• Sonuç bulunamadı

Genel olarak günümüz kent mekan organizasyonunu şekillendiren ‘zoning’ (bölgeleme)

kavramıyla birlikte; kamusal ve özel mekanlar, kent strüktürünün bütününde farklılık göstermekte ve bu yeni mekansal düzenden arıtılmaktadır. ‘Garden-City’ Bahçe-Kent’le

başlayıp ‘Satellite-City’ Uydu-Kent’e dönüşen yerleşke modeli, kamusal ve özel alanların yeniden tanımlanmasına neden olmuştur (Özgen 2002).

Günümüz konut yakın çevreleri insanlara; düşeyde çok katlı, zeminde, alan bırakmayan, yan yana veya şaşırtmalı dizilen, aynı kimlikteki mimarileriyle, dış mekanların, işlevini görmediği düzenlemelerle, taşıt trafiğinin çevirdiği bloklardan oluşmuş, yaşama çevreleri vermektedir.

Sorunlar genelde aynı olmakla birlikte, toplu konut, kent içi yoğun yerleşmelerde farklı detay sorunlar da gözlenmektedir: (Çevik ve Özen 1995).

●Büyük ölçüde tanımlanmamış mekan oluşumu ile birlikte artık, atıl, kontrol edilemeyen mekanlar söz konusu olmaktadır,

●Özel mekandan kamusal mekana geçişte, genelde ara mekanlar bulunmamaktadır. Geçişlerde süreklilik söz konusu olmayıp, sert ara mekan oluşumu söz konusudur. Geleneksel konut dokusundaki konut, bahçe, sokak ilişkisi bozulmuştur. Konuttan dış mekana geçişte taşıt trafiğinin yoğun olduğu bir sokağa, bazen 1,5-2 m’lik kaldırımdan, bazen kaldırımsız direkt açılış, yarı kamusal-yarı özel mekan, savunulabilir mekan eksikliklerini göz önüne sermektedir,

●Konut; gizliliği ve kişisel mekan olma özelliği zedelenmiş bir özel mekan konumunda olmaktadır,

●Kapı önü kavramı genelde olmayıp, olanlar da doğru çözülmemiştir. Yapı yüzeyinden bir boşlukla, dış mekana açılma söz konusu olmaktadır. Önemli bir nokta mekan olan kapı önü mekanı, gerek biçimsel gerek anlamsal ve işlevsel özelliğini sergilemeyen, geçiş mekanlar durumundadır,

●Bahçe olarak tanımlanamaz mekanlarda, sınır anlayışı da mevcut olmamaktadır. Yarı özel ve yarı kamusal mekanların belirlenmesinde bu sınırlar bazen bordür taşı, bazen profil korkuluklar olarak, gerek var olma gerekse malzeme ve biçimlenme açısından eksiklikleri- olumsuzlukları gözlenebilmektedir,

●Geleneksel konut dokusunda, özel ve yarı özel mekanlar olarak gözlenen bahçeler, günümüz konut dokusunda yerini bulamamış, yarı kamusal-yarı özel, özel ve kamusal boyutlara yansıyamamış aktarılamamıştır. Bahçe olarak nitelendirilemeyecek boş alanlar bulunmaktadır,

●Sokaklar, meydanlar/meydancıklar anlamına uygun çözüm bulamayan, bütünleştirici bir araya getirici özellikleriyle komşuluk, iletişim, sosyal mekan olma özelliğini gösteremeyen, tam aksine engelleyen çözümlerle gözlenmektedir. Kent içi yoğun yerleşme alanlarında sokak, meydan kamusal mekanlardan olmaktadır. Bu mekanlar, toplu konut alanlarında yarı kamusal mekan özelliği gösterememekle birlikte, savunulabilir mekan özelliğini yaşayanlara sunamamaktadırlar,

●Özellikle kent içi yoğun yerleşmelerde ve toplu konut alanlarında, taşıt ve yaya trafiğinin ayrımı, bütünleşmesini engelleyen çözümlerle meydana gelmiştir,

●Özellik-kamusallık derecelenmelerini gösteremeyen, yaya taşıt trafiğinin

belirginleşmediği, insanları bir araya getiren, birleştiren çeşitli kullanım alternatifleri sunamayan mekanlarla, bu konut yakın çevreleri, genelde güvenilir olmayan, sahiplenilemeyen, olumsuz yaşama çevreleri sunmaktadır.

Buraya kadar sıralanan bu olumsuzlukları barındıran günümüz konut yakın çevreleri yanında olumlu çözülmüş, bir takım kayıplara çözüm arayan, kaygı duyan bir yaklaşımla özel-kamusal mekan olgusunu derecelenme içinde ve anlamına uygun biçimlenişle ele alınmış uygulamalar da bulunmaktadır. Ancak olumsuzlukları ifade edilen türde yaklaşımlar çoğunluktadır.

Günümüz konut dokusunda kamusal-özel, yarı kamusal-yarı özel mekanlar doğru tanımlanamamıştır. Bala’ya (1997) göre; özel-kamusal mekanların ihmal edildiği, doğru bölgelenmediği, derecelenme göstermediği durumlarda, bu mekanlarda kullanım, sahiplenme, güvenlik açısından sorunlar yaşanmaktadır. Đnsanların bir araya gelebileceği, kendilerini güvende hissedebileceği, bu mekanları sahiplenerek huzurlu yaşayabileceği, paylaşabileceği mekanlar mevcut olmamaktadır. Ayrıca yaşayanlarına sıkışık, yeşili az, çok katlı binalar ve beton yığınları sunmaktadır. Özelden kamusala geçiş mekanları yok yada nitelikli olmamaktadır. Mekanlar tanımlanmamış, atıl ve kontrolsüz olmaktadır. Kısaca günümüz konut dokularında, insanları bir araya getirecek, komşuluk, iletişim ve sosyal mekan olma özelliğini gösterecek alanlar bulunmamaktadır. Sahip olduğu mekanlarla konut yakın çevresi ise güvensiz, sahiplenilemeyen, kimliksiz mekanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni konut kavramının ana karakteristiği, mekansal hiyerarşinin tekrar yorumlanmış olması ve yeni bir kamusal-özel mekan ilişki tipinin oluşmasıdır. Günümüz yaşayanları rijit bir şekilde dışarıdan veya kamusaldan ayrılmaktadır. Böylece Daunton (1983) tarafından

‘kapsullenmiş yaşayanlar’ olarak adlandırılırlar; yada Le Corbusier’in önerisinde olduğu gibi, yeni kamusal-özel ilişkisi ‘yarı özel’in çatıya taşındığı Domino Evi’nin bir sonucu olarak yapılan ‘unite dé habitation’ (yaşama ünitesi) nde tanıtılmıştır (Şekil 4.9). Daha önce de anlatıldığı gibi; kent modelinin gevşemesini, ayrışmasını, çözülmesini ve bütünleşmesini içeren prensip, konut (ev) ölçeğine de böylece uyarlanmış olmaktadır (Özgen 2002).

Şekil 4.9.Domino ev (Le Corbusier,1914-15).

Trancik’e (1986) göre, Đkinci Dünya Savaşı sonunda endüstri kentlerinin yıkılması ile birlikte kısa bir konutlaşma dönemi görülmüştür. Bu sorunun üstesinden gelebilmek için, hızlı yapım, standart üretim modelleri geliştirilmiş, bu da haliyle ‘Bahçe Kent’ yerleşme kavramının ‘Uydu Kent’ kavramına dönüşmesine neden olmuştur. Hall’a (1985) göre, bu iki yerleşme tipi mekansal transformasyonun eşikleri olmuştur. Bu değişik konut tipolojilerini ve mekan hiyerarşilerini konut modeline katmıştır (Özgen 2002).

Şekil 4.10.Bahçe kent kavramı (Le Corbusier,1991).

Unwin ve Parker’a göre, kent merkezinden öteye kurulmuş yarının yerleşkelerinin Howard’ın ‘bahçe-kent’ modelindeki, Đngiliz stili kent yerleşkelerine benzemesi olasıdır (Şekil 4.10) (Trancik 1986, Hall 1996, Fisherman 1991). Mekansal hiyerarşi yönünden bakarsak, bahçe-kent kavramı bir parselde tek bir ünite oluşturmaktadır. Bu yüzden, bu modelde ön ve arka bahçe bulunmakta, sonuç olarak bu da yarı kamusal ve yarı özel mekanları beraberinde getirmektedir. Konut tipolojisinden öte, konutun plandaki yeri oldukça önemli olmaktadır. Örneğin, konut ünitesi geçiş mekansız olarak sokakla sınırlanıyorsa, orada yarı kamusal bölge bulunmamaktadır (Şekil 4.11) (Özgen 2002).

Şekil 4.11.Farklı yarı kamusal kullanış içinde iki değişik sıra ev örneği (Buder, 1990).

Kostof (1991), Bilgin (1992), Kaçel (1998), Eyüce’ye (1991) göre, Unwin’in kitabında ‘Nothing Gained by Overcrowding’ (Kalabalıkla Bir Şey Kazanılmadı) sosyal ilişkileri organize etmek için yeni bir mekansal düzen amaçlanmıştır. Önerisinde dikdörtgensel bina parseli ‘ikiz ve sıra konut’larla dört taraftan çevrelenmekte, böylece yoğunluk düşük tutulup, ortada kalan mekan, kamusal sosyal aktivite mekanları olarak konutların arka bahçesi olarak kullanılmaktadır (Şekil 4.12) (Özgen 2002).

I II III IV

Geschicte Des Wohnens; 1918-1945, Reform, Reaction, Zerstörung, Ed. Gert Kaehler, Band 4, DVA, p.461

Şekil 4.12.Farklı komşu ilişkileriyele ‘Bahçe Kent’ kavramı-yeni sosyal ilişkiler

Unwin’in bu yeni yerleşme önerisi, konut ünitelerini, komşuluk ilişkilerini, toplu yaşamı kuvvetlendirmekle birlikte, fikrinin mekansal yansımasıdır. Unwin’e göre bir bahçe-kent (düzenli) tertipli bir yaşam ve saf bir strüktür sunmalıdır. Bu da organik bir görünüm yada diğer bir deyişle kamuca kabullenilmiş ünitelerin tekrarı sonucu oluşan ‘Eski Đngiliz Kentleri’ kimliği olmaktadır (Özgen 2002).

Hall’a (1996) göre, Đkinci Dünya Savaşının, yeni düzenin yerleşme kavramına etkisi olmuştur. Bahçe kentin, kendi kendine yeten sosyal ve ekonomik düzeni, yerini uydu modeline bırakmıştır. Dilim blok veya nokta blok fikri; asıl 1920’de gelişmiş, fakat Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşmiş ve dünyaya yayılmıştır. Bu periyotta, öncekilerin aksine, yerleşme düzenli olarak arsa bölünmesi (parselleme) üzerine değil, büyük parseller üzerine yapılmıştır. Bu alanlar birden çok ünite içermiş, diğer bir deyişle, bir parselde çoklu üniteler oluşmuştur (Özgen 2002).

Jenks (1987) ve Curtis’e (1997) göre, bu mekansal hiyerarşide geçiş mekanlarının tamamen yeni bir anlam kazandığı bir dönüm noktası olmaktadır. Kamusal, özelden daha keskin ayrılmakta, kamusal-özel arasındaki bölgeler, sadece ulaşımı sağlamaktadır. Başka deyişle, ön bahçe denilen sirkülasyon bölgeleri, yeni yarı kamusal mekanlar olmaktadır (Özgen 2002).

Günümüz fiziksel mekan modelinin belirleyici faktörü olan ‘sahiplik’e, kamusal ve özel olarak iki açıdan yaklaşılmaktadır. Fakat, yarı özel ve yarı kamusal mekanların da, kentsel mekanın geçiş elemanları olarak, bu yaklaşıma katılması gerekmektedir (Özgen 2002).

Bir konuta bağlı yarı özel mekanlar dışarıdan görülememekte ve bir kişinin sahipliliğinde olmakta, fakat sahibi tarafından özgürce kullanılamamaktadır. Bahçeli evlerde ön bahçe veya apartman bloğundaki balkonlar bir kişinin sahipliliğinde, fakat kamusal kontrolün olduğu mekanlar olmaktadır. Bu kamusal denetlemeye rağmen, bu mekanlar yine de arkadaşların bulunduğu ve sosyal aktivitelerin oluştuğu yarı özel mekanlar olmaktadır. Günümüz kentlerindeki son sembolik ayak izleri olan, ön kapı eşiği veya bir paspas, bu mekanlardaki değeri örneklemektedir (Özgen 2002).

Geleneksel konut dokusunda birkaç katlı konutların oluşturduğu doku yerini, günümüzde apartman bloklarına bırakmıştır. Bundan konut-sokak ilişkisi de etkilenmiştir. Artık sokak ile konutu merdiven kovası bağlamaktadır. Sadece sirkülasyonu sağlayan bu yarı kamusal mekanda, insanlar kapı önlerine koydukları paspaslarla yarı özel mekanlar oluşturmuşlardır.

Kapı önleri, kapının şekli, diğerlerine göre yeri (karşı karşıya yan yana bir aradalık gibi ) ve sundukları olanak ile önemli bir bölgeleme sağlanmaktadır. Kapılar ve kapı önleri, konut ile sokağı bağlayan, konutun sokağa açıldığı ‘geçiş kilit noktası’ olarak insanların evden çıkmasıyla beraber diğer evlerden çıkanlarla, sokaktan geçenlerle veya diğer evlerden görülmesiyle ilgili olarak görme, selamlaşma konuşma gibi iletişim olanaklarını sunan ‘kilit nokta bölge’ olarak görülmektedir (Çevik 1991).

Diğer taraftan, yarı kamusal mekanlar, bazen yönetimin bazen de bir grup kent sakininin sahipliliğinde olmaktadır. Kullanıcıları için farklı durumlar oluşturan; atrium, ortak bahçe, park alanı, merdivenler (teraslar) vb. hepsi yarı kamusal mekan örneklerinden olmaktadır. Bir grup konutun atriumu, bir yapı bloğundaki ortak atriumlar veya çıkmaz sokakların kullanıcıları için farklı anlamları bulunmaktadır. Yarı kamusal mekanlar, kontrollü mekanlar olarak da tanımlanabilmektedir (Özgen 2002).

Ortak bahçelerin; apartman bloklarının dışında kalan, ancak orada yaşayanların ortak mülkiyetinde olan, yapılardan sonra kentte en çok yer kaplayan, orada oturanların kullandığı,

günlük yaşamlarıyla bütünleşen, mekanlar olması gerekmektedir. Genellikle, yeşille donatılması gereken bu mekanların, insanların doğa özlemini gidermesi, doğa ile bütünleşmede rol oynaması, yapı yol ilişkisini kurması, komşularla ilişki sağlayan önemli işlevsel alanlar olması gerekmektedir (Resim 4.3) (Bakan, Konuk 1985).

Resim 4.3.Ortak bahçe (http://www.sehayapi.com/ProjeDetay.aspx?recordId=30).

Đnsanların yaşam standardı yükseldikçe, araba sahipliliği artmakta, arabalarını uygun ve güvenli bir şekilde park edebilmeleri için yeni düzenlemeler gerekmektedir. Bu konu 1977 yılından itibaren imar mevzuatımıza girmiş olup, konut alanlarında sosyal konutun büyüklüğüne göre 4-8 konuta 1 park yeri düzenlenmesi öngörülmektedir (Düzenli 1988).

Đnsanlar arabalarını konutlarına en yakın ve kolayca görebilecekleri bir yere koymayı yeğlemektedir. Fakat konut çevresinde yeterli otoparkların olmaması, araçların yollara bırakılmasına neden olmakta, bu da yolların kullanma kapasitesini düşürmektedir. Bu nedenle, konut yakın çevresinde uygun yer ve büyüklükte otopark alanlarının ayrılması gerekmektedir. Sitelerde bu problem ortak bahçede açık veya kapalı otoparklarla çözülmeye çalışılmaktadır.

ORTAK BAHÇE

Benzer Belgeler