• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: KONUMLANDIRMAYA YÖNELİK TAKDİRLER

3.1. Bir Şeyi Konumlandırmak

3.2.2. Acziyet, Özür ve Zarûret Sebebiyle Gerçekleşen Takdirler

3.2.2.2. Muhtemel Zarar

Su Bulunmaması ve Hayati Tehlike Sebebiyle Teyemmüm

Teyemmüm, ilgili nass710 uyarınca abdestin bedelidir. Kâsânî, abdest veya gusül için yeterli su bulunmamasını teyemmümün rükün şartları içinde ilk sırada zikreder. Su bulunmaması iki türlüdür. Birincisi sûret ve mana olarak yokluk; ikincisi, sûret olarak değil mana olarak yokluktur. Sûret ve mana olarak yokluk, suyun kişiden uzak olmasıdır. Sûret olarak değil de mana olarak yokluk ise suya yakın olmakla birlikte bir engelden dolayı suyu kullanımdan aciz kalmaktır.

Örneğin kuyunun başında olup suyu çıkarmak için gerekli kova, ip, alet vs. olmadığında suyu kullanım acziyeti oluştuğundan teyemmüm mübah olur. Böyle bir durumla karşılaşan kimse suyu manen bulamamış konumdadır. Bu sebeple ilgili nassın kapsamına dâhil olur. Aynı durum suyla arasında hayati tehlike oluşturan bir düşman veya yırtıcı bir hayvan olan kimse için de söz konusudur. Zira canı tehlikeye atmak yasaklanmıştır. “Zarardan sakınmak şer’an ve aklen vaciptir.”711

Şu halde suyu kullanmakta acziyet gerçekleşmiştir. Benzer durum, yanında su olup susuz kalmaktan korkan kimse için de geçerlidir. Çünkü o su, susuzluğu gidermek için ayrılmıştır, ona müstehaktır. “Müstehak olan harcanmış gibidir.”712

Bu durumda su manen yoktur.713 Anlatılan bu durumlarda mevcut olan su, madum konumunda takdir edilmektedir. Kişinin kendisinde su bulunmayıp etrafındaki bir kimseden bedeliyle su temin etme imkânı olduğu bir durumda, şayet suyu alacak bedele sahipse alması gereklidir. Su bedeline sahip değilse su yok konumundadır ve hüküm teyemmüme intikal eder.714

709 Kâsânî, Bedâiʽ, I, 165. 710 Mâide, 5/6; Nisâ, 4/43. “...اومميتف ءام اودجد ملف ...” 711 Kâsânî, Bedâiʽ, VI, 266. اعرشو لاقع بجاو ررضلا نع زرحتلا و 712 Kâsânî, Bedâiʽ, II, 384. فورصملاك ّقحتسملاو 713 Kâsânî, Bedâiʽ, I, 315-318. 714 Kâsânî, Bedâiʽ, IV, 455.

Bu ve benzeri örneklerde zarar ihtimali şu an mevcut gibi kabul edilir. Esasında bu bir yaklaşımdır ve gerek nasları gerek olayları bütüncül bir değerlendirmeyle anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Örneğin teyemmümle ilgili ayetlerdeki715

“şayet hastaysanız…/...ىضرم متنك نإو” kaydına, hasta olma korkusu da ilave edilmiş,716

bir zarar endişesi halinde muhtemel olan sanki gerçekleşmiş gibi kabul edilmiştir. Aynı şekilde ihramda av yasağına ilişkin ayette717 “kasıtlı olarak” kaydı mevcutken hataen öldürme de hüküm kapsamına dâhil edilmiştir.718

Benzer durumlara hadis rivayetlerinde de rastlanır.719 Hanefîlerin gerek nasları anlama ve yorumlama sürecinde gerek nasta yer alan hükmü uygulama sürecinde, bütüncül bir yaklaşım gösterdikleri; lafzî takdirler yanında takdîrî durumu da kullandığı görülür.

İlgili konu ve bağlama göre istisna oluşuran durumlar bir yana bırakıldığında, genel olarak konu ister şahıs, ister mal/nesne olsun, muhtemel zarar durumları tıpkı mahza/tartışmasız zarar durumu gibi değerlendirilmektedir. Aynı konumda değerlendirilen akıl hastası (نونجلا) ile temyiz kudretini haiz olmayan çocuğun ( يبصلا لقعي لا ي لا) mali tasarruflarına yönelik hacr uygulamalarında şahıs ve malın konumları, bu durumun tipik örnekleridir.720

Sağlığın Kötüleşmesi Endişesi

Açık yarası olan, cilt rahatsızlığı bulunan veya bir rahatsızlığı olup su kullandığında artmasından korkan kimse Hanefîlere göre teyemmüm eder. İmam Şâfiî helak (فلد) olmaktan korkmadıkça teyemmüm yapılamayacağı görüşündedir.721

Zira teyemmümün

715

Nisâ 4/43; Mâide 5/6.

716

Cessâs, Ayetin suyu kullandığında zarar görme korkusu olan hastayı da kapsadığını belirtmektedir. Bkz. Cessâs,

Ahkâmu’l-Kur’an, II, 461.

717 Mâide, 5/95. “....ا ًدِّمَعَتُم ْمُكْنِم ُهَلَتَق ْنَمَو”

718

Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’an, II, 588. Cessâs, ihram suçlarında fidyenin vücûbu konusunda mazeret farkı gözetilmediğini, bunun cumhurun görüşü olduğunu zikreder. Zira Şâri Teâlâ’nın hasta olan veya başında bir rahatsızlığı bulunan kimsenin bu özrü/mazereti sebebiyle onu keffâretten hâli kılmamıştır. (Bkz. Bakara, 2/196).

719

Ebû Dâvut, “Taharet”, 126, 127 (Hadis No: 334, 336); İbn Mâce, “Taharet”, 93 (Hadis No: 572).

720

Kâsânî, Bedâiʽ, X, 86, 90 vd.

721

cevaz şartı, suyu kullanmaktan acziyettir. Bu acziyet ancak telef olma korkusu durumunda, ölüm riski taşırsa gerçekleşir.

Hanefîlere göre ise ayette yer alan, “… şayet hastaysanız veya yolcu olursanız…”722

ifadesi mutlak olarak geldiğinden, bu veya şu hastalık diye bir ayırıma gidilmemiştir. Konu özelinde nasta su kullanmanın zarar vereceği bir hastalık/rahatsızlık söz konusu olup, su kullanmanın zarar vermeyeceği hastalık zaten mevzu bahis değildir.

Sahabeden çiçek hastalığına dûçar olan bir zat, gusül etmesi gerektiğinde arkadaşlarına danışır. Onlar da gusletmesi gerektiğini söylerler. Bunun üzerine gusleden bu zat, akabinde hayatını kaybeder. Olay Hz. Peygambere ulaştığında cevabı veren sahabelerin yanlış yaptığını, o kişinin teyemmüm yapmasının yeterli olacağını buyurur.723

Kâsânî bunu esas alarak, hastalığın artmasını ölüm sebebi olarak görür. Ölüm korkusu mübahtır. Ölümün sebebinden korkmak da böyledir. Çünkü bu dolaylı olarak ölümden korkmak anlamına gelir. Böyle bir korku/endişe duyan oruçlu kimsenin iftar etmesi ve namaz kılanın kıyamı terketmesi konusunda bir ihtilaf yoktur. O halde teyemmüm evleviyetle caizdir. Zira kıyam namazın bir rüknü, abdest ise şartıdır. Hastalığın artması korkusu/endişesi rüknün düşmesi sonucunu doğuruyorsa; aynı endişe, şartı evleviyetle düşürür.724

Kâsânî’nin yöntem olarak evleviyeti tercih ettiği meselede aynı sonuca takdîrî durum kullanılarak da ulaşılabilir. Sebep-sonuç ilişkisi bağlamında, sağlığın kötüye gitmesi endişesi/korkusu özrü725

dolayısıyla hakîkaten mevcut olan su, madum konumunda takdir edilebilir. Bu durumda hüküm abdestin bedeli ve halefi olan teyemmüme intikal eder.

Beşeri İhtiyaçlardan Kaynaklanan Zarûret

Örneğin, itikâfta olan bir kimsenin yeme, içme, abdest ve gusül ihtiyaçları için, eğer bulunduğu mescitte cuma kılınmıyorsa zarûreten cuma namazı için mescitten ayrılması

722

Nisâ, 4/43.

723

Kâsânî’nin zikrettiği olayın aslı için bkz. Ebû Dâvud, “Taharet”, 127 (Hadis No: 336); İbn Mâce, “Taharet”, 93 (Hadis No: 572); Ahmed, V, 173 (Hadis No: 3056).

724

Kâsânî, Bedâiʽ, I, 318-320.

725

itikâfını bozmaz. Kişi bu ihtiyaçlarından dolayı itikâfta bulunduğu mescitten çıktığında sanki mescitte gibidir.726 Yani mûtekifin itikâf mahallinden ayrılması durumu (mevcut), madum menzilesinde takdir edilmektedir. Hasta ziyaret etmek ve cenaze namazına iştirak etmek için ise itikâf mahallini terkedemez. Çünkü hasta ziyareti bir farz değil faziletli bir ameldir. Cenaze namazı da farz-ı kifâyedir. Bunlar dolayısıyla itikâfın iptali caiz değildir.727 Zira kişi itikâfa girmekle bu ibadetin tamamlanmasını kendisine vacip hale getirmiştir.728

İkrahtan Kaynaklanan Zarûret

İkrah, genel olarak özür sebepleri içinde yer alır. İtikâfa girilen mescidin yıkılması veya sultan ya da sultan dışında bir güç tarafından mescitten zorla çıkarılan mûtekif bir başka mescide geçtiğinde kıyas (yerleşik genel kural) gereği itikâfın fasit olması gerekirken istihsana göre bozulmaz. Zira kıyasa göre itikâf mahallinden çıkmak, itikâfın zıddı olduğu için tıpkı ihtiyarıyla çıktığındaki gibi onu bozar. İstihsana göre ise mescidin yıkılması durumunda artık orada kalma imkânı ortadan kalktığı için mescitten ayrılmak insani ihtiyaç dolayısıyla çıkma konumundadır. İkrah dolayısıyla itikâf mescidinin değiştirilmesindeki durum da, insani ihtiyaç dolayısıyla mahalden ayrılma özründe olduğu gibidir.729

İkrahtan kaynaklanan zarûret durumunda itikâf mahallinden ayrı kalınan süre yokluğa ilhak edilir.

Şarabın, sarhoşluk veren içeceklerin ikrah sebebiyle içilmesi durumunda had uygulanmaz. Aynı şekilde açlık, susuzluk sebebiyle bunlar içildiğinde de had cezası uygulanmaz. Had, tam (sırf) bir ceza olduğundan suç da tam olmalıdır.730 Suç ceza dengesi bunu gerektirir.

726

Kâsânî, Bedâiʽ, III, 27.

727

Kâsânî, Bedâiʽ, III, 28

728 Zarûret durumlarında arız olan ihtiyacın giderilmesiyle ilgili olarak, “Zarûretler kendi miktarlarınca takdir

olunur.” (Mecelle, md. 22) kuralı uyarınca bir sınır tayin edilir. Yukarıdaki itikâf örneği bağlamında cuma için itikâfta bulunduğu mescitten çıkan kişinin dışarıda kalabileceği süre için takdirde bulunulmuştur. Örneğin Kerhî’ye göre, kişi ezan anında itikâf mahallini terkeder ve cuma namazı öncesinde 4 rekât, sonrasında 4 veya 6 rekât kılacak kadar cuma kıldığı mescitte kalabilir. Bkz. Kâsânî, Bedâiʽ, III, 28.

729

Kâsânî, Bedâiʽ, III, 29.

730

İkrahın müessir olması Merginânî’nin ifadesiyle “helak olma korkusu”na dayalıdır. Kâsânî, takdîrî duruma sebep teşkil eden zarûretin gerçekleştiği bu sınırı (kriteri) “can ya da bir uzvun telef edilmesi korkusu” olarak ifade eder.731

İkrahın sultan tarafından gerçekleşeceğine ilişkin Ebû Hanîfe’ye istinaden zikredilen görüşün arka planında, helakın/ölümün otoriteyi elinde bulunduran kimseler eliyle gerçekleşebileceği anlayışı yatar.732 Örneğin sultan ya da sultan dışında birinin ikrahıyla zina yapmaya zorlanan kimse, boyun eğmediğinde canı tehlike altında bulunuyorsa ona had cezası uygulanmaz.733