• Sonuç bulunamadı

Geleneksel kent kavramında, çeşitli değişik aktivitelerin fonksiyonel olarak birbirine bağlılığı bulunmakta ve bu da geçiş mekanlarının varlığıyla olmaktadır. Kısaca, mekansal hiyerarşi göz önüne alındığında, modern öncesi kent kavramı ‘sıkı dokunmuş’ görünümde iken, modern kent kavramı ‘parçalanmış-boş kent’ görünümünde olmaktadır. Dovey’a (1985) göre, modern kent kavramı, endüstrileşme sürecinin bir sonucu olarak oluşmuş olup, endüstrileşme süreci, ekonomik değişimlerle birlikte sosyal, kültürel ve mekansal değişimleri de beraberinde getirmiştir. Özellikle bürokrasi, profesyonelizm ve tüketimin artmasıyla; hız ve ölçek problemleri, modern dünya görüşünün ana karakteristikleri olmuştur. Böylece; endüstrileşme, kentin sağlıksız yaşam koşullarına sahip olmasına neden olmuştur (Özgen 2002).

1930’lu yıllarda Türkiye’de imar çalışmaları başlayıp, peş peşe imar kanunları

çıkarılmıştır (Batur 1998). Bu kanunlarla kentteki imar, denetim altına alınmıştır. Đnşaat sektörü 1950 yılından sonra canlanmış, apartman üretimi hızlanmıştır (Ulusoy 1999).

Apartmanlaşmanın yaygınlaşmaya başlamasıyla, yaşanılan çevre; konutlar, sokaklar, mahalleler ve genel olarak mimari çevre, hızla değişmeye başlamıştır. Bu değişim sadece fiziksel olmayıp, taşıdığı anlamları da etkilemiştir. Eskiden, iş dışında, zamanın büyük bir kısmı konutlarda içe dönük olarak yaşanmakta iken, günümüzde insanların zaman geçirebileceği bir çok mekan bulunmaktadır. Konut eskisi kadar kullanılan bir yer olmayıp, bu da konutun özel mekan olma niteliğini yumuşatmaktadır.

Hızlı kentleşmeyle birlikte konut dokularında, konum ve biçimlerinde doğal veriler

kullanılmamaya başlamış, arazi değerinin artmasıyla büyük oranda kentsel arazi, özel mülkiyete geçmiş, çok fazla bölünerek küçük parçalara ayrılmıştır. Yoğunluk nedeniyle de yapılar bu küçük parçalara sığdırılmaya çalışılıp, böylece kent planları bu düzeni birim kabul ederek yapılanmıştır (Evyapan 1981).

Bu çekirdekle oluşan konut dokuları çevreyle bütünleşmeyen, doğal verileri dikkate almayan binalarla donatılmıştır. Arsadan en fazla yararlanmak, en makbul yapılanma biçimi

olarak kabul edilip, yatayda ve düşeyde sınırlar oldukça zorlanmıştır. Planı-büyüklüğü hemen hemen aynı binalar, küçük arsalara sıkışma düşüncesiyle, diğer binaları dikkate almadan arsaya yerleştirilmiş, bu da ışık, hava, açık mekan kavramlarına olumsuz şekilde yansımıştır.

Bu biçimlenmenin diğer bir olumsuz yanı ise, binaların etraflarındaki boşluklarla

bütünleşmemesi, bunun sonucunda, ortak kullanım alanlarının gelişmemesi, işe yaramamasıdır. Kat sayılarının da artmasıyla bu boşluklar; ne manzaradan, ne güneşten, ne de rüzgardan yararlanabilen hapishanelere dönüşmüştür. Böylece, ev yaşantısının dışa taşmasını hazırlayacak bu mekanlar, işlevlerinden yoksun kalmıştır. Günümüz konut dokusundaki boşluklar, çoğu kez otopark olarak kullanılan, kime ait olduğu bilinmeyen, bakımsız, sorunlu arsa parçalarına dönüşmüştür.

Đnsanların dış mekan ihtiyacını karşılayamayan konut yakın çevresindeki boşluklar, insanların ruh ve beden sağlığının bozulmasına neden olup, binaların artan yüksekliği, bireylerin çevreleriyle yakın ilişkiler kurabileceği küçük ölçekli konut yakın çevresindeki boşlukları işlevsiz hale getirmiş ve insanlarda çevreyle özdeşleşememe, çevrenin sahiplenilmemesi, toplumsal davranış eksikliği, çevreye olan güven duygusu eksikliği gibi birçok sorun meydana getirmiştir (Eşkinat 1992).

Đngiltere’de teknoloji gelişmelerinin sağlandığı tüm olanaklara rağmen, son 20 yılın tipik konutu olan, modernizm hareketinin yüksek konut blokları (apartmanlar), toplumsal hiyerarşinin en alt kısmına cevap verir hale gelmiştir. Nüfus büyük çoğunluğu 1-2 katlı bahçeli ‘Đngiliz Evleri’nde oturmaktadır. Şehircilik tarihine bakıldığında, Đngiltere’de geçmişte yeni konut üretimine yönelik ‘Bahçe Şehir’ hareketi (Garden City Movement), herkesin daha sağlıklı ve yeşil alanlar içinde yaşamasını öngörmüştür. 1930’lardan sonra

Đngiltere’de tek yada ikiz küçük ev modeli yeni toplu konut formülü oluşturmuştur (Muthesius, 1991). Almanya’da Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1960-1970’li yıllarda yapılan yüksek konut binaları (apartmanlar) 1970-1980’li yıllarda terkedilmiştir. Aileler, genellikle küçük yatırımcıların yaptığı evleri tercih etmektedir (Gehl, 1987).

Günümüz kent dokusunda konutlar, tek tek bloklar halinde apartmanlar, siteler, villalar, sıra konutlar, teras evler, ikiz konutlar… şeklinde olabilmekte, fakat en yoğun yer işgal edenler, siteler olmaktadır. Sitelerin geleneksel konut dokusundaki çıkmaz sokaklar ile benzer özellikler göstermesi nedeni ile de çalışmada siteler irdelenmiştir.

Siteler;

Yerasimos’a (1996) göre, çıkmaz sokakların oldukça çok olduğu geleneksel konut dokularında, çıkmaz sokak, çevresinde yaşayanların ortak mülkü sayılan yarı özel alan konumunda ve kamusal olan caddeyle arasında önemli bir ayrım bulunmaktadır. Yine de orayı kullananlar, istedikleri takdirde çıkmaz sokağın girişini yabancılara karşı kapıyla kapatabilmektedir (Aydemir 1999). Bu özellik günümüz konut dokusunda sitelerde görülmektedir.

D.P.T. nda (1996) site; birbirine benzer apartmanlardan oluşan, etrafı çevrili apartman topluluğu olarak geçmektedir (Resim 4.1). 1980’li yıllardan itibaren bireysel konut üretiminin yerini toplu konut üretiminin alması, konut blokları dışındaki kentsel yaşam çevrelerinde toplu ihtiyaçlar için ortak alan ve tesislerin bulunmasını ve ortak hizmet üretilmesini, konut dışı çevrenin ortak fayda ve değer yaratıcı nitelikler taşımasını, toplu konut alanlarında yönetim ve işletme sorunlarını gündeme getirmiştir. 1983 sonrası yapılan yasa değişiklikleri ile bir parselde birden çok yapı inşa edilebilmektedir. Dolayısı ile parsel, yapı adası özelliği kazanmakta, konut blokları dışında ortak kullanıma açık alanlar ve tesisler ortaya çıkmaktadır. Kamuya terk edilen yerler dışında, ortak alanlar da yatay mülkiyet de oluşabilmektedir. Ancak bireysel mülkiyetlerin toplamı olarak belirlenen ortaklaşa mülkiyet esasına dayalı bir sistemde, her kat maliki yalnız kendi maddi çevresine karşı sorumluluk duymakta, kendi bağımsız mülkü dışındaki çevreye ilgisiz kalmakta, ortak bakım ve yönetime katılmamaktadır.

Türkiye genelinde ve Konya’da 1980’li yıllardan sonra da tek tek apartman yerine toplu konutlar yapılmaya başlanmış, fakat yine de konut ihtiyacı karşılanamamıştır. 1985’den sonra lüks apartman olan siteler önem kazanmış, siteler 1990’dan sonra merkezden uzağa özel sektör tarafından yapılmıştır. Genellikle Meram bölgesi, istasyon yakın çevresinde olan bu siteler, günümüzün popüler konutlarındandır. Konya’da kentin apartmanlaşması boş alanlarda olup, eski kent dokusunun tamamı olmasa da büyük çoğunluğu korunmuştur. Eski kent dokusuyla yeni kent dokusu birbirinden ayrılmıştır. 1989’da Konya, modern apartmanlarla, uydu kentlerle yeni bir döneme girmiştir (Ulusoy 1999).

Sitelerin yaygınlaşmasındaki etkenler:

● Prestij ● Güvenlik ● Konfor

● Nitelikli dış mekanlar

Siteler, çok katlı yapılaşmanın daha organize şeklini ve çoğu zaman da daha fazla katlı olanlarını oluşturmaktadır. Çok katlı yapılar, çevreyle ve insan tabiatıyla uyum göstermemektedir. Yükselen beton binalar, özellikle geleneksel mimarinin hakim olduğu Anadolu’nun birçok şehrindeki silueti bozmaktadır. Ayrıca, insanın topraktan uzak yaşaması, bilhassa çocukları psikolojik olarak olumsuz yönde etkilemektedir.

Günümüz konut dokusu, çoğunlukla site şeklindedir ve bileşenleri genel olarak:

● Genellikle çok sayıda dairenin üst üste gelerek oluştuğu yüksek bloklar,

● Merdiven kovası,

● Apartman giriş kapısı,

● Kapı önü-Eşik,

● Ortak bahçe,

● Otopark,

● Site giriş kapısı,

Güvenlik mahallidir.

Sitelerde yoğun bir güvenlik sistemi bulunmaktadır. Birkaç apartman bloğunu kapsayan, bahçe duvarlarıyla çevrilmiş mekan, özel güvenlik elemanıyla korunan giriş, buradaki birkaç apartmana ait mekan olma özelliğiyle, blokları kamusal yoldan uzaklaştırmakta bu da o mekanı güvenli kılmaktadır.

Resim 4.1.Beyzade Sitesi vaziyet planı (http://www.sehayapi.com/ProjeDetay.aspx?recordId=30).

Günümüz konut dokularında; binalar ve boş alanlar bir bütün oluşturamamakla birlikte sosyal açıdan da yetersiz kalmaktadır. Binalar birbirine uzak yada yakın olsun, aralarındaki ilişkiler iyi şekilde düzenlenemediğinden, sosyal bir bütün ifade edememektedir.

Đnsanların, tipleşmiş yan yana yada üst üste tekrarlardan ibaret konutlar içerisinde yaşaması, belli sınırlarla kapalı ve açık mekanlara sahip olması yeterli bir psikolojik hürriyetlerinin olmadığını göstermektedir (Bozkurt 1961).

Benzer Belgeler