• Sonuç bulunamadı

Nemîde Romanının Kahramanlarında Kültürel ve Ahlak

4. HALİD ZİYA UŞAKLIGİL’İN ROMAN KAHRAMANLARINDA

4.2. NEMÎDE

4.2.1. Nemîde Romanının Kahramanlarında Kültürel ve Ahlak

Nemîde romanı, mariz bir kız ile ona meftun babasının üçüzlü bir aşk karşısında yaşadıkları trajediyi anlatması sebebiyle Aşk-ı Memnû’yu müjdeleyen bir eser olsa da, Aşk-ı Memnû karakterlerindeki ahlaki bocalamalar ve çöküntüler ile zihniyet çatışmaları Nemîde’de çok az görülür. Nemîde romanı mekân, eşya, eğitim, kıyafet gibi maddi konularda Avrupaî hayat unsurlarıyla dolu olmasına rağmen, romanın az kişiden oluşan kadrosunun büyük kısmı Avrupa’nın sathi ve dejenere taraflarını almamışlardır. Romanda Uşaklıgil’in idealize ettiği tip (Örneğin; Şevket Bey ve Doktor Osman Bey), onun özlediği ve var olmasını dilediği yeni Osmanlı tipidir. Bu tipin varyasyonları, Uşaklıgil’in ilerleyen romanlarında da karşımıza çıkacaktır.

Bocalama psikolojisinin kendisini çok fazla göstermediği, ancak kurguya yardımcı olduğu romanın başkahramanı Nemîde, ana karakterler içinde hiçbir bocalama yaşamayan hatta tereddüde bile düşmeyen tek kişidir. Nemîde, hassas karakterine, her dem düşünceli mizacına ve hastalığın gölgesinde bir çocukluk ve gençlik geçirmiş olmasına rağmen; nasıl isterse öyle davranan, kendinden emin ve özgüven sahibi bir karakter olduğu için hiçbir zaman bocalama psikolojisine

girmemiştir. Bununla birlikte diğer ana karakterlerin (Şevket Bey, Nâhid ve Nâil) yaşadığı bocalama ve tereddütlerin tümü, bocalamayan tek kişi olan Nemîde etrafında şekillenmiştir.

Halid Ziya Uşaklıgil’in bir önceki romanı Sefîle’de bocalama psikolojisi roman kurgusunu yönlendiren ve hatta onu yapan önemli merak unsurlarından biriyken, Nemîde romanında bocalama psikolojisi yalnızca kurguya yardımcı unsurlardan biri hüviyetinde kalmıştır; zira bu romandaki kahramanlar şiddetli ve hayata tesir ederek kurguyu yönlendirecek bocalamalar yaşamamışlardır. Bunun en büyük sebebi, Sefîle romanın kahramanlarındaki Batılılaşmayla beraber meydana gelen yeni hayatın sindirilememesi durumunun Nemîde romanının kahramanlarında bulunmamasıdır. Nemîde romanının kahramanları, Batılı yaşamı sindirmiş, ancak aynı zamanda geleneksel kültüründen ve yaşamından da uzak kalmayan, okuyan ve kültürlü bireylerden müteşekkildir. Bu sebeple bu romanda Sefîle’de görülen kimlik çatışmaları yoktur; kahramanların yaşadığı az sayıda bocalamalar da dolayısıyla kurguyu yönlendirecek kudrete ulaşamamışlardır.

4.2.1.1.

Şevket Bey

Nemîde’nin babası Şevket Bey, varlıklı bir ailenin ikinci erkek evladıdır. Ağabeyinin ve babasının vefatlarından sonra kendini çok yalnız hisseden Şevket Bey, bir gün Nâime Hanım’ı görür, ondan çok etkilenir ve onunla evlenmeye karar verir. Evliliklerinden iki ay sonra hasta olan Nâime Hanım için gelen Doktor Osman Bey, Nâime Hanım’ın hassas yaradılışlı bir kadın olduğunu söylemiş; bu sebeple Şevket Bey’in hanımına duyduğu muhabbeti azaltmasının lazım geldiğini ve Nâime Hanım’ın asla hamile kalmaması gerektiğini belirtmiştir. Ancak Nâime Hanım zaten hamiledir. Bunu öğrenen Şevket Bey çılgına dönmüş; hem baba olma fikrinin meydana gelmesi hem de doğacak çocuğun eşini ölüme sürükleme ihtimali karşısında ne yapacağını bilememiştir. Bir tarafta eşinin, bir tarafta da doğacak çocuğunun ölümü söz konusudur:

“Sevgili zevcesinin bir vücûdu hayâta koyacağı sırada mezarın atebe-i mahûfuna ayak bastığını düşündükçe genç adam âmâlinin kendisinde tecemmü’

ettiği bu kadını gasp etmek için müthiş kollarını uzatan memâta karşı ne yapacağını bilmiyordu, deli gibiydi.”78

Bu düşünceler içinde ne yapacağını bilemeyen ve iki büyük değer arasında kalan Şevket Bey, birkaç gün sonra çocuğun aldırılması gerektiğine karar vermiştir. Şevket Bey’in ahlaki açıdan yaşadığı kararsızlık durumu neticesinde aldığı bu karara Doktor Osman Bey, “Iskât-ı cenîn mi? Siz çocuk musunuz?”79 diye karşılık vererek bunun yapılamayacağını belirtmiştir.

Nâime Hanım’ın vefatından sonra şiddetli bir beyin humması etkisi altında kalan Şevket Bey, bebeği Nemîde’yi İstanbul’da bırakarak Suriye’ye gitmek istemiştir. Şevket Bey, yolculuğa çıkmadan hemen evvel bir yandan tüm bu yaşananlardan ve bebeğini ardında bıraktığından dolayı gözyaşı dökmüş bir yandan da vaktinden evvel gelerek annesinin vefatına sebep olan bu bebeği öpmeye dahi cesaret edememiştir. Şevket Bey, bebeğine tutunup sıkıntıları aşmaya gayret etmek yerine onu yalnız bırakmayı tercih etmiştir.

Çıktığı iki yıllık seyahat boyunca bebeğinin ona en ihtiyaç duyduğu anlarda yanında olmayan ve bu sebeple babalığının ilk evrelerindeki vazifelerini yerine getirmeyen Şevket Bey, geri döndüğü zaman bu yaptığından dolayı vicdan azabı duymuş, Nemîde’yi görmek için kalbinde şiddetli bir arzu hissetmiştir:

“Bu zavallı çocuğu ne için muhabbetinden mahrûm ettiğini düşündü. Nemîde kendisi için bir medâr-ı tesellî, hayâta bir vesîle-i irtibat değil miydi?”80

4.2.1.2. Nâhid

Nâil’in teyzesinin kızı Nâhid, annesinin vefatından sonra babası yeni biri ile evlenince bu duruma dayanamamış, Nâillerin evinde yaşamaya başlamıştır. Nâil tıp tahsili için gittiği Paris’ten dönünce hassas tabiatlı kızının Nâil’e meftun olduğunu fark eden Şevket Bey, Nemîde ile Nâil’i nişanlamıştır. Nâhid, Nâil’e öylesine âşıktır ki bu nişanlılık onu çok yaralar ve Nâhid Nâil’e olan bağlılığını Nemîde’ye tehditkâr

78Uşşâkîzâde Hâlid Ziyâ, Nemîde, s. 20. 79 A.y.

80 A.e., s. 29.

126

bir tavırla itiraf eder. Bu itirafı yaptığı gece Nâhid, Nemîde uyuduktan sonra kendini bilmez bir şekilde onun odasına gider ve eline aldığı demir tel ile Nemîde’yi öldürüp öldürmemek hususunda kararsız kalır. Kendi odasından çıkıp Nemîde’nin odasına gidene ve elindeki demir telle onun başucuna gelene kadar ne yapacağını bir türlü tayin edemeyen Nâhid, adeta bir cinnet anı yaşıyor gibidir. Bu öyle bir bocalayıştır ki Nâhid bir yandan böyle bir şeyi düşündüğüne kendisi bile inanamayıp bu yanlış tavrı kendine yakıştıramaz, bir yandan da tek kurtuluşu olarak gördüğü Nâil’i elinden alan bu kızı yok etmek, onun canını aşk diye nitelendirdiği duygu uğruna almak ister:

“Bu fikir hissiyâtını tehyîc etti, büyük bir tereddüt başladı. […] Genç kız bir şeyler yapmak, bir delilik etmek, ümitlerinin böyle ayaklar altında çiğnenmesine müsâade etmemek istiyordu. […] Nâhid kalbinde bir sadâ-yı hâkimânenin bağırdığını işitiyordu: ‘Ne için titriyorsun? Nâhid sende bir şey var.’ […] Zihninden müthiş bir fikir geçmişti. Korkmuş gibi bu âleti fırlatarak şiddetle dışarıya atıldı.”81

Bu günden sonra Kanlıca’da Nemîde ile kalmaya devam etmek ile teyzesinin evine yani Nâil’in yanına dönmek arasında kararsız kalan Nâhid, bir yandan Nâil’in bulunduğu evde yaşamak fikrinin güzelliğini düşünmüş bir yandan da başkası ile nişanlı bir adamın yanında bulunmayı kendine yakıştıramamıştır. Sevdiği adamın Nemîde ile nişanlanması sebebiyle yıkılan Nâhid; zihninde kendini ve Nâil’i sorgulamış, bu andan sonra nasıl bir tutum sergilemesi gerektiği konusunda kararsız kalmış, ancak nihayetinde Nâil’den uzak durarak Kanlıca’da kalmaya devam etmeye karar vermiştir. Nâhid, Nâil’i çok sevmesine rağmen ondan uzak kalmayı uzun bir süre başarabilecektir:

“Nâhid bu günü büyük bir tereddüt içinde geçirdi. Fikri Kanlıca’da kalmak ile teyzesinin yanına avdet etmek arasında sallanıyordu. […] Nâil’in yanında bulunmak! […] Kim bilir? Belki Nâil kendisini seviyor. […] Genç kız hârikü’l-âde bir metânetle efkârını ihâta eden dâm-ı ümîdi parçalayarak kat’î bir karar aldı: Kanlıca’da kalmak! Artık Nâil’i görmemek, onu düşünmemek istiyordu.”82

81A.e., s. 129-132. 82 A.e., s. 134-135.

127

4.2.1.3. Nâil

Şevket Bey’in vefat eden ağabeyinin oğlu Nâil, amcasının yardımıyla Paris’te tıp tahsilini tamamlayıp İstanbul’a geldikten sonra Nemîde ile nişanlanan bencil, tutarsız ve zayıf karakterli bir gençtir. Nemîde ile nişanlanmasına rağmen ona âşık değildir ve onunla aile kurmak gibi bir düşüncesi yoktur; yalnızca Nemîde’nin güzelliği ve kendisini sevmesi hoşuna gider. Nâil, nişanlı olmasına rağmen teyzesinin kızı Nâhid’in de kendisine meftun olduğunun farkındadır; ancak o Nâhid’e de âşık değildir. Nâil’in hoşuna giden tek şey, bu iki genç kızın kendisini sevmeleri ve onu birbirlerinden kıskanmalarıdır.

Nefsani arzularına hâkim olamayan Nâil bir yandan saf ve masum nişanlısını, bir yandan da kendisine âşık olduğu için Nâhid’i aklından çıkaramamaktadır. Nemîde hayali bir güzelliğe sahiptir, Nâhid ise ihtiraslı bir kızdır. İki isim arasında kararsız kalan Nâil, hem Nâhid’in hem de nişanlısı Nemîde’nin kendisini çeken müspet yönlerini düşünmekten kendini alamaz:

“Nâhid!.. Nemîde!.. Bu iki isim fikrini tırmalıyor, bu iki kız tarafından sevilmek hoşuna gidiyordu.”83

Nâil, bir yandan Nâhid ile görüşmeye başlamış, onunla amcası Şevket Bey’in evinin bahçesinde randevulaşmış ve hastalığın pençesindeki Nemîde’nin duygularıyla oynamış; bir yandan da yaptığı adiliğin ne derece kötü sonuçlar doğuracağını, nişanlısı ile beraber olmak varken başkasına meyletmenin ahlaksızlık olduğunu ve Nemîde’nin yaşayacaklarını düşünerek tereddütte kalmıştır. Ancak bu hisler, onun Nemîde’yi aldatmasına engel olamamıştır.

Bu tereddüdün neticesinde Nâhid’i seçen Nâil sadece Nemîde’yi aldatmamış, aynı zamanda kendisine babalık eden Şevket Bey’e de ihanet etmiştir. Bu özelliğiyle Nâil, vefasız bir tip olarak karşımıza çıkar. Nemîde’nin ölümünden bir yıl kadar sonra Nâhid ve Nâil evlenirler. Nâil gibi ahlaki değerlerden kopuk, yaşadığı topluma ve onun kurallarına yabancılaşmış, uçarı, sorumsuz ve tabir-i amiyane ayran gönüllü bir karakterin evlilik gibi ciddi bir müesseseyi sürdürmekte zorlanacağı, klasik aşk anlayışından bu denli uzak bir şekilde başlayan bir ilişkide uzun vadede problemler

83 A.e., s. 150.

128

çıkacağı muhakkaktır; ancak Uşaklıgil romanının nihayetinde bununla alakalı bilgi vermez.