• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: TAKDÎRÎ DURUMUN TEORİK ÇERÇEVESİ

1.2. Takdirin Kavramlaşma Süreci

1.2.1. Takdire İlişkin İlk Tanımlar

1.2.1.2. İzzeddin b. Abdüsselâm

Şâfiî âlim İzzeddin b. Abdüsselâm (ö. 660/1262), Kavâidü’l-ahkâm isimli eserinde “et-Takdir: Maduma mevcudun hükmünü veya mevcuda madumun hükmünü vermektir.”48

tanımını yapar. Bunun devamında “Sonra olana/gerçekleşene, önce olanın hükmünü vermektir.”49

ve “Etkilere (neticelere) ve niteliklere mevcut olan âyânların (nesnelerin) hükmünü vermektir.”50

kaidelerini de takdir kapsamına ilave eder. Müellif, bir diğer eseri el-Fevâid fî ihtisârı’l-makâsıd’da ise takdirin iki kısım olduğunu, ilkinin mevcuda madumun hükmünü vermek, ikincinin ise maduma mevcudun hükmünü vermek

46

İbnü’l-Cevzî’nin tam adı, Muhyiddîn Ebû Muhammed Yusuf b. Abdurrahman b. Ali el-Kuraşî el-Bekrî el-Bağdâdî el-Hanbelî’dir. Nisbelerinden anlaşılacağı üzere Bağdat’ta doğmuş, soyu Hz. Ebû Bekir’e uzanan Hanbelî Mezhebi’ne mensup bir âlimdir. Muhyiddîn İbnu’l-Cevzî, Ebû’l-Ferec İbnu’l-Cevzî’nin (ö. 597/1201) oğlu Sıbt İbni’l-Cevzî’nin dayısıdır. Cengiz Kallek, “İbnü’l-Cevzî, Ebû Muhammed”, DİA, 1999, XX, s. 542.

47

“مودعملا مكح دوجوملاو دوجوملا مكح مودعملا ءاطعإ وا :ريدقتلا” Bkz. İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-îzâh li kavânîni’l-ıstılâh, thk. Muhammed b. Muhammed es-Seyyid ed-Dugaym, Kahire: Mektebetü Medbûlî, 1995, s. 121.

48

İbn Abdüsselâm, Ebû Muhammed İzzeddin Abdülaziz es-Sülemî, Kavâidü’l-ahkâm fî mesâlihi’l-enâm, Kontrol ve tashih eden: Abdüllatif Hasan Abdurrahman, 1. Baskı, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1999, II, 74. Eser, Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Bkz. İslami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri, çev. Süleyman Kaya, Soner Duman, İstanbul: İz Yayıncılık, 2006, s. 531-537.

49

“مدقتملا مكح رخأتملا ءاطعإ”

50

olduğunu zikreder.51

Genel takdir kaidesini oluşturan iki kaide ekseninde hüküm odaklı bu ifadeler, teknik anlamda bir tanımdan daha çok olgunun nevilerini yansıtır. Ancak takdîrî duruma yönelik genel mantığın tesisinde ve olgunun tanımlanmasında bu kayıtların önemli etkisi bulunur.

İzz b. Abdüsselâm’ın (ö. 660/1262) takdire ilişkin serdettiği görüşler konunun kapsamının çizilmesi açısından mühimdir. Bu sebeple bahsi geçen kaideler altında zikrettiği örnekleri incelemek yerinde olacaktır.

Müellif, maduma mevcut hükmünü verme konusunda şu örnekleri verir:

Müminlerin çocukları gerçekte imanın varlığıyla muttasıf olmasalar da kendilerinde imanın varlığı takdir edilerek imanlı oldukları, kâfirlerin çocuklarında ise iman ve küfrü akledebilme durumu olmamasına rağmen dünyada babalarının hükmüne tâbi kılınmaları, maduma mevcut hükmü vermek anlamına gelir. Fasıkta, gafil ya da idraki ortadan kalkmış olduğunda fısk vasfının var olduğu takdir edilir. Aynı durum ihlas, riya, dostluk, düşmanlık, kıskançlık vasıfları için de geçerlidir. Âlimde ilim takdir edilmesi de böyledir. Kendisinden gafil olsa da fakihte fıkıh, doktorda tıp, şairde şiir, muhaddiste hadis bilgisinin varlığı takdir edilir.

Benzer şekilde kişi gafil olduğu halde ibadetlerde niyetlerin varlığı takdir edilir. İlk vaktinden itibaren orucu bozan bir fiil işlememesi şartıyla, zeval vaktinden önce nafile oruca niyet ederek oruç tutan kimse, ilk andan itibaren oruçlu kabul edilmiştir.

Zimmet, henüz ticari bir tasarruf yokken şahsı ilzam ve iltizama elverişli kılan durumun takdir edilmesidir. Gerçekte bir varlığı olmadığı halde borçlar, kişinin zimmetinde mevcut kabul edilir.

Ticari mallarda altın ve gümüşün takdir edilmesi konusundaki şu örnekte de maduma mevcut hükmü verilmektedir. Yılın yarısına kadar altın ve gümüş nisabına sahip bir kimse, yılın kalan yarısında ticaret maksadıyla söz konusu altın ve gümüşle ticarî bir mal satın alsa ve yılı bu mal ile tamamlamış olsa, altın ve gümüşün bu mallarda devam ettiği takdir edilir. Yani ilgili malın zekâtının verilmesi gereklidir. Şayet altın ve/veya

51

İzz b. Abdüsselâm, el-Fevâid fi ihtisâri’l-makâsıd, thk. İyad Halid et-Tabbaʽ, 1. Baskı, Dımışk: Dâru’l-fikri’l-muâsır Dâru’l-fikr, h.1416, s. 134-135.

gümüş değil de, kendisinden zekât gerekmeyen bir şey ile ticaret malı satın alsa, nisabta o beldede geçerli olan para birimi takdir edilir.

Müellif, mevcuda madum hükmü verilmesine ilişkin iki örnek sunar:

Yanında susuzluğunu giderecek miktarda su bulunan yolcu, taharet, abdest veya gusül için suya ihtiyaç duyduğunda bu su madum olarak takdir edilir. Yolcunun yakınında kendisinden su satın alabileceği bir kimse bulunsa, fakat su için vereceği bedele borcunu ödemek için ya da yol harcamalarını karşılamak için ihtiyacı bulunsa, su yine madum olarak takdir edilir. Yolcunun su için istenen bedeli ödeme gücü olduğu halde satılan suyun emsal bedelinden daha pahalı bir fiyatı olduğu durumda, bu yolcu için su yine madum hükmündedir. Dolayısıyla anlatılan durumlarla karşılaşan yolcu, gusül ve abdest yerine teyemmüm eder.

Keffâret ödemesi gereken kimse bir köle sahibi olup ihtiyaçlarını karşılamak için bu köleye muhtaç olursa, keffâret borcu köleden onun bedeline intikal eder. Burada da köle için madum hükmü verilmektedir.

İbn Abdüsselâm, sonradan olana önceden olanın hükmünü vermeyi takdir kapsamına almıştır. Mesela, bir kişi ok ya da taş attıktan sonra ölse, ancak atılan ok veya taş onun ölümünden sonra bir şeyi telef etse bunun tazmin edilmesi gerekir. Burada telef ölümden sonra meydana geldiği halde ölümden hemen önce gerçekleştiği takdir edilir. Benzer şekilde, haklı bir sebebi olmadan bir yere kuyu kazan bir kimse ölse, onun vefatından sonra kuyuya düşen bir insan da hayatını kaybetse, ölen kişinin diyetinin tazmini gerekir. Bu tazmin kuyuyu kazanın mirasından karşılanır. Eğer varisler mirası harcamış olurlarsa bu durumda diyetin varisler tarafından karşılanması gereklidir.

Müellif, etkilere/neticelere ve niteliklere mevcut âyânların hükmünün verilmesini takdir uygulamalarına dâhil etmiştir. Örneğin, akitler ve ıvazlı işlemler, o an mevcut olmayan şeyler üzerinde yapılır. Bunların caiz olması bilinen bir durumdur. Satım akdi aynın ayn (malın mal), aynın deyn (malın para) veya deynin deyn (paranın para) ile değişimi şeklinde olabilir. Akit meclisinde her iki bedelin kabzı, akitten sonra gerçekleşir. Hâlbuki akit anında bu bedeller henüz ortada değildir, madumdur. İcâre akdi menfaat karşılığı bir menfaat olduğunda her iki ıvaz da madumdur. Şayet menfaat ayn karşılığı olursa menfaat da henüz mevcut değildir. Aynı şekilde karz akdi madum

karşılığında bir mevcud değişimidir. Selem akdinde sipariş edilen mal, akit esnasında madumdur. Vekâlet, henüz mevcut olmayan bir konuda izin vermektir. Mudârabe akdinde sermayeyi işletenin çalışması mevcut olmadığı gibi, beklenen kâr da akit esnasında mevcut değildir. Müzâraa‛ ve müsâkât akitleri (bir açıdan) madum karşılığı madum değişimidir. Zira çiftçinin tarladaki/bahçedeki çalışması mevcut olmadığı gibi mahsulden alınacak pay da mevcut değildir. Vasıyette, mevcut olan veya mevcut olmayan şahıslar lehine mevcut olan ya da olmayan şeyin vasıyeti sahihtir. Havale bir görüşe göre takdir edilen bir kabzdır. Sulh akdi yapmak; (aslında) satım, kira, ibra veya hibe akitlerinden birini yapmak demektir. Bunların hacirince cuâle, vakıf, rehin, âriyet, lükata, vedîa, nikâh, kefâlet akitlerinde de benzer durumlar söz konusudur. Adaklar ve vaadlerin büyük çoğunluğu madumla ilgilidir.

İbn Abdüsselâm şeriatın bu tasarruflarla dolu olduğunu, zaten emir, nehiy ve mübahlığın mevcut olmayanı elde etmeyle (kesb) ilgili olduğunu vurgular.52

İbn Abdüsselâm’ın zikrettiği kimi misaller, çocukta imanın varlığı gibi, yalnızca fıkhın değil akaidin de konusudur. İlim, adalet, sadakat, düşmanlık vb. vasıflara yönelik örnekler ise fıkıh yanında ahlakın da konusudur. Hatta ahlak ilmi disiplini kapsamında değerlendirilmesi daha elverişlidir. Bu tip örneklerde varlığı kabul edilen vasıflar, takdir bağlamında konu edilmektetir. Bu açıdan takdir, yalnız fıkhın değil akaid, kelam ve ahlakın, hatta dil ve mantığın da ilgi sahasına girmektedir.

Genel olarak zikredilen örneklere bakıldığında, takdir yapılan kimi yerlerde, yolcunun içme suyu örneğinde olduğu gibi, bazı mevcutların maddî; borç, zimmet, mülkiyet gibi bazı mevcutların manevî/zihnî olgular olduğu görülür. Bazı örneklerde mevcudun hüküm karşısındaki durumu, gerçek durumdan farklı bir durumda takdir edilerek, ilgili mevcut yok hükmünde/menzilesinde değerlendirilmektedir. Keffâret sahibinin köleye muhtaç olduğu durumda, keffâretin kölenin zatından kölenin bedeline intikali bu duruma örnektir. Zekat örneğinde bahsedilen, nisabta o beldede geçerli olan para biriminin takdir edilmesi, kriter belirleme anlamını hâvîdir. Selem, müzâraaʽ gibi ıvazlı akit örneklerinde akdin niteliği ve sonucuna itibarla, akdin mevzûu henüz gerçekleşmemişken mevcut hükmü takdir edilmektedir. Bunlara ilave olarak mevcutlar arasında asıl-tâbi, asıl-bedel, sebep-sonuç, öncelik-sonralık ilişkisine bağlı takdirlerde

52

bulunulduğu görülür. Çeşitli takdîrî durum uygulamalarının söz konusu olduğu bu ve benzeri örneklerin tahlilleri ilerideki bölümlerde detaylıca ele alınacaktır.