• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: BİR ANAYASACILIK ARACI OLARAK ANAYASA

2.2. Hukuksal ve Sosyo-Politik Bir Kavram Olarak “Meşruluk”

Dilbilimsel olarak Arapça kökenli “meşrû” kelimesi; “yasanın, dinin ve kamu vicdanın doğru bulduğu”3, “dince yasaklanmayan, dine, şeriate, akla, vicdana, ters düşmeyen kanun ve geleneklere uygun olan”4, “yasal”5 kelimesinden gelmekte ve dine, kanuna (yasaya) hukuk düzenine6 uygun olma durumunu ifade etmektedir. Kavramın Batı dillerdeki karşılığına bakıldığında “legitimus”7, “legitimitas” köklerinden geldiği ve Eski Roma’da hukuka uygun, hukuksal anlamında kullanıldığı görülmektedir. Ortaçağda , legitimus’tan eski geleneklere, ve yöntemlere uygunluk anlaşılmışken; modern dönemlere gelindikçe, siyasal iktidarın yönetilenlerin onayına dayanması

1 Shapiro ve Sweet, a.g.e., s. 343-344; Tunç, a.g.e., s. 86; Aliefendioğlu, a.g.e., s. 48; Gözler, a.g.e., s. 25; Kaboğlu, a.g.e., s. 68; Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri, s. 331; Gülsoy, a.g.e., s. 177-179.

2 Aliefendioğlu, a.g.e., s. 50-51; Gözler, a.g.e., s. 26; Tunç, a.g.e., s. 86-87; Kaboğlu, Anayasa Yargısı, s. 73; Kaboğlu, Anayasa Hukuku Dersleri, s. 340; Gülsoy, a.g.e., s. 180.

3 Ali Püsküllüoğlu, Türkçe Sözlük, 6. Baskı, Can Yayınları, İstanbul-2007, s. 1251.

4

İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük-2, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul-2005, s. 2035; D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, 2. Baskı, Vadi Yayınları, Ankara-2003, s. 907.

5 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, 10. Baskı, Ankara-2005, s. 1379; Ayrıca bkz. Redhouse

Türkçe/Osmanlıca, İngilizce Sözlük, 18. Baskı, Sev Matbaacılık ve Yayıncılık, İstanbul-2000, s. 765. 6

Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, 5. Baskı, Yetkin Hukuk Yayınları, Ankara-1996, s. 541; Esat Şener,

Hukuk Sözlüğü, Seçkin Yayınevi, Ankara-2001, s. 515.

7 Ahmet Gürbüz, Hukuk ve Meşruluk (Evrensel Erdem Üzerine Bir Deneme), 2. Baskı, Beta Basım

Yayım Dağıtım, İstanbul-2004, s. 3. Webster’s Dictionary’de meşruluk kavramının kökeni olarak Latince letigimus kelimesi olduğu belirtilmekte, “hukuk ve gelenek tarafından onaylanmış olan”anlamında kullanıldığı görülmektedir. Bkz. Webster’s New Twentieth Century Dictionary of

the English Language, Second Edition, Simon and Schuster, 1979, s. 1035. Yine Collins Cobuild

English Dictionary’de meşruiyet kavramını, “hukuka göre kabul edilebilir” şeklinde tanımlamaktadır. Bkz. Collins Cobuild English Dictionary, Third Edition, HarperCollins Publishers, Glasgow-2001, s. 884.

anlamında kulanıldığı dikkat çekmektedir.1 Meşruluk kavramına dönük olarak yapılan tanımların ortak noktasında onu “yasaya (hukuka) uygun olan” şeklinde tanımlama eğiliminin olduğu görülmektedir.

Tarihsel sürece de bakıldığında meşruluk kavramının büyük ölçüde, siyasal iktidarın dayanaklarının değerlendirilmesinde önemli bir araç olarak kullanıldığı görülecektir. Çünkü iktidarların sahip oldukları en önemli güç olan “egemenlik kullanımı”nı onun aynı zamanda yönetilenlerin gözünde bir hak olarak görülmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmış, bu durum ise beraberinde “meşru iktidar” kavramını getirmiştir.2

Ancak siyasal iktidar ile meşruluk ilişkisinin, diğer bir ifadeyle iktidarın meşruluğunun içinde sürekli varolan ana unsur, iktidarın meşruluğunun sağlanmasının onun ancak hukuka uygun3 olabilmesiyle sağlanacağı düşüncesi olmuştur. Fakat meşruluk kavramının bu şekilde ifadelendirilmesi Atay’ın da belirttiği gibi kavramın bir kurum ya da kuralın kendinin üstünde bulunan “hukuksal” ya da “etik” bir norma uygun olması durumunun meşruluğa ilişkin dar bir bakış açısı oluşturmasına neden olabilir. Kuşkusuz meşruluk ile hukuk arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Bunun temelinde meşruluk kavramının bireylerin kendi davranışlarını ya da başkalarının davranışlarını geçerli birtakım nedenlere dayandırma imkanı tanıyor olmasının önemli etkisi vardır.4 Ancak her zaman hukuk kurallarının meşruluğa doğrudan doğruya bir ölçüt oluşturma durumu söz konusu olmayabilir.5 Bu açıdan bakıldığında meşruluk meselesi, hukuku aşan bir meseledir.6 Hukuksal olan aynı zamanda meşru olacaktır gibi bir önerme genel-geçer bir kabulden uzaktır. Örneğin bir kural yetkili bir kaynaktan çıksa da yani pozitif hukuk açısından meşru olsa bile eğer etik (ahlâki) bir

1

Gürbüz, a.g.e., s. 3.

2 Kapani, a.g.e., s. 67.

3 Bu aşamada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta; “kanunilik” ile “hukuka uygunluk” kavramlarının farklılıklarının ortaya konmasıdır. Hukuka uygunluk kavramı, hukuk devleti ve demokaratik meşruiyetin temelinde yer alan bir kavram iken, kanunilik ise, şekli-hukuksal meşruluğu ifade etmektedir. Çünkü meşruiyet kavramı hem iktidarın kaynağını hem de iktidarın kullanımını dikkate almaktadır. Dolayısıyla başlangıçta kanuni olan yani hukuksal açıdan meşru olan bir iktidar, daha sonra iktidarın kullanımına bağlı sebeplerden dolayı meşruiyetini yitirebilir (Bkz. Ender Ethem Atay, “Hukukta Meşruiyet Kavramı”, GÜHFD, C. 1, S. 2, Ankara-1997, s. 170). Oysa ki, hukuka uygunluk, daha ziyade siyasal iktidarın kullanımı sırasında, hukuka bağlı bir yönetimi gerçekleştirmenin bir aracı olarak düşünülmelidir ki bu yönüyle temel hak ve özgürlükleri önceleyen bir tavrı vardır.

4 Gürbüz, a.g.e., s. 4.

5

Atay, a.g.e., s. 163. Benzer bir görüş için bkz. Gürbüz, a.g.e., s. 5-6.

ilkeyi ihlal ediyorsa, geçerliliği noktasında önemli bir meşruluk problemi yaşayacaktır.1 Benzer biçimde hukuka dayalı bir yönetim de, pozitif hukuka dayalı bir yönetim olabilir ancak bu durum onun sosyo-politik olarak meşru olduğu anlamına gelmeyecektir.2 Hatta gayrimeşru bir yönetim yasallığı bir araç olarak kullanarak kendi biçimsel meşruluğunu sağlayabilir.3 Bu nedenle hukukilik yada yasallık (legality) olarak ifade edilen şey ile meşruluk farklı anlamlara gelmektedir. Hukukilik ve yasallık, hukukla ilgili birer kavram iken, meşruluk sosyolojik yönü ağır basan bir kavramdır.4 Bu noktada meşru olması istenen şey bir hukuk kuralı da olsa, bir yönetim de olsa, biçimsel meşruluk tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda biçimsel olanın içinin etik olan ile doldurulması gerekmektedir.

Meşruluk konusunun bu derece önemli olmasında hiç kuşkusuz bireyin kendi ahlâkiliğini belirleyebilme gücü ile meşru devlet otoritesi arasındaki uyuşmazlığın5 diğer bir ifade ile “otorite” ve “zorunluluk” kavramlarının karşılıklı ilişkisinin6 etkisi söz konusudur. Bu ilişkinin beraberinde getirdiği iki önemli soru vardır:7 Birincisi, iktidar (güç) haklılığını nereden alır? İkincisi ise iktidar kendisine uyulmasını nasıl sağlar? Başka bir ifadeyle siyasal iktidarın emretme, etkileme, kontrol etme ve yönetilenleri bu emirlere uymaya zorlama yetkisinin kaynağı nedir ve insanlar onun emirlerine neden uyar?8 Bu açıdan bakıldığında meşruluk meselesi sosyo-politik açıdan bir çok düşünürün ilgi alanına girmiştir. Özellikle siyasal iktidarın yönetilenler gözünde nasıl meşru olacağı düşüncesi, bu ilginin ana çerçevesini oluşturmuştur. Bu bağlamda, Machiavelli’nin “Prens” (Prince-1513), La Boetie’nin “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” (The Discourse on Voluntary Servitude-1548), George Sorel’in “Şiddet Üzerine Düşünceler” (Reflections on Violance-1906) meşruluğun kavramsallaştırılmasında yirminci yüzyıl öncesi dönemdeki önemli eserler olarak göze

1 Norman Barry, Modern Siyaset Teorisi, Çev. Mustafa Erdoğan ve Yusuf Şahin, Liberte Yayınları, Ankara-2003, s. 54.

2

Kapani, a.g.e., s. 81.

3 Emre Bağce, “Kemalizm, Legalizm ve Türk Siyasetinde Meşruiyet Krizleri”, Anlayış, S. 60, Ekim-2008, http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=60&makaleid=1220 (19.04.2010).

4 Erdoğan, a.g.e., s. 93.

5

Arslan, Anayasa Teorisi, s. 43.

6 Richard E. Flathman, “Legitimacy”, A Companion To Contemporary Political Philosophy, Edited

by Robert E. Goodin and Philip Pettit, Blackwell Publishing, 1996, s. 527.

7 David Beetham, “Political legitimacy”, The Blackwell Companion to Political Sociology, Blackwell

Publishing, 2001, s. 107.

çarpmaktadır.1 Daha sonra bir çok toplumsal sözleşme teorisyeni tarafından ele alınan meşruluk kavramı yirminci yüzyılda da bir çok düşünür tarafından incelenmiştir. Kavramın yirminci yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden birisi Max Weber olmuştur. Weber’in meşruluk kavramsallaştırması iki açıdan önemlidir: İlk olarak, meşruluk eksikliği yaşayan otorite sistemlerinde istikrarsızlıkların olduğunu belirtmiş, ikinci olarak ise meşruluğun değişik idealleri veya ilkeleri arasındaki ilişkiye vurgu yaparak bunların uygulamadaki durumunu incelemiştir.2

Weber’in meşruluk anlayışının temelinde “egemenlik” kavramı yer almaktadır. Egemenliği, “belli bir kaynaktan çıkan özel (ya da bütün) emirlere, belli bir grup bireyin uyma ihtimali olarak tanımlanmıştır.”3 Bu noktada egemeni tanımlayan temel nitelik onun en üstün otorite ile ilişkilendirilmesidir. Otoritenin ise başkaları üzerinde “güç” kullanmak ve “etkide” bulunmak gibi belirleyici unsurları vardır.4 Gücün kullanımına bağlı olarak etkide bulunmanın temelinde ne vardır? İşte bu noktada Weber meşruluk kavramına giriş yapmaktadır. Ona göre egemenliğin sürekliliğinin sağlanmasında maddi, duygusal ya da ideal amaçların varlığı tek başına yeterli olamaz. Bunlara ek olarak, egemenin varlığını meşrulaştırması gerekmektedir.5 Bu çerçevede meşruluğun farklı kaynaklarından yola çıkmakta ve “meşru otoritenin üç saf tipi”nden bahsetmektedir.6 Bunlardan ilki, “yasal-rasyonel otorite”dir. Bu otorite tipi, egemenin meşruluğunun normatif olarak düzenlenmiş kurallardan kaynaklandığını ifade etmektedir. İkinci otorite tipi egemenliğin temelini, çok uzun süredir tekrarlanan geleneklerden kaynaklandığını belirten “geleneksel otorite” tipidir. Üçüncü otorite tipi ise, “karizmatik otorite” adı verilen, egemenin istisnai kutsallığına, kahramanlığına, örnek özelliklerine ya da onun verdiği emirlerin kutsallığına dayalı olan otorite tipidir.7

1

William Outhwaite, “Legitimacy”, The Blackwell Dictionary of Twentieth Century Social Thougt, Edited by William Outhwaite and Tom Bottomore, Blackwell Publishing, 1992, s. 328. Meşruluk kavramının tarihsel gelişimi için ayrıca bkz. Flathman, a.g.e., s. 528-532; Caniklioğlu, a.g.e., s. 17-120.

2

Beetham, a.g.e., s. 109.

3 Max Weber, Bürokrasi ve Otorite, Çev. Bahadır Akın, Adres Yayınları, Ankara-2006, s. 37.

4 A.g.e., s. 37.

5 A.g.e., s. 38.

6

A.g.e., s. 42-43.

Meşruluk konusunda görüş belirtmiş bir diğer önemli düşünür, David Easton olmuştur. Easton’ın meşruluğa ilişkin düşüncelerinde Weber’den izler görmek mümkündür.1 Easton, siyasal sistemi bir kara kutu olarak kabul etmektedir. Dolayısıyla o, bu kutu içinde olup biten ile ilgilenmez, onun ilgilendiği esas nokta, siyasal sistemi etkileyen çevredir. Bu nedenle siyasal sistemin meşruluğu da sistemin bütünü içindeki yer alan bir unsurdur.2 Siyasal sistemin çevre ile olan ilişkisinin iki boyutu söz konusudur. Bunlardan ilki çevreden gelen talepler ve destekler yani girdilerdir.3 İkincisi ise sistemin talepler ve destekler ile ilgili aldığı kararlar ya da eylemler, diğer adıyla çıktılardır.4 Easton, meşruluğu destek unsurlarından birisi olarak ele almaktadır.5 Bu çerçevede meşruluğun üç kaydağından bahsetmektedir: Bunlardan ilki, ideolojik kaynaktır. Buna göre yönetilenler, siyasal rejimin temelinde yatan ilkeleri, değerleri ve amaçları benimseyip, bunların doğru ve geçerli olduğuna inanıyorlarsa, rejim meşrudur.6 İkinci meşruluk kaynağı, yapısal kaynaktır. Buna göre siyasal yapıyı oluşturan ve onun işlemesini sağlayan kurallar, yönetilenler tarafından geçerli olarak kabul ediliyorsa, siyasal yapı meşru olmaktadır.7 Üçüncü meşruluk kaynağı ise

liderlerin kişisel nitelikleridir. İktidarı kullanan kişiler, sahip oldukları kişisel

nitelikleri aracılığıyla geniş taraftar kitlelerine sahip olabiliyorlarsa, o zaman iktidar meşru olmaktadır.8

1 Kapani, a.g.e., s. 95.

2 Teziç, a.g.e., s. 103.

3 David Easton, “An Approach to the Analysis of Political System”, World Politics, Vol. 9, No. 3, 1957, s. 387. 4 A.g.e., s. 395. 5 Teziç, a.g.e., s. 104. 6 Kapani, a.g.e., s. 93-94. 7 A.g.e., s. 94. 8 A.g.e., s. 94-95.

Şekil 1. Sistem Yaklaşımı Analizi

Kaynak: Easton, a.g.e, s. 384.

Meşruluk tartışmalarına yirminci yüzyılda damga vuran bir diğer düşünür J. Habermas olmuştur. Habermas, geleneksel toplumların bir arada olmasını sağlayan şeyin paylaşılan bir ethos (değerler sistemi) olduğunu belirtmektedir. Oysa ki modern toplumlarda paylaşılan tek bir ethos yani değerler sistemi ya da dünya görüşü yoktur. Bu toplumlar karmaşık ve farklılaşmıştır.1 Artık bireyler, belli toplumsal aidiyetlerden ziyade, tek başlarına kendi özerklik ve ussalıkları ile toplum içinde mevcuttur. Bu modern devletin meşruluğunu sağlayan bireylerin gönüllü kabulleridir. Bu gönüllü kabulü gerçekleştiren ise siyasal düzenin doğru ve adil temeller üzerine inşa edilmiş

1 James Gordon Finlayson, Habermas, Dost Kitabevi, Ankara-2007, s. 154.

SİYASAL