• Sonuç bulunamadı

Muhtâr’ın İbrâhîm b el-Eşter’le İşbirliği Yapması

3. Muhtâr b Ebî Ubeyd es-Sekafî’nin Tarih Sahnesine Çıkışı

1.3. Muhtâr’ın Kûfe’ye Dönüşü ve Şehri Ele Geçirmesi

1.3.10. Muhtâr’ın İbrâhîm b el-Eşter’le İşbirliği Yapması

Muhtâr artık önünde hiçbir engel kalmadığını ve Kûfe’de istediğini almak üzere her şeye sahip olduğunu düşünmüştür. Heyetin Mekke’ye gitmesi onun için büyük bir kazanca dönüşmüştür. Hem bütün tereddütleri dağıtmış, hem de daha önceki birçok kıyam girişiminde karar değiştiren şehir halkına mazeret bırakmayarak makamını sağlamlaştırmıştır.

Şehri ele geçirmek isteyen taraftarlarından bazılarının, sahip oldukları güçle bunu başarabilme imkânları olmadığını düşünenler vardı. Bunun için İbrâhîm b. el- Eşter’in Kûfe halkı ile birlikte olmasının kendilerini zafere taşımak üzere oldukça etkili olacağı fikri ortaya atılmıştır. Bu fikrin sahipleri, Kûfe eşrâfının toplanması büyük bir başarı ve güç iken; İbnü’l-Eşter’in de bu oluşuma katılması halinde daha güçlü olacaklarını ve muhaliflerinin arkadan gerçekleştirecekleri herhangi bir saldırıdan emin olacakları iddiasında bulunmuşlardır. Ayrıca İbnü’l-Eşter’in bir asker olduğunu, yiğitliğini, babasının şeref ve ün sahibi birisi, kabilesinin kuvvetli olduğunu vurgulamışlardır. Bunun üzerine Muhtâr, İbnü’l-Eşter’le irtibata geçilmesi için talimat vermiş, amaçlarının Ehl-i Beyt’in intikamını almak olduğunun ve bununla emrolunduklarının bildirilmesinin altını çizmiştir.

Âmir eş-Şa’bî’nin de içinde bulunduğu heyet İbnü’l-Eşter’e gittiklerinde sözü Yezîd b. Enes almış, konuşmalarının bir sır olarak kalmasını başta belirtmiştir. Yezîd b. Enes:

-Biz seni, Ehl-i Beyt taraftarlarının ittifak ederek yöneldikleri işe davet ediyoruz. Seni Allah’ın Kitabı’na, Rasûlü’nün sünnetine Ehl-i Beyt’in intikamını almaya, işgalcilerle savaşmaya, zayıfları savunmaya davet ediyoruz, demiştir. Yezîd’den sonra Ahmer b. Şumeyt sözü alarak İbnü’l-Eşter’in babası hakkında övgü dolu sözler sıralamış, onun insanlar arasında bir efendi olduğunu, şimdi ise sıranın kendisine geldiğini ve babasının yerini doldurması gerektiğini hatırlatmıştır. Tüm bu sözlerden sonra İbnü’l-Eşter, kalkışılan bu işte sevk ve idarenin kendisine verilmesi durumunda tekliflerine icabet edebileceğini söylemiştir. Heyet ise, böyle bir liderlik görevini yerine getirebilecek yeteneğe sahip olduğunu belirttikten sonra bunun imkânsız olduğunu şu sözlerle ifade etmişlerdir:

-Muhtâr, Mehdî tarafından, elçi olarak ve savaşmak üzere gönderildi. Mehdî bize, Muhtâr’a itaat etmemizi emretti.

İbnü’l-Eşter ne söyleyeceğini bilemeyerek susmuş, heyet de İbnü’l-Eşter’den umduğunu alamamış olarak Muhtâr’ın yanına dönmüşlerdir.337

Bu yaşananlar ilk bakışta heyetin başarısız olduğu izlenimini vermektedir. Oysa Muhtâr istediği zemini büyük ölçüde Hâzirlamış olarak asıl adımını atmaya Hâzirlanmıştır. Zira mevcut hareketi yönetmeye yakışan ya da en azından kendisini böyle bir mevkiye layık gören bir kimseyi tek seferde itaat altına almak çok da kolay olmayacaktır. Muhtâr da bunu bilen birisi olarak ilk heyette kendisi yer almamıştır. Böylece çağrı tebliğ edilerek İbnü’l-Eşter’e düşünmesi için imkân sağlanmıştır. Muhtâr’ın İbnü’l-Eşter’in ilk cevabından sadece üç gün sonra ikinci kez heyet göndermesi ve hatta bu heyette kendisinin de yer alması bunu kanıtlamaktadır.

Nitekim Muhtâr üç gün sonra on kadar kişi ile İbnü’l-Eşter’e gitmek üzere yola çıkmıştır. eş-Şa’bî, babası, Yezîd b. Enes, Ahmer b. Şumeyt, Abdullah b. Kâmil, Becîle’den Ebû Amra Keysân heyette ismi geçenlerdendir. Doğruca İbnü’l-Eşter’in

337

Belâzurî, Ensâb, VI, 385; Taberî, VI, 15-16; İbn A’sem, VI, 228-229; İbn Miskeveyh, II, 141-143; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 293; İbn Kesîr, VIII, 265. İbn A’sem’in eserine baktığımızda İbnü’l-Eşter’i saflarına katma fikrinin bizzat Muhtâr’dan çıktığını anlarız. Bkz. İbn A’sem, VI, 228.

evine gitmişlerdir. İbnü’l-Eşter, son derece sıcak davranarak Muhtâr’ı yanına oturmuş, Muhtâr da beliğ konuşması ile Allah’a hamd ve sena ettikten sonra:

-Bu mektup sana Emîru’l-Mü’minîn’in oğlu Muhammed el-Mehdî el-Vasî tarafından gönderilmiştir. O, bugün itibari ile yaşayanların en hayırlısıdır. Babası da Allah’ın peygamberlerinden ve rasullerinden sonra yeryüzündeki tüm insanların en hayırlısıdır. İşte o, senden bize yardım etmeni ve bizi desteklemeni istiyor. Eğer bize yardım etmezsen, işte bu yazı senin aleyhine bir delildir. Allah, Mehdî Muhammed ve dostlarını sana muhtaç bırakmayacaktır338 demiştir. Dîneverî buna ek olarak Muhtâr’ın:

-İbnü’l-Hanefiyye şu beraberinde gördüğün kimselerin huzurunda sana bu mektubu gönderdi, dediğini orada bulunanların hepsinin de İbnü’l-Hanefiyye’yi mektubu yazarken gördüklerini söylediklerini aktarmaktadır.339 Muhtâr bu konuşmasından sonra Şa’bî’ye mektubu İbnü’l-Eşter’e vermesini emretmiştir. Mektupta yazılanlar şunlardır:

“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

el-Mehdî Muhammed b. Ali’den İbrâhîm b. Mâlik el-Eşter’e! Seni Allah’ın selamıyla selamlıyorum. Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a hamd ederim.

Konuya gelince: Ben size, kendi adıma seçtiğim vezirim, emîn, seçkin olan kişiyi gönderdim. Ona düşmanlarımla çarpışmayı, Ehl-i Beyt’imin dökülen kanlarını almayı emrettim. Sen, kabilen ve sana tâbi olanlar, onunla birlikte hareket edin. Eğer bana yardım edersen, davetime olumlu cevap verirsen ve vezirime destek olursan, benim katımda üstün bir değerin olur. Bütün atların yuları, bütün askerlerin dizginleri, Kûfe ve Suriyelilere ait toprakların en uzak noktasına kadar eline geçireceğin bütün şehirler, bütün minberler ve bütün bölgeler senin olacaktır. Eğer dediklerimi yaparsan bu amellerinle Allah katında kerametin en faziletli olanına

338

Belâzurî, Ensâb, VI, 385-386; Taberî, VI, 16; İbn A’sem, VI, 230; İbn Miskeveyh, II, 143-144; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 293; İbn Kesîr, VIII, 265-266.

339

ulaşırsın. Eğer çağrımdan yüz çevirirsen asla gelmesini engelleyemeyeceğin en büyük helak ile yok olacaksın. Allah’ın selamı üzerine olsun.”

İbnü’l-Eşter mektubu okuduğunda, İbnü’l-Hanefiyye’nin yazıp yazmadığından şüphelenmiştir: “Biz daha önce de İbnü’l-Hanefiyye ile mektuplaşırdık. Kendi babasının ismini kullanarak yazardı,” demiş, Muhtâr, böyle bir çıkışı beklemediği için doyurucu bir cevap veremeyerek:

-O gün öyle idi. Bugün böyle, demekle yetinmiştir. İbnü’l-Eşter bu mektubun İbnü’l-Hanefiyye’ye ait olduğuna şahit isteyince Muhtâr; Yezîd b. Enes, Ahmer b. Şumeyt, Abdullah b. Kâmil ve benzeri isimlerden birçoğunun bu mektubu İbnü’l- Hanefiyye’nin kaleminden çıktığını bildiğini söylemiştir. Rivayetin sahibi olan Şa’bî ve Şa’bî’nin babası hariç heyetteki üyelerin hepsi mektubun İbnü’l-Hanefiyye’ye ait olduğuna şahitlik etmişlerdir. Bunun üzerine İbnü’l-Eşter, kendisine ait olan baş sedirden ayrılıp Muhtâr’ı oturtmuş ve ona bey’at etmiştir. Başta Muhtâr olmak üzere heyete ikramda bulunmuşutr. Birlikte hareket etmek üzere artık görüşmelere başlanılması üzere söz birliğine varmışlardır.340 Ancak Şa’bî’nin ve babasının mektubun sahibinin İbnü’l-Hanefiyye olduğuna şahitlik etmediği İbnü’l-Eşter’in gözünden kaçmamıştır. Heyeti uğurlarken Şa’bî’yi bir kenara çekip evine götürerek ona neden kendisinin ve babasının şahitlik etmediğini sormuş, Şa’bî ise:

-Bu şahitler kurrâdandır. Memleketin sözü en dinlenen yaşlıları ve Arap süvarileridir. Ben şimdiye kadar onların ağzından doğru sözden başka bir söz duymadım, diye cevaplamıştır. İbnü’l-Eşter, kendisinden bu şahitlerin isimlerini yazmasını istemiştir. İbnü’l-Eşter’in sözü edilen mektubun İbnü’l-Hanefiyye’ye ait olduğunu görenlerin ve doğru söylediğine şahit olanların isimlerini tek tek yazdırması ilginçtir. Dahası bu isimler arasında Şa’bî ve babası da yer almaktadır.341

340

Belâzurî, Ensâb, VI, 385-386; Taberî, VI, 16-17; İbn A’sem, VI, 230; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 293- 294; İbn Kesîr, VIII, 266.

341

Taberî, VI, 16-18; İbn Miskeveyh, II, 144-146; İbnü’l-Esîr, Kâmil, III, 293-294, İbn Kesîr, VIII, 266.

Şa’bî, bir başka rivayetinde, mektup hadisesini irdelediğini anlatmaktadır. Dineverî’de karşılaştığımız aktarıma göre Şa’bî, İbnü’l-Eşter’in bu şüphesinden sonra ismi geçen şahısları tek tek ziyaret etmiş ve herkes mektubun İbnü’l- Hanefiyye’nin elinden çıktığına şahitlik etmiştir. Şa’bî, en son olarak Ebû Amra Keysân’a gitmiş ve ona mektubu yazıldığı esnada kendisinin de orada olup olmadığını sormuştur. Ebû Amra:

-Vallahi o esnada orada değildim. Ancak Muhtâr bizim katımızda güvenilir bir kimsedir. Bize İbnü’l-Hanefiyye’den bazı işaretler getirdi, biz de doğru söylediğine inandık demiştir. Bunun üzerine Şa’bî:

- O anda Muhtâr’ın yalan söylediğini ve durumu gizlediğini anladım. Kûfe’den çıkıp Hicâz’a gittim ve bu olaylara dair hiçbir şey görmedim (Muhtâr ile birlikte hiçbir savaşa katılmadım) demiştir.342

Mektup ile İbnü’l-Eşter’in ikna edildiği gecenin sabahında Muhtâr’ın Şa’bî’yi yanına çağırttığı da rivayetler arasındadır. Buna göre Muhtâr, Şa’bî’ye önceki gece neden herkes gibi kendisinin ve babasının mektubun İbnü’l-Hanefiyye’ye ait olduğuna şahitlik etmekten kaçındığını sormuş, Şa’bî ise susmuştur. Muhtâr:

-İçinden geldiğince konuş. Sence dün bana şahitlik edenler hak üzere mi davrandılar yoksa batıla mı kapıldılar? diye üsteleyince Şa’bî:

-Hayır, ey Ebâ İshâk! Ben onların iyi birer süvari ve Irak halkının efendileri oldukları dışında bir şey bilmiyorum. Onlar ancak hak üzere şahitlik ederler kanaatindeyim demiştir. Rivayete göre işte o zaman Şa’bî mektubu Muhtâr’ın yazdığına kesin kanaat getirmiştir.343

Mektubun hakikaten İbnü’l-Hanefiyye’ye ait olup olmadığı hususunda yine Şa’bî’ye ait bir başka mülahaza Dîneverî’nin eserinde nakledilmektedir. Buna göre; Muhtâr, ilk heyetin İbnü’l-Eşter’in yanından dönüşünden üç gün sonra yeniden

342

Dîneverî, 289-290.

343

adamlarını topladığında aralarında Şa’bî’de vardır. Şa’bî, o toplantı hakkında şöyle bir anlatımda bulunmaktadır: “O gün Muhtâr’ın huzuruna girenler arasında ben de vardım. Beyaz kurşunun parladığını gördüm. Zannettim ki bu geceden mühürlenmiş.”344

Hind Ğassân, Şa’bî’nin Muhtâr aleyhtarı olduğunun bilindiğine vurgu yapıp, Muhtâr’ın mektubu kendi yazması ihtimalini uzak görmektedir. Eğer kendi yazmış ise bu mektubu kaleme alması için daha fazla zamanı olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca İbnü’l-Eşter benzer bir eleştiride bulunmamıştır. Onun eleştirisi daha çok mektuptaki üsluba yöneliktir. Zira İbnü’l-Hanefiyye’nin kendisini Mehdî olarak isimlendirmesini garipsemiştir. Ancak, İbnü’l-Hanefiyye’nin, Muhtâr’ın Kûfe isyanından sonra kendisine verilen Mehdî ismini benimsediğini iddia etmektedir.345

Şa’bî’nin, mektubun mührünü henüz sıcak haliyle gördüğünü iddia ettiği rivayete başka kaynaklarda rastlanılmamaktadır.

Urve b. Zübeyr’e ait rivayet, mektubun bizzat Muhtâr’ın kaleminden çıktığını belirtir. Muhtâr’ın İbnü’l-Eşter’e: “Mehdî sana bir mektup yazdı. Buna, buradaki şu kişiler de şahittir,” dediğini, ardından da hepsinin birlikte şahitliklerini ikrar ettiğini ve İbnü’l-Eşter’in de hemen Muhtâr’a bey’at ettiğini kaydetmektedir.346

Sonuç olarak; Muhtâr hakkında kaynakların işimizi zorlaştırdığı en önemli meselelerden biri olan İbnü’l-Hanefiyye’nin ağzından Muhtâr’ın İbnü’l-Eşter’e yazdığı bu mektup meselesi kendi içinde birçok çelişki barındırması hasebiyle itinayla incelenmelidir. Öncelikle bu mesele ile ilgili Ebû Mihnef, Urve b. Zübeyr ve Şa’bî tarikli rivayetlerle karşılaşılmaktadır. Urve rivayeti, Muhtâr’ın bu mektubu kendisinin yazdığını iddia etmektedir. Heyetteki herkesin buna şahit olması ve İbnü’l-Eşter’in itirazsız bey’at etmesi ile ilgili kısmı ise müphem bırakmaktadır.

344 Dîneverî, 288. 345 Hind Ğassân, 208. 346 İbn Sa’d, V, 73-74.

Şa’bî rivayetlerine gelince; kendisinin mühürde fark ettiği sıcaklığı heyetteki diğer üyeler ve mektup eline verildiğinde İbnü’l-Eşter, fark edememiştir. Üstelik yola çıkmadan mührün sıcaklığını anladığını söylüyor olması, onun en kısa zamanda heyetten ayrılabilme imkânın da var olduğunu göstermektedir. Ancak o, görüşmeye yine de gitmeyi tercih etmiştir.

Yine Şa’bî, görüşmenin sonunda İbnü’l-Eşter ile baş başa kalmış ve İbnü’l- Eşter’in mektuba şahitlik edenler hakkındaki sorularına, heyet üyeleri hakkında son derece olumlu ifadeler kullanarak cevap vermiş ve mühür meselesinden bahsetmemiştir. Ayrıca İbnü’l-Eşter’in, bu şahitlerin isimlerini yazarken, onların güvenilir kimse olduklarına Şa’bî’nin bizzat kendisinin şahit olduğunu da eklemesine itiraz etmemiştir.

Dîneverî’den aktardığımıza göre mektup meselesinden rahatsız olan Şa’bî, Kûfe’yi terkettiğini, Hicâz’a gittiğini, hiçbir olaya karışmadığını ve herhangi bir meseleyi görmediğini söylemektedir. Ancak kaynaklar ileride de değineceğimiz üzere Şa’bî’nin Kûfe’de kaldığını ifade etmektedir.

Şa’bî’nin o yıllarda genç olduğu bilinmektedir. İbnü’l-Eşter’in neden babasıyla değil de o yıllarda daha, çok genç yaşta olan Şa’bî’ ile böyle önemli mevzuları konuştuğu ise merak uyandırmaktadır. Muhtâr, sıcak savaşa Hâzirlanıldığı dönemde, birçok davranışı kendisine mübah sayabilecek inanca sahip bir kimse izlenimi uyandırmaktadır. Şa’bî, kendisinin tasvip etmediği bir davranışı görmüş ve bundan hoşlanmamış ise Kûfe’deki direnişe katılmayabilirken, onun Ehl-i Beyt yanlıları ile hareket etmeye devam ettiği göze çarpmaktadır.

Şa’bî hakkında eklenmesi gereken birkaç konu daha vardır. Zira o, heyet üyelerini tek tek gezdiğini, hepsinin de mektubun İbnü’l-Hanefiyye’nin kaleminden çıktığını söylediğini, sadece Ebû Amra Keysân’ın bunun aksini söylediğini ifade etmesi dikkat çekmektedir. Çoğunluk bu mektubu İbnü’l-Hanefiyye yazdı derken o, bir kişinin sözüne itibar etmiştir. Zaten Ebû Amra da mektubun İbnü’l-Hanefiyye’ye ait olmadığını değil, sadece bunu görmediğini söylemiştir.

İbnü’l-Eşter hakkında da eleştirilebilir noktalar bulunmaktadır. Zira İbnü’l- Eşter’in, İbnü’l-Hanefiyye ile daha önce mektuplaştığını söylemiştir. Yine bir mektup yazıp durumu teyit edebilir yahut bir adam gönderebilir, ya da bizzat kendisi ile görüşebilirdi. İbnü’l-Eşter’in İbnü’l-Hanefiyye’ye bir mektupla durumu bildirdiği, İbnü’l-Hanefiyye’nin de benzer muğlâk ifadelerle İbnü’l-Eşter’e cevap verdiği aktarımı347 belki de bu karmaşayı çözmek içindir. Söz konusu rivayette müellifin infirad etmesi ve hızlı gelişen olaylara bakıldığında sürenin buna pek uygun olmadığının anlaşılması, rivayetin sıhhati hususunda şüphe uyandırmaktadır.

Muhtâr’ın, İbnü’l Hanefiyye’den böyle bir mektup almadığı, bu mektubu kendisinin kaleme almış olduğu kuvvetle muhtemel bir husustur. Zira Muhtâr’ın planları arasında İbnü’l-Eşter yoktur. Bu fikri ona kendi adamları telkin etmişleridir. Muhtâr ise buna onay vermiştir. Heyetin ilk görüşmesi birkaç gün sürmüştür. Tekrar döndüklerinde ise sadece üç gün sonra İbnü’l-Eşter’e gitmişlerdir. Bu zaman dilimi, durumun İbnü’l-Hanefiyye’ye bildirilip, tekrar İbnü’l-Eşter’e yazılmış bir mektupla Muhtâr’a dönmesine imkân vermeyen bir süredir. Üstelik İbnü’l-Hanefiyye daha önce benzeri konularda müphem cevaplar vermiş olmasıyla bilinirken, bir anda böylesine açık planlar sergileyen bir mektubu yazmış olması ihtimal dışıdır. Muhtâr’ın adamlarına, üstelik yüz yüze iken bile böyle keskin konuşmamıştır. Ayrıca bu mektubu İbn-i Zübeyr’in halifeliğini açıkça ilan ettiği bir dönemde onun şehrinde yazmış olması gayr-ı kabildir.

Bu durumu heyetteki kişiler de anlamış olmalıdır. İbnü’l-Hanefiyye’nin konuşmalarından çıkardıkları mesaj ile Muhtâr’a bey’at edenler kalkışacakları kıyamda İbnü’l-Eşter’i de yanlarında görmek istemişler ve bunu başarmak için de yapılan bazı davranışları sineye çekmişlerdir. İbrâhîm b. el-Eşter ise mektupta kendisine vaat edilenlerden başı dönmüş olarak Muhtâr’a bey’at etmiştir. Nitekim Ubeydullâh b. Ziyâd’ı yendikten sonra Musul ve çevresinin idaresini ele almış ve Muhtâr’la irtibatı kesmiştir.348 H. D. Van Gelder, İbrâhîm b. Mâlik el-Eşter’in Hz.

347

Müberred, II, 47-48.

348

Ali evladına yapılanların intikamını almayı kendisinin de öteden beri arzuladığını söylemekle bu ittifaka rıza göstermesini gerekçelendirmektedir.349

Mektupta geçen Mehdî ismi de üzerinde düşünülmesi gereken önemli konulardan birisi olarak durmaktadır. Muhtâr, zihninde tasarladıklarını gerçekleştirmek için belli bir program takip ettiği izlenimini uyandırmaktadır. İbnü’l- Eşter’e verdiği sözde İbnü’l-Hanefiyye’ye ait mektupta İbnü’l-Eşter’in de dikkatini çeken Mehdî sözcüğü planlarının bir parçası olmalıdır. Bu sözcük; Ehl-i Beyt yanlılarını kurumsallaştıran, siyasallaştıran bir kıyamda tüm taraftarlarını toplamayı sağlayan lider ve o liderin zihinlerde kalıcılığını sağlayacak tüm taraftarlarına neden İbnü’l-Hanefiyye’nin arkasında bir huruc gereçekleştirdiklerini sürekli vurgulayacak bir isim olmuştur. Bu ismi Kûfe’ye geldiği ilk günden itibaren kullanmaya başlamış olması Muhtâr’ın bilinçli hareket ettiğini göstermektedir.

1.4. Muhtâr’ın Kûfe’yi Ele Geçirmesi ve Kûfe’nin Ele Geçirilmesinden