne olarak halk söz konusudur (Ağaoğulları ve Köker, 1991:189). “Discorsi(siyaset üzerine konuşmalar)” isimli eserinde Aristoteles gibi, karma yönetim biçiminin üstünlüğünden söz edip, karma yönetim biçimini beğense de, monarşi ve cumhuriyeti iyi rejimler olarak görmektedir (Ağaoğulları ve Köker, 1991:184).

Machiavelli genel olarak; amaçlara ulaşma yolunda zor, baskı ve fiziksel gücü önceler. Egemeni sınırlandıracak hiçbir düşünsel, ahlaki ya da fiziki güç tanımaz. O iktidarın sadece dinle değil, insanın ahlaksal ve kültürel yaşamının tüm öteki biçimleriyle de bağlantısını koparır (Çetin, 2002:3). Prens’i en üstün irade, egemen güç olarak bilir ve herhangi bir dini, sosyal ya da ahlaki ilkenin prensin iradesine etki etmesine izin vermez. Machiavelli, egemenliğin bölünmezliğini kavramsal olarak dile getirmese de, Prens’in iktidarını değerlendirme şeklinden egemenliği bölünmez düşündüğü oldukça açıktır. Prens hem kral, hem de devletin tüzel kişiliğidir. En büyük görevi iktidarı ele geçirmek ve onu devam ettirmektir. Bu amaç uğruna yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Onun için tek ilke vardır, başarılı olmak.