• Sonuç bulunamadı

4. HALİD ZİYA UŞAKLIGİL’İN ROMAN KAHRAMANLARINDA

4.4. FERDİ VE ŞÜREKÂSI

4.4.1. Ferdi ve Şürekâsı Romanının Kahramanlarında Kültürel ve

4.4.1.1. İsmail Tayfur

İsmail Tayfur, roman boyunca çeşitli sebeplerle para ve aşk arasında bocalamıştır. Ahlaki değerlerden biri olan erdem, İsmail Tayfur’da daima paranın zıt değeri olarak karşılık bulmuştur. Onun yaşadığı bocalamalar sebepsiz ve temelsiz değildir, yani İsmail Tayfur’un arasında kaldığı iki değere de niçin bu kadar bağlı olduğu romancı tarafından ayrıntılarıyla temellendirilmiştir. Determinist bir tutumla İsmail Tayfur’un para ve maneviyat arasında neden bu kadar bocaladığını anlatan Uşaklıgil, İsmail Tayfur’un babasını da İsmail Tayfur gibi bir muhasebeci olarak

kurgulamıştır. İsmail Tayfur’un babası Abdülgafur Efendi, Ferdi Efendi’nin babası Hüseyin İlhami Efendi’nin yanında cüzi bir ücret karşılığında yıllarca çalışmış, nihayetinde olumsuz çalışma şartlarının da etkisiyle yazıhanesinde hesap yaparken hayata veda etmiştir. Bu durum İsmail Tayfur’da para kazanmanın zorluğu ve muhasebeciliğin insanın hayatını elinden alacak kadar yorucu bir meslek olduğu fikirlerini hâsıl etmiştir.

İsmail Tayfur geleceğe dair başarı dolu hayalleri olan bir gençtir, okulunu bitirir bitirmez iyi bir meslek sahibi olmak ister, ancak babasının vefatı onun yıkıcı gerçeklerle karşı karşıya kalmasına ve romandaki ilk bocalamasını yaşamasına sebep olacaktır. Babasının vefatından sonra okulunun bitmesine iki sene olmasına rağmen çalışıp eve ekmek getirmek zorunda olan İsmail Tayfur, bir yandan okulunu tamamlamak istemiş ve insan emeğinin bu denli sömürüldüğü, babasının vefatına sebep olan bu ortamda çalışmak istememiş; bir yandan da annesinin ve Saniha’nın geçimini sağlaması gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Annesinin ve Saniha’nın aç ve sefil kalması fikrine tahammül edemeyen İsmail Tayfur, Ferdi Efendi’nin yanında çalışıp çalışmamak hususunda oldukça kararsız kalmasına ve bunu hiç istememesine rağmen hayallerine veda ederek vefa sahibi bir evlat olarak burada çalışmaya başlayacaktır:

“İnsanın korktuğu şeyleri te’hîr etmek arzusuna şebih bir arzu ile içeriye mümkün mertebe geç girmeye çalışmıştı. […] İsmail Tayfur, girmekte mütereddit iken vâlidesinin hayâlini görüyor, bu hayâlin bir tavr-ı âmirâne ile ‘İçeriye gir! Ekmek lâzım!’ dediğini işitiyor gibi olmuştu.”116

İsmail Tayfur’un para ve aşk üzerine yaşadığı ikilem, Hacer ve Saniha üzerinde cisimleşmiştir. Kızı Hacer’in İsmail Tayfur’a âşık olduğunu öğrenen Ferdi Efendi, ona şirketten ufak bir hisse teklif etmiştir. Hasan Tahsin Efendi ile yaptığı müzakere sonucunda Ferdi Efendi’nin bu teklifi bir karşılık beklemeden yapmayacağına kanaat getiren İsmail Tayfur, Ferdi Efendi’nin kendisini kızı Hacer ile evlendirmek istediğini anlar ve bunun üzerine Hasan Tahsin Efendi’ye kati bir dille “Sizi te’mîn ederim, Hacer’i almayacağım.”117 der. İsmail Tayfur,

116Uşşâkîzâde Hâlid Ziyâ, Ferdi ve Şürekâsı, s. 27-28. 117 A.e., s. 40.

148

çocukluğundan beri âşık olduğu Saniha ile evlendiğinde ona güzel bir hayat sağlayamayacağını bilir. Aynı zamanda Hacer, İsmail Tayfur için hayal ettiği hayatı yaşamanın bir anahtarı hüviyetindedir; ancak bu durumda ahlaki değerlerinden taviz vermiş olacaktır. Bu konu üzerine derince düşünen İsmail Tayfur, hayalinde Hacer ile tartışmış, ona zenginliğinden nefret ettiğini ve asla onunla evlenmeyeceğini söylemiş, Saniha ile Hacer’i kıyas ederek Saniha’yı galip çıkarmıştır. Maddi ve manevi olan, yani para ve aşk arasındaki ilk bocalaması neticesinde İsmail Tayfur, Saniha’yı, yani maneviyatı, aşkı, erdemi seçer; böylelikle paraya yani maddi olana önem vermediğini gösterir. Hatta böyle bir karara varması, İsmail Tayfur’a huzur vermiştir:

“Fakat bugün, evet, bugün isterse yüz bin liralık bir adam olacak. Yüz bin lira ile neler yapılmaz? Neler satın alınmaz? İsmail Tayfur, bunları pekâlâ biliyordu. Fakat o yüz bin lira ile satın almak isterdi, satılmak değil. […] İsmail Tayfur, Ferdi Efendi’ye ‘Müsâadenizi taleb ederim. Ekmeğimi başka yerden aramaya gideceğim!’ diyecek […], Hacer’i bahtiyâr etmek için Saniha’yı bedbaht etmeyecek.”118

Ferdi Efendi’nin çalışanlarından Hasan Tahsin Efendi, İsmail Tayfur’a, Ferdi Efendi’nin teklifine olumlu karşılık vermesi gerektiğini söyler. Son derece realist ve hayattaki hakikatlerin farkında bir tip olarak karşımıza çıkan Hasan Tahsin Efendi; İsmail Tayfur’un Ferdi Efendi’ye damat olunca haysiyetini kaybetmeyeceğini, aşkın gençler için bir aldatmaca ve geçici bir heves olduğunu, karın doyuramayacağını, eğer Saniha ile evlenmeyi tercih ederse onunla mutlu değil bilakis yoksulluktan ötürü mutsuz olacaklarını, Saniha’nın bir hayal olduğunu ve ondan vazgeçmesi gerektiğini, bu sebeple İsmail Tayfur’un Hacer ile evlenmesinin oldukça mantıklı olduğunu dile getirir. Cevaben İsmail Tayfur Saniha’ya âşık olduğunu, para için aşkını satmayacağını, Saniha’yı bırakıp Hacer’e esir olmayacağını, eğer mutluluğun yolu bayağı yollardan geçmekse onu asla istemediğini ifade etse de Saniha’ya güzel bir hayat sağlayamayacağı düşüncesiyle üzülür. Hasan Tahsin Efendi’nin anlattığı yaralayıcı gerçeklerle zihni bulanan İsmail Tayfur, tam bu sırada Hacer’in arabası ile karşı karşıya kalır ve ihtiyarsız, gözlerini arabanın içindeki Hacer’in güzelliğinden

118 A.e., s. 64-66.

149

alamaz. O, ikinci bocalamasını tam da bu anda yaşar; zira Hacer adeta, Hasan Tahsin Efendi’nin biraz evvel anlattığı servetin ve refah hayatın vücut bulmuş hali gibidir:

“Gûyâ o gözler, gözlerini bir câzibe-i mıknatısıye ile zapt etmiş, esîr-i makhûru eylemişti.”119

O an Hacer’den böylesine etkilendiği için kendinden utanan İsmail Tayfur, Hacer’in anlık bir bocalamaya sebebiyet veren aldatıcı bir hayal olduğunu, gerçek aşkının Saniha olduğunu düşünmek ister. Eğer Hacer’i seçerse, paranın ve zenginliğin esiri olacağını, erdemlerinden yoksun kalacağını düşünür; bu sebeple bir yanda Hacer’i öbür yanda da Saniha’yı zihninde tartar ve manevi değerlerinin cismanileşmiş bir hali olan Saniha’ya doğru kaçarak maddi değerlerden ve onun cisimleştirdiği Hacer’den uzaklaşmak ister:

“İsmail Tayfur, bu kızı [Hacer’i] sevmediğine emîn olduğu halde garip bir te’sîr altındaydı. […] Şimdi buradan kaçmaya, eve gitmeye, Saniha’yı görmeye, onu sevdiğini anlamaya, yalnız onun için yaşayacağından kanâ’at hâsıl etmeye ihtiyaç görüyordu.”120

Hacer’e İsmail Tayfur’u bir eşyaymışçasına almak isteyen Ferdi Efendi, emrivaki yaparak şirketine yüzde yirmi hisse ile İsmail Tayfur’u ortak edeceğini söyler. Bunun karşılığında ise İsmail Tayfur’dan gerçekleştirmesini istediği şey bellidir; zaten İsmail Tayfur’un annesi de yaşadığı kararsızlığın nihayetinde bu evliliğe onay verdiğini belirtmiştir. İsmail Tayfur, paranın kendisini ve aşkını satın alacağını, maddeye mağlup olduğunu düşünüp ağlamaya başlar; zira İsmail Tayfur’a göre Ferdi Efendi gibi maddeye esir olmak, insanlıktan çıkmakla eşdeğerdir:

“İşte şimdi hayat, benim için bitmiştir. Artık bana ölmüş nazarıyla bakınız! İsmail Tayfur, kendisini Ferdi Efendi’ye satıyor. İsmail Tayfur, insâniyetten çıkıyor, onu bugün bir metâ’ gibi satın alıyorlar!”121

İsmail Tayfur’un Ferdi Efendi’yi net bir dille reddedememesinin ve aşkı ile elde edeceği servet arasında bocalamasının sebepleri, Uşaklıgil tarafından

119 A.e., s. 119. 120 A.e., s. 121. 121 A.e., s. 181.

150

determinist bir tavırla temellendirilmiştir. İsmail Tayfur’un Ferdi Efendi’nin teklifine karşı çıkmamasının ve ihtiyarsızca bu teklife açık kapı bırakmasının en büyük sebebi, babasının da bu ticarethanede hesap yaparken vefat etmesidir. İsmail Tayfur’un yaşadığı, Ferdi Efendi’nin servetini hesaplamakla geçen tekdüze, sıkıcı ve sefil hayat, arzu ettiği mesleği hiçbir zaman yapamayacağı düşüncesi, babasının oturdukları evi dahi büyük zorluklarla satın alması karşısında Ferdi Efendi ve Hacer’in yaşadığı gösterişli konak, iş yerinde para hesabı içinde yüzmesine rağmen kıt kanaat geçinebileceği bir maaş alması, bir yazıhane alabilmek için dahi aylarca para biriktirmesi, burada çalıştığı müddetçe asla hayallerine kavuşamayacağı fikri ve Hasan Tahsin Efendi’nin realist tavrının kendisinde uyandırdığı düşünceler, İsmail Tayfur’un para ve aşk arasında bocalarken nihayetinde paraya meyledişinin arka planını oluşturmaktadır.

Tüm olanlar neticesinde Saniha ile konuşmak ve yaşananları aydınlığa kavuşturmak isteyen İsmail Tayfur, Saniha’ya onu sevdiğini söyler. Fakat Saniha, İsmail Tayfur’un ömrü boyunca maddi açıdan rahat bir hayat sürmesini istediğini için onu kardeşi olarak gördüğünü dile getirir. Bunu duyunca çılgına dönen İsmail Tayfur, işyerine gider ve ortaklık senetlerini imzalayarak Hacer ile evlenmeyi kabul eder. Bu noktada dikkati çeken durum, romanın başında İsmail Tayfur’a onu sevdiğini söyleyen ve yıllardır İsmail Tayfur ile masum bir aşk yaşayan Saniha’nın, olaylar neticesinde İsmail Tayfur’a onu sevmediğini söylediğinde İsmail Tayfur’un buna inanmasıdır. Belki de İsmail Tayfur buna inanmak istemiştir; zira hem annesinin, hem de Hasan Tahsin Efendi’nin paranın bir hayat için ne kadar önemli olduğunu ifade eden tavırları İsmail Tayfur’u epey yormuştur. Neticede İsmail Tayfur’un yaşadığı tüm gelgitler neticesinde manevi değerler maddi değerlere mağlup olmuş; aşk ve erdem, para karşısında kaybetmiştir.

Ortaklık imzaları atıldıktan sonra hemen düğün hazırlıkları başlamıştır. İsmail Tayfur ise hala tam olarak ne yapacağına karar verememektedir. Ferdi Efendi’nin ortaklık senetlerini imzalamış olmasına, tüm o serveti kabul etmesine rağmen bir taraftan da Saniha’ya aşkını ilan etmektedir. İsmail Tayfur madde ve maneviyat arasında öylesine sıkışmıştır ki artık ne düşüneceğini ve nasıl davranacağını tamamen şaşırmıştır:

“İzdivâç, Hacer, bunların hiçbiri sahîh değil! Bunlar hep bitecek, biz yine sevişeceğiz, mes’ûd olacağız. […] Ah Saniha, ne olduğumu bilsen! Ne yaptığımı, ne yapacağımı düşünemiyorum.”122

İsmail Tayfur, evlenmeden evvel bu izdivacı hiçbir şekilde istemediğine emin olmasına, Saniha için gecelerce ağlamasına ve mutsuzluktan uyuyamamasına rağmen bu evliliğin gerçekleşmesine izin vermiştir Bunun en büyük sebebi maddi refahın - her ne kadar kendisi bunu dillendiremese de ve bu evlilikten dolayı annesini ve Saniha’yı suçlasa da- manevi değerlere galebe çalmasıdır. Nihayetinde eğer İsmail Tayfur pasif kalmasaydı ve erdemli hayat tarzına bahsettiği kadar önem verseydi bu izdivacın da gerçekleşmesi mümkün olmayacaktı.

Robert Finn, İsmail Tayfur’un bu tutumunu şu şekilde dile getirmiştir:

“İsmail Tayfur, romantik güdülerini dışlar, kendini paranın tutsağı haline getirir. Bu konuda, annesi ile Saniha onu desteklerler, o ne olsa bu evliliğin aileye sağlayacağı yararlar, aşka dayalı bir evliliğin geçici doyumuyla kıyaslanamaz.”123