• Sonuç bulunamadı

2. KÜLTÜREL VE AHLAKİ BOCALAMANIN FELSEFİ ARKA PLANI

2.1. BOCALAMANIN TANIMI

Halid Ziya Uşaklıgil’in roman kahramanlarındaki kültürel ve ahlaki bocalamadan bahsetmeden evvel, bocalama mefhumuna ve onunla alakaları nispetinde diğer bazı kavramlara değinmek, kahramanların ruh ve zihin dünyalarındaki iniş çıkışların daha sağlam yansıtılmasına yardımcı olacaktır.

Zihinde uyandırdığı ilk yansımayla mecazi olarak “bir işte tutulması gereken yolu kestirememek, ne yapacağını bilememek”1 şeklinde tanımlanabilen bocalama;

çeşitli psikolojik aşamaları barındırması, bireyin davranışlarını, sosyal yaşantısını ve dikkatlerini etkilemesi, hem insan zihnindeki çalkantılar neticesinde doğması hem de bununla birlikte yeni çatışmalar doğurması gibi özellikleriyle çok yönlü kompleks bir kavramdır.

Çağın getirdiği aktüel ve toplumsal sıkıntıların yanı sıra; kültürel dönüşümün ağırlığı, geride kalmışlık hissiyle takınılan gelişmeden yenileşme tavrının getirdikleri, değerlerin yozlaşması ve hatta değersiz hale gelmesi, yoksulluk, işsizlik, dini veya inançsal boşluklar, karşılıksız yahut imkânsız aşk, sağlık problemleri, ailevi sıkıntılar gibi sebeplerle insan ruhunda ve zihninde karşılıklı olarak meydana gelen çalkantılar; kişinin (yahut karakterin) hayat karşısında her dem tereddütlü olmasına (duraksamasına) ve bunun nihayetinde ağır basan değerlerden hangisini tercih edeceğini bilemediği için bocalama psikolojisine düşmesine neden olmuştur. Bocalama kavramının alakalı olduğu kavramlardan ilki tereddüttür. Bu noktada karşılaşılacak retorik sorulardan ilk ikisi, her tereddüdün bir bocalama yahut her

1 Türkçe Sözlük, haz. Şükrü Akalın v.d., 10. bs., Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005, s. 291.

51

bocalamanın bir tereddüt olup olmadığıdır. “Duraksama, kararsızlık”2 gibi kelimelerle aynı çağrışım dünyasında bulunan tereddüt kavramı, her ne kadar bocalama ile aynı anlama geliyormuş gibi görünse de tereddüt, zihinsel ve ruhsal çatışmanın bocalamadan evvelki aşaması olarak düşünülebilir. Yani bir konu, sorun yahut şey eğer insan zihninde yahut ruhunda herhangi bir çelişki uyandırıyor, onun değerler arasında karar vermesini engelliyorsa; kişi ilk olarak duraksıyor -yani tereddüt ediyor- ve eğer bu duraksamayı atlatamıyorsa bocalama psikolojisine giriyor, denilebilir. Bu noktada, bocalama ile tereddüdün farklılıklarından bir diğerinin, tereddüdün bir lahzaya fakat bocalamanın bir sürece tekabül etmesi olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

Hem sıkıntılardan doğan hem de onları doğuran, böylece bireyi iç çatışmalarla dolu bir kısır döngünün içine hapseden bocalama hali ile birlikte meydana gelen ve bu sebeple onunla yakın ilişkide olan psikolojik vaziyetler vardır. Bunlar; yaklaşık olarak benzer manaları ihtiva eden ve en öz şekilde “yürek darlığını doğuran bir sıkıntı”3 şeklinde tarif edilen angoisse, “endişe, kaygı” şeklinde

tanımlanan anxiété4

ve sözlük karşılığı “iç kararması, karamsarlık”5 olan spleen gibi durumlardır. Bu noktada, bahsi geçen psikolojik haller neticesinde birden fazla dürtünün ve düşüncenin uyuşmazlığıyla meydana gelen ve “zihinsel çatışma”6

olarak tanımlanan conflict kavramını da zikretmek gerekir.7

2 A.e., s. 1958.

3Orhan Hançerlioğlu, Ruhbilim Sözlüğü, İstanbul, Remzi Kitabevi, 1997, s. 223.

4 Prof. Dr. Nezahat Arkun’a göre, anxiété ve angoisse kavramları arasında her ne kadar anlam

nüansları bulunuyor olsa da günümüzde ikisinin de aynı manayı ihtiva ettiği varsayılarak İngilizce

anxiety sözcüğü kendini terim olarak kabul ettirmiş durumdadır. (Nezahat Arkun, İntiharın

Psikodinamikleri, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1978, s. 138.)

5A. Rıza Yalt, Fransızca-Türkçe Büyük Sözlük, İstanbul, Serhat Yayınevi, 1984, s. 993. 6Oğuz Arkonaç, Açıklamalı Psikiyatri Sözlüğü, İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 1999, s. 121. 7Bu noktada, bocalama kavramı ile alakası nispetinde nifak sözcüğünü de zikretmek gerekmektedir.

Münâfık kelimesinin kökü olan ‘nifak’ın zihinlerde beliren ilk anlamı Allah’a inanmadığı halde bunu gizleyerek iman ettiğini iddia etmektir. İkinci -yani bocalama kavramı ile ilintili olan- anlamı ise “zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı yüzünden imanla küfür arasında gidip gelmek, şüphe içinde bocalamak”tır. Görüldüğü üzere bu tanım, yukarıda bahsi geçen bocalama kavramının tarifi ile birebir örtüşmektedir. Yani ortada iki güçlü değer vardır ve kişi muhtelif sebeplerle, hangisine yöneleceğini bir türlü tayin edememektedir. Bu noktada, inançlı kimseler için ahireti bilmenin ve tevekkülün nifak ve bocalamayı çökertecek etmenlerden olduğunu belirtmek gerekir. Bazı araştırmacılar, Habeşçe “kararsız kalmak” anlamına gelen nafaka sözcüğünün de münâfık kelimesinin

52

Bahsi geçen psikolojik durumlardan anxiété, korku8ile ayırt edilmesi gereken bir haldir. Korkuya kaynaklık eden bir kişi, nesne yahut olay mevcuttur; ancak kaygı, “çevre ya da özlükte bilinmeyen bir etkene yanıt olarak ortaya çıkan tepki”9

dir. Yani kişi, korkusuna neyin sebep olduğunu bilmekle beraber kaygısının neyden kaynaklandığını tayin edememekte, kaygısını inşa eden rahatsızlık duygusunu oluşturan şeyi belirleyememekte ve bu sebeple kaygının getirdiği belirsizlik ve endişeyle birlikte bocalama sürecini daha sancılı bir şekilde yaşamaktadır. İki kavram arasındaki ayrımlardan bir diğeri de “korkunun akutluğu ve anxiéténin kronikliği”10

dir.

Anxiété ile birlikte, iç sıkıntısı hissini işaret eden angoisse ve spleen hallerinin de korku ile karıştırılmaması gerekir; zira Freud’un da belirttiği gibi “sıkıntı durumla ilgilidir, nesne ile ilgili değildir. Oysa korkuda dikkat tamamıyla nesne üzerinde toplanır.”11 Bu noktada sıkıntının korkuya nispetle daha soyut ve

içsel bir süreç olduğu, bu sebeple bocalama psikolojisini korkudan daha ezici ve daha yoğun bir şekilde etkilediği söylenebilir; zira “sıkıntı önemli bir olayın kalıntısı gibi görünmektedir ve bu olayın bıraktığı izlenimi tekrarlamaktadır.”12

Kişinin ahlaki ve kültürel açıdan bocalaması, bahsi geçen psikolojik durumların insan ruhundaki etkileşimleriyle meydana gelmekle birlikte, genetik- biyolojik faktörler, ferdi hassasiyetler ve çevreye ait sosyo-kültürel etmenler tesiriyle kökeni olabileceğini dile getirmişlerdir. (Hülya Alper, “Münafık”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam

Ansiklopedisi, c. 31, 2006, s. 565.)

8 Bu noktada, korku kavramının daha iyi anlaşılabilmesi ve bahsi geçen diğer kavramlarla

karıştırılmaması adına, Halid Ziya Uşaklıgil’in Sefîle adlı ilk romanının başkahramanı Mazlume’nin yaşadığı bir korkuyu buraya nakletmek yerinde olacaktır. Annesi ölüm döşeğindeyken annesinin yanına gidip gitmemek konusunda kararsız kalan Mazlume’nin yaşadığı his tereddüt yahut bocalama değil, korkudur. Zira burada yaşanan hissiyat durumla alakalı olmayıp; dikkat tamamiyle nesne, yani anne üzerinde toplanmıştır. Mazlume’nin, annesi Besime Hanım’ın ölüm döşeğinde iken kendisini çağırması neticesinde duyduğu his, Uşaklıgil tarafından şöyle tanımlanmıştır: “Canından ziyade sevdiği validesinin böyle bir gecede, böyle bir hâlde şu nidası çocuğun kalbini haşyetle imlâ etti. Koşup sevgili annesinin kollarına, aguş-ı muhabbetine atılamadı. Korkuyordu, titriyordu.” Halid Ziya Uşaklıgil, Sefîle, haz. Ö. Faruk Huyugüzel, İstanbul, Özgür Yayınları, 2006, s. 27.

9 Charles Rycroft, Psikanaliz Sözlüğü, çev. Sağman Kayatekin, İstanbul, Ara Yayıncılık, 1989, s. 8. 10Ertuğrul Köroğlu, Psikonozoloji Tanımlayıcı Klinik Psikiyatri, Ankara, Hekimler Yayın Birliği,

2004, s. 325.

11 Félicien Challaye, Bütün Yönleriyle Freud ve Freud Doktrini, çev. Halis Özgü, İstanbul, Özgü

Yayınevi, 1965, s. 87.

12 A.e., s. 87.

53

de gerçekleşir. Sosyo-kültürel etmenlerden kasıt; aile ve içinde bulunulan dış çevredeki güncel yaşantı, devre ait siyasi ve ekonomik şartlar, bilhassa Doğulu toplumlarda geleneksel ve ötekisi olarak kabul edilen modern kavramları arasındaki gerginlik ve bu durumun doğurdukları, din ve inanç gibi şeylerin tamamıdır. Bu noktada bocalama psikolojisinde var olması gereken en mühim kriterlerden birinin

kararsızlık olduğunu yinelemek gerekir. Kişinin (yahut karakterin) çeşitli yönleriyle

beğendiği, benimsediği veya ihtiyaç duyduğu iki yahut ikiden fazla değer arasında kalarak hangisine yöneleceği hususunda çıkmaza düşmesiyle bocalama psikolojisi açığa çıkmaktadır. Yani birey, bahsi geçen tüm bu etmenlerin belirli orandaki katılımlarıyla bir bocalama süreci yaşamaktadır.

Psikiyatrist Kemal Sayar’a göre, “Hasta, uğradığı sıkıntılı durumu kendi imge ve söz dünyasının ve tabii kültürel kodlarının imkânlarıyla yorumlar.”13

Haliyle kültürel ve ahlaki açıdan bocalayan, kronik iç sıkıntıları sebebiyle ruhsal olarak zayıflayan bir insan, kendi psikolojik sıkıntısını yine kendi kültürel genetiğiyle bağlantılı olarak yorumlayacaktır. Ancak burada, bocalama içinde bocalamaya işaret eden bir durum peyda olmaktadır. Özellikle geçtiğimiz bir buçuk asırda varlığını oldukça sert hissettiren modernleşme rüzgârı, Doğu toplumlarını öylesine etkilemiş ve bu toplumlar da Batı’nın biliminden ziyade yaşam tarzını edinmeye gayret göstererek -yani mücadele etmeyerek, hesaplaşmayarak ve kolaya kaçarak- öylesine hipnoz olmuşlardır ki bundan mütevellit zaten ruhsal bir düalite içinde bulunan kişi, bir de bulunduğu durumu hangi kültürün kodlarına göre yorumlayacağı sıkıntısına düşmüştür. Zira her ne kadar geleneksel olan, yani Doğu kültürü, toplumun damarlarında sessiz fakat kuvvetli bir şekilde bulunsa da; Batı idealli modernleşme faaliyetleri de bilhassa son yüzyılda en az gelenek kadar -ve belki daha fazla- toplumun kodlarına işlemiş durumdadır.

13 Kemal Sayar, Psikiyatri ve Kültür, İstanbul, İnsan Yayınları, 2000, s. 16.

54

2.2. KÜLTÜREL VE AHLAKİ BOCALAMANIN