• Sonuç bulunamadı

B. Sahih Olmayan Haberler

I. BÖLÜM

2.3. KAYNAKLARI

2.3.1. Nehcü’l-Belâğa’da Zikredilen Râvî İsimleri

1. Mes’ade b. Sadaka’nın el-Eşbâh859 isimli hutbeyi İmâm Cafer-i Sâdık’tan rivayeti ki bu İbn Ebi’l-Hadîd nüshasında böyle geçmektedir. Bu hutbe 89’uncu hutbe860

olup Nehcü’l-Belâğa’nın bazı baskılarında Mesade b. Sadaka, Cafer-i Sâdık’tan rivayet etti ifadesi kullanılmamakta sadece “Eşbah” olarak bilindiği ifade edilmektedir. Biz İbn Ebi’l-Hadîd’in verdiği bilgiyi esas alarak Mesade b. Sadaka hakkında Şiî rical kitaplarındaki bilgileri nakletmeye çalışacağız:

Tûsî, Cafer-i Sâdık’ın ashabından birisi olarak adını vermektedir.861

İbn Faddal künyesinin Ebû Muhammed olduğunu söylemiştir, künyesinin Ebû Bişr olduğu da söylenmiştir. Ebû Abdillah ve Ebu’l-Hasan’dan rivayette bulunmuştur ve kitapları vardır. “Hutabu Emiri’l-Mü’minin” onun kitaplarından birisidir.862

Keşşi onu Betrî (Butrî) olarak nitelemektedir.863

Kendisi Küleynî’nin ve Şeyh Sadûk’un rivayet

859 “el-Eşbah” kelimesi, şahıslar anlamında olup melekler kastedilmiştir. Bkz. Adnan Demircan, A.g.e, 92 860 el-Hatîb, el-Mesâdir, II, 141-168

861

Tûsî, Ricâl, s. 307 (no: 4521) 862 Necâşî, Ricâl, s. 415 (no: 1108)

863 Keşşi, Ricâl, s. 390 (no: 733) Muhammed b. İshak’ın tercemesinde. Bu kelimenin okunuşu bazı yerlerde “Betrî” olarak geçmektedir. (Bkz. Öz, Mustafa, Başlangıçtan Günümüze Şîîlik ve Kolları, 101). Ancak Bazı Şiî kaynaklarda “bâ” nın zammiyle “Butrî” olarak okunduğuna işaret edilmektedir. (Bkz. Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, IV,544 (Kitabın sonunda Şiî fırkalar hakkında bilgi veren ilave bölüm); Hâfızyân el-Bâbilî, Resâil fî Dirâseti’l-Hadîs, II, 57). Bunlar Hasan b. Sâlih b. Hayy (169/785) ile Kesîr en-Nevâ (yahut Küseyr en-Nevvâ) el-Ebter’in mensuplarıdır. Kesîr’in erkek nesli devam etmediği için (ebter), fırka Betriyye diye anılmıştır. Hayyât’ın belirttiğine göre ise bu fırkanın Betriyye ismiyle anılmasının sebebi, sûreler arasında “bismillah” lafzını açıktan okumayıp sadece Fâtiha’nın başında

zincirinde de bulunmaktadır. Kitaplarda onun hakkında verilen bilgilerden sika olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü onun rivayetlerinin hepsi sika kimselerin rivayetlerine uygun düşmektedir. Bu sebeple taife (Şîa) onun rivayetleriyle amel etmiştir. Şayet incelenirse, onun rivayet ettiği haberlerin Cemil b. Derrac ve Hariz b. Abdillah gibilerin haberlerine göre daha müstakim ve sağlam olduğu görülür.”864

2. Nevfü’l-Bikâlî’nin865

iki rivayeti. Bu zat Nehcü’l-Belâğa’daki 180’inci hutbeyi

rivayet etmiştir.866

Radî hutbeyi bu zatın rivayet ettiğini söylemekte ancak hangi kitaptan naklettiğini söylememektedir. Radî hutbenin başında Nevf’den şöyle dediğini zikretmektedir:

Nevfü’l-Bikali'den gelen rivayete göre o der ki: "Emiru’l-Mü’minin Ali, bu hutbeyi H. 40 yılında Kûfe'de bir taşın üzerinde durarak okudu. Taşı Cu'de b. Hubeyre el-Mahzumi yerleştirmişti. Üzerinde yünden örülü bir elbise, ayağında liften bir nalin vardı. Kılıcını hurma lifinden örülü bir iple yanına asmıştı. Alnı deve dizi gibiydi (secdede fazla durduğundan nasırlaşmıştı). Mü’minlerin Emiri şöyle dedi: …”

Radî’nin Nevfü’l-Bikâlî’den diyerek verdiği ikinci rivayet ise 104’üncü sözdür. Bu söz Hz. Ali’ye nisbeti mümkün olmayan bir rivayet olarak değerlendirilmiş ve tahric bölümünde işlenmiştir.

açıktan okumalarından (beteru’l-cehr) dolayıdır. Bir başka kavle göre bunlar Osman’ın ilk altı yılında hilafetinden teberrî ettikleri için Betriyye diye anılmışlardır. (Bkz. Öz, Mustafa, Başlangıçtan Günümüze Şîîlik ve Kolları, 101). Betriyye Şia içerisinde imamete Hz. Ali’nin daha layık olduğuna inanmakla beraber, ümmetin kararıyla hilafete gelen ilk iki halifeynin hilafetini de meşru sayan bir fırkadır. İmamiyye mezhebi mensupları bunları Zeydiyye mezhebi mensubu saymaktadırlar. Bazı Şiî âlimler bunlara bu ismin niçin verildiği ve yollarının yanlış olduğu hakkında katılmadığımız bazı bilgiler vermektedirler. (Bkz. Hâfızyân el-Bâbilî, Resâil fî Dirâseti’l-Hadîs, II, 57; Men Lâ Yahduruhu’l-Fakîh, IV,544 (Kitabın sonunda Şiî fırkalar hakkında bilgi veren ilave bölüm).

864 el-Mâzenderânî, Ebû Ali Muhammed b. İsmâîl (1216/1802), Müntehe’l-Mekâl fî Ahvâli’r-Ricâl, VI, 253-254 (no: 2967); Ravdatu’l-Muttakîn, c. 14, s. 266

865

Nevf b. Fedâle el-Bikâlî, Himyer’in bir kolu olan Benû Bikâl’dendir. Tehzîbu’t-Tehzîb’in dipnotunda babasının adının “Fâ” nın fethiyle Fedâle olarak okunduğuna işaret edilmektedir. (Bkz. İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, X, 90). Buhârî’nin verdiği bilgiye göre adı Nevf b. Fedâle Ebû Yezîd el-Himyerî’dir. Ebû Reşîd el Bikâlî diyenler de vardır. Abdullah b. el-Esved Ka’b (el-Ahbâr)’ın hanımının oğludur. Buhârî onun adını h. 90-100 yıllarında ölenler arasında zikretmektedir.(Bkz. Buhârî, et-Târîhu’l-Evsat, I, 164 (no: 742); Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, VIII, 129; İbn Hibbân, es-Sikât, V, 483 (no: 5844); İbn Hibbân, Meşâhiru Ulemâi’l-Emsâr ve A’lâmu Fukahâi’l-Aktâr, I, 196). Ali b. Ebî Tâlib, Abdullâh b. Amr b. el- Âs, Ebû Eyyûb el-Ensârî, Sevbân ve Ka’bu’l-Ahbâr’dan rivayette bulunmuş; Ebû İshâk el-Hemedânî, Ebû Ta’me Nesîr b. Za’lûk, Hâlid b. Sabîh ve daha başkaları da ondan rivayette bulunmuşlardır. (Bkz. İbn Asâkir, Târîhu Dımeşk, LXII, 303 (no: 7937); İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbu’t-Tehzîb, X, 90 (no: 880). Ziriklî onun hakkında “yaşadığı asırda Şam ehlinin imamıydı. Hadis ricâlindendir, kıssalar rivayet ederdi” demektedir. (Bkz. Ziriklî, el-A’lâm, VIII, 45).

866

3. Dırar b. Damre ed-Dubâbî’nin haberi. Radî 77’inci sözü naklederken şöyle

demektedir:

Dırâr b. Damra ed-Dubâbî, Şam'a gidip Muâviye'nin yanına vardığında Muâviye kendisine Emir'ul-Mü'minin Hz. Ali'yi sordu. Dırâr şöyle dedi: "Şahadet ederim ki onun, ibadet ettiği yerlerden birinde, gece karanlık basınca mihrabında eliyle sakalını tutup, yılan sokmuş birisi gibi kıvranarak ve hüzünlü birisi gibi ağlayarak şöyle dediğini gördüm: …”867

Söz dünyanın zemmi ve ahirete hazırlanmanın gerekli olduğu hakkındadır. Hz. Ali’den sadır olması mümkün olan ifadeler içermekte, Şiî inanışı destekleyen bir ifade geçmemektedir.

4. Hikayetu Ebî Ca’fer Muhammed b. Ali el-Bâkır. Radî 88’inci sözü

naklederken bunu İmâm Cafer-i Sâdık’ın naklettiğine işaret etmekle beraber kitap ismi zikretmemektedir.868 88. sözün metni şu şekildedir:

"Yeryüzünde Allâh'ın azabından iki eman vardı; onlardan biri kaldırıldı, diğeri ise yanınızdadır; o halde ona sarılın. Kaldırılmış olan eman Rasulullah'tır; baki kalan eman ise istiğfardır. Nitekim Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Sen içlerinde olduğun

halde Allâh onları azap edecek değildir ve onlar istiğfar ettikleri sürece de Allâh onlara azap edici değildir."869”870

Bu söz herhangi bir taassup içermemekte ve Hz. Ali’nin söylemesi mümkün olan bir sözdür. Ancak el-Hatîb bu sözü Râzî’nin tefsirinde İbn Abbâs’a nispet ettiğine işaret etmekte ve şu yorumu yapmaktadır:

“Râzî tefsirinde (XV, 158) bu sözü İbn Abbâs’a nispet etmiştir. Doğru olan, İbn Abbâs bu sözü ilk söyleyen değil hikâye edendir. İbn Abbâs özellikle şunu açıklamaktadır ki, kendisinin ilmi Emîru’l-Mü’minîn’in ilminden alınmadır.”871

Rivayet ilmi çerçevesinde değerlendirdiğimizde bu söz gerçekte kime ait olursa olsun, sıhhat durumu ne olursa olsun kaynak gösterilmeden nakledilmiş olması bir eksikliktir.

867

el-Hatîb, el-Mesâdir, IV, 59 868 el-Hatîb, A.g.e, IV, 84 869 Enfal Suresi, 33

870 el-Hatîb, el-Mesâdir, IV, 84 871

Muhammed Bakır ve İmâm Cafer’in güvenilirliği konusunda herhangi bir tartışma olmamakla beraber Şiî kaynaklarda onlar üzerinden birçok uydurma rivayet nakledildiği tartışılmıştır. Bu sebeple Radî’nin kendisinden iki asırdan daha fazla bir zaman önce ölmüş olan bu İmâmlardan bilâ senet velâ me’haz nakilde bulunması, ne Sünni ne de Şiî hadis anlayışında kabul edilen bir rivayet şekli değildir. Burada bir hususa da temas etmekte fayda görmekteyiz; İmâm Muhammed Bâkır ve oğlu Cafer-i Sâdık’ın güvenilirliği Sünnî ulemâ tarafından kabul edilmekle birlikte bu durum Şiî kaynaklarda onlardan rivayet edilen bazı sözlerin uydurma olduğu düşünülerek kabul edilen bir güvenilirliktir. Şayet Şiî kaynaklı hadis kitaplarında onlardan rivayet edilen her sözün doğru olduğu düşünülseydi, onların güvenilirlikleri de mutlaka sorgulanırdı. Radî’nin İmâm Cafer-i Sâdık’tan rivayet ettiği söz, Hz. Ali’den sâdır olması mümkün olan bir sözdür.

5. Kümeyl b. Ziyad872

en-Nehaî’nin rivayeti. Radî 147’inci sözü naklederken şöyle

demektedir:

“Kumeyl bin Ziyâd şöyle diyor: Mü’minlerin Emiri Hz. Ali b. Ebî Talib (a. s), elimden tutup beni şehir dışına çıkardı, sahraya varınca dertliler gibi uzun bir ah çekerek şöyle buyurdu: …”873

Konuşmanın baş tarafında ilim ve âlimin faziletine değinilmekte ancak son tarafı kâim/Mehdi konusuna varmaktadır. Genel olarak Hz. Ali’den sadır olması mümkün olan bu konuşmanın son kısmında Mehdi’ye işaret olarak yorumlanabilen kısmı Şiî kaynaklarda değişikliğe uğramış olarak nakledilmektedir. Tahric bölümünde bu rivayetin değerlendirilmesi yapılacaktır.

6. Ebû Cuheyfe rivayeti: Radî 375’inci sözü verirken, sözün kimden rivayet edildiğini

söylemekle yetinmektedir: “Ebû Cuhafe, Emir'ül-Mü’minin Ali’nin "marufu emretmek ve münkeri nehy etmek, hakkında" şöyle buyurduğunu nakletmektedir: …”874

Bu sözün metni Hz. Ali’den sâdır olması mümkün olan ifadelerden oluşmaktadır. İmâm Ğazâlî

872

Müfîd Kümeyl’in öldürülmesiyle ilgili olarak şöyle bir olay aktarmaktadır: Haccâc vali olunca Kümeyl’i istedi. Bunun üzerine Kümeyl kaçıp gizlendi. Haccâc onun kavmine verilen atiyyeleri kesince Kümeyl kendi eliyle Haccâca’a geldi… Kümeyl; Ali b. Ebi Talib bana senin benim katilim olacağını haber verdi. Haccâc; O zaman bu senin aleyhine hüccettir dedi. Kümeyl, şayet hakkımdaki hükmün kazası (tahakkuku) senin elinle olacaksa öyledir dedi. Bunun üzerine Haccâc şöyle dedi: Evet öyledir, sen Osmân b. Affan’ı katledenler arasındaydın. Boynunu vurun dedi ve Kümeyl’in boynu vuruldu. Bkz. Müfîd, el-İrşâd, I, 327; İbn Hacer, el-İsabe, VI, 486 (no: 7516); el-Meclisî, Bihâru’l-Envâr, XXXXII, 148-149 (no: 12)

873 el-Hatîb, el-Mesâdir, IV, 124-128 874

(505/1111) İhyâ’sında kelime farklılığıyla aynı manaya gelecek şekilde Hz. Ali’den nakletmektedir.875

7. Sa’leb’in İbn A’râbî’den hikayeten rivayeti. Nehcü’l-Belâğa’da 434’üncü söz olarak geçen “Kişiyi dene ondan sonra nefret et ( ْهِلْقَت ْرُب ْخَا )” şeklinde kısa bir söz. Hz.

Ali’den sadır olması mümkün olan bu sözle ilgili olarak el-Hatîb tarafından şu bilgi verilmektedir:

“Bazıları bu sözün Rasûlullâh’a ait olduğunu rivayet ederler. Onun Emiru’l- Mü’minin’e ait olduğunu destekleyen delillerden birisi şudur: Sa’leb, İbnu’l-A’rabi’den nakletmiştir; Me’mun “Ali, kişiyi dene sonra nefret et” demeseydi, “nefret et sonra dene ( رُبخَت هلقا )” derdim.”876