• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: SINIRLI İKTİDAR ARAYIŞI: ANAYASACILIĞIN GELİŞİMİ VE ARAÇLARI GELİŞİMİ VE ARAÇLARI

1.3. Anayasacılığın Araçları

1.3.1. Kuvvetler Ayrılığı

1.3.1.3. Modern Dönem Düşüncesi’nde Kuvvetler Ayrılığı

Kuvvetler ayrılığı konusunda sistematik ve felsefi bir yaklaşımın ortaya çıkması ise 18. yüzyılda olmuştur. Bu noktada, özellikle İngiliz Parlamenter sisteminin gelişimine eğilmek yerinde olacaktır. “Taç” ile parlamento arasındaki çekişmenin sonucunda parlamentonun “taç” karşısında güçlenmesi ve daha sonra yürütme ve yargının da ayrı birer kuvvet olarak ortaya çıkmasının kuvvetler ayrılığının sistematik bir hale bürünmesinde önemli rol oynadığı söylenebilir.

Kuvvetler ayrılığının felsefi temelinin oluşmasında John Locke’un önemli bir etkisi olmuştur. Locke, o döneme kadar olandan farklı olarak, kuvvetler ayrılığı ilkesini sınıf temeline dayandırmayıp, gücün kötüye kullanılmasının önüne nasıl geçileceğini esas alan ilk düşünürdür.4 “Yönetim Üzerine İki İnceleme” (Two Treatises of Goverment-1690) adlı eserinde yönetimde kuvvetler ayrımından bahsetmektedir. Bu kuvvetlerden

1 Thomas, a.g.e., s. 460-462.

2 Ebenstein, a.g.e., s. 158.

3 Vile, a.g.e., s. 26- 27.

4

Algernon Sidney, Discourses Concerning Government, Edit by Thomas G. West, Liberty Fund, 1996, s. 22.

ilki “yasama”dır. Ona göre, yasama kuvveti, devlet gücünün topluluğu ve üyelerini korumak için nasıl kullanılacağını yönlendirme hakkı olan kuvvettir. İkinci kuvvet federatif kuvvettir. Ancak bu kuvvet kendi içinden yürütme kuvvetini de çıkartır. Federatif kuvvet genel itibariyle barış, birlik, ittifak ve devletin dışındaki kişilerle ilgili her türlü işlemi yapmakla görevlidir.1 Burada ulusal ve uluslar arası ilişkiler devreye girmekte ve federatif kuvveti ikiye ayırmaktadır. Buna göre ulusal alana ilişkin yasaları uygulayan kuvvet yürütme kuvveti adını almakta, federatif kuvvet ise kamunun dış güvenlik ve faydasını sağlamakla görevli devlet gücünü oluşturmaktadır. Locke’un kuvvetler ayrılığına ilişkin tezi, farklı kuvvetlerin birbirlerinden ayrılmasından ziyade yasama kuvvetinin bölünmesine ilişkin olmuştur.2 Yasa yapma iktidarı, kendi içinde bölünerek, diğer kuvvetleri ortaya çıkartmıştır. Dolayısıyla, Locke’da bir iktidarın kendi içindeki bölünmesinden bahsetmek mümkündür.

Montesquieu ise “Kanunların Ruhu” (Esprit des Lois-1748) adlı eserinde kuvvetler ayrılığını İngiliz Hükümet sistemi ve Locke’un görüşlerini esas alarak teorileştiren ve ilkenin bugünkü şeklini almasını sağlayan düşünürdür. Montesquieu, Locke’dan farklı olarak, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden katı bir biçimde ayrımını öngörür. Tek bir iktidarın bölünmesinden öte, kuvvetlerin birbirlerinden tamamen ayrılmasını esas alır ki, teorisinin özgünlüğü de buradadır.

Montesquieu özgürlüğü, yasanın izin verdiği şeyleri yapmak, izin vermediklerini de yapmamak olarak tanımlarken3, bu özgürlüğün en iyi gerçekleşeceği devleti ise kuvvetler ayrılığına dayanan devlet olduğunu ileri sürmektedir. Montesquieu, bir devletin yasama, yürütme ve yargı iktidarlarından oluştuğunu belirtmekte ve bu iktidar alanlarını şu şekilde tasnif etmektedir: Yasama iktidarı yasa yapar, yasaları değiştirir veya kaldırır. Yürütme iktidarı, savaş ve barışa karar verebilirken, yabancı ülkelere temsilciler yollayabilir, ülke içinde ve dışında güvenliği sağlar. Yargı iktidarı ise cezalandırma ve ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözüm yeridir. Bu üç iktidar siyasal iktidarın ana omurgasını oluşturmaktadır. Özgürlüklerin korunabilmesi için bu iktidarlar tek bir elde toplanmamalıdır. Yasama kuvveti yürütme kuvveti ile tek bir kişide ya da bir organda birleşirse, özgürlük ortadan kalkar. Çünkü aynı monark ya da

1 Locke, a.g.e., s. 276-278.

2

Friedrich, a.g.e., s. 36.

senato tiranik bir şekilde uygulayabileceği yasalar yapabilir. Aynı şekilde yargı kuvveti de yasama ve yürütmeden ayrılmazsa yargıç kendini yasa koyucu ve uygulayıcı olarak görecek, bu da özgürlüklerin suiistimaline yol açacaktır.1

Montesquieu, yürütme kuvvetinin modern anlamda yasama ve yargı kuvvetleriyle anılmasında etkili olan düşünürlerin başında gelmektedir. Ayrıca yargı kuvvetine yaptığı vurgu ile onun diğer kuvvetlerle eşit kullanılmasını sağlamış ve yargıya bağımsız bir rol biçerek kendineden önceki düşünürlerden ayrılmıştır.2

Montesquieu kendisinden yüzyıl sonra ortaya çıkacak olan Amerikan Anayasası’na (1787) öncülük etmiştir.3 Amerikan anayasasının özgün niteliklerinin başında kuvvetler ayrılığı ilkesi gelmektedir.

1.3.1.3.1. Amerika Birleşik Devletleri Deneyimi

Amerikan siyasal sisteminde oldukça önemli bir yeri işgal eden bu ilke, sistem içindeki temel aktörler olan başkan, kongre ve mahkemeler arasında fren ve denge (checks and balance) görevi görecek şekilde tasarlanmıştır.4 Başkanlık sistemi şeklinde de adlandırılan bu sistemde, kuvvetler, katı bir biçimde birbirinden ayrılmakta, birbirlerini asgari ölçüde etkilemekte ve dengelemektedir. Burada gerçekleştirilen Sartori’nin ifadesiyle ayrılmış iktidarlara dayanan bir hükümet sisteminden ziyade, iktidarı paylaşan organlara dayalı bir hükümet sistemidir.5 Bu şekilde iktidarın frenlenip dengelenmesi, Amerikan deneyiminin ayıredici yanını ortaya koymaktadır. Böylesi bir sistem Amerikan anayasasının özünü oluşturan özgürlük, eşitlik ve bağımsızlık değerlerini korumanın önemli aracı olmaktadır.6

1 A.g.e., s. 330.

2

Vile, a.g.e., s. 105.

3 Göze, a.g.e., s. 191.

4 Fren ve denge sisteminin ortaya çıkmasında hürriyetlerin korunması temel amaçtır. Buna göre her kuvvet öyle bir şekilde kurulmalıdır ki, her bir kuvvetin diğerinden bağımsız bir iradesi olmalı ve yine her kuvvetin üyeleri diğer kuvvetin üyelerinin tayinine mümkün olduğunca az karışmalıdır. Bkz. Alexander Hamiton, Federalist Papers, Ban Dell Publishing Group, Westminister, MD, 1982, s. 314– 319.

5 Giovanni Sartori, Karşılaştırmalı Anayasa Mühendisliği: Yapılar, Özendiriciler ve Sonuçlar

Üzerine Bir İnceleme, Çev. Ergun Özbudun, Yetkin Yayınları, Ankara-1997, s. 117.

1.3.1.3.2. Fransız Deneyimi

Kuvvetler ayrılığının dünya üzerindeki önemli örneklerinden bir diğeri Fransız sistemidir. Amerikan deneyiminden farklı olarak, daha yumuşak bir ayrıma dayanmaktadır. Bugün yürürlükte olan 1958 Anayasası, Beşinci Cumhuriyet’i kuran anayasadır. Üçüncü ve Dördüncü Cumhuriyet dönemlerinde yaşanan siyasi krizleri çözmek amacıyla, klasik parlamenter sistemden başkanlık sistemine doğru kaymış ancak tam bir başkanlık sistemi kuramamıştır. Bu nedenle bu sisteme yarı başkanlık sistemi adı verilmektedir.1 Yarı-başkanlık sisteminin özelliklerinin ortaya konulmasında başkanın sistem içindeki yeri temel belirleyicidir.2 Başkanın seçimi ve sahip olduğu rol yarı-başkanlık sistemini Amerkan başkanlık sistemi ile parlamenter sistem arasında bir yere oturtmaktadır. Amerikan başkanlık sistemi ile ortaklığı halk tarafından veya parlamento içinden ve parlamento tarafından seçilmiş bir başkanın varlığıdır. Ancak Amerikan deneyiminden farklı olarak tek merkezli bir otorite yapısı yerine ikili bir otorite yapısı getirerek Amerikan başkanlık sistemini ikiye bölmektedir. Bu nedenle Fransız deneyimi yarı-başkanlık sistemi adını almaktadır.3 Bu durum yarı-başkanlık sisteminin temel karakteristiğidir.

Yürütme yetkisi başkan (cumhurbaşkanı) ve başbakan (bakanlar kurulu) tarafından kullanılmaktadır. Ancak yürütmenin bu ikili yapısı gerçek olmaktan uzaktır. Çünkü sistemin temel direğini yürütmenin güçlü kanadı olan başkan oluşturmaktadır.4

Dolayısıyla seçimle gelen bir başkan ve sahip olduğu yetkilerin fazlalığı5 sistemi parlamenter sistemden uzaklaştırarak başkanlık rejimine kaydırmaktadır. Yasama yetkisi parlamentodadır. Parlamento (ulusal meclis), milletvekilleri meclisi ve senatodan oluşur. Parlamento, klasik parlamentarizmden farklı olarak her konuda yasa yapamamaktadır. Yasa yapacağı konular, anayasada açıkça sayılmıştır.6 Hatta

1 Bu hükümet tipi literatürde; “iki kutuplu yürütme, bölünmüş yürütme, parlamenter başkanlık cumhuriyeti, yarı başkanlık hükümeti, yarı parlamenter sistem” gibi değişik isimler de almaktadır. Bkz. Serap Yazıcı, Başkanlık ve Yarı-Başkanlık Sistemleri: Türkiye için Bir Değerlendirme, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul-2002, s. 91.

2 Bülent Yücel, “Yarı-Başkanlık Sisteminin Hükümet Modeli Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma: Fransa Modeli ve Komünizm Sonrası Polonya”, AÜHFD, c. 52, S. 4, Ankara-2003, s. 345.

3 Sartori, a.g.e., s. 161.

4 Esat Çam, Devlet Sistemleri, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, İstanbul-1982, s. 171.

5 Meclisi feshetmek, referanduma gitmek, olağanüstü durumlarda tek kişi iktidarında görülebilecek yetkilerin varlığı bu yetkiler arasında sayılabilir. Bkz. Göze, a.g.e., s. 600.

hükümete de belli koşullarda yasa yapma yetkisi tanınmıştır. Yine yasama faaliyetleri açısından referandum da önemli bir araç olarak kullanılmaktadır.1 Özellikle yürütmenin cumhurbaşkanı kanadına tanınan geniş yetkilerin varlığı ve Amerikan sisteminde olduğu gibi fren ve denge sisteminin güçlü olmayışı Fransız sisteminde kuvvetlerin birbirlerini etkileme kapasitesini arttırmaktadır.

1.3.2. Federalizm

Kuvvetler ayrılığının gelişimine ve uygulanmasına önemli bir katkı da Amerikan sisteminin dikey (vertical) kuvvetler ayrılığı şeklinde de ifade edilebilecek “federalizm”2

uygulaması olmuştur.3

Daha ziyade bir devletin tarihsel mirasının ve sosyolojik şartların bir ürünü olarak ortaya çıkan4

federalizm, iktidarın bölünerek sınırlandırılmasını ifade etmektedir. İktidarın kullanımı, topluluğun kendi içinde bölünmesi sonucunda gerçekleştirilmektedir. Bu bölünmüş topluluk, yerel-alt birtakım unsurlardan oluşmaktadır. Bu yerel-alt topluluklar tek bir topluluğun farklılaşması sonucu ortaya çıkabilecekleri gibi, daha geniş bir topluluğun oluşması amacıyla da bir araya gelmiş topluluklar olabilir.5 Ya nüfusun bölünmesi sonucu ortaya çıkan farklı toplulukların meydana getirdiği bir federalizm ya da daha geniş bir nüfusu oluşturmak üzere bir araya gelmiş farklı toplulukların meydana getirdiği bir federalizmden bahsedilebilir.

Kuvvetler ayrılığının klasik ayrımında var olan yasama, yürütme ve yargı gibi devlet örgütlenmesindeki yatay kuvvetler söz konusudur. Federalizm de ise federal devlet (ulus devlet) ile federe devletler (üye devletler) egemenliği paylaşan iki temel birimdir. Aynı toprak parçası üzerinde iki farklı egemenlik öngörmektedir. Yetki ve görevleri kendi aralarında paylaşan bu birimler, kendi egemenlik alanları içinde hareket etmekle yükümlü kılınmaktadır. Federal anayasa federal devlet ile federe devletler arasındaki

1 A.g.e., s. 172-173.

2 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Oktay Uygun, Federal Devlet, İtalik Yayınları, Ankara-2002.

3 Ergül, a.g.e., s. 75.

4

Erdoğan, a.g.e., s. 26. Örneğin Vernon, ABD’de böylesi bir sisteminin oluşmasını sağlayan şartlar olarak mesafelerin büyüklüğü, merkezde toplanan devlet yetkilerine karşı duyulan şüphe, birleşmek ancak birbirinin benzeri olmamaya çalışmak gibi nedenleri saymaktadır (Bkz. Manfred C. Vernon,

Devlet Sistemleri Mukayeseli Devlet İdaresine Giriş, Çev. Mümtaz Soysal, Sevinç Basımevi,

Ankara-1961, s. 124).

egemenlik paylaşımını düzenlemiştir. Buna göre federal devlet, federe devletlerin üzerindedir ve federal devlet federe devletlerin yerini alamaz.1