• Sonuç bulunamadı

1. GELENEK, MODE RNLİK VE ROMAN

1.1. GELENEK VE TÜRK ROMANI İLİŞKİSİNİN BAŞLANGICI

1.2.2. Batı Tarihinde Modernizmi Yapan Süreç ve Batılı Romanın

1.2.2.1. Batı Modernleşmesinin Tarihi İstasyonları

Kendini Batı coğrafyasında ortaya koymuş olan modernleşmenin ilk tarihi istasyonu Rönesans’tır. Modern kavramı da “öncelikle hümanist eğitim bağlamında ve yaygın olarak Rönesans ile ilgili bir şekilde İtalya’da kullanıma sokulmuştur.”57

Sözlük anlamı “yeniden doğuş” olan Rönesans, Kubbealtı Lügatinde “Avrupa’da hümanizmin etkisiyle Ortaçağ’dan sonra XV.-XVI. yüzyıllarda ortaya çıkan ve klasik eski Grek kültür ve sanatına dayanan sanat ve ilim akımı”58

olarak tarif edilmiştir. XV. yüzyıl Rönesans hareketinin başlangıcı ve hazırlayıcısı, XII. yüzyıl Rönesansı olarak adlandırılan ve “İslam dünyasından Latinceye çeviriler” vasıtasıyla belirlenmiş olan dönemdir. Bu çeviriler yoluyla Batı dünyası Yunan bilim ve

56

Milan Kundera, Roman Sanatı, İstanbul, Can Yayınları, 2002, s. 132.

57İsmail Kıllıoğlu, “Aydınlanma’nın Felsefi Temellerinin Tartışılması II”, FSM İlmî Araştırmalar

İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, S. 5, 2015/Bahar, s. 334.

58İlhan Ayverdi, a.g.e., s. 1030.

26

felsefesi ile İslam felsefesini tanıma fırsatı bulmuş, böylece Batı’daki düşünce faaliyetleri harekete geçmiştir.59

XV.-XVI. yüzyıl Rönesans’ındaki en temel görüş ve söylem hümanizmdir. Bunun sebebi ise Ortaçağ Avrupası’nda insana hiçbir şekilde kıymet verilmemesi, kilise papazlarının çeşitli çıkarlar karşılığında günahları affetmeleri, kendi isteklerine göre engizisyon mahkemelerinde insanları katletmeleridir. Haliyle Rönesans hareketi ilim, sanat ve teknikteki ilerlemenin yanı sıra metafizik olana güvensizliği ve seküler bir insan sevgisini de beraberinde getirmiştir. Böylelikle Rönesans ile birlikte Avrupa’da din adamlarının otoritesi sarsılmış, skolastik görüş yerini bilimsel görüşe bırakmaya başlamış ve bu durum Aydınlanma Çağı felsefesine zemin hazırlamıştır.

Avrupa’da, Ortaçağ’dan modern zamanlara geçişin adımı olarak kabul edilen Rönesans’ın en büyük sebeplerinden biri, az evvel bahsi geçen XII. yüzyıl Rönesansı çevirileridir; diğer sebepler ise Doğu medeniyetinin ürünleri olan barut, matbaa ve pusulanın Batı dünyasına girişidir. Barut, bir yandan yeni bir iktisadi sistemin doğuşunu haber verirken bir yandan da feodal düzenin yıkılışını işaret etmektedir.60

Matbaa ile eğitim ve bilginin yayılması sağlanmış, böylece ruhban sınıfının katı feodal yapısı seküler bir anlayışla değiştirilmeye çalışılmıştır. Pusula ise denizcilik faaliyetlerinin gelişmesine yardımcı olmuş ve bunun sonucunda Coğrafi Keşifler başlamıştır. Keşifler, hem Rönesans’ı etkilemiş hem de onun tarafından etkilenmiştir. XIV. asrın sonlarındaki keşif denemeleriyle başlayan ve XVI. yüzyıla kadar devam eden bu seyahatlerde amaç, Avrupalıların ticari hayatlarını geliştirebilmek için yeni deniz yolları bulma arzusudur. Bu keşiflerle beraber klasik sömürgecilik çağı da başlamıştır. Amerigo Vespucci’nin Amerika’yı yeniden keşfetmesiyle Avrupalı oradaki yerli hayatı yerle bir etmiş, bir emperyalizm ve sömürge çağı kendini göstermiş, Avrupa kültürü her yönüyle etkin kılınmaya çalışılmıştır. Modernizmin en önemli istasyonlarından olan Sanayi Devrimi’nin de, hatta ardından gelen tüm teknolojik gelişmelerin de nüvesi bu acımasız sömürgecilik faaliyetleridir.

Modernizmin basamaklarından bir diğeri ise kelime anlamı ıslahat, iyileştirme gibi manalara tekabül eden Reform hareketidir. Reform XVI. yüzyılda

59 Cevizci, a.g.e., s. 643.

60 Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, İstanbul, Say Yayınları, 2011, s. 377.

27

Almanya’da başlayıp daha sonra Fransa, İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerine de yayılacak olan bir kilise devrimidir. Bu devrimin en önemli sebeplerinden biri, Katolik kilisesinin aşırı zenginleşerek dinden çok siyasetle ilgilenmeye başlamasıdır. Dünyevi olanla bağını koparmayan, aldığı zorunlu-parasal yardımlarla gittikçe yozlaşan kilise, birçok din adamının tepkisini çekmiş ve böylece reform hareketleri başlamıştır. Matbaanın yaygınlaşması ve İncil’in farklı dillere çevrilerek okunması ile kilise doktrinleri sorgulanmaya başlanmış; özellikle insanlara günahlarından arınmayı, cennette yer sahibi olmayı ve affedilmeyi vaat eden Endüljans sertifikalarıyla, devrimin en somut sebepleri ortaya çıkmıştır.

Reform hareketinin önderi; Wittenberg Kalesi kilisesinin kaplarına bu affedilme sertifikalarına karşı fikirlerini içeren ve “İncil’i yeniden yorumlayarak geliştirdiği” 95 Tez adlı bildirisini asarak Protestan Reformu hareketini resmen başlatan Martin Luther’dir. Bu bildiri, papalık tarafından hiç hoş karşılanmamıştır zira bildirinin amacı insanları dini sorgulamaya ve gerçek Hristiyanlığı öğrenmeye itmektir. Bu fikirleri sebebiyle Papalık, 1518 senesinde Luther’e dava açmış, 1520’de ise onu aforoz etmiştir. 1521’de İmparator Şarlken tarafından Luther’den fikirlerinden cayması istense de, Luther “Kutsal Metinler ve akıl yoluyla ikna edilmedikçe” fikirlerinden dönmeyeceğini belirtmiştir. Reform hareketlerinin sonucunda meydana gelen farkındalık ile birlikte din adamları ve kilise eski itibarını kaybetmiş, Katolik ve Ortodoksluğun yanında Protestanlık mezhebi ortaya çıkmıştır.61 Bu durum, mezhep savaşlarının habercisidir çünkü Avrupa’daki

Hristiyan birliği artık bozulmuştur. Bununla birlikte Batı’da Reform hareketinin en önemli sonucu, laik eğitim ve siyaset anlayışına zemin hazırlanmasıyla modern bir toplumun meydana gelmesi için adımların hızlandırılmış olmasıdır.

Batı coğrafyasında yaşanan tarihsel dönüm noktalarından bir diğeri ise

Fransız Devrimi62

’dir. 1789- 1799 yılları arasında Ancien Régime (eski rejim)’e son

61 Ayşe Kayapınar, “İstanbul’un Fethinden Augsburg Antlaşması’na Kadar Avrupa Tarihi (1453-

1555)”, Ortaçağ-Yeniçağ Avrupa Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, s. 91-94

62 “Fransız Devrimi, burjuva sınıfının değişik derecelerde öncülüğüyle Batı Avrupa ile Amerika’da

meydana gelen devrimler zinciri içinde yer alır: Amerikan Devrimi (1770-1783); İrlanda ve İngiltere’deki devrimci karışıklıklar (1780-1783); Birleşik Eyaletlerdeki devrim (1783-1787); Avusturya Felemenki’ndeki devrim (1787-1790); Cenevre’de demokratik devrimler (1766-1768 ve 1782); Polonya Devrimi (1788-1794); Belçika Devrimi’nin Fransa’nın yardımıyla yeniden başlaması

28

vermek için yapılan devrimci hareketlerin tümü Fransız Devrimi olarak adlandırılmıştır. Batı dünyasında önemli bir kilometre taşı olan bu devrim ile Fransa’da mutlak monarşi devrilerek yerine cumhuriyet getirilmiş ve Roma Katolik kilisesi ciddi reformlara gitmeye mecbur edilmiştir. Aydınlanma filozoflarının devletin ve kilisenin otoritesine saldıran, aklın gücünü ve bireysel hakları savunan görüşleri, okuma yazma oranının artmasıyla halkın bilinçlenmeye başlaması, nüfusun artması ve işsizlik oranının yükselmesi gibi düşünsel ve ekonomik sebepler bu devrime zemin hazırlamıştır. Fransız toplumunun ve parlamentosunun ruhban sınıfı, soylular ve halk olmak üzere üçe ayrılması, adaletsiz vergi dağılımı, yüksek vergiler ve fakirlik gibi sebepler halkta; ekonomik olarak güçlenmelerine rağmen soylu sayılmadıkları için ülkenin siyasal yaşamına etkin bir biçimde katılamıyor olmaları da burjuvada hoşnutsuzluk yaratmaktadır.63

1789’da XVI. Louis askeri ve siyasi alandaki hezimetlerden dolayı soylulardan toprak mülkiyeti üzerinden vergi alınması gerektiğini belirttiğinde, soylular parlamentonun toplanmasını istemiştir. Bunun üzerine yukarıda adı geçen üç sınıftan müteşekkil parlamentonun bir araya gelmesiyle, toplumsal farklar somut bir şekilde gözler önüne serilmiştir. Fransa’nın farklı topluluklarından kişilerin bir araya geldiği bu ortamda halk sınıfı monarşiye karşı savaş açmış, vergilerin yeniden düzenlenmesi ve yönetimde daha fazla hak elde etme talebinde bulunmuşlardır. XVI. Louis’nin bu talepleri kabul etmemesiyle orta sınıf, halk ile beraber Bastille Hapishanesi’ne hücum etmiş ve hapishaneyi yakarak mahkûmları serbest bırakmışlardır. Bu ayaklanmanın ve kargaşanın ardından insan haklarını muhafaza etmek maksadıyla Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ilan edilmiştir. 28 Ağustos 1789'da kabul edilen 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden sonra bildiriye uygun bir anayasa hazırlandıktan sonra “söz konusu anayasa 14 Eylül

(1792-1795); Ren Bölgesi Almanyası’nda Fransız ordusunun yardımıyla başlayan devrim (1792- 1801); Cenevre Devrimi’nin yeniden patlaması (1792-1798); çeşitli İtalyan devletlerinde devrim (1796-1799). Ancak Fransız Devrimi’nin dünya çapında çok büyük yankılar uyandıran, kendine özgü nitelikleri vardır.” (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, “Fransız Devrimi”, C. 8, İstanbul, Interpress Basın ve Yayıncılık, s. 4278.)

63 A.e., s. 4279.

29

1791 tarihinde kral XVI. Louis’nin onayı ile yürürlüğe girmiştir.”64Fransız Devrimi, 1789 ve 1799 yılları arasında dört farklı dönem [Ulusal Kurucu Meclis (1789-1791), Yasama Meclisi (1791-1792), Ulusal Konvansiyon (1792-1795), Directoire (1795- 1799)] yaşayarak devam etmiştir.65

Fransız Devrimi’nin en önemli sonuçları, bahsi geçen Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ile birlikte; insanların her yönden özgür ve eşit olması gerektiği, mutlak gücün yalnızca bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağı, devlet yöneticilerinin önce halkın refahı için çalışması gerektiği gibi fikirlerin dünya çapında yayılmasıdır. Bununla birlikte “Fransız İhtilali, bir milletin, tarihsel köklerini bularak yeniden hayata tutunmasının ve gelişmesinin somut bir kanıtıydı. Bu bakımdan milletleşme ve ulus-devlet olma düşüncesinin hızla yayılmasını sağladı.”66

Haliyle Fransa’da başlayan bu devrim evrensel sonuçlar doğurmuş, bireye ve onun özgürlüğüne verilen değer daha da artmış, bu durum modernizmin öngördüğü toplum yapısının şekillenmesine yardımcı olmuştur.

Batı coğrafyasında gerçekleşip tüm dünyayı iktisadi, toplumsal hatta düşünsel olarak etkileyen olaylardan bir diğeri Sanayi Devrimi’dir. Ahmet Cevizci tarafından “kapitalizmin gelişim evrelerinden biri”67 olarak görülen ve XVIII. yüzyılda

İngiltere’de başlamasının ardından dünyaya yayılan Sanayi Devrimi; buhar gücünün makineleşmiş endüstriyi ortaya çıkarmasıyla birlikte Avrupa’da sermayenin artması ve tarım toplumundan endüstri toplumuna geçiş sürecinin adıdır. XVIII. yüzyıl İngiltere’sinde buhar gücünün yaygınlaşmasıyla, dokuma ve demir-çelik sanayisi gibi alanlarda zanaatkârlıktan fabrikasyona geçilmeye başlanmıştır. Haliyle makineleşme demografik yoğunluğa sebep olmuş, fabrikaların bulunduğu kentsel bölgelerin nüfus oranı artmış, böylece üretim büyümüş ve ulusal-uluslararası pazarlar meydana gelmiştir. “Sanayi Devrimi’nde bilim, üretim sürecinde sistemli bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır.”68 Böylece kıtlık ve yokluk ortadan kalkarak nüfus

64 Mustafa Daş, “Fransız İhtilali ve Napolyon Dönemi”, Yakınçağ Avrupa Tarihi, Anadolu

Üniversitesi Yayınları, 2013, s. 10-12.

65 Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, s. 4278-4281. 66Mustafa Daş, a.g.e., s. 17.

67 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 492.

68 Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, “Sanayi Devrimi”, C. 19, İstanbul, Interpress Basın ve

Yayıncılık, s. 10141.

30

artmış, ulaşım gelişmiş, çiftlik teknikleri ilerleyerek tarımsal açıdan yükselme sağlanmış, teknolojik gelişmelerle trenlerin, gemilerin ve büyük fabrikaların işlerliği artmıştır.

XVIII. yüzyılda yaşanan endüstriyel devrimden sonra XIX. yüzyılın başlarından itibaren; patlamalı motor, elektrik motoru, elektrik ampulü, telefon, telsiz telgraf gibi teknik ilerlemeler, sanayiye dayanan ekonomi sisteminde öyle bir evrime yol açmıştır ki bu İkinci Sanayi Devrimi’nden bahsedilmesine sebep olmuştur. Daha yakın bir tarihte ise teknolojik ilerlemelerle birlikte nükleer enerjinin ortaya çıkması ve elektronik makinelerin kullanılmaya başlanmasıyla Üçüncü Sanayi Devrimi’nden söz edilmiştir. Sanayi Devrimi sonucunda Batı’nın sosyal sınıf yapısında değişiklikler meydana gelmiş, sanayi işçisi sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu işçi sınıfı devrimden evvelki sınıfın aksine haklarının farkında olan fakat onları elde edemeyen bir sınıftır. Bunun üzerine devrimin sonuçlarından biri olarak, işçi haklarına karşı ilginin neticesinde sosyalizm ideolojisi meydana gelmiştir. 69

Rönesans ve Reform’un oluşturduğu düşünsel birikim ile XVII. yüzyılın son çeyreğinde şekillenmeye başlayan Aydınlanma felsefesi, Fransız Devrimi ve ardından gerçekleşen modernleşme süreçlerine kaynaklık etmiştir. Aydınlanma felsefesinin doğup benimsenmeye başladığı bu dönemlere Aydınlanma Çağı denmiştir. Bilimdeki ilerlemeler, sömürgeciliğin arka planını oluşturan kıtalar arası seyahatler ve bunun sonucunda Batılının kazandığı coğrafi farkındalıklar, kilise doktrinlerinin dışına çıkma çabaları, skolastik düşünceyi yıkma arzusu gibi etkenler Batı’da aydınlanma sürecini hazırlamıştır. “Aydınlanma’nın başlıca temsilcileri: İngiltere’de (Enlightenment) J. Locke, D. Hume, I. Newton; Almanya’da (Aufklärung) C. Wolff, Lessing, Herder; Fransa’da Montesquieu, Voltaire, Diderot, J. J. Rousseau, Condillac ve Buffon’dur.”70

Aydınlanma felsefesi genel olarak; akılcı düşünceyi özgürleştirmek, pozitif bilimlerin yardımıyla kesin neden-sonuç ilişkileri kurmak, yeni bilgiyi amaçlamak, insanı önceleyerek din ve Tanrı eksenli bakış açısını ortadan kaldırmak, daima

69 A.e., s. 10141.

70 Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, “Aydınlanma Çağı”, C. 3, İstanbul, Interpress Basın ve

Yayıncılık, s. 1100.

31

ilerlemek gibi erekler üzerine kurulmuştur. Aydınlanmacı hümanistler insanın tek ideal güç ve bilginin tek kaynağı olduğunu belirtmiş, böylelikle devrin anlayışı nispetinde “Tanrı, mekanik bir evrende yok olmuştur.”71Bu felsefe aynı zamanda bir

idrak şeklini doğurmuş ve böylece bütün dünyayı etkisi altına alacak olan modernizmin varlığı tam olarak kendini göstermiştir; yani aydınlanma çağı, modernizmi, içinde Batı’nın tüm tarihsel ve siyasi yaşanmışlıkların toplamını barındırarak ortaya çıkarmıştır.

Genel kanının aksine, Aydınlanma Çağı diye bir felsefi anlayışın gerçek olmadığını, böyle bir sistemin bulunmadığını fakat bununla birlikte bazı kabullerin oluştuğunu belirten bir görüş de vardır. Fehmi Baykan, Aydınlanma Üzerine Bir

Derkenar adlı çalışmasında; Aydınlanma felsefesinin birbirine benzer öğretilerinin

bulunmaması, onu diğer felsefelerden ayırt eden kendine has özellikleri olmaması, aydınlanma çağının kapsadığı zaman diliminin kısıtlılığı, kimin ne ile ve nasıl aydınlandığının muğlaklığı, aydınlanma üzerine yazılan kitaplardaki fikirlerin gerçeğe uymaması gibi sebeplerle böyle bir felsefenin olamayacağını belirtmiştir. Baykan’a göre Aydınlanma, “entel bir hurâfe”den ibarettir.72