• Sonuç bulunamadı

3. Muhtâr b Ebî Ubeyd es-Sekafî’nin Tarih Sahnesine Çıkışı

1.3. Muhtâr’ın Kûfe’ye Dönüşü ve Şehri Ele Geçirmesi

1.3.6. Muhtâr’ın İkinci Hapis Hayatı

Muhtâr, hapsedilmesinden doğan mağduriyetini iyi kullanmıştır. Böylece Hz. Hüseyin’in kanını talep etmek gibi bir amacı tescillenmiştir. Ayrıca bu amaca ulaşmakta İbn Zübeyr’e bağlı şehir yönetiminin de kendisine engel olmakla katillere yardım ettiği fikrini taraftarları nezdinde ispatlamıştır. Üstelik valiye baskı yapan grubun, şehirdeki Ehl-i Beyt taraftarlarına olumsuz baktığı ortaya çıkmıştır. Muhtâr, daha önce Hz. Hüseyin’i şehid eden Ubeydullâh b. Ziyâd tarafından aynı cezaya çarptırılmışken Ubeydullâh b. Ziyâd ve mevcut Zübeyrî yönetim, böylece aynı kefeye girmiştir.

Muhtâr, hapiste de yalnız kalmamıştır. Taraftarlarının sayısı günden güne çoğalmış ve onu ziyarete gelmişlerdir. Muhtâr’ın kendisini ziyarete gelenlere yaptığı konuşma yukarıdaki anlatılanları doğrulamaktadır: “Denizlerin, hurma ağaçlarının ve diğer ağaçların Rabbine and olsun ki; dînin direklerini dikinceye, müslümanların başlarının ağrısının dindiğini, müminlerin kalp yaralarının iyileştiğini görünceye ve peygamberlerinin intikamını alıncaya kadar her cebbar ve gaddarı, bütün adamlarının

286

Taberî, VI, 10; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 290-291; İbn Tağrîberdî, Ebu’l-Mehâsin Cemâlüddîn Yûsuf b. Tağrîberdî b. Abdillâh ez-Zâhirî el-Hanefî (874/1470), en-Nücûmü’z-Zâhire fî Mülûkü Mısr ve’l-Kâhire, Mısır, trsz. I, 178.

arasında, en keskin kılıçla öldüreceğim! Bu yolda ne dünyanın zevali ne de ölüm beni kaygılandıracaktır.” Bu beliğ, kendinden emin konuşmayı her gelene yapmış ve nihayetinde ziyaretçi sayısı artmıştır. Gelenlerin hepsi bey’at ederek ayrılmıştır.287 Onun hapse atılması, Kûfe’de sesinin daha çok yankılanmasını sağlamıştır.288

Muhtâr’ı güçlendiren asıl olay ise Tevvâbûn’un büyük bir hezimete uğraması olmuştur. Zira bu yenilgi Muhtâr’ı haklı çıkarmıştır. Wellhausen; Muhtâr’ın, Tevvâbûn ordusu hakkındaki öngörülerinde haklı çıkmasından dolayı hiçbir vicdani huzursuzluk duymadan Tevvâbûn’dan kalanlara önderlik etmeye Hâzir olduğunu söylemektedir.289 Süleymân b. Surad’ın da ortadan kalkmasıyla artık lider o olmuştur. Yeni bir lider arayışına giren Tevvâbûn grubu, baştan beri kendisine davet yapan, çağrısından vazgeçmeyen ve neredeyse hapiste bunu bekleyen Muhtâr’a sığınmıştır.

Çalışmamız esnasında Muhtâr hakkında bazı kaynakların olumsuz bir dil kullandıklarına şahit olunmuştur. İbn Kesîr de bu isimlerden birisidir. İbn Kesîr’e göre Muhtâr, Süleymân b. Surad’ın mağlup olacağını, Tevvâbûn ordusu henüz Kûfe’ye gelmeden haber vermiştir. Dahası ona bu haberleri şeytân vermiştir. Üstelik bu şeytân Müseylemetü’l-Kezzâb’a gelen şeytân’ın aynısıdır. Sadece bu olayı değil, başka hadiseleri de Muhtâr’a söylemektedir.290

Benzeri bir durum H. D. Van Gelder’in şu sözlerinde de görülmektedir: “Alınan bu netice, Muhtâr’ın sarf etmiş olduğu sözleri sanki ispatlar nitelikteydi. Çünkü Muhtâr halka, ordunun Kûfe’den çıkışının 15 gün sonrasında, ordularının dönüşünün en az 10 gün en fazla 4 hafta olacağını, büyük yenilgi alacaklarını, çok sayıda ölünün olacağını ve bir belirsizliğin zuhur edeceğini söylemişti. Ardından asıl

287

Belâzurî, Ensâb, VI, 381; Taberî, V, 581-582; İbn A’sem, VI, 219; İbn Kesîr, VIII, 250; Köksal, Kerbelâ, 304.

288

Yüksel, Kerbelâ, 139.

289

Wellhausen, Muhalefet Partileri, 123.

290

güvenilecek kişinin kendisi olacağını vurgulayarak, hedefi doğrultusunda ilerliyordu.”291

Görüldüğü üzere Muhtâr hakkında taraftarlarının inandığı efsanevi kabiliyetleri dışında, ona muhalif olanların da Muhtâr’ı eleştirmek maksatlı benzer içerikli rivayetleri vardır. Kanaatimizce Muhtâr’ın sözleri, sadece kendine olan güveni topluma telkin ederek taraftar sayısını çoğaltmak, Tevvâbûn’daki var olan problemler üzerinden kendi liderliğini perçinlemeye çalışmaktan ibarettir. Nitekim Muhtâr ordudan sağ kalanlara yazdığı mektuplarla da onları kendi etrafında toplayabilmek için söylemini değiştirerek aynı amaca matuf hareket etmiştir.

Muhtâr kime mektup yazacağını da çok iyi seçmiştir.292 Kaynaklar Muhtâr’ın, Şam yönetimi ile gerçekleşen savaşta Tevvâbûn ordusundan sağ kalanlara yazdığı mektupların metnini aktarmaktadırlar. Bunlardan bir tanesinde Muhtâr Rifâa’ b. Şeddâd’a şöyle bir mektup kaleme almıştır: “Ey bu harpten sağ olarak gelen (kardeşlerim)! Merhaba… Allah’tan, sizlere en büyük ecri ve sevabı vermesini, şehitlerin ise ruhlarının peygamberler, sıddîkler, şehitler ve salih kullarla birlikte haşr olunmasını dilerim… Muhakkak ki ben görevlendirilmiş bir emîrim. Güvenilmiş bir kişiyim ve aynı zamanda ordu komutanıyım. Din düşmanlarından intikam alan, zalimleri zincire vuran benim. Öyleyse tetikte olun. Hâzirlık yapın, (etrafınızdakilere kıyamımız için) müjde verin, sevindirin. Ben sizi Allah’ın Kitabı’na, Rasûlullah’ın sünnetine ve Ehl-i Beyt’in kanını dökenlerden hesap sormaya, intikamlarını almaya, zayıfları korumaya, işgalcilerle savaşmaya çağırıyorum.”293

Muhtâr’a ait ikinci mektup ise Tevvâbûn’dan geri dönenlere yazılmış olmak üzere şöyledir: “Sizler hak yoldan ayrılmış olanlarla çarpıştınız, işgalcilerle savaştınız. İşte bundan dolayı Allah sizin ecrinizi artırsın ve günahlarınızı bağışlasın!

291

Gelder, 35.

292

Gelder onların en ateşli şiîler olduğunu söyler. bkz. Gelder, 39.

293

Taberî, V, 606; İbn Miskeveyh, II, 129-130; İbnü’l-Cevzî, Muntazam, VI, 37; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 290-291; İbn Kesîr, VIII, 255; Zehebî, Târîh, V, 48. Muhtâr’ın konuşmasını aktarır başka metinler de vardır. İbn Nemâ’nın kaydettiği oldukça beliğ bir üslupla gerçekleştirildiği konuşmanın metni için bkz. İbn Nemâ, 91-92.

Bu yolda her ne harcadıysanız ve ne kadar adım attıysanız, bunun miktarınca Allah sizin derecenizi yükseltmiş ve Allah’tan başkasının sayamayacağı kadar, sizin için sevap yazmıştır. Size müjdeler olsun! Yanınıza geleceğim ve Allah’ın izniyle doğudan batıya kadar tüm düşmanlarınızı kılıçla yok edeceğim. Onları üst üste yığıp, teker teker ya da çifter çifter öldüreceğim. Size yaklaşan, size yakınlık gösteren Allah tarafından feraha kavuşturulsun ve hidayet bulsun. Size karşı koyanları, sizden yüz çevirenleri de uzak etsin. Ey doğru yolda olan sizler; selam olsun size!”294

İçerik itibariyle benzer olan bu iki mektupta; Muhtâr, Tevvâbûn’u; şimdiye kadar yapmış oldukları ile methettiğini, bundan dolayı sevap kazanacaklarına inandığını söylemiştir. Böylece arayış içerisinde olan kitleye olumlu mesajlar vererek doğru adresin kendisi olduğunu açıklamıştır. Özellikle kendisinin harp bilgisine vurgu yapmıştır. Ancak daha önceki eleştirilerinin aksine Süleymân b. Surad’ı ve şehitleri de hayırla yâd edip, geri gelenlerin emeklerinin boşa gitmediğini söyleyerek sevgilerini kazanmayı başarmıştır. Ayrıca ne yapmak istediğini de açıkça ifade etmiştir.

Tevvâbûn’un hezimete uğraması, Emevîler’e karşı kini arttırmış, diğer taraftan Hz. Hüseyin’in katillerine karşı hiçbir girişimde bulunmayan Abdullah b. Zübeyr yönetimine karşı olan güveni önemli ölçüde sarsmıştır. Muhtâr da bu durumun farkında olmuştur.295

Düşman olarak addettiklerine karşı kullandığı sert söylemlere bakıldığında bu söylemlerin şehir yönetiminin Muhtâr’ı hapsetmesini haklı çıkarır nitelik taşıdığı görülür. Birinci mektubun hapisten nasıl çıkarıldığı bilinmemektedir. Ancak ikinci mektubu Muhtâr’ı ziyarete gelenlerden Seyhân b. Amr isimli bir taraftarının sarığının

294

Taberî, VI, 6; İbn Kesîr, VIII, 264. Muhtâr’a ait bu ümitvar konuşmalar onun aleyhinde kullanılan saldırı unsuru olmuştur. İbn Kesîr, Muhtâr’ın bu tarz söylemlerinin Şeytân’dan geldiğini iddia etmektedir. Esasında Mezhepler Tarihi alanının konusu olmakla daha derin incelemelere ihtiyaç duyulduğunu düşündüğümüz, Muhtâr’a ait onun kendisini nebî olarak takdimi meselesinde de ortaya konulan delillerden bir tanesi yine onun secîli ifadeleri çokca kullanmasıdır. Yapılan bazı çalışmalarda onun beliğ bir dil kullanması, onun nebî olduğu iddiası ile birlikte zikredilmektedir. Bkz Muhammed Ebû Zehrâ, İmâm Zeyd Hayatı, Fikirleri ve Çağı, Çev. Salih Parlak, Ahmet Karababa, İstanbul, 1993, 111.

295

astarı içine saklayarak çıkardığı kaynaklarımıza yansımıştır. Muhtemelen ilk mektup da benzer bir gizlilik içerisinde dışarı çıkarılmıştır. Seyhân doğruca arkadaşlarına gitmiştir. Bunlar: Rifâa’ b. Şeddadü’l-Fityân, el-Müsennâ b. Mahrabe el-Abdî, Sa’d b. Huzeyfe b. el-Yemân, Yezîd b. Enes, Ahmer b. Şumeyt el-Ahmesî, Abdullah b. Şeddad el-Becelî ve Abdullah b. Kâmil’dir. Muhtâr’ın mektubuna karşı onlar da hemen harekete geçip Abdullah b. Kâmil’i göndererek Ehl-i Beyt taraftarlarıyla ne zaman nereye isterse hemen oraya gelebileceklerini bildirmişler, hatta derhal harekete geçerek onu hapisten dahi kurtarabileceklerini söylemişlerdir. Muhtâr bu sözlere çok sevinmiş ancak yine de yardım tekliflerini reddetmiştir. Doğru bir zaman olmadığını, kafasında başka bir plan kurguladığını ve yakında çıkacağını bildirmiştir.296 Bu işi nezaketle ele almak istemiştir.297 İşlerini daha iyi yerine getirebilmesi için verilen kararlara saygı duyması ve işlerini gizlice halletme yoluna bakması gerektiğini düşünmüştür. O, bu işlerin gizlilikle yürütülmesi halinde başarıya ulaşacağına inanmıştır.298

Muhtâr, hapiste iken ümidini yitirip ye’se düşmek şöyle dursun, tüm taraftarlarının yanı sıra Tevvâbûn’dan gelenlerin de bey’atını almayı başarmıştır. Arkasında bu kadar güçlü bir kitle ile hapisten çıkarılması çok kolay olabilecekken, hapiste birkaç hafta daha fazla kalmasına neden olabilecek kendi planını uygulamıştır. Zira bir isyanla hapisten çıkarılmasını amaçlarına ulaşmak için tehlikeli bir yöntem olarak bulmuştur. Şehir yönetimiyle girilecek bir çatışmanın sonuçlarını kestirmesi henüz hapiste iken güçtür. Başarısızlıkla sonuçlanması halinde, böyle bir girişimin hurucunu başlamadan nihayete erdirebileceğini, dahası canına da mal olabileceğini düşünmüştür. Herhangi bir kargaşa çıkarmadan özgürlüğüne kavuşmayı ve ulaştığı sayıyı ve gücünü bizzat takdir etmesi gerektiğini hesaplamıştır.

296

Taberî, VI, 6-8; İbn Miskeveyh, II, 136-137; İbnü’l-Cevzî, Muntazam, VI, 51; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 290; İbn Kesîr, VIII, 264.

297

İbn Kesîr, VIII, 264.

298

Gelder, 39-40. Kendisine bey’at edenlerden bir grubun Muhtâr’ın beraati için Abdullâh b. Yezîd’e gittikleri zikredilir. Vali bu isteklerini reddedince, heyet buna öfkelenerek oradan ayrılmışlardır. Bkz. İbn A’sem, VI, 218.

Muhtâr, Abdullah b. Ömer’e bir mektup göndermiş ve eniştesi İbn Ömer’den kendisi için bir rica mektubu kaleme almasını istemiştir Mektupta geçen “Haksız yere hapsedildim” ifadesi dikkat çekmektedir. İbn Ömer, Muhtâr’ı hapisten ikinci kez kurtaracak, valiye ve harac amiline gönderilmek üzere bir mektup kaleme almış, bu mektupta Muhtâr’la arasındaki hısımlığa, vali ile olan dostluğuna atıf yaparak Muhtâr’ın berâatini istemiştir.299 İbn Ömer’in Muhtâr’ın serbest bırakılmasına çalışmasının arka planında başka hesapları olduğuna dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. İbn Ömer’in bu girişimi akrabalık bağları ve Muhtâr’ın kendisini suçsuz olduğunu söylemesine inanması ile alakalıdır.300

İbn Ömer’in bu ricasına, vali Abdullah b. Yezîd ve harac amili İbrâhîm b. Muhammed kayıtsız kalamamıştır. Ancak vali, Muhtâr’dan tam da emin olamadığı için Muhtâr’dan kefil istemiştir. Çok sayıda kişinin toplanması üzerine İbrâhîm b. Muhammed, gelenlerin içinden söz ve nüfuz sahibi olanlardan on kadar kişinin kefaleti ile serbest bırakmasını önermiştir.301 Bu kefalet alındıktan sonra Muhtâr’ın söz vermesini istemiş, Muhtâr da yemin etmiştir. Yeminin konusu, Kûfe yönetiminde bulundukları müddetçe onlara karşı isyan etmeyeceği üzerine olmuştur. Eğer yemini bozacak olursa, Kâbe’de bin deve kurban edeceğini ve bütün kölelerini azat edeceğini taahhüt etmiş, sonra da serbest kalmıştır.302

Muhtâr’ın bu yemini, Muhtâr hakkındaki tartışma konularından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Humeyd b. Müslim, Muhtâr’ın serbest kaldıktan sonra şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Allah onları kahretsin! Bunlar ne kadar da ahmak insanlar! Benim gerçekten bu yemini tutacağımı sanıyorlar. Oysa ben, eğer yeminimi bozarak onların üzerine yürümeyi daha hayırlı bulursam, kıyama kalkarım ve bozduğum yeminimden dolayı da kefaret veririm. Bin deve kurban etmek ise bana bu

299

Belâzurî, Ensâb, VI 381-382; Taberî, VI, 8-9; İbn A’sem, VI, 219; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 290; İbn Kesîr, VIII, 264.

300

Yüksel, Abdullâh b. Ömer, 102.

301

Belâzurî, Ensâb, VI 381-382; Taberî, VI, 8-9; İbn A’sem, VI, 219; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 290; İbn Kesîr, VIII, 264. Belâzurî bize bu sayının 13 olduğunu bildirir. bu 13 kişinin isimleri için bkz. Belâzûrî, Ensâb, VI, 381-382; Taberî, VI, 8-9; İbn Kesîr, VIII, 264.

302

Belâzurî, Ensâb, VI, 382; Taberî, VI, 8-9; İbnü’l-Cevzî, Muntazam, VI, 51; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 290; İbn Kesîr, VIII, 264.

uğurda ağır gelmez. Ben, ne bin deve kurban etmekten, ne de bütün kölelerimi azad etmekten korkarak davamdan vazgeçerim. Keşke tam bir başarıya erişsem de ondan sonra hiçbir köleye sahip olmasam.”303

Kendisinin bu sözleri verdikten sonra bir daha nasıl kıyama liderlik edeceğine yönelik şaşkınlığı gidermeye çalıştığını anladığımız konuşmasında Muhtâr, davasından asla vazgeçmeyeceğinin altını çizmiştir. Ancak yeminini bozmayı daha hayırlı görürse bunu yapacağını belirterek taraftarlarına da bir mesaj vermiştir. Vali ve harac amili ile alay ederek, aslında yeminine şeklî olarak itibar edeceğini göstermek istemiştir.

Bu meseleyi izah ederken bazı ideolojik teviller de vardır. Hind Ğassân, Muhtâr’ın bu yemini, İbrâhîm b. Muhammed b. Talha’ya ve Abdullah b. Yezîd’e ettiğini iddia emektedir. Ona göre Muhtâr, adı geçen iki kişi görevde oldukları müddetçe isyan çıkarmamaya yemin etmiştir. İbn Zübeyr’in ikisini azledip, yerlerine Abdullah b. Mutî’i atamasıyla Muhtâr’ın yemini boşa çıkmış ve bu yeminin herhangi bir sorumluluğu üzerinde kalmamıştır. Muhtâr’ın hapisten çıkar çıkmaz faaliyetlerine dönmediğini, yeni vali Abdullah b. Mutî’in atanmasıyla kaldığı yerden devam etmeye başladığını iddia etmektedir.304 Ancak iddialarını kaynaklarımızda delillendirecek bir bilgi vermemektedir. Hakikaten Muhtâr’ın hapisten çıkınca bir süre çalışmalarına ara verdiğine dair bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Hatta taraftarlarının Muhtâr’a, onu hapisten çıkarmayı ve bir an evvel gerekli hamleleri yapmaya başlamalarına dair heyecanlarını yansıtan konuşmaları, aktardığımız üzere görülmektedir.

Harbutlu da benzer bir dille Abdullah b. Zübeyr’in Abdullah b. Mutî’i atamasının ettiği yeminin sorumluluğundan Muhtâr’ı kurtardığı ve İbn Zübeyr’in

303

Belâzurî, Ensâb, VI, 382; Taberî, VI, 9; İbnü’l-Cevzî, Muntazam, VI, 52; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 290-291; İbn Kesîr, VIII, 264.

304

bilmeden Muhtâr’a kıyamında önemli bir fırsat tanıdığını söylemektedir. 305 Eğer böyle bir tevile gitme yolu gözükse, Muhtâr’ın yeminini bozmaktan ve bu yeminin kefaretini ödemekten bahsetmemesi gerekmektedir. Neticede bu yorumda ait olunan tarafı aklama çabası sezinlenmektedir. Muhtâr’ın hapisten çıktıktan sonra ettiği yemini bozma hususundaki sözleri, onun kendisini adadığı davadan, bedeli her ne olursa olsun vazgeçmeyeceğinin ispatıdır. Kendisi bu kadar kararlı iken, Abdullah b. Yezîd’in ve Muhammed b. Talha’nın kendisini bir yemin karşılığında bırakıyor olmasını ahmaklık olarak nitelemesi bundandır. Muhtâr davranışını bir şekilde tevil edecek, gerekirse kefaretini ödeyecek ancak yapmak istediklerinden vazgeçmeyecektir. Ettiği yemin hakkında Muhtâr’ın yukarıda aktardığımız yorumu taraftarlarının dağılmamasına, hatta kararlılığını göstermek suretiyle kendisine olan inançlarını daha da kuvvetlendirip sayılarını arttırmaya matufdur. Kendisinden yemin etmesinin talep edilmesi, Muhtâr’ı sadece güldürmüştür. Çünkü bütün servetine mâl olsa bile kefareti ödemeyi tercih etmeye Hâzirdır.306

Muhtâr zindanda iken kendisine beş kişinin bey’at ettiği bildirilmektedir. Bunlar: Sâib b. Mâlik el-Eş’arî, Yezîd b. Enes, Ahmer b. Şumeyt, Rifâa’ b. Şeddad el- Fityânî, Abdullah b. Şeddad el-Cüşemî’dir. Muhtâr evine geldiğinde, Ehl-i Beyt taraftarları onun etrafında toplanmaya başlamıştır.307 Bu isimler, Muhtâr hareketinde ileriki dönemlerde ismini belli başlı görevlerde duyduğumuz nitelikli kişilerden bazıları olması hasebiyle zikredilmiş olmalıdır. Dolayısıyla bu sayı daha fazladır.

Muhtâr, kıyama kalkışmayacağına ettiği yemin ve birçok kişinin kefaleti ile hapisten çıkmıştır. Berâatinde Abdullah b. Ömer’in asıl paya sahip olduğu unutulmamalıdır. Abdullah b. Ömer, Muhtâr’ın hayatında biri Emevî valisi İbn Ziyâd diğeri İbn Zübeyr valisi Abdullah b. Yezîd döneminde olmak üzere iki kritik rol üstlenmiş ve ikisinde de Muhtâr’ı neredeyse ölümden kurtarmıştır. Muhtâr, eniştesi

305

Harbutlu, 147. Şehirdeki Ehl-i Beyt yanlılarının hareketliliğinin kontrol edilememesi, İbn Zübeyr’in, Abdullâh b. Yezîd ve İbrâhîm b. Muhammed’i azletmesinin gerekçeleri arasında zikredilir. Bkz. Belâzurî, Ensâb, VI, 382

306

Wellhausen, Muhalefet Partileri, 123-124.

307

İbn Ömer’in kardeşi Safiye’yi kırmayacağına, kendisini hapse atanların da İbn Ömer’in ricasına karşı gelemeyeceğine olan inancını, cesaretiyle süslemiştir.