• Sonuç bulunamadı

EGEMENLİĞİN KÖKENLERİ VE GELİŞİMİ

2.2. TEOKRATİK EGEMENLİKTEN SEKÜLER EGEMENLİĞE

2.2.2. Mutlak-Sınırsız Egemenlik

2.2.2.2. Jean Bodin (1530-1596)

Bodin, hukukçu ve tarihçidir. Dönemin dini-siyasi çatışmalarını bu iki bilimdeki birikimiyle yorumlamaya çalışmıştır. En büyük amacı şiddet vakalarının Fransız krallığını tehlikeye düşürmemesi için kurtuluş yoluna ait hukuk ilkelerini belirlemektir. Bu amaçla 1576 yılında monarşinin mutlak egemenliğini savunan “Devletin Altı Kitabı” isimli kitabını yazmıştır. Bu eser onu meşhur edince, kraliyet savcısı olarak görevlendirilmiş, daha sonra Fransız meclisinde burjuva temsilciliği yapmıştır (Saygılı, 2014:187).

Kuvvetli bir monarşiden yana olan Bodin’in egemenlik anlayışı, feodaliteye karşı Fransız monarşisinin temelini oluşturur. Yine bu egemenlik anlayışı ilkçağlardan beri savunulan karma yönetimlerin sonu anlamına gelir, ayrıca dini iktidarın yani papaların ve Roma-Cermen İmparatorluğunun üstünlük iddialarını çürütmeye çalışır (Göze, 2000:126-127). Kısacası Bodin, tasarladığı egemenlik söylemi ile Fransa kralının önüne çıkmaya cesaret edebilecek her varlığın kafasını uçurur ama bunu Machiavelli’nin Prens’i gibi kanunsuz yollarla değil, yasalarla yapmayı daha doğru bulur. Machiavelli’nin İtalya için düşündüğü şeyi Bodin Fransa için düşünür. Ağaoğulları’na göre; Bodin iki amaç gütmektedir. Birincisi hayranı olduğu, fakat ahlakdışı düşüncelerinden korktuğu Machiavelli’nin savlarını çürütmek, ikincisi ise siyaset konusu bakımından dönemin Aristoteles’i olmak. Bodin, dönemin siyasal kötülüklerinin kaynağını, Machiavelli’nin devletlerin temeline dinsizliği ve adaletsizliği yerleştirmesine bağlar. Aynı şekilde isimlerini açıkça belirtmese de Machiavelli’nin tam karşı kutbunda yer alan Monakomarkları da eleştirir. Bodin’e göre çağdaşı olan yazarlar siyasetin içermesi gereken ahlaksal ilkeleri dışlamışlar, adaletin önemini kavrayamamışlardır. Machiavelli prenslere güçlerine güç katabilmeleri için adaletsiz yöntemler öğütleyerek, Monakomarklar da uyrukları meşru otoritelere karşı kışkırtarak siyaset sapkınlığı yapmaktadırlar (Ağaoğulları ve Köker, 2004:14-15).

Bodin’e göre “Devlet, birçok ailenin ve (bu ailelerin) ortak çıkarlarının egemen bir güçle, doğruluk üzere (yasa uyarınca) yönetilmesidir” (2005:181). Egemenlik ise “yurttaşlar ve uyruklar üstündeki en yüksek, mutlak ve en sürekli güçtür”. Bu güç süreklidir, çünkü geçici bir süreliğine bir ya da bir kaç kişinin kullanımına verilmekte, süre bitiminde ise asıl sahibine geri dönmektedir. Nasıl ki

malını bir kişiye ödünç veren biri malının sahibi olmaya devam ediyorsa, egemen gücü kullanmak üzere halk ya da prens tarafından seçilen kişi ya da kişiler egemenliğin sahibi değil sadece birer görevlidirler. Bu nedenle yasa, bir yöneticinin zamanı geldiğinde kullanmakta olduğu ve kendisine ait olmayan gücü asıl sahibine iade etmesini emreder. Bu kural tüm kademelerdeki yöneticiler için aynı şekilde geçerlidir (Bodin, 2005:183- 186). Yöneticilikten çok farklı olan egemenlik, monarşilerde hiçbir kopukluk olmaksızın bir kişiden bir başka kişiye geçerek devam eder. Fransa krallığındaki “kral öldü, yaşasın yeni kral” deyişi, bu anlayışın en açık göstergesidir (Kapani, 2015:50).

Eğer egemenlik bir prensin elindeyse buna monarşi denir, eğer bütün halk egemenliğin sahibiyse bu bir demokrasi ya da halk devletidir. Eğer egemenlik halkın küçük bir kısmının elindeyse buna da aristokrasi denir. Egemenlik bölünebilir olmadığı için karma egemenlik modelleri imkânsızdır. Böyle bir durumda egemenliğin halkta mı, prenste mi, yoksa soylularda mı, olduğuna karar vermek için silaha başvurmak kaçınılmaz olacaktır diyen Bodin (2005:187-188), egemenliğin parçalanmasının her halükarda savaş ve kargaşa getireceği kanaatindedir.

Yurttaşlar, Egemen’e mutlak boyun eğmekle görevlidirler. Egemen ise yurttaşları korumakla görevlidir (Ağaoğulları ve Köker, 2004:24). Bodin, egemenliği tümüyle kişisizleştirme yoluna gitmez, devlet kralda somutlaştığı için egemen güç ile kral bedeni birbirine karışır. Dolayısıyla kral egemendir fakat egemenlik demek değildir. Egemenlik devlette soyut, kralda somut nitelik göstermektedir. Kralın biri özel, diğeri kamusal iki kişiliği söz konusudur (Ağaoğulları ve Köker, 2004:33).

Bodin’in devlet tanımında birinci değer egemen güç, ikinci değer ailedir. Aile, özel mülkiyet hakkı bulunan ve aile reisinin otoritesi altında örgütlenen doğal bir birimdir. Siyasal toplumun en küçük düzeydeki modeli olan aile, aynı zamanda devlete can veren hücrelerdir. “İyi yönetilen aile, devletin gerçek suretidir ve ailedeki erk egemen erke benzer. Ayrıca evin doğru yönetimi, devlet yönetiminin gerçek modelidir” diyen Bodin, devletin iyi düzenlenmesini, ailenin iyi düzenlenmesine bağlar. Ona göre “eğer devletin temelini oluşturan aileler iyi düzenlenmemişse, devletin bir değerinin olması mümkün değildir” (Ağaoğulları ve Köker, 2004:20).

Bodin’in devlet tanımındaki bir diğer değer doğruluk üzere (yasa uyarınca) yönetilmedir. Bu görev egemenin yerine getireceği bir şeydir. Egemenlik “en yüksek,

mutlak ve en sürekli güç” olarak tanımlanmıştı. Egemenliğin devredilemez nitelikte olup süreklilik arz ettiğine ve kralın şahsı ile krallığın maneviyatında en yüksek güç olduğuna değinmiştik. Mutlaklık ise en açık biçimde egemenin yasalarla olan ilişkisinde görülür. Egemen, yasa yapma-değiştirme-kaldırma hakkına sahiptir. İnsanın kendi kendine emretmesi doğal olarak imkansız olduğu için, egemen yaptığı yasalarla bağımlı değildir. Bodin yaklaşımında hukuk ile yasa kavramları birbirinden ayrıdırlar. Yasa egemenin buyruğu, hukuk ise yalnızca hakkaniyet ya da doğruluktur ve yasa hukuktan önceliklidir. Başka bir deyişle prensin iradesi doğruluk düşüncesinden üstündür (Ağaoğulları ve Köker, 2004:27-28). İster egemenin kendisi tarafından koyulsun, ister dinsel uygulamalardan kaynaklansın, isterse de eski gelenek ve göreneklerden miras kalmış olsun, egemen tüm yasaların üzerindedir (Aydınlı, 2004:74).

Jean Bodin’in egemenlik ve yasama’ya dair görüşlerini ortaya attığı dönemde, Fransa bölgesel ve yerel adetlerle, parsellenmiş yasama yetkileriyle idare ediliyordu. Bu durum her açıdan devletin yargı ve yasama gücünü ciddi şekilde kısıtlıyordu. Bodin, yasanın kaynağı ile yasayı, orta çağlardaki gibi ayırdı. Yasa, yasaya tabi yurttaşlara uygulanacaktı; Yasanın kaynağı da Tanrı ya da doğa değil, egemenin iradesi olacaktı. Dolayısıyla devletin artık başka bir meşruluğa, başka bir doğrulamaya ihtiyacı olmayacaktı (Mısır, 2011:118). Özünde Bodin’in amacı, kralın iktidarını Kilise’nin ve mezheplerin etkisinden kurtarmak ve yeni yeni ortaya çıkmaya başlamış olan modern devletin gücünü hukuksal araçlarla desteklemektir (Zeybekoğlu, 2009:25).

Schmitt’e göre, Bodin çalışması boyunca sürekli egemenin kanunlarla ne derece bağlı olduğu ve tebaasına karşı nereye kadar sorumlu olması gerektiği sorularına geri dönmektedir. Aldığı cevap ise bu bağlılık ve sorumluluğun doğal hukuktan kaynaklandığıdır. Acil bir durum, olağan üstü bir hal bu bağı koparacaktır. Schmitt, bu noktadan hareketle Bodin’in egemenlik tanımını olağanüstü hal ile ilişkilendirmeye çalışmakta, Bodin’in egemenliğin ayırt edici niteliklerini acil durumdaki kanun ilga etme nirengisinden türettiği yargısında bulunmaktadır (Schmitt, 2005:16-17).