• Sonuç bulunamadı

4.6. Geleneksel ve Modern Konut Dokularında Sosyal ve Fiziksel-Mekansal Bileşenler

4.6.1. Sosyal bileşenler

4.6.1.3. Mülkiyet

Đslam kentlerinde sınır kavramının olmaması, çıkar ve engelleme kavramlarının özel

şahıs lehine kullanılmasına neden olmaktadır. Bir yola işgalin yasaklanmasında, özel şahsın çıkarlarına zarar vermesi, toplumun göreceği belirsiz zarardan daha önemli olmaktadır. Özel ve kamu mülkünü birbirinden ayıran sınır kavramıdır ama Đslam kentlerinde bir birimden diğerine aşamalı geçişi ifade eden fina kavramı, sınırın yerine kullanılmaktadır. Özel mülkün önündeki sokağı özel mülk sahibi işgal edebilmekte, hatta kendisine çıkar sağladığını, topluma da belirgin bir zararın olmadığını kanıtlarsa, orayı sürekli kullanma hakkına sahip olabilmektedir. Çünkü o sokak onun fina sıdır ve geçici olarak, orayı kullanabilmektedir. Batı da kent planlamanın temeli olan parselleme, Đslam kentlerinde sınır kavramının olmaması nedeniyle rastlantısal hale gelmektedir (Aydemir 1999). Batı kent tarzından oldukça farklı olan Anadolu kentleri, kendi sistemi içinde belirli ilkelerle şekillenmiş ve kendi yaşam tarzına göre düzenini oluşturmuştur.

Đslam kentlerinde, ortak mülkiyet alanları bulunmakta, fakat batıdaki gibi bu alanlarda kamu yararı yükümlülükleri uygulanmamaktadır (Aydemir 1999). Yani tam anlamıyla bütün kurallar özel mülk sahiplerinden yana olmaktadır. Sınır kavramı bile, bu yaklaşıma bir örnek olmaktadır.

Brunsch (1947) ve Hakim’e (1986) göre, çıkmaz sokak statüsü, kamu alanındaki özel hakların önceliğini gösteren çok güzel bir örnek olmaktadır. Çıkmaz sokakta yaşayanlar, çıkmazın girişinden kapısına kadar olan bölümü ortak kullanmakta ve diğerleriyle mülk ortaklığı yapmaktadır. Eğer birisi kapısını bu çıkmaz sokağa açmak isterse, bütün mülk sahiplerinden izin almak zorunda kalmaktadır. Çıkmaz sokağın girişinden sonuna doğru yaşayanların sosyal statüsü artmaktadır. Sona yaklaştıkça ortak kullanım azalmakta ve orası özelleşmekte, yani en sondaki mülk sahibinin mekanı olmaktadır. Bütün bunlar, çıkmaz sokağın mülkiyet ortaklığının tek tip olmadığını göstermektedir (Berktay 1996).

Geleneksel konut dokusunda özel mülkiyette olan konutun, sokakla kontrollü bir ilişkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla ikinci mahremiyet sınırı olan sokağı, konut kompleksinden bahçe kapısı ayırmaktadır. Konut aynı zamanda bir mahallenin içinde konumlanmaktadır.

Mahallenin sokağı, ikinci bir toplumsallaşma mekanı niteliğindedir. Ancak sokaklar da tüm kentlinin kullanımına açık olmaktan çok öncelikle o mahallede oturanların olup, onların toplumsallaşma talebine yanıt vermektedir. O halde mahallenin sınırı da bir başka mülkiyet ve mahremiyet katmanı oluşturmaktadır. O sınırın ihlaline sıcak bakılmamakta, gerekli olmadıkça başka mahalle sakinlerince çiğnenmesi sempatiyle karşılanmamaktadır. Sokak, o mahallenin toplumsallaşma mekanı olup; tüm kentliye ait olmamaktadır (Tanyeli 1987).

Osmanlı döneminde mülkiyet hakkı günümüzden farklı olup, arazilerin mülkiyeti devletin, halk ise kiracı konumunda olmaktadır. Halk, elindeki araziyi bağ, bahçe gibi kullanarak imar ederse kullanım hakkı kendine geçmekte, fakat 3 yıl boş bıraktığında kullanma hakkı yok olmaktadır (Esirgen 1986). Günümüzde toprak mülkiyetinin taşıdığı anlam değişmiştir. Kentleşmenin de artmasıyla kent toprakları ufak parçalara bölünmüş kamu mülkiyetindeki araziler, özel mülkiyete geçmiş, arsa bölünmelerinde etkili olmuştur. Artan arsa fiyatlarıyla da konutlar, bu küçük arazi parçalarına sıkıştırılmıştır.

1920’lerden günümüze kentsel arsa sorunlarına yaklaşım, her zaman kamu lehine olmayıp, daha çok özel çıkarları gözetir bir şekilde olmaktadır. Yapılan kamulaştırmalar toprak değerini arttırıp, özel kişilere devredilmekle sonuçlanmaktadır. Kamunun değerlendirdiği topraklar için de alt yapı vb. gereksinmeler için batı standartları

benimsenmekte, ancak koşulların farklılığından dolayı, kaynak israfına rağmen

gerçekleştirilenler ile gereksinmeler arasında uyum sağlanamamaktadır. Böylece, toplum ve ülke koşullarına uygun yöntemler, süreçler geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır (Adam, Altaban, Tekeli 1977)

4.6.1.4. Güvenlik

Geleneksel konut dokusunda, özellik-kamusallık ve geçiş mekanları doğru tanımlanmış ve dokuya boşluklu, bol yeşilli özellikler kazandırmıştır. Mekanlar sırasıyla konut, bahçe, kapı önü, sokak gibi özelden kamusala yumuşak bir şekilde geçmektedir. Mekanlar, doğru tanımlandığı için sahipsiz, atıl yerler yok gibidir. Tüm bu özellikler mekanların, komşuluk

ilişkilerine olanak veren, insanları bir araya getiren, iletişim sağlayan sosyal alanlar olmasını sağlamaktadır. Sahip olduğu özelliklerle de konut yakın çevresi; güvenli, sahiplenilebilir ve kimliklendirilebilir çevreler olarak karşımıza çıkmaktadır (Çevik, Özen 1995).

Doğru tanımlandığında, özellik ve kamusallık olgusu, mekanın sahip olması gereken özellikler içinde önemli bir yere sahip olmaktadır. Doğru tanımlanan bu özellikler mekana güvenlik getirmekte, kendini güvende hisseden insanlar ise huzurlu olmakta ve mekanı sahiplenmektedir. Doğru çözümlendiği ve belirlendiği mekanlarda birlikte olma, paylaşma gibi kişiye, gruplara yönelik gereksinmelerin karşılanmasına olanak sağlayabilmektedirler. Kamusaldan yarı kamusala, yarı kamusaldan yarı özele, yarı özelden özel mekana geçen kademelenmeler sağlanamadığında veya doğru tanımlanmadığında, hem kullanım hem de sahiplenme ve güvenlik açısından önemli sorunlar gündeme gelmektedir (Çevik ve Özen 1995).

Özellik-kamusallık ve yarı özellik-yarı kamusallık gibi olguların olduğu yerlerde; mahremiyet, gizlilik, sahiplenme kavramları mevcut olmaktadır. Bir mekanın sahiplenilmesi, o mekanı kullanan diğer insanlara yaptırım uygulamayı sağlamaktadır.

Çıkmaz sokakların sahip olduğu fiziksel özelliklerden olan; eğrilik, darlık, zemin yapısı araçların sürat yapmasını engellemekte, insanlara ve özellikle çocuklara güven içinde, rahat hareket edebilecek çevreler sunmaktadırlar (Resim 4.4).

Köhler (1981) ve Çevik’e (1991) göre, özellik ve kamusallık kavramları mekana bağlı gereksinmeler içinde diğer gereksinmelerle; bilgiye-bilgilenmeye, değişikliklere-sürprizlere,

farklılıklara, fiziksel ve psikolojik güvenliği düzenlenmeye, ilişkilendirmeye,

sembolleştirmeye, çevreye ait olma ve duygusal ilişkileri kimliklendirmeye-bağlanmaya gereksinme, katılma ve bir şeyler ortaya koymaya ve estetiğe gereksinme ile ilişkili önemli bir gereksinim olarak görülmektedir. Özellik ve kamusallık, doğru çözüldüğü durumlarda; güvenliği sağlayabilecek, sahiplenebilecek, doğru belirlendiği mekanlarda; birlikte olma, paylaşma, bir şeyler yaratma gibi kişiye gruplara yönelik gereksinmelerin karşılaşmasında olanaklar sunabilecektir. Özel-kamusal mekanların ihmal edildiği, doğru bölgelenmediği, tanımlanamadığı, derecelenme göstermediği durumlarda, hem kullanım hem de sahiplenme ve güvenlik açısından önemli sorunlar gündeme gelmektedir (Çevik, Özen 1995).

Günümüz yaşama mekanlarında kamusal-özel, yarı kamusal-yarı özel mekanlar doğru tanımlanamadığından güvenlik problemleri ortaya çıkmaktadır. Sitelerde, günümüz yaşam

şartlarında vazgeçilmez bir özellik olan güvenlik, giderilmeye çalışılmış, fakat bu güvenlik insanların kendi kendine oluşturdukları sahiplenmeden kaynaklanan bir güvenlik olmayıp, direkt güvenlik görevlisiyle sağlanmaya çalışılan bir güvenlik olmaktadır. Yani sahiplenilmeyle sağlanabilecek bir güvenlik, tek kişiye devredilmiştir.

4.6.2. Fiziksel-mekansal bileşenler

Türk geleneğinde konut içindeki yaşam kadar, konut yakın çevresindeki yaşamda önem

arz etmektedir. Kentleşmenin artmaya başlamasından önce konut yakın çevreleri fiziksel açıdan dış yaşama imkan verebilecek nitelikteki açık alanlarla birlikte zenginleştirilmiştir.

Günümüz konut dokularında ise, fiziksel-mekansal bileşenler, geleneksel konut dokusuna göre oldukça farklılıklar göstermekte ama çoğunlukla bu farklılıklar olumsuz yanlarıyla dikkat çekmektedir.

Konut Tipolojisi Doğal Veriler FĐZĐKSEL-MEKANSAL BĐLEŞENLER Đmar Düzeni -Kapalılık -Süreklilik -Hiyerarşi -Doluluk -Boşluk -Yaya yolu

-Görsel Đşitsel Donatılar -Yeşil Öğe

Benzer Belgeler